Su şimdi Hüseyinlu beline, şimdi de | göğsüne kadar gelmişti Hüseyin ilerliyordu. Sağ eliyle hâ-| derhal vaziyeti tavzih etti: lâ sol kolundaki derin yarayı tutuyor buna rağmen kan sızmakta parmakla» n aşağıya damlamakta devam edi- yordu. Acaba Hüseyin nereye gidiyordu? Hangi kuvvet, onu hangi istikamete doğru sürüklüyordu? Bilinmez. Fakat Diclerin serin kokusu gittikçe yüzüne daha hızlı olarak çarpıyor, kıyılara çar. pan segi kulaklarına daha kuvvetli ola. rak akıyordu. Yürüdü. Her adımda dsha fazla #en- deliyor, daha fazla yalpa vuruyordu. Birdenbire ayaklarında bir ağırlık hissetti, Bir gey yürümesini, adım at- masmı güçleştiriyordu. Bundan son- ra dizlerine doğru tırmanan bir soğuk- luk duydu. Ancak o zaman hayal me- yal Diclenin içine girmiş olduğunun farkına vardr. Buna rağmen Hüseyin ne durdu, ne de geri döndü. Bilâkis yürümekte de- vam etti. Şimdi soğukluk beline, şim- di de göğsüne kadar gelmişti. Artık o- nu ebedi bir hiçliğe götürmek için lâ- zim dlan adımların sayısı iki üçten faz- Is değildi, Su şimdi Hüseyinin beline, de göğsüne kadar gelmişti, Tsm bu sırada sahilde müthiş bir velvele koptu. Kulağı bu gürültü, pa. tırdıpı pek gayri vazıh bir şekilde his- sötti, şimdi ».. Müneccim Ubeyt, kargısmda yük- bir iskemlenin üstünde oturmak- ta olen Güzide ile konuşuyordu. Güzis| de müfecessis, fakat telâşsiz bakışlar- la müneccime bakıyor, sorduğu sual lere bazan cevap veriyor, bazan vermi- yordu. Ubeyt birdenbire sordu: — Sen tekrar memleketine dönmek kendi öz yurduna ve topraklarına kâs ak ister misin? Bu sunal Güzide üzerinde fevkalâde bir tesir yaptı. Birdenbire gözlerini açtı. Ve mlineccim Ubeydm gözlerine baktı: — Ne dedin ? İyi anlıyamadım. Lt. fen tekrar eder misin? — Memleketine gitmek, esirlikten, kölelikten kurtulmak isteyip istemedi- gisi serdum. — Bunu &im yapacak? — Ben. — Sen mi? Senin bu İşlerde ne de- rece nüfuzun var? Ne yapabilirsin? — Her şey. — Her şey mi? — Evet! 'Tam bu sırada arkalarmda bir ayak sesi iş#Üdi. Dönüp baktılar. Koca sas) rikit iri Yarı bir adam onlara mütebes- #imane bir tavırla yaklaşıyordu. Güzi- de belki telâş edecekti. Fakat Ubeyt İİ EŞE — Şüphelenmeyiniz. Bu zat da bi-! zim dostlarımızdan ve Halife Mustası. mın düşmanlarındandır. Size takdim edeyim. Vezir Müeyyedettin. Güzide cevap verdi: — Evet, bu ismi duydum. Şimdi ben den istediklerinizi açıkça söyleyin! — Seninle pazarlık edeceğiz. Biz sana hürriyetini vereceğiz. Sen de buna mukabi! bize yardım edeceksin! — Ne suretle? Gene tam bu sirada kapı hefifçe gr cirdıyarak aralandı. Ve bu aralıktan iki parlak göz belirdi. Bu gözlere dik. kat edilseydi, Halife Mustesıma ait ol- dukları derhal anlaşılırdı. Fakat üçü de kendi işlerine o derece dalmışlardı ki hiç biri bunun farkına varmamıştı. Mustasım, vezir Mileyyedettini içe- ride görünce pek hayret etti. (Fakat kat'iyyen 8es çıkarmadan pürdikkat konuşmalarını takip etmeğe başladı: — Ne suretle olacak? Her suretle! — Gene anlamadım. — Senin anlıyacağın, bizim mensup olduğumuz parti Halife Mustasımı or- tadan kaldırmak istiyor. Bunun için gece gündüz çalışıyoruz. Fakat gaye mize henüz muvuffak olamadık, İşte bunun için sana, genin gibi bir kimse- ye ihtiyacımız var, Eğer sen bu iş için bize yardım edersen biz de bilmukabele geyemize muvafafk olduktan sonra 8€- ni memnun eder, esirlikten kurtarır. Ve istediğin yere götürür, bırakırız. Müeyyedettin de söze karıştı: — İstediğimizi ve verdiğimizi anlı- yorsun. Beraber çalışmağa mukabil hür riyet.. Güzide sordu: — Fakat ben size nasıl, ne şekilde muavenet edebilirim? Halifeyi öldür. mekle mi? — Bu zor işi senden istemeyiz. Sen- den istiyeceğimiz çok daha basit bir şeydir? — Rica ederim açıkça söyleyin! Bu şekilde könüşursanız emin olun ki hiç bir gey snlıyamıyacağım, Ba sözleri harfi harfine duyan Mus- tasımın gözleri ateş saçmağa başladı. Bir an içeri girecek oldu. Bilâhara bur» dan vazgeçerek konuşmaların sonunu beklemeğe karar verdi. Böyle konv. şurlarken daha kimbilir ne potlar kt- racaklar, ne gizli hakikatleri meydana vuracaklardı, Mustasım, aleyhinde ha» zırlanan bu kadar şümüllü bir cinayet ve suilkasi şebekesinin nasıl olmuş de farkma varmamış olduğuna hayret et- ti. Çünkü kendisini o kadar zeki sa. yıyordu. (Devamı var) Tipe Şadiye!.. Allah hepimizi kurtar- sın, Genç kadın meyus gözlerle hayatı. nin yegâne gayesi olan çok sevdiği ko- casma, yavrularına baktı, sonra İçini çekerek: — Bana acıyorsanız bir an evvel gidin, sizleri gördükçe metanetimi kay- bediyorum, Çıktılar. Şadiyenin güzel siyah göz- lerinden iri iri yaşlar akıyordu, silme- ği bile aktl etmiyordu... Bekir Sıtkı, başmı salladı, Kadri beye baktı, ikisi de müteessirdi. Son. ra yumuşak bir tavırla: — Geç kalıyoruz... Şadiye hanım, hazırlanm da biz 46 gidelim, dedi. Hizmetçi Haticeyi de uzun uzun is- tintak ettiler, Cevapları nisbeten Şadi- yenin lehine oldu. O, bir şey hilmiyor- du, bir şey görmemişti. Eve gelen gis! den olmamıştı. Dışardan işittiği söz. ler üzerine hanımını çok gözetlemişti. Lâkin bir türlü yakalamağu muvaffak olamamışlı. Halbuki ekseri #ahahlar dr sarhog gibi dolaştığı oluyordu, — Peki amma, hava ile İnsan sar-| hoş olmaz ya! i — Öyle, fakat Allah var.. Bir gey içtiğini gözlerimle görmedim. Odasını araştırdım, hiç bir şişe bulmadım. Bil mem ki!... Emir verildi, çocuğu fetimeyit yes! pılacaktı, Eğer küçük vücutta zehir! izleri bulunmazsa aŞdiyenin yüzde dok-| Hatıralarını anlatan ; EFDAs TALAT —160 — Yazan: İHSAN - Raporları vermek için bizim istihbarata gitmem lâzımdı Hele bir gayret edip bunları Seri malı.. Otomobile (o binmeyişlerinin de kastı olduğu artık anlaşıldı. Miralay Balları geç vakit ziyarete gelmeleri de yine ayni sebepten ileri geliyor. Kro. kere geldiğimiz zaman umum! kapıdan içeri girmediler. Novotni ötel ve gazinosunun kapısın dan içeri girdiler, oradan Krokere geç” tiler. Bu suretle kendilerini bir nöbetçi”; den başka kimse görmedi. Zaten vakit! geç olduğundan Kroketde kimseler yok| tu. Doğruca, en yukarı kata, kumandan ve zabitlerin bulunduğu yere çıktılar ve Balların istirahat salonuna girdiler, Bi“ zim babacan tesadülen daha gitmemiş ti. Odasma girerek ziyaretçileri habâr verdim. Yüzünü ekşitti. Herhalde ziya retlerinden memnun kalmadığı aşikâr idi. Soğuk bir tavırla: — Gelsinler bakalım, dedi Misafirleri salona aldım. Ama canım da sıkılmağa başladı. Balları aşağıdaki iş odasında görmüş olsaydılar, bende ara kapıdan kendilerini pekâlâ dinler” dim. Fakat, burada o iş mümkün değil. Bir vesile bulup odada kalmaktan başka çare yok. Şu işi bir deneyelim. Onlar oturduktan sonra ben şöyle ağır (o ağır yürüdüm. Ve kapınm önüne gelince bir lâhza durdum. Fakat hınzır Ballar bana gözü ilişir ilişmez seslendi: — Olrayt Efdal! Bu (dışarı çık )manasma gelen bir işaretti. Ben istemiye istemiye (dışarı çıkmağa davranırken Ledi Düsmund atıldı: — Buradan çıkarken sizi görmek is“ tiyorum, beni bekler misiniz? — Hay hay madam! Üçünü de başımla selâmlayarak odar| dan çıktım, Krodirda tereddüt — içinde dolaşıyordum. Ne yapmak OO yarabbim! İçeride konuşulanları dinliyemiyeceğim. Diğer taraftan ceplerimdeki (o raporları da Aziz Hüdaiye biran evvel götürmek lâzım, İki cami arasında binamaz vazi” yetindeyim. Fakat herhalde bizimkileri| de ihmal etmemeli. Seri bir karar ver” dim. Derhal bizim istihbarata ekerek) elimdekileri teslim ederek geri dönece- ğim. Koşa koşa aşağı kata indim Yazı” hanedeki nöbetçi polise: — Kumandan beni ararsa acele bir İş için dışarı çıktığımı ve on dakikaya kadar geri döneceğimi söylersin. diye tenbih ettim. Krokerden çıktım. Nazarı dikkati celbetmiyeceğine emin olsam, san dokuz kurtulması ümidi vardı. Şa- yet yavrusunu öldürmediyse Remzi beyin de katili olmaktan kurtulabilirdi. Zira o zaman bu cinayeti işlemekte hiç bir sebep olamaz, katili başka taraf ta aramalı! İşte bütün mesele, sırf doktorun e- linde, onun verdiği karara göre hükme dilecek... Ya beraat, ya mahkümiyet! İKİNCİ KISIM e A e Şadiyenin tevkif edildiği, Ferruh beyin köşkünde duyulduğu zaman zen. gin müteahhit israrla sordu: İ — Suçlu olduğu kat'iyetle belli mi? Bir isbat var mı? Remzi beyin portfö- yile parası bulundu mu? Kimse bu suallere cevap veremedi. Adamın üstüne müthiş bir hüzün çök- tü, yavaşça mırıldandı: — Hakikat ne zaman meydana çı- kacak? Doğruyu ne zaman öğrenece» ğim? Aynı bavadisi Nihal de, Mahir de işitti. Zaten onlar neticenin böyle si cağını çoktan anlamışlardı Maamafih, umulmadık bir tesadüf hakiki katili meydana çıkarabilirdi.., Şadiyenin ha-| deceğim, Tramvaya atladım ve Sirkeci-) ye indim. Babrâli yokuşunu nefes nefe” se çıktım. Maksadım biran evvel © geri dönmek Ledi Düsmunda (o yetişmekti. Bu kadın gene benden ne istiyordu? Bu nu anlamak merakında idim. Bizim istihbarata giderken, azami bir dikkat ve teyakkuz içinde bulunuyor” dum. Her köşe başını dönerken arkama dönerek takip edilip edilmediğimi kont rol ediyordum, Ankara caddesini çıktık- tan sonra şimdiki Maarif (O Müdürlüğü binaşınm yanımdan sola saptım. Ve ile- rideki poğçacı fırınının önüne geldim. Nerede ise de Hilâliahmer cemiyetinin kapısından içeri dalacaktım. Binaya on adımlık bir mesafe kalmıştı. Son bir ih” tiyat olmak üzere gözlerimle etrafı araş- tırdım. Ve sokağın sağ tarafında Sıhhat müdürlüğünün alt tarafındaki küçük şi” racı dükkânında İngiliz istihbaratına mensup Ermeni hafiyelerden biri gözü” me ilişti. Ahmak herif, güya vitrinin arkasına saklanmış, Hilâlilahmer cemi-| yetinin kapısını tarassut ediyordu. Ar” tık içeri giremezdim. Ne yapmalı? Herif beni görmemişti. Hiç tereddüt etmeden yüzgeri ettim. Fakat buraya kadar ger dikten sonra cebimdekileri teslim etme- den geri dönmek de olamazdı. Derhal, arka sokaktan dolaştım ve Ermeni hafi” ye kapıyı aptal aptal göz hapsinde bulun dururken ben Emniyet sandığından içe! ri girdim, Rahmetli babam, Harbiye nezaretim- de ikrazat Okomisyonu reisi iken eve birneler (almıştı, Bu asker tah- sil ve terbiye görmüş İyi bir insandı. Em niyet sandığında memur iken harp dola” yısile askere alınmış, fakat mazereti do” layısile cepheye gidememişti. Bostancr" X Hakkı bey olan bu asker (şimdi Emr niyet sandığı muhasebe kısmında şube gefidir) mütarekenin akabinde (o terhis edilmiş tekrar eski vazifesine girmişti. Kadirşinas, hamiyetli, namuslu bir a") damdı. Harp esnasında babamdan gör“ düğü iyiliği unutmamıştı, Benim de iyi ahbabımdı. Ara sra yolum düştükçe zi- yaretinde bulunurdum. O gün de mer” divenleri dörder dörder çıkarak Hakkı beyin yanına gittim. O zaman vezne dardı. Vezrneye girmek yasaktı. Fakat, ben gerek muhasebe müdürü ile gerek- se serveznedarla da ahbap idim. Bu $€") beple yasak benim için değildi. Hakkı bey beni görünce sevindi: Yahu, nerelerdesin | Hangi rüzgür esti. Sorma! Başımızı kaşryacak vakit piste olduğunu duydukları vakit geniş- çe bir nefes aldılar. Fakat o andan itibaren heç geçen saat Nihal için mit. hiş ıstırap halini aldı. Yüzde yüz katil olduğuna emin olduğu bir adamla ya- şamak, cinayeti onun işlediğini bildiği halde daima susmak mecburiyetinde kalmak, sabretmek tahammül edilir işkencelerden değildi. Ekseriya baş ağrıları, rahatsızlık- lar bahane edip odasına çekilir, kimse leri kabul etmez, yalnızca yemeklerini yerdi. Fakat bu hayat tabiidir ki ba şekilde devam edemezdi, Ferruh bey mütemadiyen onu yokluyor, doktora muayene ettirmesi için İsrar ediyor. Kapısınm eşiğini aşındıriyor. Çok mes) yus bir hali vardı, gözleri âdeta karı- sından muhabbet dileniyordu, yalvar dı: — Nihal gel, seninle konuşmak is- tiyorum. Bahçeye çıkalım. Genç kadın zoraki yürüdü, kendi kendine: — Artık dayanamadı, cinayetini & tiraf edecek, Diyordu., Konuşmadan yürüdüler Bahçenin kuytu bir köşesinde ağaçlar- la muhat bir çenberin ortasında otur- dular. Nihalin kalbi atıyor, heyecan) bulabiliyor muyuz ki eşi dostu — Canım bu kadar da vefast! zeret kabul etmez. 4 > Kusura bakma! İşte yolum çe seni arıyorum ya.. Bir iki kelime daha © ötedef konuştuk. Nazarı dikkati celp € geçti. Sonra kulağına eğildim: — Hak'g Bey, senden bir Tunacağım, — Söyle kardeşim. Başüstün — Fakat bu konuşmalarımız £ da kalmalıdır. — Sen merak etmef — Size bir tomar evrak ve! Bunu vakit geçirmeden (yan Hilâllahmer binasının en üst oturan Aziz Hüdai beye götürüp etmenizi ve benim gönderdiğimi yi menizi rica ederim. k — Bu mü rica ettiğin şey. — Bul Fakat kimse işin farkiğ mamalıdır. i — Ver sen şunları bana! Kimse görmeden raporları uzattım. O da acele ile pantol€ ceplerine doldurdu. Bu iş bittiktö 4 ra bir iki dakika daha oyalandık. “ işin farkında olmamıştı. Bu kat tayakkuzru lüzümsuz bulma; ji zaman İstanbulda © kadar hafiyf #| ki insan en yakınlarına itimat ©) olmuştu. Ve onlarm her yerde ve kulakları vardr. Biz bunları İf miz için (yerin kulağı var) feb v en emin yerlerde bile yüksek nuşmaz, en ufak bir tedbirsizlik dık, j Ben hir aralık Hakkı beyin i kalktım, yüksek sesle: — Hazır gelmişken emanet d de bir arkadaş var. Onu göreyim Tek vezne dairesinden ayrıldım © İl da benimle beraber geldi. O aş#ğ' indi, ben daha yukarı kata çık üst kattaki emanet dairesinde © riye dolaşarak bir iki dakika ten sonra tekrar vezne dairesin€ Baktım, Hakkı, veznede çalışıyo” vaşça sordum? — Verdin mi? — Götürdüm, verdim. — Kendisine mi? — Evet — Bir şey söyledi mi. #SZ#P ESP. İ 7731 (Devamt İ nl ve korku içinde igiteceği sözleri nüyordu. cl Ferruh bey karısının elini * | rı içine aldı. Bir müddet öyle©* f nm yüzüne uzun uzun bakti. 3 ti, sonra yavaş yavaş: vi — Karıcığım, nen var? ge ş gördükçe bilsen ne kadı Ne istiyorsun? Derdin ne? ni memnun etmek içinne kabile? ; den ne gelirse yapacağıma € i benim hayatımın gayesisin! | çil — Bana bunları söyleme buralara kadar getirdiniz! Ky hat rahat oturuyordum... Ü ge ? — Bir rüzgâr yok, havs iğ — Yağmur gelecek! i — Belki, eve dönelim an : şartla; odana çekilme, vi “ nemde biraz otur, olmaz v Ne diyebilirdi, kurtulma" yoktu, mecburen inkiyat ett Akşam olmuştu. giddetle yağmağa. başladı, a da karşı karşıya oturuyor” bel 4 Yıkta ses seda yoktu. kalktı. Dolaşmağa başlad. çekti, bir şeyler aradı. ları kesildi. Bütün vücud gr idi