2 Mart 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

2 Mart 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“da bilundum, dostlarıma, dostum GE 0 ip iimderdim; fakat ei Doktor Sacit içeri girdi, düşün- celi görünüyordu. Elim sıktı. — Merhaba ! — Merhaba doktorcuğum, ne Yar, ne yok? Bir koltuğa gömüldü, yorgun görünüyordu, cevap verdi: — Canım sıkılıyor. — Yorgun görünüyorsun. — Evet yorgunum, fakat sebep .bu değil. — Peki, nedir? — Ciddi bir mesele... aldım. — Kimden? — Hayattan! — Anlat bakalım, ne oldu? Doktor Sacit bir cigara yaktı, biraz düşündü. Sonra anlatmağa başladı: i — Zenginlikle benim mali vazi- Yetim arasında dağlar kadar fark olduğunu biliyorsun. Bununla be- raber eğer şimdiye kadar ona bu na dağıttığım para ve saire toplu elime geçse kendimi olduk- ça zengin sayabilirdim. Azizim, hayatımda bir servet dağıttım; he- diye verdim, sadaka verdim, tanı- dığıma, tanımadığıma yardımlar. Bir ders | olmıyanlara, hattâ belki düşman- lara borç verdim. İstenilen bir! seyi reddetmek elimde değildi. — Neden? — Evvelâ irade zaafından... — Sonra? — Sonra, böyle yapmaktan zevk duyduğumdan... Birisine hizmette yardarmda alyan bade papi bu yüzden hesapsız, ölçü. tur. İşte “ Para dağıttım. Fakat bir gün iki hakikatın farkına varınca işin #ekli değişti, Merhamet SA >> bazi pesin Bir gün kapı çalındı, Evde ge-| Kiatıralarını anlatan : EFDAL TALAT ne benden başka kimse olmadığı için kapıyı ben açtım. Bir de ne göreyim, geçen günkü fakir adam gene o eski elbiseleriyle karşımda değil mi? Evvelce uğradığı evi u- nutacak kadar hafızası zayıf olma. h ki: — Allah rızası için, diye gene yalvardı, eski bir elbiseniz varsa bana verir misiniz? Biraz geç amma, nihayet dolan- dırıldığımı anlamıştım. Bu herif bu suretle insanların merhametle- rini istismar ederek topladığı elbi- seleri satıp geçiniyordu. Kendisi. ni polise verebilirdim, fakat öyle yapmadım. — Defol! diye haykırdım, bir daha buralarda dolaşayım deme! Daha böyle kaç misal sayabili- rim. İşte bu yüzden, şahsan tanıdı - ğım ve muhtaç olduklarına kana - at getirdiklerimden başka kimse - ye yardımda bulunmamağa karar verdim ve bu kararrma senelerce sadık kaldım. — Sonra? — Sonrasına şimdi geliyoruz. Geçen gün kızımla beraber bir ye- re gidiyorduk. Yolda oldukça te- miz giyinmiş fakir halli bir deli- kanlı yanımıza yaklaştı, £ fısıldar İ gibi bir sesle ve gayet mahçup bir tavırla: — Affedersiniz, dedi, karnım aç.. Dün sabahtanberi bir şey ye- medim, vale yaln Hee görünmüyordu. Fakat ben bu tet- kikimden memnun olmadım. Çün- kü haline acıyıp — yapmak istedi- ğim gibi — birkaç lira versem, İ- Bunlardan birisi şu: Yardımda lunduğum kimselerin mühim bir smı ben:* Tee koyup: “—Enaiy: kandırdık!,, Diyen soyundandı. Ikinci haki- ise bu kadar üzücü değildir: enden yardım görenlerin bir kıs- Mı da yardıma muhtaç ve lâyik ol- mıyan kimselerdir. Bak sana bir Misa) anlatayım: Bir gün evimin kapısı çalındı, hırpani kılıklı zavallı bir adam: > Allah rızası için, dedi, eski »'r elbiseniz varsa bana verir mi: siniz? Adamcağızın üstü başı limelime! idi, ayak parmakları kundurasın- dan dısarı fırlamıştı. Üzerinde gömlek namına bir şey yoktu, de- lik deşik ceketini çıplak sırtına Biymişti. Pantalonundan dizleri Börünüyordu. Elbise dolabımda kat kat elbi- Selerim vardı, ayrıca artık hiç giy- im bir sürü elbise de evin bir köşesine atılmış bulunuyordu. Karşımdaki zavallının feci hali karşısında birden bunları hatırlı- kendimden utandım. , Adamcağızı içeri aldım, yepye- Bi sayılabilecek bir elbise seçtim. . ir de perdösü ayırdım. Baştan Mağı tertemiz giyindi. Ayakkapla. 4 Tim da kendisine iyi geldiği için ia i bir de ayakkabı sahibi ol- ia Sonra eski elbiselerini bir pa-! Yaptı ve türlü teşekkürlerle ev. | den çıkt, gitti, | iyilik dolayısiyle se - sonra. NCA — al Nd leeklk hiye ye dlİİ dali çinden: Enaiyi kandırdık!,, diye bilecek bir oadama benziyordu. Söylediklerini duymamış gibi ya- parak ilerledim. Lökin kızım öy- le yapmadı, fakir delikanlıya bir- kaç kuruş verdi. Söylendim: — Verdiğin parayı meyhâncci- ye devredeceğine emin olabilir. sin! Kızım başını salladı: — Belki haklısın baba, dedi, fa- kat ya söylediği doğru ise... Evet, ya söylediği doğru ise? Ya zavallı genç yirmi dört saattenberi hiçbir şey yememiş ise? Belli etmi- yerek peşinden yürüdük. O hiç bir şeyin farkında değil gibiydi. Önü- ne ardına bakmadan yürüyordu. İlk rasgeldiği meyhaneye girece- ğinden ve kızımın verdiği beş on kuruşla rakı içeceğinden emindim. Fakat azizim öyle olmadı. Zavallı delikanlı ilk rasgeldiği fırma girdi ve biraz sonra elinde bir somun ekmekle dışarı çıktı. Ek. meği öyle bir hırsla ısırıyordu ki deminki insafsızlığımdan ulan. dım. Süratle yanına yaklaştım, eli- ne birkaç lira sıkıştırdıktan sonra bir hırsız gibi süratle uzaklaştım. Kendisinden af dilemeği öyle is- terdim ki .. Fakat buna cesaret e- demedim. Doktor Sacit susmuştu. — Netice doktorcuğum? — Netice mi? Kararımı değiş tirdim, #>i:'w.. Rasgele yardımda bulunursam, filvaki aldanmak ih- timali var; fakat yardımı redde- dersem bu sefer de başka bir nok- tadan a'danacağım. Nakleden: Fahire Muallâ © İngilizlerin işgalinde bulunan inielicensfervis#'e xarsıBirTURK dağ g Yazan: İHSAN ARİF kırmızı konağın bir odasına alındım. İngiliz çavuşu, sözlerim kendi. sine tercüme edilir edilmez hemen hazır vaziyeti aldı ve beni kapmın! önünde bekliyen otomobile neza *' ketle davet etti, İ Orada bulunanlar işin böyle bir cereyan alacağını akıllarına bile! getirmemişlerdi. o Onlara (göre! Rum bakkalın bir yalanı, bir ifti- rası ile pılıyı, pırtıyı toplayıp, üç aylık kirasını peşin vermiş oldu - ğumuz halde evden çıkıp gidecek- tik. Onların nazarında bu iş bir saatlik kolay ve gürültüsüz bir ev boşaltma hâdisesinden ibaretti. Ve böylece Fırsat yoksulu ev sahi- bimiz iyi bir para vurmuş olacak- d Gt Li İngiliz çavuşiyle aramızda ter- cümanlık etmek üzere gelmiş olan herif de bu işi (hüsnü idare) et - mek ve bizim evden derhal çıkar- tlmaklığımızı temin eylemek mu- kabilinde bakkaldan dolgunca bir bahşiş koparmak sevdasında idi. Ev sahibi, benim doğrudan doğ - ruyaİngiliz makamatiyle temas ettiğim takdirde bu komployu meydana çıkaracağımı düşünerek benim gitmeme mani olmak için çırpmıp duruyordu. evire EZER ans e fan etmek için heyetle beraber gelmiş olan Türk polisi ile mahal. le muhtarı da durmadan: — Emir emirdir. İşi uzatmayın. Oraya buraya gideceğinize eşya - nızı toplayın,, diye söylenip duru yorlardı. Bu efendilere lâyik oldukları cevabı vermemek için kendime hâkim olmakta hayli güçlük çek - tim. Daha doğrusu, zeki ve bitaraf duygulu bir adam olan İngiliz baş çavuşunun ' vaziyeti kavrayarak teklifimi derhal kabul etmesi beni yumuşatmıştı. Arkamda alık alık biribirlerine bakanlara arkamı döndüm ve ka- pıdan çıktım. Kırmızı konakta bir tanışma Otomobille, o zaman adı (Kır mizı konak) olan şimdiki Cumu » riyet gazetesi idarehanesinin bu - lunduğu binaya geldik. Burayı o zaman İngilizler işgal etmişti. Binaya girince üst kata çıkarı dım ve askeri merasimle küçük bir odaya alındım. Bu odada bü - yük bir yazıhane vardı. Bu yazı - hanenin arkasında 21 — 22 yaş - larımda bir İngiliz zabiti ayakta duruyordu. Bu çok genç zabitin asil ve sevimli bir yüzü vardı. Tek gözlük takıyordu ve şapkasının kenarlarındaki sırmadan kralm hassa zabitlerinden olduğu anla - siliyordu. Askerce verdiğim selâmı ayni şekilde karşıladıktan sonra bana yer gösterdi. İlk olarak İngiliz çavuşu vazi- yeti ve benim arzumu anlattı. Bunları dinliyen genç zabit tercü- man vasıtasiyle, ev sahibinin bu iddiasına ne diyeceğimi sordu. Ben ingilizce bildiğimi saklı - sl yor, bililizam tercüman vasıta - siyle konuşuyordum. Zabitin suali özerine elimdeki kontratı gösterdim, Ve ben de: — Acaba bu ev sahibi olacak adam, benim yüzüme karşı da pas) rayı almadığını iddia edebilecek! midir?,, diye sordum. Ev sahibiyle bahşiş işinde uyuş-| muş olan tercüman, konirattan pek az bahsetti ve sözlerimi de| büsbütün başka bir şekilde anlat- mağa başladı. Hattâ, o sırada bu işten vaz. geçmenin kendisi için daha ha - yırlı olduğunu hissederek ona gö- re konuşmaya başlıyan Rum bak- kalın sözlerini bile tahrif etmeğe başladı. U O zamana kadar sabrediyor, kendimi tutuyordum. Fakat, herifin birkaç kuruş için gemiazıya aldığını görünce duramadım. Oturduğum yerden sükünetle kalktım ve yazıhaneye doğru ilerliyerek genç zabite İn- gilizce olarak şunu söyledim: — Zannederim ki, ikimiz, yal- nız konuşursak, size vaziyeti daha iyi anlatabileceğim. Ve böylece siz de daha bitarafane bir hüküm mişti, Adım adım geri çekiliyor - du. İngiliz hassa zabiti de, benim İngilizce bilmemden ve İngilizce bildiğim halde şimdiye kadar sü- küt etmemden dolayı hayret için- de kalmıştı. Derhal tercümanın odadan çıkmasını emretti. | Ve biz yalniz kalınca ona her şeyi anlattım. Bir iki dakika son - ra hakikati anlamış bulunuyordu. O zaman hiddetle zile bastı. Rum bakkalı ve tercümanı oda- sına getirtti. Evvelâ bakkalı gös - tererek şu emri verdi: — Herkese yok yere iftira eden bu adamı hapsediniz. Sonra terciimana döndü, ona da: — Siz de on beş gün için vazi. fenizden çıkarıldımız,, dedi. Onlar odadan çıkarıldılar, Biz tekrar yalnız kalınca İngiliz zabi- ti hayretini açığa vurdu: — Madem ki Ingilizce biliyor. dunuz, neden ilk geldiğiniz za-! man İngilizce konuşmadınız? | HABER AKŞAM POSTASI IDARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : İstanbul 214 Telgra! adresi . istanbul HABER Yazı işleri telotonu ; 23472 idareveliğn ,. 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye © Fasih Senelik ieGoKr 2700Mr. Sayın TAB , 1450 Bayim «0 Boo» Yayık 188 . 309 5 İLÂN TARİFESİ Ticaret Hamarnın sete, 2,50 Resmi rlamarın 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer VAKİT) matböası AİR, ek me l ei Sağ Adam yarama parmak basmış» di tı. İçimde duyduğumu açıkça söy- lemekte hiç bir beis görmedim: . — Sizin lisanınız, benim yur « dumu, işgal eden bir milletin lisa. nıdır. O dille konuşmak benim gi. bi bir adam için her halde hoş bir şey değildir. Şimdi bile sizinle İn- gilizce konuştuğuma müteessirim,, Genç zabit, hassas ve asil bir çocuktu. Yüreğimin sızısmı göz - N lerimden anlamıştı. Bu sözlerim de onda derin bir tesir yapmış o- lacak ki, derhal vaziyetini değiş- tirdi. Teselliye muhtaç bir adama gösterilebilecek en yumuşak hare- ketlerle gönülümü almağa çalışı « yor ve bana mütemadiyen ikram | etmek istiyordu, Israrla beni bir saat kadar orada alıkoydu. Uzun | uzadıya görüştük. $ Annemin Kollejden diplomalı olduğunu ve benim İngilizceyi kü- çüktenberi ondan öğrendiğimi. söylediğim zaman: i — Ben yerli Türk aileleriyle te- mas etmeyi çok istiyorum. Fakat hiç kimseyi tanımıyorum. Müsaa- de edersen, senin buraya gelmeni bir ziyaret telâkki ederek ben de | sana evinde iadei ziyarette bulun- mak ve annene de hürmetlerimi azretmek istiyorum,, dedi. A Bu, beklemediğim bir teklifti, Şahsen üzerimde çok iyi bir tesir yapmış olmasına rağmen (düş. man) olduğu için onu evime ka - bul etmek istemiyordum. Fakat, o, bu teklifini o kadar samimiyet” le yapmıştı ki, istemiyerek kabule mecbur kaldım. İngilizlerle ilk | temasım da böylece başlamış ol . KE ! K apiten Rikatso- nun ziyareti Kapiten Rikatson Hat sözünde durdu. İki gün geçmeden kendi çı- kardığı bir vesile ile mukabil zi - yaretini yaptı, iğ O sıralarda rütbesi ne olursa olsun Türk zabitleri, sokaklarda, gerek yerli hıristiyanlar, gerekse ecnebi askerler tarafmdan bir ta. kım çirkin tecavüzlere ve hakâret- lere maruz kalıyorlardı. Bu yüz - den vakalar eksik olmıyordu. | | Ben ve arkadaşlarım, böyle in. sanı çileden çrkartıcı bir rezaletle. karşılanmaktansa vaktimizi evler. rimizde geçirmeyi tercih ediyor - duk, O gün de arka'laşım Burhan. la eve kapanmış, Dertleşiyorduk. Saat dört raddelerinde idi. Bir a- ralık tenhaca sokaktan geçen bir - otomobilin kapımızın önünde dır duğunu ve arkadan kapının çalım dığmı duyduk. > Pencereye koştum. Kapalı cam- dan sokağa baktım. Kapımızın ö& nünde İngilizlerin kullandığı ma- hut Fort otomobili duruyordu. Ar. Ü kadaşımla bir an için göz göze geldik. Fakat kapımız fena bir maksatla gelenlerin yaptıklarına aykırı olarak o kadar hafif ve nas zikâne çalınmıştı ki, düşündüğü - müz fena ihtimali kafamdan çı 9ğ karmağa mecbur kaldım. İ (Devamı var) $ i

Bu sayıdan diğer sayfalar: