Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—— T Y —T —I KKT —e aT F c İ SEEFREM K BAAT FAŞ T T; HABER Akşam poslası - J Tefrika No.57 — Yazan:Murad Sertoğlu| . TÜ BORJİYANIN PLÂNI Romanın nisbeten kenar bir ma- hallesinde çok yüksek duvarlı ve| büyük bir bahçe içinde bir köşk.. Duvarlar ne kadar yüksek ve ka- lınsa kapılar da o kadar muhkem.. Eğer vaktiniz olup da küçük bir şatoyu andıran bu köşkü dolaşa. cak olursanız muhtelif sokaklara çıkan beş tane kapısı olduğunu gö. rürsünüz. Bu mahallede oturan herkes bu köşkte ihtiyar bir İspan- yol markisinin oturduğunu söyler. Fakat bu markiyi gören, kendisiy- “le konuşan hiç kimse yoktur. Bu. nun için marki cenaplarının ayni zamanda müzmin bir romatizma- ya müptelâ oldukları, ve yerinden kımıldayamıyacak bir halde olduk ları tevatür halinde dolaşır. Gayet iri yarı, lâf anlamaz bir takrm muhafızların muhafazasın- da bulunan bu köşk kardinal Rod- rik Borjiyanın Romanın içinde bu- lunan gizli evlerinden biridir. Vakit gece yarısr.. Köşkün pen- cerelerinden dışarıya kat'iyyen ı- şık sızdiırmiyan büyük bir odası.. İçeride üç kişi var: Beyaz saçlı, şişmanca, ortadan daha alçak boylu altmış yaşların- da bir adam: Rodrik Borjiya.. * Çok genç, çok güzel kırmızıya çalar kumral saçlı bir kız: Lükres Borjiya.. Şişman, uzun ve kirli saçlı, kı- sa seyrek sakallı, korkunç ve küs- tah bakışlı bir aı&_ı.ıg Sezar Baorji- ya.. Odada uzunca süren bir süküt oldu. Nihayet Rodrik Borjiyanın sesi yükseldi: — Fransaova nerede kaldı? Sezar buna cevap verdi: — Onu hiç beklemeyin! — Neden? — Çünkü buraya gelmesi xendisine haber vermedim. — Neden haber vermedin? O, senin büyüğündür. Bu mühim aile konuşmamızda muhakkak o da bulunmalıydı. Sezarın gözlerinde bir anda fe- na bir ışık yanıp söndü: — Bırak onu! Süsleriyle uğraş: sın! Onun başka şeylere aklı er- mez. Aradan gene uzun bir. süküet devresi geçti. Ne baba, ne de kız- kardeş bir şey söylemediler. Onu ne müdafaa ettiler, ne de aleyhin- de bir fikir beyan ettiler. Sükütu| — gene kardinal Borjiya bozdu: — Vaktimiz yok, hemen konuş- için “mağa başlıyalım. Şimdiki haldel| mevkiimiz çok tehlikeli. — Nasıl tehlikeli? İ — Sırf sizlere güzel istikballer temin etmek için giriştiğim bu mü- cadelede... Bu sefer söze Lükres karıştı: — Yani papa İnosant öldürüp papalık tacını başına geçirmen i- çin giriştiğin mücadele... — Evet, bu mücadelede bugün maalesef tehlikeli bir vaziyete gir- dim. — Ne gibi? — Fariyani denilen mel'un he- kimbaşı zannedersem oynadığım rolü anladı. Sezar homurdandı: — Tehlike dediğin bu mu? - — Dur, acele etme! Sözümü bi- tireyim. Beni asıl düşündüren nok- ta hekimbaşr mel'ununun bu kana- | lemiş ve onu bu işe inandırmış ol- raasıdır. Öyle zannediyorum ki, Fariyani bazı isbatlar ve vesikalar elde etmiş olacaktır. Evvelki ge- ce, yani papanın yatak — odasına kardinal Jüstinyeni zehirleyip öl- düren mumlardan birini diktiğim gece Vatikanda birdenbire tedbir- ler alındı. Kapılar tutuldu. Hapı yuttuğumu anladım. Eğer daha beş dakika gecikseydim ve gizli kapr- dan kaçmasaydım, belki o İnosan haini beni çoktan öldürmüş ola- caktı. Ah, hâlâ babanızımn sizin için ne kadar fedakârane çalıştığını asla anlıyamıyacaksınız. Fakat şimdi bunlardan bahsetmenin sırası de- ğgil, Düştüğümüz bu müşkül vazi: yetten kurtulmak için bir çare bul: malıyız. — Âklınıza ne geliyor? — Biliyorsunuz ki istikbaliniz benim istikbalime bağlıdır. Eğer ben papa olamazsam siz de hiç bir şey olamazsınız. Ne sen Sezar, İtalyayı zaptetmek, ikinci bir Se- zar olmak için muhtaç olduğun or- dulara malik olabilirsin, ne de sen Lükres arzu ettiğin kadar bir ser- vete sahip olabilirsin. Onun için ilk hedef, benim papa olmaklıgım- dadır. i Rodrik Borjiya bir müddet sus- tu. Çocuklarmı, ve sözlerinin üzer- lerinde yaptığı tesiri yakmen gör- mek ister gibi bir müddet yüzleri- ne baktı. Sonra kelimelerin üzeri- — Bunun için yardımmıza muh. tacım. Buna iki kardeş bîrden / cevap verdi: - — Ne şekilde? — — Bunu henüz ben de kat'i su- rette bilmiyorum. Fakat her hal- de yardımınıza muhtacım. Şimdi- ki halde dört tane belli başlı düş- manımız kalmıştır. İlk plânda bunları ortadan kaldırmak lâzım. — Papa inosan ile hekimbaşı Fariyani malüm, Diğerleri kim? — Kardinal Pol ve Fernando! Sezar homurdandı: — Bunlar da öbür şeytanlarla ortak mı? — Hayır, hayır.. Bu zavallılar bir iş yapabilecek kabiliyette de- ğil. Esasen kendileri çok ihtiyar- dır. Yani ikisinin de ölümleri çok yakındır. Fakat... YAZAN: Acaba bu adamm serveti, hiç değilse onu besliyebilecek parası var mıydı? — Prens Ömerin servetini kay- bettiğinden bahsettiniz amma, siz de memleketinizden çok uzaklar - da yaşıyan birisisiniz! Emir Sait, genç kadının ne de- mek istediğini anlamıştı: — Memleketimi — kaybettim amma, paramı kaybetmedim, ha - nımefendi! dedi — bugün Kahi - rede, İsviçrede, İstanbulda tica - rethanemin şubeleri var. En geniş deri ticareti yapan ve icabında bütün dünya deri piyasasını sar - sabilen bir adamım. Beni İngiliz- lerin elinde esir gibi yaşıyan aldanıyorsunuz! Emir Sait birdenbire Leylânm boynuna sarılarak, gol yanağında- ki siyah beninin üzerine hararetli bir öpücük kondurmuştu. Leylâ çekilmek istedi.. Omuz - larının üstüne demirden bir çem - ber sarılmış gıbıydı Kaımıldıyı. - madı. Emir Saidin ne kıswetlı 'bılek leri vardı! Sahte ad.. Saht'e PpaSport öi İngiliz zabıtaşı inmhımın üze: rinde yürüyordu. Kahire polisinin verdiği ma- lümata göre, Prens İbrahimin bir Alman kaızile gizliden gizliye te - masta bulunduğu şayiası dilden dile dolaşryordu. "Leylâ, İngiliz zabrtasının yan- İrş bir yoldan yürüdüğünü gör - dükçe seviniyordu Fakat, günün birinde Prens Ömerin ağzından bir şey kaçırması ihtimalini düşü- nüyor, tüyleri ürperiyordu. O gün Ömer evden çıkarken: — Akşama yemeğe gelmezsem, sakın merak etme! Karakola gi- dip yeniden ifade vereceğim.., Dedi. Leylânın benzi sapsarı ol- du: '— Acaba bir ihbar mı var Ö. merciğim? İ KOLALI İSHAK FERDİ —63— Leylâ Prens Ömerden gizli olarak, Istanbula kaçmağa karar vermişti. Emir Said, Leylâya başka bir adla pasport Prens Ömerle ölçmek ııtıyorıınız ! çıkartacaktı... yorlar, Bu mevzu üzerinde konu- şacağız... | Leylâ, İbrahime ait bir meıele olmadığını anlayınca geniş bir nefes almıştı. Prens Ömer o 'gün yine her za- manki gibi soğük kanlılığını mu- hafaza ederek evden çıktı. Leylâ, Emir Saidi iki gündür göremiyordu. — Leylânın vaziyeti çok müşkül- dü.. Kahirede uzun müddet kal - mak tehlikeli olacaktr. Emir Sa - idin teklifini kabul etmek te on- dan az tehlikeli değildi. İstanbu- la gidebilmek için bir çare vardı: Başka bir nam ıltmda seyahate çıkmak Leylâ, Prens Ömerle geldiği pasportla dönemezdi. Şu halde yeni bir pasport çıkartmak — va- zifesi çok güçleşecekti. Leylâ omuzunu silkerek: — Adam sende, dedi, Emir Sa- it becerikli bir iş adamına benzi - yor. Beni candan seviyorsa, her türlü fedakârlığa katlanır. Leylâ pençerenin önünde otu- rurken, kafesin arkasından sokak- ta gelip geçenlen ıeyredıyordu. Ö ne?! VHM Karşıki yolda yo.kut knlkık bir uhm “dürüyoru.— Ve Leylânın o - turduğu Pençereye bakıyordu. Bu adamım başında kalpak ol. masaydı, Leylâ onun Emir Sait “olduğunu anlryamıyacaktı. Kaf - kasyalı deri taciri o kadar değişik bir kiyafetle görünüyordu ki.. Leylâ pençereden beyaz men- dilini çıkardı, | Emir Sait, köşeden Iîıvnldr Hızlı hizli yürüyerek evin kmpm- natgbldi. vrr y SS S Nİ Leylâ kapıya koştu. ; — Ben sizi demindenberi gö- rüyordum; Ömerin evden çıkma - sını mı bekliyordunuz? Vi Emir Sait içeriye girdi: — — Bugün sizi herhalde görme- liyim, Leylâ hanımefendi! Leylânın içi hopladı.. yer gösterdi: Emire lım? O gündenberi siz de beni 3" |lediniz mi? Emir Snıt, Leylânım elini öptü" Hasir bir koltuğa oturdu: ) — İstanbula büyük bir deri par” tisi gönderiyorum, Leylâ ha.ı:ıa#ı Birkaç güne kadar behemehal İt tanbula gitmem icap ediyor. Sö* zünüzde durup durmadığınızı l.' lamak için, bugün sizi gürmel. karar verdim. Leylâ içini çekerek cevap Vd" di: — Ben sözümde duruyorum 8 ma.. İstanbula gitmek benim içif biraz güç olacak, Sait bey! ) — Niçin..? Siz istedikten ııd Yâ... — Ben İstanbuldan Prens Ü'ı merle birlikte gelmiştim.. Şıml“ ayrı bir pasport çıka.rtmak zım. Acaba İngilizler bu ıu'ıd' bana pasport verirler mi dersi * niz? | Emir Sait sakalımı kaçııyıl'lî-' gülümsedi: | — Acanım, bütün güçlük bu". rada ise, hiç ehemmiyeti yok. P#” ra, bilirsiniz ki, her kuvvetin üs tundedır Benim pasport daire” 'î sinde dostlarım var. Onlara bir ? yafet, biraz da diş kirası xeqüa sem, her şey yoluna gıı-er __0. — O halde adımı da cleğ'ıı'ı reyim, Siz bana bir ad bulı ı — O kolay canım, iki go:ztuı Yarın bana birkaç vesika fotoğr#” fi veriniz. Ben hemen işe, bt—!l’j rrm. Leylâ dolaptan bir küçük: 8 toğraf verdi: d — Bunu siz çogaltıamı olll" mı? — Alâ... âlâ.. İki defa g miş olurum. Pasaport ıııı.ıı.ıı'ıol'J biter bitmez gideceğiz... Sil el altından hazırlanırsınız! — “' Leylâ, para ile Mısırda her yin temin edilebileceğini l:ıldlı için, Emir Saidin ümit verici lerinden çok memnun olmuştU: — O halde Istanbula ne ""' hareket edeceğiz? ; Ki — Hayır, Leylâ! Mis Nelson- — Ben de sizi özlemiştim, E- Diye sordu. — "e (Devamı var) la hususi münasebetimi araştırı-| mir hazretleri! Nasılsınız baka- (Deva 3'..:9; Teflrka No. 63 Hafifçe hiddetli bir sesle: — Şu hatıraları artik bir tarafa bırakın — câtirm mazi ile yaşamıyoruz. Hâli düşünelim! Başka dost. lar kurabilmek ve rabıtalar peydahlamak derecede zengin ve güzelsiniz. Cevap vermedim. KU Zengin, tanılmış, herkesi ayaklarında gören bu adam beni anlıyabilir mi idi? Başka dostluklar kur. mak, rabıtalar peydahlamak! için kâfi Söylediği şu cümleler ne zehir gibi acı ve insaf. sız bir alaydıl... ü G a z Ü eli Kocam parlak mesleğinin etrafında yarattığı şu gürültülü hayat içinde ve takdirkârları arasında her gün yeni yeni dostluklar kurabilirdi. Fakat ya ben! Ben ki, haftalardanberi yapyalnız koca bir apartı. manda kapanmış kalmıştım, Sefilâne sürükleniyor. düm. Hattâ kendi evimde bile tam bir yalnızlık orta. atini papa İnosan aptalına da söy-| sında idim! ü Ayağa kalktım. Artık odama çekilecektim. Elini omuzuma koyarak beni tekrar oturttu. Gözleri sanki ruhumüu karıştırmak istiyormuş gibi gözlerime dikil. mişti. Kendisinde hîç görmediğim samimi ve tatlr bir şive ile: — Üzulmeyımzl dedi. Hayat bazı defalar yaşa. mağa değer... Buna inanınız Samiye.... Zennettiğiniz kadar yalnız değilsiniz.... Bana ilk defa olarak Samiye diyordu. Çok şa. şırmıştım. Fakat o bu şaşkınlığımdan kendime gelmeme za. man bırakmaksızın kütüphanenin kapısını açtı. Elini uzatarak! — Bonsuvar dedi. Bu gece güzel üyuyunuz ve artık bunları hiç düşünmeyiniz. Karma karışik fikrimi ve düşüncelerimi bir araya toplamağa uğraşarak odama girdim. Birkaç gündenberi her akşam üzerleri gezintiye çıkmağa başlamıştım. Kırlara doğru yürüyor o ci. varda bulunan temiz bir kır. gazinosunda otüuruyor- dum. Bazı vakıtlar beraberimde götürdüğüm kitabr orada okuyordum. İ : Gazinonun manzarası çok hoştu, Etrafı ağaçlamı la çevrilmişti. Üzerindeki bir akasya oraya Y“HŞ drvar manzarası veriyordu. Akasyanın & ol yaprakları Aarasından Boğaziçinin manzaras' H'd' ya artistik bir tablo görünüşü veriyordu. “wııı kadar apartımanda kapandıktar sonra ikindi rı bü serin havayı teneffüs etmek bana BÜ yük zevk veriyordu. i Kocam bu — hergünkü ç:k:;larım haıî_kı,iı da bana hiç bir şey sormamış, ben de onâ bi & söylememiştim. ,h Bir gün Ahmet ağayı gazino cwarmdî ÜE E le hiç hayret etmedim. Bunu bir tesadüfe V&? i kat ©O günden sonra her akşam ona rasthm’âi;m, | layınca bunün bir tesadüf olınadıgmı Cf““ mirimin (!) emirlerile bunu yaptxğmı rw İ. Böyle kontröltedilmekliğim bana Çol © ı:dlîl”"ı ra ründü. kadar büyük bir haksızlıktı. Halbuki oh Benim hareketlerimden böyle şüphe kendisini bir aktrisle teşhir edip dur“Y““' W Gayriihtiyari içerimde bir arzu u ; gerbet dum ki ben de büyük maceralara kl“l"ymoı T eli liğimi istediğim gibi kullanmakta hakkım * , » kocama göstereyim, ( Devar? İ T_'ı