Enlellicens; eOPYyi YAR #BirTUBK — Hulâgü çok insani bir şekilde harbe- diyor. Şimdiye kadar tutuşturulmuş yağlı ik paçavraları içeri alıp Bağdadı tutuştura- Neden, ne düşlinerek, bunu hangi| hisle yapmış olduğunu kendisi de bil- © miyordu. Fakat yapmıştı İki sevgili ancak kayık sahilden a) # çılıp akımıyla beraber yavaş yavaş sa- X raydan uzaklaşmıya başladığı zaman konuşmıya başlıyabildiler. Mes'ut, mes'ut, öyle mes'uttular ki! Güneşin doğmasiyle birlikte Bağ- © dnda gene oklar yağmıya başladı. Yalnız bu okların herbirinin uçlarına “birer kâğıt merbuttu, Halk ve muha- | “ripler korka korka bu kâğıtları okla- “rm uçlarından çıkarıp okudular, Bu küğrtların üzerinde arapça ola- i rak şu satırlar vardı: “Ey Bağdat ahalisi! © müdafaa eden askerler! Büyük kumandan Hulâgünun size © verdiği bu son müsâadeden istifade “ediniz ve teslim olunuz. Bu takdirde Bağdadım ileri gelenle- “rinin, Alevi'lerin, ulemanın, gayrimu- İN hariplerin ve teslim olan muhariple-! © rin hayatlarma dokunulmıyacağı gibi! i © mallarıyle zevceleri de kendilerine bt- i! rakılacaktır. Eğer teslim j m elimize dig il Ey Bağdadı Hulârünun âskerleri halkım istişa- Te etmesine ve teslim olmasma mey- dan vermek İçin bombardımanı kes- işti, Bundan istifade eden halk 80- t “kaklara dökülerek küme küme toplan- © mışlar, vaziyeti münakaşa ediyorlar- dı. “Artrk hiçbir yerden zerrece bir im- © dat ümitlerinin kalmamış olduğunu &W gok iyi anlıyorlardı. Halife Mustasr- mn o kadar bel bağladığı Arap hükü- om inden ve derebeylerinden hiçbi- ir Imdatlarına koşmuyordu. Sağa 80. “la gönderdiği mektuplara, yolladığı © adamlara rağmen hiçbiri zerroce yar- dım etmeyi aklımdan geçirmiyordu. Sokak aralarında, cami ve mescit vlularında yapılan içtimalarda umu- miyetle verilen karar teslim olmanın hindeydi. Halk nihayet bu kararla- ini bir heyet halinde helife Mustası- b bildirmeye karar verdi. Tanmmış Beğdat âlimlerinden ve hocalarından encanlı Şahabeddin ile Meragalı Şe-| efeddin diğer birkaç kişiyle halife Muztasamın huzuruna çıktılar ve hal- Ni Kır miitaleasmı bir, bir Kendisine an- lar. Mustasım büyük bir korku ei: e) — Fakat Hulügü ya bizi kandırım- sa? Şehabeddin cevap verdi: — Kandırmasına imkân yoktur. Hu lâgü şimdiki halde Bağdadı zaptetme- Habıralarını anlatan * EFDA TALAT —210— IHSAN ARİF Yazan: Kumandan gittikten sonra daha fazla duramadım. Kendi kapımı içerden kilit ye muktedir değil midir? Muhakkak ki bu iktidarı haidzir. Askerlerimizin onun askerleri önünde nasıl bozguna uğradıkları malümumuzdur. Bundan başka Hulâgü çok inasni bir şekilde harbediyor. Şimdiye kadar bizim yap- tığımız gibi mancmıklala tutuştutul- muş yağlı paçavraları içeri atıp Bağ- dadı tutuşturamaz mıydı? Buna pek âlâ muktedir olduğunu siz de biliyorsunuz. Hattâ Hulâgü şehrin içersine büyük kayalar ve ok lar da attırmıyor. Halbuki camileri miz, mescitlerimiz hattâ sizin sarayi- nız böyle mancınıklaria atılacak bü- yük kayalar için mükememli birer he- deftir. Bütün bunları yanmaması ve sade- ce muharip askerlerle döğüşmesi, için deki yüksek insanlık duygusuna delâ- let eder. Ben eminim ki eğer bu şekil de hareket edecek olursak hepimizin hakkında çok hayırlı olacaktır, Aksi halde bügün yarın düşmesi mukadder olan Bağdadın Hulâgünun gazabına uğraması ihtimali büyüktür. — Doğru düşünüyorsun. Fakat Hu-| günun Bağdadı zaptedebileceği ne malüm? Ne kadar askeri olduğunu görüyoruz. Biz ondan iki misli daha kalabalığız. Bundan başka onun hiç-| bir yerden imdat alması ihtimali yok Halbuki biz, bugün değilse yarm her halde bir yerden imdat alacağız. Sön- Tâ bana Hulâgünun kumandanları ve askerleri arasında tefrika çıkmış ol - duğu haberini getirdiler. İnşallah bu tefrika çabucak hududu nu genişletir de, bizde kurtuluruz. Ah şu Hulâgüyu bir elime geçirsem! — Muhterem halife! Sizin fikriniz! teşviş etmiş ve sizi kandırmış olduk- larmı görüyorum. Böyle bir şey asin varit olmamış olduğu gibi olacağı da yok. — Nereden biliyorsun? — Ben Türkleri çok iyi Onlarm bütün tabiatlarını, bütün huy larmt gayet iyi bilirim. Türk askerle- rinin en büyük haselti mafevke itaat etmektir, Şimdiye kadar hiçbir Türk ordusunda böyle bir şey olmamıştır. Ve olmıyacaktır. Bundan başka muhterem halifeye| halkın çok mühim istirhamlarından! birini daha arzetmeye memuruz. (Devamı var) KABINLAR BERİ AMIN AR ./ akleden: Ha Hissi Roman tice Süreyya —18— — Zaticcenb... O derece milthiş bir değil... Kaç kişi tanırım ki bu has- yakalandı... O derece ağır de- — Tabii ama... Delikanlı mevzuu değiştirmek isti- © — Vallahi pek sevindi le işitir işitmez geldi Cicikom!.. ne iyi ets — Benimle alay mı inis? ediyorsun, E- © — Hayır, memnunum! Sahi söylü- fiyorum... Samimiyim... Yanımda otur Ve benden ılma, emi, anneciğim? : Demin, kkin bir ilâç almiş... il tesirleri gözüküyor. Beyaz yas- ar üzerindeki, sarı yüzde şimdi 15- tırap ifadeleri azaldı. “Uyanık, aydınlık ve canlı olan sade gözleri. Bunlar, çürümüş göz kapak. ları, sararıp tebarüz eden elmacık ke- mikleriyle büyük bir tezat teşkil edi- yorlar. Hayat, sanki her yerde çeki- lip son bir kale olarak bu gözlerde te- kâsüf etmiştir. Karanlıklar içinde w- kan bir su gibi, gözlerinin içinde ha- yat akiyor. Fakat, işte gözleri de kapandı. De:| likanlı, biraz sonra, uykuya daldı. An- nesinin elini kendi avucunda tutuyor.! Arasıra, asabi bir hareketle mi, yok- sa bu hazineye sahip olduğundan do- layı memnun olduğu için mi, bu eli sıkıyor?... “ Ben buradayım... Sen de bura dasın.. Senin mevcudiyetini istiyo- Tum, seviyorum !,, demek istiyor. Genç kadın « hareketsiz oturuyor. Oğlunun yaşadığını, ancak, bu el si- tanırım.! ledim. Ara kapıdan kolonelin © odasına geçtim. Onun da koridora © açılan oda kapısını içerden sürmeledim. Aralık du- ran orta kapıdan benim odanm ışığı bu- raya dökülüyordu. Doğru yazıhanenin başına koştum. Koca yözihaneyi omuz- İayarak ses çıkarmadan metre kadar ileri çektim. Sonra bir hırsız alışkank - sile arkadaki kalın parçayı çıkardım ve i dar boşluktan içeri sokarak kilitli gözü karıştırmağa başladım, Elime ge- çen kâğıtları birer birer ışığa uzatarak bakıyordum. Aradığım kâğıt bir türlü çıkmıyordu. Nihayet onu da © buldum. İnce kâğıt dört kat edilmiş idi, Tam bu sırada koridorda odaya doğru yaklaşan ayak sesleri duydum. Ve akabinde Bal- ların kapısına bir o parmak tik, tık, tık, diye vurmaz mı? Yüreğim ağzıma gel- mişti, Yakalanmış, mahvolmuştum. Bir anda yazıhaneyi o vaziyette bırakarak ve parmaklarımın ucura basarak odama koştum. Ara kapıyı güzelce kapadım. Ve kendi oda kapımın anahtarını çevir- dikten sonra yazıhanemin başma o Çök- tim, Bütün bp işler Oyarım (dakika içinde olmuştu. Ve benim masamın ba- gına bir külçe halinde, ken ter içinde ve bitkin bir hâlde çökmemle (beraber kapımın açılması bir oldu: İngiliz istih- barat şefi Kapiten Benet karşımda idi. Ve ben onun şifreli telgrafını çebimde taşıyordum. Onu görür görmez, taban- camı bulundurduğum çekmeyi belli et- meden açarak ayağa kalktım, Vücudum heyecandatı kıpkırmızı İdi, O beni bü rünce şaşırdı: — Ne oluyorsunuz Efdal Bey? diye sordu. Derhal cevap verdim: — Küçükteniberi bende vardır. Ufak bir kalp krizi geçirdim. Bana istihza eder gibi gelen bir sesle söylendi: — Vah vah, size bir doktor çağıralım. Hayatla memat arasmda bulunduğu- mu biliyordum. Arkama ara kapıyı ve- rerek öna doğru (ilerledim ve cevap verdim: — Teşekkür ederim. Geçti, hiçbir şey istemez. Hayatla memat arasında bulunuyo - rum. Ya şimdi araka pıyı açar, Ballarn odasına girerse, ya şimdi kumandan geli İ werirse2.. O zaman her şey anlaşılacak. Beni bu halimden (kurtaracak bir çare! var: Ölüm, ve karar veriyorum: — Ben de ölünceye kadar öldürece - ğim. kışlarından ve güçlükle farkedilen ne- fes alışlarından anlıyor, Artık hiçbir şey hissetmiyor. Yalnız sırtından ara- da sırada bir ürperti geçiyor. Odanm harareti de azalıyor. Hava soğuyor. Mantosunu demin çıkarıp odanm öte tarafına stmıstı, Şimdi a- İp omuzları üzerine koyabilir. Lâkin en küçük bir hareket yapması üzeri- ne, elini tutan avucun parmakları ha- rekete geliyor... Sıkışiyor: — Gitme., Gitme.. - diye inildeyiş.. İsmet, omuzlarını yukarı kaldırıp büzüldü; böylelikle ısmmak tecrübe- sinde bulundu, Nefesi sıcaktır. Zayi etmek istemiyor. Seyrek seyrek solu- yarak oğluna bakıyor... Çok geçmeden vücudu buz kesildi. Buz kesildiğini de duymaz oldu. Enis, titredi, Bir müdet anlaşıl- maz bir şeyler söyledi. Elini çekti. | Arkasını döndü, yattı. Onu bu hastar ne odası âleminde sanki yapayalnız, kaldı. Pencere sins! « Yavaş (yavaş, zaman geçiyor, pencere grileşiyor. Sonra, ağaçlarm kuru dalları, ef'sane- Vİ hayvanların boynuzları gibi görü- nüyor,. Mumyalasmış gibi duran bah- çede hiçbir şey kıpırdamıyor. Hesap ediyorum tabancamda altı kur şun var. Benet, büyük bir soğuk küçük bir koltuğa oturuyor: — Köolonel yukarı odasına mi — Hayır; klübe gitti. — Halbuki bu akşam onunla burada| çalışacaktık. Bir yalan atiyorum: — Geç vakte kadar ç ken: Bugün çok yoruldum. E mek üzere klübe gidiyorum, dedi. — Yani bu sözünden buraya gelmiye ceği manasını çıkarıyorsunuz. — Evet. — Pekâlâ; ben klübe gideyim öyley- se. Casus zabit, odadan çıkıp da merdi - venleri ii dünyalar benim oldu. Bir kere daha kurtulmuştum. Hemen kâğı- dı çıkararak okudum. Londrada kı bir adrese çekilen bir telgraftı. Ve $u cüm- leyi taşıyordu. “Italyadan ilint siparişini aldık. Am-| kara yolunu arıyoruz.,, kanlılıkla | sta? Telgrafta imza yoktu. Kısa (o adri harflerinden, Entellicens Servise ildi- Zi anlaşılıyordu. O zaman bu esrarengiz| telgraftan mana çıkarmak pek güçtü Fakat zaman bu şifreyi acı bir hakikat halinde halletti. Ve Mustafa Sagir ismin deki İngiliz casusile Benetin bu telgrafı arasındaki münasebeti de öğrendim. Telgrafı okur okumaz, kâğıdı tekrar yerine koydum ve yazihaneyi düzelttim Artık rahata: kavuşmuştum, Bu gece| deliksiz bir uyku kestirmeğe hak ka'-! zanmıştım. Çünkü pişkin İüğilir casu- sunun sineklerden bile saklamak istedi- gl bir şeyi elde etmiş ve onu yerine bil- dirmiştim. | Miralay Balların polis müdürü Esat beyi ziyaretinde şebrin asayişi üzerinde umumi bir mütabakat elde edilmiş bu -| lunmakla beraber Esat beyin arzusu! Üzerine işin kat'i bir itilâfa varması için ikinci bird efa görüşülmesi kararlaşmış tı. Esat Bey, milli teşkilâtla temas ede-| rek İstanbulun asayişi hakkında direk-| tif aldıktan sonra İngilizlerle görüşmek ci mülâketı istemişti. Ballar da bu teklifi memnuniyetle kabul etmiş) ti.. Çünkü o da general Haringtonla gö-! rüşmek istiyordu, ( İki polis müdürü arasında yapılar! bu müzâketeler, işgal kuvvetlerinin şeh rin hayat ve mukadderatına hâkim kaı- kp kalmamak noktasından çok mühim-| di. Binaenaleyh, iş bu noktadan daha Toprak, sema, her şey, sincabi rı lere büründü, Gün henüz doğmadı.| Geceyle gündüz bir mücadele içinde Bir yerde saat yediyi vurdu. Lâm- ba, Enisin başucunda hâlâ yanıyor. Delikanlı, şimdi gene sırt üstü yat yor. Kolları Iki yanma uzandı. Başı! mı dönüyor? Gözlerine hayalet mi gö- rünüyor? Annesi, ona elini bile değ- dirmeye cesaret edemiyor. Acaba üştidü mü ?.. Annesi de, man- tosuna bürünerek, gözletini kapadı Ve iki gecelik uykusuzluğun, yorgun- luğun akmtısına kendini koyuverdi. Gözlerini açtığı zaman oda, ışığa boğulmuştu. Enis hâlâ yatağında ya ttyor. Bahçenin efsanevi halinden eser kalmamış... Klâsik bir hâstane Odası,. Oğlunun halinde 'de o derece feci bir iskelet manzarası yok... Oturup uyuya kaldığı koltuğun ar kazmda, annesinin konuştuğunu işitir gibi oluyor, — Dömek daha iyisin, Enis? Fa- kat olur şey değil. Uyuyup oğlunun Yatağma düşmüşsün! Ya mauzallah hasta bakıcı vaktinde odaya girip de Çocuğun" yatışmı değiştirmeseydi, bu ihtiyatsızlıktan bir kaza-çıkabi Enisin hayatma mal olabilirdi, Mustafa Sagir ismindeki ingiliz casusile Benetin bu telgrafı ara- sındaki münasebeti de öğrendim büyük makamları da alfkadar ediyor - Çünkü, Anadoludaki Yunan ordusu- nun mahvolmasile İstanb: leti garip bi Iu tahliye sek giderlerdi. âra tahliyeye henüz muvafakat etme * mişti. Bundan başka İstanbuldaki e liyetlerin masun mak istemiyo eri arasında asâyi noktasından başlayan o müzakereler bu buşuslar itibarile çok ehemmiyetli idi, Ertesi günü, kolenel Ballar ben rar yanına alarak Esat beyi (ziyaret git. Esasen ziyaretimize muntazır bu- lunan Eşat Bey bizi çok nazikâne kar- şılâdı. İkisi koltuklara ka ler. Ben de bir iskemle tede oturdum. Söze evvelâ Ballar başladı. nerek: şılıklı geçtir kerek biraz ö- Bana dö- — Bizim Esat beyin şahsına çok iti- madımız olduğunu tekrar et.. Bu kadar İ nazik bir zamanda İstanbulda bir anar- eğe çalışacağına im gibi her işi, ncaya kadar kendisine bıra- t mecbur kalırsak asayiş il uğraşacağız. Ben bu sözleri olduğu gibi | tercüme ettim. O zaman Esat Bey yetinde doğ- tüldu. Bariz bir surette. kuvvetli olan bir sesle şu cevabı verdi: — Bugüne kadar kendilerile iyi ge-« çinmeyç: çalıştım. Kendilerinden kas - ber bütün işgal kuv- vetleridir. Şehirde herhangi bir surette halkı isyana sevkedebilecek zecri hare- ketlerde bulunmamaları için elimden ge mesaimden m. Kendileri bu esele yok. Şimden leni yaptı memnun kaldılarsa m sonrasına gelince: » Gömmeğe übadel mevt kuvvetini Son vaziyetler çalıştıkları millet, E kabilinden dirildi, hayat ebedi kudretini dünyaya isbat ett. Ben bu kadar ulvi bi kendinden geçen halkın h met etmeye mecburum. B: de bir sevin bulunan edemem, eçen ve evvelki senelerde ok sö, benim de - eçemiyeceği taci İhtiyar kadm, iskömleye oturdu. ışık, onun bütün aksiliği beyde hai bacıklarla ç l zarımş... Bir gece içinde on sen. yarlamış... — Bugün doktoru evinde bul Bir konsliltasvon lâzım diyor. tor Bahri Beyi saat onda gelm çağırdım. İhmal edilmiş bronş li yorgunluk, neticede zatüccenb doğur- muş. Ciğerleri rahatsızmış... Son sözleri, boğuk bir sele söyledi, İsmet dinliyor. Cümlelerin yalnız ba- 21 parçaları (hem de en feci parçala- rı) kulağına vuruyor. “İhmal edilmiş bronşit ?,... ki oğlan onun ka Pancer i tebarüz etti, mış di ya?. De yle dö hastalan- Onu kim tedavi k anne, yavaş sesle de edi- — Eğer evde olsaydı, basıma böyle şeyler gelmezdi... (Devamı var)