7 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

7 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gin: e Zf A Edebi Raman DA Tİ T P HALİDE EDİB 118 “Sofra güllerin yanında, - sizi yemeğe bekliyorlar, Vehbi Dede de orada,, dedi. Fenerler yanmıştı. Paşanın sev- gili gül fidanlığı ortasına sofra kurulmuştu. Yeşil yapraklar, kır - mızı güller ışık içinde, Rabia, P: yanında otu - ran Vehbi Dedenin elini öptü, Os man Dedenin boynuna sarıldı. Kavgalarının şimdi bir tek zahiri alâmeti ikisinin de biribirinden gözlerini kaçınmağa çalışmaların. dan ibaretti. Rabia, Dedenin yanında, eski tabii tavrını alıvermişti. Vehbi Efendi de, etrafmda, telâşı, heye. canı meneden muhitine müvazene, sükün veren bir tesir vardı. Ra - bia, bumu bu akşam her vekitten fazla hissetti, Selim Paşa karısma diyordu ki: “Kızlar, yemekten sonra Şev - ket ağa Bayezide kadar inmek is. tiyorlar. Müsaade edermisin?,, “Hay, hay, Rabia, “Ben de, kuzum ben de...,, di - yordu. Vehbi Efendi koynundan bir zarf çıkardı. “Sen kal, Rabia, babandan mektup var, Yemekten sonra oku- râahrümi ötme, şimdi oku,, dedi. “Tevfik Taifde değil mi?,, Paşa sormuştu. Vehbi Dede cevap verdi, “Belki, Fakat bu Şamdan ha - reket etmeden evvel son yazdığı mektup. Elden bir derviş getirdi.,,| “Aman kuzum oku, Dede E- fendi” Rabiadan başka herkes kulak kesilmişti. O hattâ Tevfiğe ait bir mektuba bütün dikkatini hasrede- bilmek için zorluk çekiyordu. O kadar içi hâlâ selâmlık kavgası - run akisleriyle karma karışıktı. gördüğü sindeki istihfaf! Herif insan değil şeytan! Fakat ilk satırlardan sonra De- denin sesi gene kızm üzerindeki sükün veren tesirini yaptı. O da yavaş yavaş yalnız babasınm mektubunu dinlemeğe başladı. Mektup elden geldiği için ber- mutat Tevfik açık yazıyordu. Hil. minin Beyruttan kaçışını tarif ederken “Nihayet zavallı Hilmi bey muradına erdi., diyordu. Fa - kat ilk günleri Dürnevi teskin ve teselli çok müşkül olmuştu. Paşa- nm adam yollayıp Dürnevi Şam - dan aldırması lâzımdı. Onu hangi gün Taife yollayacaklarını kesti - rönüyotdir.'- Şisdilik' vali,» onbü tarassut altında Hilminin evinde kalmasına müsaade etmişti. Ra - bia benim için merak etme. sin, diyordu. Taif, Sam, Halep, hepsi birdi. İstanbuldan başka, dünyanm her yeri bir. İster saray olsun, ister zindan! Osman gözleri Rabiaya gitti. Kızm gözleri tabağında. Mütees sie miydi? Belli etmiyordu. Bu ak- şam kavga etmek nasıl münase - betsiz bir şey olmuştu. Zavallı (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı maffuzdür.) Rabia.. Zavallı çocuk! Kendisinin karar Vermi çocuğu olacak yaşta. Yemekten sonra Pembe ile Ra- kım da geldi. Gezmeğe gidecek küçük kafilenin arasında ayak- ta duruyorlardı. Dört kız başla - rmda baş örtüleri, arkalarda yeldirmeleri. Hüsnüye hanım hep şakalaşıyor. Paşa meydanda yok. Fişekler birdenbire atılmağa başladı. Havasi fişekleri, mehtap- lar, mehtaplar. Renk renk ışıklar gökten dökülüyor, renk renk ışık. lar yerden fışkırıyor, Kırmızı, tu- runcu, eflâtun aydmlıklarda soka- ğa gidecekler gülüyor, el çırpıyor, bağırışıyor. Rabia aralarında ve hepsinden yarım baş uzun. Rakı - mm elini sımsıkı tutmuş, cüce yel- dirmesinin eteğine yapışmış gibi. Pembe cübbesi, sarı abani sarı - ğiyle Râkım küçük kalabalığa bir orla oyunu takımı hali veriyor. Çingene ellerini şakırdatarak gö - bek atıyor. Rabia uzun ve güzel ince yüzü göz kamaştıran ışıklar - da renkten renge giriyor. Cüce şimdi bir maymun.. Bütün bu sahne bir sirk rüyasma benziyor. Osmanın kalbi kopacakmış gi- bi atmağa başladı. Rabia ile ev - lenmeden Sinekli Bakkaldaki ha. yatını işte böyle tasavvur etmişti, O hayalin hakikat olduğu bu da - kikada Rabia ile aralarmda ne ,. kimbilir hepsi'bir rü. yaydı.. Osman uyanacak Rabiayı belki bir daha yanmda ulamıya cak, Gezmeğe giden kafile artık kaybolmuştu. Fişekler daha sey - rek atılıyor... Yalnız uzaktan de - Kalktz, gülerek kacağa gitti. Osman, kahveden geç döndü . beklediğini görünce, darılır, söy - lenirdi. Bu akşam dükkânda kimse yoktu, Fakat idare lâmbası yanıyordu. Demek Pembe ile Râ- kım konağa gelirken lâmbayı bı - rakmışlar, Demek henüz dönme . mişler, (Devamı var) kkal HABER — - Akşam postası — —— 95 KOCALI İSHAK FEBE F ERDİ mmm —38 -— Vapurun birinci mevki kamara- larından birinde Prens Ömerle Leylâ başbaşa vermiş konuşuyor- lardı: — İskenderiyeye kaç gün sonra varacağız? — Bugün cuma.. Salı günü sa- bahı İskenderiyedeyiz, canım! — Oradan nereye gideceğiz? — Kahireye. — Büyükadada bana kardeşle- riniçok özlediğini söylemiştin. Onlar senin küçüklerin mi, yok- sa,.? — Ben en büyükleriyim. İki er- kek ve üç kızdardeşim var, Erkek kardeşlerimin biri on sekiz, diğe- ri yirmi yaşlarındaydı. Aradan dört buçuk sene geçti. Elbette bü- yümüşlerdir. Hele İbrahim.. O ne sevimli, ne cana yakm bir çocuk- tur. Umarım ki kardeşlerimin i- çinde en ziyade onu seveceksin! — Pederiniz hayatta mı? — Hayır. Yedi yıl önce İsviçre- de öldü. Yalnız annem sağdır. Ge- çen gün kendisinden aldığım mek- tupta, beni dört gözle beklediğini yazıyordu. Seni görürse, kimbilir ne kadar çök sevecek! İkinci kısın “Leylâ Mısır Leylâ üç gündenberi € e riyede bulunuyordu. O, kendisini hürriyete kavuştu- ran topraklara ayak bastığı zaman içinde hiç bir üzüntü ve şüphe kal- mamıştı. Prens Ömer beyin halası İsken- deriyede oturuyordu. Prenses Ş3- yeste hanımefendi çok kibar bir kadındı. Ömer bey onun elinde büyümüştü. Prenses Şayeste, Ömeri görünce boynuna sarılmış ve: — Seni buradan çabuk çabuk bırakmam, yavrum! Beş yıldanbe- ri senin hasretini fm Demişti. Ömer bey İskenderiyeye varm- ca, erkek kardeşlerinin gezmek t- zere Avrupa seyahatine çıktıkla- rını, yakında Mısıra dönecekleri- ni öğrendi. ği RM Lİ vc a leell 74 Terirka No. 38 da görülmez bit zincir beni gittikçe sezmiş gibi: — Ahti deği, Buna amma da ehemmiyet veriyor- sunuz ba! Bu adamların bir çokları ancak bir iki se A TİM) satıyordu. Ve benim bütün irademi uyuşturuyordu. Bilmiyerek de rin bir surette içimi çekmişim. Sanki düşüncelerimi Ahmetağa: dine geldiler! dedi, — Giriniz, giriniz... benim genç zevce rolii yapmaktaki nefretim onu eğ- lendirebilirdi. Fakat demek ki işin ac: tarafını düşü- nüyordu. Kendisine bir Allah gibi hizmeçisine söylediği yalandan muazzep oluyordu. Kapı açıldı. Ahmetağa gözükü. Arkasından on erkek ve kadın sökün ettiler. — Efendimiz Arif Nedret Beyefendi eğer İzin verirlerse hizmetçileri evin yeni hanımına hoş gel- Arif Nedret resmi bir tavırla: dedi. Bu sırada Ömer beyin Türkiye- den avdet ettiğini haber alan kız- kardeşi Prenses Zeynep de Kahi- reden İskenderiyeye gelmişti. Prenses Zeynep yirmi yaşların- da, henüz evlenmemiş, çok güzel bir kızdı. Küçükken halasiyle bs-| raber bir defa İstanbula gelmiş! Arnavutköyünde altı ay kadar o- turmuştu. Çok az türkçe biliyor- du. Leylâ kendisine iyi bir arkadaş bulmuştu. Prenses Zeynep, Leylâ- ya: “Yenge,, diyordu. Az zaman- da çabuk sevişmişlerdi. Prenses Zeynep, her gün Ley- lâyı İskenderiyede gezdiriyordu. Bazan üçü birlikte sokağa çı- karak eğlence yerlerinde . dolaşt- yorlar, gece geç vakit dışarda ye- mek yedikten sonra, eve dönüyor- lardr. Prenses Şayesteyi kırmak iste- miyorlardı. On gün kadar İsken- deriyede kaldıktan ve aile dostla- rını ziyaret ettikten sonra Kahire- ye gideceklerdi. Leylâ, İskenderiyeye geldiği gündenberi, dünyaya yeni doğmuş gibi seviniyordu. o Yalnız kaldığı Zaman: geldim. Artık içimde “ne'doktör Şahap vakasının üzüntüsünden e- ser kaldı.. Ne de polis korkusu. Diyerek şen ve tatlı sesiyle şar- kılar söylüyordu. Leylânin, Mısır toprağına ayak bastığı gündenberi tatmin edile- miyen bir ihtiyacı vardı: Kokain. O, bunun çılgınca müptelâsiydı. Prens Ömere sezdirmeden, gizli gizli kullanıyor ve küçük kokain paketlerini çamaşırlarının içinde saklıyordu. © Leylânın getirdiği kokainler bit- mek üzereydi. Mısırda bunu ko- lay kolay tedarik edemiyeceğini anladıkça keyfi kaçıyordu. Mısır hükümeti kokain ve he- roin kaçakçılariyle dehşetli bir mücadeleye girişmişti. Alanı da, satan kadar ağır cezalara çarptırı- yordu. Bu kadar şiddete rağmen İskenderiyede gizli kokain satan- inanan emektar düm. KADIN. Prens Ömer, Leylâ ile evlenmeğe şti. Leylâ Iskenderiyede kokain bulamıyordu.. Onun bu müthiş Sıkıntımı anlıyarak gülümsedi. Grupa yaklaşarak; — Şimdi hepsini size ayrı ayrt 7 ŞUBAT — 1438 / iptilâsından prensin haberi yoktu! iN lar yok değildi. Fakat Leylâ gi bir yabancının bu satıcıları masına imkân yoktu. Leylâ bir saatcik olsun Yy: ve serbest kalabilseydi, sık gittikleri Mehmet Ali paşa lok: tasındaki İstanbullu Rum gars0” lardan birine bu işi gizlice ve para ile nasıl olsa tedarik ed bilecekti. Leylâyi yalnız bırakmıyor! Ömer beyin uyuşturucu madi lere karşı gösterdiği nefret ve “i paye m Cl assup da, Leylâyi kokain tan menediyordu. Ömer bey kokain ve heroin kt lanan kadınlardan hiç hoşlanma dr. O, Leylâyı az daha ciddi mek istiyordu: N — Senin çok tatlı yi bir erkeği bir anda eritici, mab' dici bakışlarm var! Diyordu. O, bu sözlerle ba ya az gülmesini ve aile dostu da bakmamasını telmih ediyordi” keklere karşı pek manali bir Leylâ, prensin kendisini kıskandığını gördükçe -aralarıf daki rabıtanm kökleşeceğine İ nanmıştı. — Su adamla hele bir kere va men evleneyim... Ü zamana meni tece öyle ac Dİ yim, Diyor ve prensin bütün arzul#” | na boyun eğmeğe çalışıyordu. Leylâ gibi bir kadının, Ömer beyi avlamağa muvaffak masr, her kadının yapacağı den değildi. Ömer bey her kad da bir kusur bulan, körpe kızla” şmmarıklıklarından © hoşlanmı! bir erkekti. Leylâ, prensin kalbine yolu çok kolay keşfetmişti. Ö bey, Leylâdan kolay kolay ay! mazdı.. Ve halasının evinde gece Leylâya, ilk defa olarak lenme bahsini açmıştı: — Mısıra gittikten HE ilk? 2 > o ZER me hazırlığına başlamak ole : e ya a a SE. türlü derleyip toplayıp söyliyemezdim. Hem pek âni pek hazırlıksız olmuştu. Yalnız imei ğa sola uzatıyordum, Bu sert, nasırlaşmış elfi mak uzun bir söylev vermekte bana daha kola yordu, Fakat bu adamlar ne kadar çokluk da kılacak yalnız on el vardı. bitmişti. İmdadıma yetişmesi için Arif Nede” — YA NE Bu da bir kaş A pirazat. e gi nedenberi evimde bulunuyorlar. Hoşa gitmedikleri takdirde başkaları yerlerini tutabilir. Yalnız ehem- miyet verdiğim ihtiyar emektarım Alımetağa var. Mademki onun sarsılmaz sadakati benim ağzımdan çıktığı için vaziyeti bir hakikat olarak kabul etmiş- tir. ötekilerden çekinecek hiç bir şey yoktur. Kayıtsız bir şive vermeğe çalıştığı halde bana öyle geliyordu ki yürtinün çizgileri hafif bir hüzünle le kararmıştı. Bu pırazante İşini İster istemez yap- tığını anladım, Veziyetimizin faclalı ve çetin tarafı- ne bir yana bırakarak işin alay tarafına gidebilir ve Gizdiler, çok hoş ve pek şairane. , ii En önde küçük bir uşak rengârenk çiçeklerden yapılmış iri bir buketi iki eliyle tutuyordu. Vaziye- timin fevkalâdeliğinden biraz sıkılmakla beraber ço cuğu bit ağır yükten kurtarmak için yürüdüm, — Ah ne güzel çiçekler! Şu çatı altına girdiğim “bu ilk akşam bana böyle çiçek getirmeniz Üzerime çevrilen bu on çift göz karşısında sıkı- Uyor başka söyliyecek söz bulamıyordum. Zaten söz söylemekte öyle veceriksizdim ki...Güzel cümleleri bir ğim. dedi. İşte Metrdotel Ziya.. Şotör Veli: metçisi Gülizar.. Ahçının kızı Emine... Böylece hepsini sayıp bitinceye etti. Ve benim elim ildinei defa olarak bu sıktı. Sonra: z e > AN NA & cidden r — Hadi dostlarım, artık çekiliniz! Hepsi büyük bir sevinçle: Hunızın şerefine bu akşam bira içi nunda da iki kat aylık alacaksmız. . — Yaşasın yeni hanımımız!... diye yy” (Devamı par.

Bu sayıdan diğer sayfalar: