ii İl ye m şerre Mad lem na eyi m le 2 HABER — Akşam postası Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi —— “Deniz kartalı” nın süvarisi &ont Feliks fon Lajmer la ei Cihazları yelken donanımı arasında gizlen- miş olan telsiz telgrafımızın zabiti kamara- sına çekilmiş Ingiliz ceği telsizleri öğrenmeğe hazırlanıyordu Nihayet kapak açıldı ve karmakarı- şık bir çehre göründü. Sonra birisinin acele acele geminin baş tarafına koğ- tuğunu gördüm. — Ne oluyor, ne var?.. Nihayet hakikati öğrendim. Fitil söndürüldü. üç dakika geç kalmış ol. saydım "Deniz Kartalı, berhava ola cakmış!... İngilizlerin muayene tehli.! kesini atlattıktan sonra bir yanlışlık yüzünden havaya uçmak hiç de hoş bir şey olmıyacaktı. Suitefehhümün sebe- bini araştırdım ve her kafadan çıkan sesler arasmda “Eyvah, mahvolduk, diyen baykuşu buldum ve kendisini adamak: azarladım, Biçare çocuk: — Peki ama kumandan, diyordu Ben aşağıdakilere hiçbir gey söyleme. dim. Yalnız kendi kendime: “Bir bu. çuk saat beklemek mahvrmız demektir. Çünkü bu müddet zarfmda Kirkvalden İrma isminde bir Norveç gemisinin) £ Norveçten hareket edip etmediğini 80- racaklar ve İrma'nın mevhum bir ge- mi olduğunu anlayınca bizi zaptede. eekler..,, diye söylendim. Tayfanın hakkı vardı. Vakıâ evra - kımız yolunda bulunmuş idiyse bu in- tizara neden lüzum görliyorlardı. Kal bimiz mengeneyle sıkılmış gibi güver teye çıktık, Güverte zabitim de ay endişedeydi. Cihazları yelken donanımı arasında gizlenmiş olan telsiz telgrafımızm 74. biti kamarasma çekilmiş, İngiliz kru- vazörünün vereceği veyahut. alacağı telsizleri öğrenmeye hazırlanmıştı. He P Irma isminde bir yelkenlinin yola çıktığından haberdar mısmız? sualin! bekliyorduk. Ben dürbün elimde, işaret kitabı koltuğumun altımda güvertede dört dönüyordum. Hepimiz güverteye mıhlanmış bir halde gözlerimiz kruvazöre dikilmiş bekleşiyorduk: Ascaba kurtulabilecek mi idik” Şimdi uykusuz geçen gecelerin bi. tün yorgunlukları çıkıyordu. Dakika-| lar çeyrek saat kadar uzuyor, bu bir buçuk saatlik milddet bitip tükenmek bilmiyordu. Nihayet işte kruvazörün Prova direğinde bir takım işaret filâ. maları uçuşmaya başladı. Hemen dür- bünüme sarıldım. Elim o kadar titriyordu ki karşımda üç dört kruvazör üyordum. Lüde- man elimden dürbünü kemal: sükünet- le aldı ve büylük bir soğuk kanlılıkla küpeşteye dayadıktan sonra bakmaya başladı. Hepimiz gözlerimizi onun du- daklarma sanki mıhlamış, hakkımız da düşmanın çıkardığı hükmü bekli- yorduk. Lüdeman işaretleri okudu. Hemen isaret defterini karıştırdım: —T.M.B. — Yahu, 'T. M. B. yıldız demek imiş. Bunda bir yanlışlık var. Lüdeman tekrar dürbüne sarıldı ve sinirlerimiz yeniden bir metanet imti. hanma tabi tütuldu. Hatta sanki dür. bütün O adesesini buğulandırmaktan korkuyor imişiz gibi hepimiz nefes bile almaktan korkuyorduk —-T.K.B. Yeniden işaret defterin! karıştırdım ve bu sevinçle bağırdım: — Yolunuza devam ediniz!, 1 win key. devama müsaade ediyordn. Kurtulmuş- tuk. Sevinçten çılırına döndük İngiliz kruvazörü bu srrada ikinci bir işaret daha çekmişti. Fakat bunun ma nasmı anlamak için koda bakmağaı muhtac değildik. Bu işaretin manası şuydu: — Hayırlı yolculuk! Bir düsmandan daha iyi bir temenni! beklenebilir mf? Norveç bandırasmı i yohesser kruvazörünün vere- — Teşekkür! Kruvazör önümüzden geçerek iler ledi ve yavaş yavaş gözden kayboldu. Mürettebata hitap ettim; — Şimdi biz bize kaldık arkadaşlar, Noeli Norveç bandıralı “Irma,, gemi- sinde mi, yoksa “Deniz kartalı, uda mı geçirelim? Ne dersiniz? N EL g w ont fon Tfikner “Deniz kartah,ndo kadın kılığına giren tayfa ile yanyana (Devam var) inlellicens fervif e KARSIBirI URK Macera veaşk romanı e Yazan: (wö-N0) Esir taciri Mustafanın müstebit gözdesi: “ Efendi kalkınca haber verin, birlikte hama gireceğiz!,,dedi.Fakat cariyeler korkarak sustul Dünkü kısmın hülâsası Esir tüccar Hac: Mustafaya sit yedi parçadın mürekkep bir filo, Habeş sa Millerinden bir kasaba önüne yanaşmış tr. Yedi geriden biri, güvertesinde mü kemmel bir bahçesi, orta o ambarında mükemmel bir konak dairesi ve ait am barında 4e göbektaşlı, külnanlı hamamı alan işitilmemiş konforda bir baremsa raydır. Bunu, müteveffa meşhur esir tüccarı Hası BUM yaptırmıştır! O Ö Wines oğlu tevarliz etmişti, bilağundan sonra #yak atamadığı bü Cenneti Alânır Burilerinden gulâmlarından gönlünün istediği gihi göm almak istiyor, takat Havva İsimli kırkını aşkın bir Okadın bunu mani .... Bir taraftan bir tarafa, dönerek soruyor: — Hacı nerede? — Yatıyor galiba, aslanım. — Kalkınca kendisine söyleyin.. Ha- mama berâber girelim. rehavetle Cevap vermiyorlar.. Cevap vermemelerinde sebep var.. Hem de esaslı bir sebep.. Ç' : Bilâlin oğlu, artık, isyan beyrağmı kaldırıyor.. Cariyelerile birlikte keyf. etmek için hamama girmiştir.. Ot illâl- lah! Bu &icak memleketlerin sinirleri kamgılayan ihtirası onu çileden çıkar- dı, istipdada isyan ettirdi. Ne demek? Bu kadar büyük bir servete, bu kadar mükellef teşkilâta, babasından mü devver böyle çeşit çeşit çariyelere sa- hip olsun da hiçbirine el değdirme- sin ?.. Daha “Voliahtlığınde,, her nasıl- sa”kılıbıkcasma yakalandığı bu Hav- vadan bir türlü kurtulamıyordu. Sade bir dayak yemediği ekşikti.. veçle doğan, Ruslara esir düşen, oradan da Tatarlara intikal ederek İstanbula satılan ve Hacı Mustafanın bizzat kendi kesesinden parasını tıkır tıkır sayarak on altıma aldığı bu cari- ye, delikanlmın esiresi iken, sahibi oluvermişti. Mustaf'a, bütün “Veliahtlık,, hayatı| ona inhisar ederek geçmişti. Zengin| bir esircinin evlâdı olmanın zevkini duyamamış ve tadamamıştı, Her ne zaman, bir kıza yan gözle bakacak ol sa, Havva, derhal önüne dikilir, ince dudaklı mini mini ağzından daha bü- yük olan sürmeli iri gözlerini testeker- lek, koskocaman açardı: — Hacı Mustefa!! - diye haykırır-! dı, Bu biraz çatlak, fakat herhalde pek hâkim, pek yüksek perdede. ses, esir tacirinin oğlunu büyüler, yerli yerince mıhlar, hareketsiz bırakırdı. Mustafa içinden, ona isyan etmek isterdi, Fakat, hakiki düşüncelerini nakledecek lâkırdıları, boğazma dü- ğümlenir, ancak şu kelime dışarı fır. Vardı: — Emret... — Emrettiğim, edeceğim bu işte: Babana söyliyeceksin... O, cariyeler. le meşgul olacak.. Sen de harem ağa- larile uğraşacaksın.. Anlıyor musun?. Senin, kadınlarla işin yok.. Dünya yü- zünde bir tek kadın benim.. Bizim hris- tiyanlarda her erkeğe ancak bir kadın nasiptir.. Bir kadına birkaç erkek düş- tüğü de vakidir-ya... O da başka. Ben de vaktile hristiyandım.. Tabii, şimdi müslüman oldum ve elin namabrem heriflerinde gözüm yok ve olamaz. Ölünceye kadar seninle beraber ya- gayacağım.. Fakat sen de bana karşı aynı suretle hareket etmelisin... Anlı» yor musun?.. Hacı Mustafa, Havvayı satın aldığı üç de'a indirdikten sonra işaret çek.| tik: Hatıralarını anlatan * EFDAv TALAT Sana elli sterlin maaşla Mısırda iş bulduk Ben de eli. ;x açılıncaya kadar anları alkışladım. Gartlağım yırtılınca ya kadar bağırdım. Saat on bire kadar dolâşım. Esat beyin aldığı tedbirler (o üzerine © gece k olmamıştı. Ahslinin hemen hepsi şark mahfili önünde te zahürat yapmış, oradan alâylar halinde şehrin n.ak mtlerİne yayılmıştı. Halkın bir kısmı Beyoğlu tarafına git- miş, Harbiyeye kadar uzandık**n son- ra geri dönmüştü. Bü hâdise, bir kaç cam kırılmasına İnhisar tmişti, kimsenin burnu kanamamıştı. Gece yarısmdan evvel tekrar Samat yadaki eve giderek (#İVİİ elbiselerimi çıkardım ve resmi elbiselerimi »iyer.” tekrar Krokere döndüm. hiçbir fevkal CASUSLUĞUM ANLAŞILIYOR Refet paşanın İstanbula gelişinden # tibaren on beş gün benim için hâdisesiz geçti, Alacağım smre intizaren Kroker- deki vazifeme devam edip. her kşam ribeten muhtasar olan raporlarımı po) Hs müdiriyetine veriyordum. Bu on beş gün içinde miralay Ballar'a birkaç defa! Esat beyi ziyâret ettik. Bu sırada Refet paşa, İstanbuldaki vaziyeti düzeltmeğe ve idareyi tedricen eline almağa başlı- yordu İstanbuldâki düveli iilâfiye (o erkânr im vaziyetten hemen tamamen ayrıl ş, Adeta birer misafir haline gelmiş. lerdi barkını benim yüzümden biras kıp bu otel odasına sığınan annem Üzün tülerinin de tesirile hastalarnmıştı. Bu —256 — hastalık hergün kadıncağım biraz daha, eritiyordu, Annemin hastalığının ehem- miyet kesbettiğini görünce (kolenele gittim: — Annemin rahatsız o bulunduğunu biliyorsunuz. Kadıncağız (gittikçe a- fırlaşıyor. Kendisini burada bırakmak doğru değil. Vaniköyünde bir akraba- -- vardır. Kendisini oraya nakletmek İstiyorum. Orası Boğaziçinin kuytu tenha bir yeridir. Kimse bir şeyin far- kında olmaz. Annemi de rahatsız eden bulunmaz, Müsaade buyurun dedim. Kolonel şu cevabı verdi: — Buna lüzüm yok. Yakında annen- le seni göndereceğiz. — Birkaç gün için olsun annemi Bo- ğaziçine göndereyim. Hareket edeceği: miz gün doğru vapura gelir. Annemin ve benim bir tecavüze uğ rayacağımızdan cidden endişe eden ih- tiyar kumandan ısrarıma dayanamıya- rak bana müsaade etti. Bendeogün annemi eski ahbablarımızdan o dektor Bay Ziyanın Vaniköyündeki evine nak-| lettim. Şimdi onu Krokerden mıştım. Sira bana gelmişti. O günlerde Refet paşa, Trakyaya geç miş, karargâhını Tekirdağında kurmuş- tu. Karargâh İstanbulda bulunduğu za- man, Refet paşa ekseriyetle Babıâli bi- nasmda kalırdı. Esat bey de oraya ta- , emen hergün, üzerimde İngiliz askeri elbisesi olduğu halde ota- ya gider gelirdim, Bu hal beni tanrmı- yanlarm fena halde nazarı dikkatini celbetti. Bir sabah, Ballar beni odasına çağır-| kurtar» | © o Yazan: İHSAN ARİF dı. Yüzünde iyi bir iş yapmış insanla- rm memnun bali vardı. Bir elini omu- zuma dayadı: — Oğlum! Şimdiye kadar İstanbul- dan uzaklaşmanı sana kaç kere tavsiye ettim. Aldırış etmedin. — Ettim. — Etmedin, bahaneler uydurdun. —Hayır, artık karar verdim. — Evet karar verdin. İlk tekliflerimi reddedişinin bize daha fazla hizmet et- mek arzusundan doğduğunu da biliyor ve Sana teşekkür ediyorum. Fakat sen biraz da kendini düşün. — Ben de hakkımda © gösterdiğiniz yüksek alâkaya müteşekkirim. — Senin sadikane hizmetlerinden do- layı borçluyuz. : Ben, şimdi o Galata da pasaport dairesinde bulunan İngiliz zabitine emir vereceğim. İki gün sonra buradan hareket (o edecek olan Patri vapurile ve Annenle beraber gitmen içir tertibat alacağım. Vesikaların hazırdır — Atledersiniz, nereye gidiyorum. — Bunu çok evvelden düşündük. Miı- sıra gideceksin. — Mısıra mı? — Evet! Kahirede Sotter isminde bil yük bir yünlü mehsucat mağazası dır. Orada elli sterlin ile bir ye tayin edilmiş bulunduğunu tebşir ede- rim, — Teşekkür ederim. — Entellicens servisten yeni bir emir gelinceye kadar burada vazifeye devam edeceksin, vazii (Devamı var) | vakit, henüz on yedisindeydi. piyasasının ancak on üç on GÖ gindaki cariyeleri kadın sırası08 rak on sekiz yirmisinden sonr ihtiyarlamış sayan o zamanki yete göre, otuz beşindeki Havvk tan kadinne olmuştu. Gerçi, onÖf çok meziyetler görüyorlardı: aşk sahasında değil! Sadece tür” Vi hizmetler yapabileceği için, ya kiymet biçiliyordu. Meselâ * kadınm iyi bir ev hanımı oldi diğer cariyeleri çekip çevirebile idare edebileceğini, sonra, bi yaralılara bakabileceğini, bir * kadar merhem yaptığını, sarg! ğını öğrenmişlerdi.. Annesi ölen satan Tatarlardan dairesinin bi ri mühmel kalan Hacı Mustafi Havvayı, bu bakımdan, mükeme müdüre diye tavsiye etmişlerdir” kin, satın aldığının daha hi İsveçli, yalnız daireyi değil, Mustafayı da, parmağının ucun fırıl döndürmeğe başladı. Pvvelf Odalığını iskartaya çıkardı. Bu” içlerinde biri gebe olduğu halde “İ hal haraç mezat, satıldılar. GöS? rına bakmadan, biri, Berutlu, bi mala, öteki yine aybı memle Dürzü şeyhine maledildi, Şimdi “Vellaht,, dairesinin biricik BA Havva idi! Ve karmda satılan “i da, büyük bir servete varis o bir hamam piçi olmak betb uğradı. Hulâsa, Havva, “Ademe,,, o $ beri, rahat bir nefes aldırtmadı, ©” dirtmedi.. “Maamafih, ilk senelerin ens # ğini-iddin edecek olursa, MUST .ö den haksızlık etmiş olur. Zira, X. prenslerden Moskof kinyazların&. dukasından Tatar şehzadelerine türlü türlü, çeşit çeşit erkekleri” rasını dindire dindire - ve, niçif lamalı, bu işleri büyük bir zevki?” yapa - aşk ve şehvet oyunlarına” man bir aktris kesilmiş olan delikanlıya, ömründe göremiyei yalarında bile tahayyül ede güzel geceler yaşatir.. — Sen kimsin?. Bunları P' icat ediyorsun?.. On üç yaşım güne kadar kaç tane halayığın" bana bu öğrettiklerinin hiçbirini 2 bilmiyordu.. Onların bana yaşat” zevkler, köylere baskın verdiği rada bize yedirdikleri tatsız tut“ tıklar gibi.. Halbuki senin aşk #İ le büyük saraylarda, usta pişirdikleri nadide, marifetli ye” re benziyor! Havva, dizleri dibinde oturaf kanlının söylediği bu sözlere “ çapkın gülerdi; — Tabif. Ben bunları kaç 9 kette kaç cins erkekle tahsil © derdi. İşte, bu itiraf, Hacı Mustafa” den çıkarıyordu. Havva'ya bi mahrem &valler soruyordu: — Onlar nasıldılar?.. Sana *€ lerdi?.. Ne yaparlardı?.. Hristi da, müslümanlar gibi midir?. aşkı nasıl telâkki ederler. ç Bu #orgular, üzerine, Havv bul, bembeyaz vücuduna, muhte? rımlar vererek bir van kedisi marır, yaltaklanır.. Ve, gördüğü Wi mı, Hacı Mustafayı tahrik ede latmağa başlardı... O anlatırken, Hacı Mustafa, © ları tutuşa tutuşa dinlerdi: i “— Demek ki bu kadın, kendi, derece zevk vermezden evvel erkeklere de, hem de etleri bU gevgememişken, gözlerinin altın le torbacıklar hasıl olmamıskef vi saçları arasinda böyle tektük teller hasıl olmamışken zevklef “ miş. Belki dedaha büyük onlaği.... Mustafa, Havvanm gö” öylemesini, aklı başından bir ihtirasla dinlerdi; N (Devami g