© “hlisalib ı 9. # Ss Yazanlar : ingiliz ordusu hava zabitlerinden Kenneth Brovn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir Lovvefi Thomas Kahirede istihbarat şubesinin şefi beni odasına çağırdı Ve yüzüme adeta haykırırcasına: — Bul ve anla! Türklerin hangi yoldan geldiklerini ve neresini vuracaklarımı Göçen, kısmın bülâsası; e asia Allenki tarafından işgalin iç Kura 1017 senesinin paskalyesi gü. Kudüste Türk tayyare meydanı. tâyynreci Lewell, orada Todd "yle konuşmaktadır. Todd, Lowej'e ia taya ni, İngüizlere bildirme yiye diya © da günün birinde yor ve ilâve ediyor: Fakat e. Den harp başladıktan sonra get. dar Bü Ben bilirsin teferrilatma ka. Gis, alin konuştuğu örtikmt Ma > Elmerin «n esrarengis hir si. Yür. HASA da öyledir. £ İstihbarat laa yy > 8808 ve bin türlü vazifesi o. zar i Adam. Harhin her safhasma iş. Simiştir. Süveyş kanalı macerasını zabiti ya timalleri çok kuvvetliydi. Tüpler müslümandı ve onla- ler bilyük bir harp kazanır. ve iltihak edivermeleri ihtimali gözönünde lâzimgeliyordu. Mısırda birkaç İngiliz kıt'ası » bünlarm hepsi de acemi Güvenebileceğimiz yegâne * Hindistandan gelmiş Sikhs, Ve Gurkalardı. Bunlarm da k müslüman olduğunu dü. endilerine ne dereceye ka- Yi enebilecoğimiz. e Bu » herbirisi hresk ve hanrerle 4F il ZE PN FE öğrenmek istiyorum. dedi. ince, fantezi işler yapmasını biliyor) lardı, Bir de aleyhimize döndüler miy- di, iş tamam olurdu. Toptan bir ka-| saplık başlıyacak ve bütün Misir ko-| caman bir salhaneye çevrilecekti. İn- sanın etrafında sürü sürü kadın ve ço- Tuk çocuk bulunduğu zaman böyle bir; düşünceyi akla bile getirmek istemez değil mi?.. Fakat ne yaparsın ki, düşünmek hem de kafa patlatırcasına zihin yor- mak (mecburiyetindeydik; (çünkü, trenler dolusu Türk, cenuba, Birüsse- bie doğru geliyordü. Birüseebi mukaddes ülkenin en ce- nubundaki şehirdir ve oradaki Türk tahşidatının ancak bir manası olabi- lirdi: Türkler çölü geçmeye ve Sü- veyg kanalıma taarruz etmeye hazır lanıyorlardı; ancak nereden saldıra- caklarını bilmiyorduk. AHİREDE istihbarat şubesinin şefi beni oğasma çağırdı ve yü zülme karşı adetâ haykırırcasına: — Bul ve anla! Türklerin hangi yol- dan geldiklerini ve neresini vuracak. larmı öğrenmek istiyorum. Dedi. Bu büyük bir emirdi. Fakat, ben sadece: — Baş üstüne!.. - dedim. Odadan çıkmıya davrandım. Daha çıkmamıştım ki, beni tekrar çağırdı. Sertliği geçmişti; gimdi sesinde haki- Kİ bir telâş ve üzüntü titremesi hisse- diliyordu: — Gilney! - deği - Meselenin ehem- miyotine dair sana uzun uzadıya çene çalmıya hic lüzum görmüyorum. Bu- nun, Büyük Britanya ile müttefikleri» ne ne öldürücü bir darbe olabileceğini sen de benim kadar bilirsin. Yüzümü kara çikarmıyacağına eminim!.. Bunun pe demek olduğunu biliyor- torluğunun şah damarı idi. Eğer Türkler burasını kesmeye mu- vaffak olurlarsa, Fransadaki hâdisele rin hiçbir ehemmiyeti Okalmazdı. Müttefiklerin gayesi, hemen oracıkta Medine akıncı alaylarından biri Kudüse vardığı saman Mescidi Aksa'da yapılan zafer duası. dum, Lowell. Hem de manasınm ehemmiyetini herkesten çok daha faz- la takdir etmiştim. Bu taarruz Potes- dam'da Alman yüksek kumanda he- yeti tarafından emrodilmişti. Kayze- rin harp plânmda bir anahtar hizme- tini görecekti. Kayzer de ne yapmak istediğini bi- Tiyordu. ..200 kilemetro . kadar uzun- lugundaki açık Şüveyş kanalı, kendisi- Britanya İmpars- ie GÜZEL PRENSES — Harp meomuasndan kan kusa kusa ölecek ve bu kanlar Si- na çöllerinin kumlarını sulıyacaktı. Gerçi garp ooöephesindeki kıt'alar daha bir müddet tutunabilirdi. Fakat kapalı bir kanal ve Avustralya, Yeni Zelanda ile Hindistandan takviye kıt- alariyle erzak gelmez olunca da Al- manlarm harbi kazanması, sadece, bir İşte bu felâkete mâni, olmak. için toplamak ana Yal” | zaman meselesi olurdu. 'malümat toplamak GÜZEL PRENSES n ; mM uhateleleti Dilimize çeviren: A, E, Vay canmal., AZİFEMDE muvaffak olabil- mek için bütün Sina yarımada» sinda istikşaf yapmak mecburiyetinde idim. Yarımadanın uzunluğu 300 kilo- metro, genişliği de o kadardır. Her bi- risi biribirinden yüz kırkar kiolmetro uzaklıkta olan üç yol vardı. Türkler bu yollardan herhangi birisini seçebi- lirlerdi ve yanlarında da yolu intihap edecek Alman Kres von Kressengtein vardı. Taarruzun gerisinde, onun beyni olunca, muhakkak ki bize, son saniye- ye kadar türlü türlü ihtimalleri dü- şündürecekti. Onun düşünceleri hak- kında en küçük bir malümat bile elde edebilmek için uçmaya (o mecburdum. Mısırda bulunan en İyi tayyarenin uçuş sahasinm da 150 kilometro gibi insanı acındıracak küçücük bir mesa- fe olduğunu söylersem halime acır- dın. Elimizde beş tane eski Farman ve İ BEZB makinesi vardı; hemde ne hur- da şeylerdi bunlar! Hiçbirisi işime ya- ! ramıyacağı için El - Ariş sahilleri ci- varında, bir ana gemiden harekât yap- makta olan Fransız tayyare takımını gözlen geçirmeye gittim. (Onlarınki bizimkilerden daha uzaklara uçabiliyor lardı. Fakat, makineleri, yalnız sek- sen beygir kuvvetindeydi ve sadece sürünür gibi uçuyorlardı; Birüssebi'i görmeye mecburdum; orası 60 kilo. metro içerdeydi. Beni, U'Estreau adi meye muvaflat eti “Göeüdem 77 Avlunun bir tarafında müddeiumumi ile hâkim ve birkaç memür bulunuyor» du. Hâkim, mahkümeye yaklaşarak: — Anha Paskal, dedi, Kanun sizi ida- ve mahküm etti. Taliiniz böyle | İmiş S€ mukadderatını değiştiremez. Hakkınızda verilen hükmü £ haşmetlü Tal hazretleri tasdik etmiştir. Size sa- ve metanet tavsiye ederim. Bundan sonra, müddeiumumi Anna" b Yaklaşarak kral tarafından tasdik & olan İlâmı okudu. İlimm altında e imzası İle kırmızı mum Üzerine ze Ye kocaman mühür görülüyordu. ar merhametli ve yüksek düygu- m Eirülen hükümdar kendisini affetme- bik Sarayda bulunduğu O zaman ona wi izmetçi değil, kızınm bir arkadaşı re iüamele ederdi. İşte şimdi bu ada- > için kurban gidiyordu. e Sanada içinde müthiş bir mücade- Iş , Yatnştı. Zihninden yıldırım bızıy- “öyle bir fikir geçti: Bağ falan dinleme, deli misin? var) e çekmeğe ne Hüzum) ş kelime hayatını kurtarabilir. Sara Pp, DA enses Ver a era çıksın işin te inden, * sonra da şöyle düşündü: Yır, söz verdim, yemin ettim. N Key. Hayatıma mal lo- » Şerefli ölmek, şerelsiz yaşa- m daha doğrudur. Bünye, rada bir çan sesi işitildi. Cellât, Pane e kazım kolundan tutarak seb inden, öle sürükledi. Anna, Cellâdn din, urtulmak istedi, Fakat cellâ - Bp çe VİNleri üzerine atılarak kaldı- İsteş, PENN altina götürdüler. Celât Üzen, KE bir hamlede sikemlenin i Yay, Kard. Sonra kendisi de yan kiz , *Mleye çıkarak ipin © ilmeğini O a, na geçirdi. sehpanın yanma © yaklaşan, Sözü > . dı bir rahip yüksek sesle ölülere mahsus olan duayı okumağa başladı. Meydana uhrevi bir sükünet çökmüştü. (Bütün yüzler heyetanla gerilmiş, gözler falta- şı gibi açılmıştı. Bu anda birçokları gel- diklerine pişman olmuşlardı. Bunun se- bebi de bir büyük teessür hissetmeleri idi.Çünkü öldürülen genç kız hiç de bir suçluya benzemiyordu, Hali, tavrı, yü- zünün ifadesi ve her şeyile bütün ken » disine bakanlarda merhamet hisleri u- yandırmıştı. Cellât, genç kızın kulağına iğildi: — Bir dakika var, son defa dua ede- bilirsin. Anna, bitkin bir halde cevap verdi; — Bu anda Allaha karşı söyliyecek hiçbir sözüm yoktur. Fakat insanlara söyliyecek bir çift sözüm var: Bir daki ka sonra öleceğim. Allahın huzurunda yemin ederim ki bigünahım. Hiçbir cü- Tüm ve cinayet işlemedim. Vicdanım temiz ve lekesizdir. Yaptığınız şey ada- let değil, bir masumu öldürmektir. Ar- tık insanlarla bir işim kalmadı. Bu arda cellât, Annanım ayağı altın. dan iskemleyi birdenbire çekmişti. Kız birden irkildi, sallanmağa başladı. Ha- vada tutunacak bir yer arıyor gibi çır- pınan kolları yanlarma düştü. Cellât yamakları, kızın yüzü görün. mesin diye başını siyah bir (o örtü lie örttüler. Cellât İstelan, işini © bitirmiş bir adam tavır ve edâsile genç kızın ce- setini belinden tuttu. Cesedi aşağı doğ- rü asılarak mahkümün öldüğünü herke se gösterecek yerde bunu yapmadı. Bil- Akis aşağı asılıyormuş gibi hareket ede- tek cetedin bütün ağırlığını kollarma bindirdi. Bu suretle düğümün kızın boy nunu daha ziyade sıkmasına mani oldu İdamı seyretmek için civardan top lanmış olan halk bu feci sahneyi tees- bütün kuvvetinizle bana yardımda bulun manızı rica ederim, İkimiz birlikte ça- kşarak imzamı taklit eden sefili meyda- na çıkaralım, Bu sahtekâr, bu © zehirli yüan hefkim olursa olsun onun başını ezelim, cezasını verelim. Nasıl, daima malyetimde kalarak çalışmak ister misi- niz? Genç avukat büyük bir sevinçle cevap verdi: — Evet, başmetmaab. teklifinizi şük ranla kabul #diyorum. Bu andan itibe- ren bütün kuvvetimi bu uğurda sarfede teğim. O sahtekâr: buluncaya kadar çı lışacağım. Bu meseledeki esrarı meyda: ha çıkaracağım. Anna Paskalın katilini meydana çıkarıp adaletin eline teslim edeceğim, Huzurunuzda yemin ediyo. rum, heyecan ve Kral, avukatın cevabından çok mem- nun olmuştu. Ona elini uzat — Elinizi bana veriniz Mösyö Zello, dedi. Bu andan itibaren mukaddes bir makast için beraber çalışacağız. Çalış - malarınızı kolaylaştırmak için sizi hu- susi müşavirliğime tayin ediyorum. Sa- raya yerleşirsiniz. Bana her yerde refa- kat edeceksiniz. Sizin gibi samimi ve sadık bir dosta çok ihtiyacım var, Avukat Zello, tekrar teşekkür etti ve krali hürmetle selâmladı. iğ VAKIT GELDİ! Şafak söküyordu. Tanyerinin ilk lo- ullıklarımın aksi hapishanc © binasının kirli duvarlarını tunç rengine boyanmış tı Anna Paskal, başını gecenin rütübe- inden nemlenmiş olan pencerenin de » mir parmaklıklarma dayamış, gözlerini! binbir renkle tutuşan tanyerine 'dikmiş- ti, düşünüyordu. Yarım saat sonra artık bu dünyaya ebediyyen gözlerini kapayacağını bili - ordu. Yalnız, karanlıklar içinde kalan benliğinde zayıf, çok zasf bir ümit ışığı ara sıra pırıldıyordu. Hisleri, düşüncele ri karmakarışık olmuş, ümitsizlik onu âdeta biçbir şey düşüncmez bir (o hale getirmiş, kendinden geçirmişti. Bütün gece yalnız onu, Kont Adola- rı düşünmüştü. Yegâne emeli, onu bir kere daha görmekti. Bu adam âdeta o- nün kalbini çalmıştı. Şmidi anlıyordu ki, eski nişanlısı Edvara karşı duyduğu hisse ancak Sa- mimiyet denebilirdi, Çünkü babası, fikri ni sormadan Edvarı ona nişanlamıştı. Babasının bu arzusuna muhalefet etmek onun için kabil değildi, Aldığı terbiye buna müsaade etmezdi. Buna orağmen o, Edvarı mes'ut etmek emelinde idi. Fakat Edvar, kucağında bir o çocukla görünce bütün teminatına, yalvarmala- rma tağmen onu reddetmiş, ondan nef- ret ettiğini bağıra bağıra yüzüne karşt söylemişti. Hayatı yakından tanımamış olan genç ve tecrübesiz benliğinde bu izzeti nefis yarası hâlâ kanıyordu. İşte tam bu halde iken hapishanede karşısına çıkan kont Adolar ona inan- mış, masumiyetine kanaat getirmiş ve kalbini açmıştı. Daha evvelde mahkemede ken- disinin masumiyetini isbata çalışmış ve bunun için yemin etmekten de çekinme» mişti. Bu büyüklük karşısında Anna da hissiz kalamamış ve genç kontu şid- detle sevmeğe başlamıştı. Ancak kont ona aşkını söylediği halde Anna, buna mukabele edememişti. Kont, onu ölüm- den ve hapishaneden mutlaka kurtara- cağını vaadederk gitmişti. Ara sıra ben