ge» öğle üzeri, acele acele matba- ordum. Yolda Hacı Babaya “a > Vanay, Maşallah, bey oğlum, me dedi. ?. 77 ceği elâ bir hikâye mevzuu düşü. deyi m. Sonra bu düşündüğüm hikâ- Büzete için kaleme alacağım! öyleyse, seni zahmetten kur- evlâdrm! Birlikte şu kahveye » Sen bana bir okkalı kahve, bir ısmarla, ben de sana birkaç anlatayım. Beğen beğendiğini meeye girdik. Hacı Baba, bir ta- ğieyekke işi kallâvi fincanmdan di rine kahvesini içip guruldatırken bir taraftan aa a fıkrayı anlattı: Tamazan günü, saat alaturka on İl tayı larmda, cebi deliklerden Ali e a, p Bebe kendi gibi müflisini kiram. dh İmam Veli elendinin evine, çat ka- — 7 t 2 Hayrola, birader? Neye geldin? kü, ei zaman neye gelinir?!.. Bittabi May. Şaşarım aklına. Ölü gö Da, Yaş, imam evinde aş... Ne gezer ar. ayol.. Ramazanm biri de- Bane nizin bacası tütmez gayri... i Pişirmeyi tatil ederiz. Bayi ran etme, yahu! Otuz ramazan Bündüzlü aç durulur mu?! alar diyen kim?! Biz aç dur. ay gp — Yaparsmız ya? Gece birinin evine, yarm ge. Meselâ bu akşam benim gi- Mustafa Fazıl paşaya gitse de — Ta Mata buz Sk İfa pa allak... Megbür Misir Mus eni te Paşayı tanımamak olur mu? Ta Gözlü, carrm... Bir gözü cam. IE. — Bilmiyorum, : Riya ineğe hacet yok! Düş önüme, İİ Ve, Vabıma oraya kadar götüre- Sk, kapıları ardma kadar a- hi Siren de MN e endi ile Veli dendi de topa tam İn kala Yekçeşim Mesrrir Mus Büy, Farm konağına gelirler. Maşa» buyrun. Haydi sofra ba. e da sofra ha... Ali efendi, böyle şey görmemiş... Apışır, ki... Hangi Mustafa Fa. # — E F, Ar çeşit çeşit... Her şey Ali efendi ne bulursa he yakala ha kaşıkla ha... Ne v dalde, Şeşnisine bakar.. Parma- Yapağı Geliniy 7 tarulık çocuk bula “teğine balon taktık! . anlamadım mı bey oğlum! Yalnız, sofradan kalkacakları sira- da, bir cihet, nazarı dikkatini celbeder. Uşağm biri, konak sahibi, takma gözlü Mustafa Fazıl paşaya, billür bir kâse içinde bir gey getirir. Bundan evvel, uşaklar tarafından kâse ve ta - bak içinde ne getirildiyse, hepsi misa- firlere de Ikram edilmişken; bu sefer. ki, her nedense, yalnız paşanm önüne bırakılır, Ve paşa, elini sokarak bu kâsedekinden bir tane alır. Bunun üzerine, Ali efendinin içine düşer mi bir kurt: Acaba o kisedeki ne? Acaba oküse- deki nasıl şey? Misd'irlerine bu dere- ce nefis yemekler ikram eden paşanm nefsinefisine tahsis ile başkalarmdan €sirgediği yemek ne menedir kimbi- lir? takrip paşanın sofradaki yerine yakls- gır. Elini kâseye uzatır.. Suyun içinde badem büyüklüğünde, çangı çungul bir geyler... Her ne olursa olsun bir ke. re tadma bakmalı, Eli kâsede, gözü etrafta, o badem gibi şeylerden bir ta nesini yakalayınca haydi ağzma.. Gürrrrrç! Yutar... Yutar ama - fazla acele ettiği için mi ne? - lezzetinden de bir şey anlıya- maz. İçeriye uşaklar girer ve Ali efen- di de bu nefis olması lâzımgelen yeme. ğin bir daha lezzetine bakmak imkânı- yetinde kalır, Paşaya veda... Ve eve. yetinde kalır. JPaşaya veda.. Ve eve.. Lâkin adamcağız yemek öinelerini biribirine fazla karıştırdı ki karımda bir ağrı, bir ağrı.. Aman allah can kur- taran yok mu?. Midesi burgum bur. gum burgülüyor., Barsakları kopuyor, — Hanım, ketentohumu lâpası yap! Sen de kız, hemen doktora koş. Doktor gelir, Vecalar içinde kıvranan hastayı evi» Te çevire muayene ettikten sonra, ka- varını verir; — Cihazı hazma katı bir şey trkan- Ali efendiye ilkönce o gerbetasa hint- yağını dayarlar, İhtikan yapmak için tertibat alırlar, hastaya bir vaz'ı mah- sus verirler, Fakat doktor, elinde şıringa, tam 1. se başlıyacağı sırada: — Amanm geçtim ola.. Ben bu has. tanm vizitasmı da istemem! - diye ih.) tikanı bir tarafa devirip ceketini bile almıya vakit bulamadan, palaspandı- ras sokağa fırlar, Arkasından koşarlar, seslenirler; — Ne oldu?! Ne var?! — Ne olacak? Hastanm içine adam gizlenmiş. — Deli misin, sen, doktor?! Adamm içine adam gizlenir mi hiç?! — Vallahi billâhi gizlenmiş... Herif. le göz göze geldik! Hacı Baba, nargilesini guruldatarak — Doktorun niçin böyle söylediğini — Anlamadım. gözlerden bir tanesini yutmuş ve dok- tor ibtikan yaptığı sırada bu cam göz- le göz göze gelmiş... Yerimden kalktım: — Sayın suyum yok, Hacı Baba... Eskiden bildiğim hikâyeyi “yeniden, diye anlatarak kahve ve nargile para- larmı bana verdirmek olmaz... Nahak- yere vaktimi kaybettirdin! Ben gidi. yorum... Hikâyedeki doktorun ihtikan borusu nu elinden yere attığı gibi, Hacı Baba da nargile ımarpucunu masanm Üzeri - ne fırlattı ve pegim ira: | — Dur, bey oğlum, dur!... Gitme... Bunu beğermedinse bende daha ne ya- kası açılmamış Ükrelar, hikâyeler var. Tonton amca av peşinde ai AKŞAM POSTASI IDARE EVI Istanbul Ankara Caddesi İ” Posta kutusu; Istanbul 214 4 Telgra! âdresi; istanbul HABER Yazı Işi elotonu : 23872 idâre ve Wan 21974 ABONE ŞARTLARI Türki Eenebi 4ag0 Kr 2700 Me. Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbanşı Başkasini anlatayım diye haykırdı. Fakat ben aldırış etmedim. Doğru matbaanın yolunu tuttum, R.S. , Gürüneliklii Yazan : Niyazi Anmet 717 sene evvel bugün 6 nci Haçlılar Dimyatı sardılar Yetmiş bin şehirli dövüşe dövüşe üç bine indi. Onlar da son hücumda sona kadar doğrandılar sene eyvel bugün altıncı haçlı ordusu Dimyat'ı muhasara etmişti. Bu sefer, çok korkunçtu. Haçlılar harekete ge- çecekleri vakti, papa üçüncü İnorsn şöyle demişti; “Kadı, çoluk © çocuk, kör, topal, herkes bu cihada kaydolu. nur. Macaristan kralı, Avusturya ve Bavyera dukaları ile cenubi Almanya prensleri (okuvvetlerini birleştireret harekete geldiler.,, Bu ilândan sonra tam iki yüz elli bin kişi ilk önce Suriye üzerine yürü. dü. Rastlanan yerler yakılıp yıkılır yor, yağma ediliyordu. ME YAK Dimyat, on sekiz ay haçlıların mu. hasarasına mukavemet etti, Bu müd. det içinde sık sık çarpışmalar oluyor ve kanlı boğuşmalar, büyük müvaffa- kıyetlerin önünü alıyordu. Şehirde yetmiş bin insan vardı. Bu yetmiş bin insanın hepsi, haçlıların e. line düşmektense ölmeğe razı oluyor. du. Tarihin çok acı bir hakikatidir: Yetmiş bin kişi, çarpışa çarpışa azat- dı. Azaldıkça geride kalanların kini kabardı ve bir gün şehirde ancak üç bin kişi bulunduğu anlaşıldı. Yetmiş bin kişiden üç bin kişi. Geri kâlanlar, artık bitkin, harp edemiyecek bir hale gelmişlerdi. Bun. io e AM ee öl. mek için çıkarlardı. Bunu Oyapmağı da düşünmüyor değillerdi. Fakat fr sat elvermedi. Haçlılar şehre girdileri Dimyatlılara: “Kahramanca döğüştünüz. Yet- miş binden üç bine indiniz. Ne yapn. Irm? Biz buraya harp etmeğe geldik. Fakat şimdi madekki esirimiz oldu- nuz hükmümüz altında (yaşayınız., diye bir takdir umuyorlardı Fakat böyle olmadı. “Ehlisalip hissi takdir ve merhamete mağlüp olmiyarak br 1219 yılı 11 ikineiteşrin günü, .. üç bin kişiyi de kılıçtan geçirdi. Mu- savver tarihi islâm. Abbasiler sayfa DI, ... Şehrin delikanlıları, haçlılar şeh. re girerken bir karar vermişlerdi. Bu karar şu idi: Düşman Dimyatı teslim aldıktan sonra halka zulüm yapmaz- sa İyi, eğer aksine hareket ederse bü gençler, ani bir hücumla ellerine ge. çecek hrristiyanı öldürecekler, tek in. san sağ kalmaymcaya kadar çarpışa” caklardı. Yazık ki, ölmek (o mudder İmiş, ehlisalip ordusunun insafsızca, kadm ve çocuğa bakmıyarak öldürmekte de. vam ettiğini gören gençler, hep birden sokağa fırladılar, Bunların sayısı elliyi geçmiyordu. Fakat verdikleri dehşet bir (ordunun yapamıyacağı kadar büyüktü. Koşu. yorlar, önlerine gelen hıristiyan: öldü rüyorlar, şehirlilere — Rizimle.. Bizimle geliniz. Ölme- den öldürelim. diye (o bağırıyorlardı Bunu gören onların arkasından koşu, yor ve kafile gittikçe çoğalıyordu Yetmiş bin insanı eriten bir ordu. nun karşısında bunların yapacakları ne olabilir di? Ancak her Dimyatlı, kendi payına birkaç dışman öldürebil- di. Sonra... 2» Binlerce gözü kanlı hıristiyan, kor. kunç, ezen, kırıp döken bir fırtına, bir kasırga ve bir bora gibi bunların tze- rine çöktü. Ağaçları kökünden söküp atan fırtına dindiği vakit etraf nasıl bir canlı, cansız mezarlığı haline ge Tirse, burası da öyle oldu. Haçlı orda. ları bir saat sonra meydanlıktan w. sKlasırlarken yerde henüz can ver miş insanlardan birkaçı artık bir da. ha ayağa kalkmamak Üzere son defa kımıldıyor, bir daha ses çıkarmamak üzere son defa linliyorlardı. / İNiRâh memurunun huzurunda çıldıran gelin Paris kazalarından birinin beledi. ye salonunda nikâh memuru ayağı kalkıp da tam : — Sizin, Fransa cumhuriyeti ka. nunları namına nikâhınızı > Diyeceği sırada, gelin birdenbire fırlıyarak: — Bu benim varacağım adam de gildir. Yanımda oturan bir sahtekâr. dır. Diyerek avaz avaz bağırmış ve ora da bulunan hısım akraba ve davetli leri hayretlere düşürmüştür. Bunun. la beraber yanındaki adam ismi res. mi evlenme “iğitlariyle iljn tahtala- rma asilmiş olan nişanlı idi. Adet olduğu üzere tam iki hafta, dır belediye dairesinin ilân tahtaları mösyö Jan Angot ile matmazel Lüsül! Moris'in evleneceklerini ilân etmişti. Nikâh günü tayin edilmiş, her iki tarafın hısım, akraba ve (o tanıdıkları belediye salonunu duldurmuştu. Mernsimin yapılacağı sırada orta. ya attığı bu iddia” karşısında söyledi ğimiz gibi bir müddet şaşkın okalan tânidiklar, gencin sahtekâr olmadığı. m işte bir yanlışlık o bulunmadığını bildikleri için kırcağızı kandırmağa uğ! raşmışlar, fakat o inat etmiş ve niha- yet kendini belediye salonundan alıp götürmüşlerdir. Bu hadisenin bir sinir buhranı ol. duğu anlaşılmaktadır. Doktorlar ge, Tine uzun bir İstirahat tavsiye etmiş" lerdir. A Kendisine bizzat Imza etmiş oldu. Zu evlenme flânları gösterildiği halde imzasını inkâr etmektedir,