2 Şubat 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

2 Şubat 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gay bakkal HALİDE EDİB 113 HABER — Akşam postasr KO CALI İSHAK FERDİ KAD İ IN VS Ma ? Ayıp değil ya... Leylâyı ben de sevi- yi i Osmana dakikalar yıl gibil © Mabeynci Selim paşaya isi, Yorum. O bana söz vermişti. Benimle evlenecekti. Başkalarını aldatmış olabilir. Fakat geliyordu. Öğle vakti gelmiş geçi- yor, Rabia merak edecek. O bun- ları düşünürken, İmam eski ma - halle mektebi hocalığını hatıra - tını sayıkliyor: “Falaka Cennet - netten çıkma... Eti benim kemiği SENİN: v4,, Nihayet sayıklama durdu. Göğ- sünden şimdi yağsız ve bozuk ma- kineden çıkan sesler çıkıyor. Ağzı kara bir çukur gibi açık..... Avluda kadının takunya sesle-! rini duyunca aşağı indi. Kadına, Imam fenalaşırsa haber vermesi-| ni tembih etti. Sokâğa çıkınca sa- atine baktı. Saraydaki dersine geç kalmamak için eve yemeğe bile gitmeden koşmağa başladı. O gece Rabia halsiz görünü - yordu. Konağa giderlerken İma * mın hastalığını söylemeğe dili varmadı. Konaktan döndükleri zaman mutlak söylemek istiyordu. Fakat nasi başlıyacağını bilemiyordu. Sabiha Hanrmın lâkırdısını aç - mak istedi... Belki oradan... Rabia kollarını sıvayarak, “Aman Osman, yarm konuşu- ruz, uykudan gözüm açılmıyor. Namaz kılarken seccadede dala» cağım,, diyordu. MAYA Osman. yatağa girdi. Rabianın namazmın bitmesini bekledi, sının kabul edildiğini ve hünkârm, eski zaptiye nazırının hizmetlerini takdir eden birkaç iltifatı ile, se- lâmı şahanesini tebliğ eder etmez paşa her vakitki temennasını ya- pıp otururken böyle demişti. Evet, hünkârın iltifatı, bir tabut başım. da mahalleliye ölüleri hayırla ya- detmelerini ihtar için tezkiye ya- pan mahalle imamr lâflarını ha- tırlatmıştı. Paşa otururken, ' adetâ padişah) tan böyle hafif bir tarzda bahse | denin kendisi olduğuna Mike | cağı geliyordu. Güya içine sakla- nan bir yabancı bu sözleri söyle- miş ve gülmüştü. Ve omuzların. dan bir yük kalkmış gibi kendini hafif hissediyordu, İçinden: “Dev- let ağırlığı, devlet yükü,, diyordu. Bu ağırlığa rağmen eskiden nasıl omuzları gururla havada, göğsü ilerde yürürdü. Bu tavır sadece içine, dışına şekil veren bir kalıb- tı. “Devlet kalıbı, ve insanları o kalıp ne hatır ve hayale sığmı- yan şekillere sokardı. Şimdi o ka- hıbin pençesinden de kurtulmuştu. Vücudunun en küçük zerresine kadar istediği şekli alabilecek Hilmiyi sürdüğü gündenberi kafa ” smı karıştıran şüpheler; tereddüt: ler, uzun muhakemeler artık onu “Rabia, büyükbaban çok has- ta...,, Kız seccadeyi uykuda gibi top- liyordu. Esmiyerek: “Allah şifalar versin,, dedi. “Gidip görsen fena olmaz.,, “Aman şimdi seccadeden baş kaldırdım. Beni günaha sokma.... Beni kovdurmak mı istiyorsun?,, Annesini son gördüğü günün hayali kafasında yatağa girdi. Osman da ertesi sabaha kadar beklemeğe karar verdi. “Ne var amıca?,, İ Ortalık henüz ağarırken Râ:| kım kapıyı vurdu, Râbiayı uyan- dırdı Râbia yalınayak, kapınmn önüne koştu. “Allah sana ömürler versin, Rübia.,, “Çabuk söyle, kim öldü, Kim söldü?,, Mutlaka, mutlaka Tevfiği öl- dürdüler! Kız elleri göğsünde, gözleri yerlerinden fırlamış....,, “Büyükbaban ölmüş. Yanında bakan kadın geldi haber verdi. Osmanı uyandır... Rabia İmama ne derin, ne mimi bir minnet hissetti, Âdeta ona, Tevfik ölecekmiş de onun yerine İmam ölüvermiş gibi geldi. “Rabbim gani gani rahmet zetsin.,, xvu “Padişah Sinekli Bakkal imamı kadar mükemmel (tezkiye) yapı- kudrete tapmak beliyesinden kur- tarmıştı. O zavallı zaptiye nazırı Selim paşa... Dar kafalı, aptal, Bu Selim paşanın içinde uçsuz bucaksız bir hürriyet var, Zaptiye nazırı Selim paşanın tapındığı kudret — devle: ve padişah — kâinata hâkim kud- retin ancak bir cüz"! Bu Selim pa sanm tapmdığı kudret kâinatın kendisi, bütün kudretlerin omec- muu.., yarı makine, bir esir... Selim paşa gülerek konuşurken mabeynci onu dikkatle gözden geçiriyordu. “Galiba bugünlerde Vehbi De- de ile çok ülfet ediyorsunuz. pâ- Şa, (Devamı var) i beni aldatacağını ummuyorum! ,, Celâl, eğer o gece Yılmaz bey Leylâyı başkasının kolunda gör- müşse, bunu tavrından ve sözle- rinden anlıyacaktı. — Beyefendi, dedi, ben adada pansiyon Olarak oturmaktayım. Gençlik bu ya.. Bir kadınla tanış- tım. Bu kadın birkaç gece önce benim para çantamı çaldı ve bir daha yanıma uğramadı Yılmaz dudağını bükerek, € - hemmiyetsiz bir tvırla sordu: — Kadın Türk müdür? — Evet.. — Adı ne..? — Leylâ. Sol dudağınm üzerin- de de bir et beni var... Yılmaz bey, Leylânın adını du- yunca doğruldu: — Vay alçak kadm.. Sizi de mi dolandırdı? Celâl sordu: — Onu tanıyor musunuz? —Biz zabıta memuruyuz. Böy-| le her yerde tanınmış para ve| kalb hırâızlarmı tanımaz mıyız? !| — O halde benim paramı mey- dana çıkarmakta güçlük çekmiye- ceksiniz, değil mi? — Umarım... Celâl dudağını büktü: — Onu tanıdığınızı söylediği- niz halde, bana neden kuvvetli bir teminat vermiyorsunuz? Sade: ce (umarım) demek kâfi midir? — Sizden bu parayı alırken şa: hit var mıydı? — Hayır.. — Senet falan..?- — Hayır.. — Görüyorsunuz ki, elinizde kanunen işimize yarıyacak hiç bir vesika yoktur. Böyle alelâd- bir alacak işinden dolayı hiç kimseyi sıkiştıramayız. o Ancak, bu hâdi- se, bizde, onun zannedildiğinden çok daha kötü ruhlu bir kadın ol- duğu kanaatini yarattı. Şimdi o- nu da dolandırıcı kadmlar gih,: ta- kip edeceğiz. Ve delikanlıyı büsbütün ümit-| sizliğe düşürmemek için ayağa kalktı: — Siz bana üç gün sonra uğra- yınız, azizim! Celâl müdüriyetten çıkınca can sıkıntısından nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Köprü- nün üstüne geldiği zaman, iske- leye yanaşmış duran Şirketi Hay- riye vapurlarıni gördü.. Bunlardan birine atladı. Celâl şöyle bir hava almak üze- re Boğaziçine kadar gidecek ak-, şam postasiyle tekrar Adaya döne. cekti. » » Yılmaz bey bir gece önce Ada kaymakamiyle Yatklüküne gittiği zaman, klübün bahçesinde yanya- na oturan ve yüksek kahkahalar la gülüşen bir çift görmüştü. Kay: makam, Yılmazın kulağına eğ'idi: — İşte dostum, dedi, aradığın kadın şurada oturuyor: Yanında da Prens Ömer... Yılmaz, Leylâyı görür görmez tanımıştı. Arkadaşına işittirme- den: — Kâfir kadının ne tatlı gülüş- leri var... Diye mırıldandı.. Sonra cigara- sını yakarak kaymakama cevap verdi: — Tâ kendisi. dın. Fakat... Kaymakam gülümsedi: | — Fakatı falan yok, Yılmazcı-! ğım! Kadın seni atlatmış. | — Olur ya... Dul bir kadın Mr. sırlı bir prensi bulunca bana iltifat eder mi?» p : — O halde birdaha kadınlar dan babsederken, küçük bir (mü- lâhazat hanesi) bırakmayı unut- ma! (Sözünde duran kadın!) İs- tanbulda değil, yeryüzünde bile yoktur. Yılmaz, kaymakamın sözlerine cevap vermiyordu. o Yürüyerek | Leylânın önünden geçiyorlar3ı. Şeytan kadın, Yılmazı görmek | te gecikmedi.. Gözünün ucuyla gü- lümsiyerek, Prense döndü: — Bu gece havada rutubet var, Ömer bey! Omuzlarım üşür gib! oldu. Odamıza çıksak.. Yılmaz bu sözleri işitti.. Diş'eri: Bi gıcırdatarak ilerledi. Prens Ömer bey çok kibar ya: kışıklı bir adamdı. Yılmaz bey müdüriyetteki oda- sında bir gece önce gözüyle şahi' olduğu bu kıskandırıcı sahneleri düşündü.. Kendisini biraz evvel ziyaret eden delikanlının halini Sevdiğim ka- | danıyordu: düşündü. Ve nihayet bütün bu dü- şüncelerden sonra, beyninde tikçe artan bir uğultu duydu. Leylâ, kaç kocadan arta bir kadındı? # Yılmaz: 1 — Fakat bunlardan bana n8/” Onun bana büyük fedakârlıklar” vardır. Bana verdiği bütün rinde durmuştur. Doktor Şahsf | hâdisesindeki yararlıklarını un” tur muyum? Diye söylendi. Yılmaz, Yatklüf” “te Ömer beyle başlıyan bu mür* sebetin geçici bir rüzgârdan *l ka bir şey olamıyacağına kaniydi «| — Ada kaymakamı, istediği KİN dar: “Yeryüzünde, sözünde ran bir kadın yoktur!,, diye sun. Leylâ, gönül işlerinde de 8* na karşı yalan söylemiyecek © sözünde duracaktır. Diyordu. Şimdi, biraz önce © hevvürle konuştuğu ( delikanlıf* Leylâdan bahsederken, hissiyati” na kapılarak niçin atıp tuttuğu” kızıyordu. j — Keşki bu çocuğa karşı deh mülâyim davransaydım. j Dedi. Saatine baktı. Doğru p taya yirmi dakika vardı. Parde” sünü koluna aldı.. Ada vapurU gitmek üzere yola çıktı. Giderken kendi kendine, mf) er 2 — Şu parası çalınan delikafj * nm ümütlerini kökünden kırdı8'j” ma şimdi memnun oldum. Par#f| çalınan bir genç, Leylâdan şüpl yok ki çabuk nefret edeceki”! Leylâyı benden başka bir kim18" nin koklamasına tahammül ed€" miyeceğimi anlıyorum. Leylâ yâ" nız benim olacak. Bu güzel ”| olgun kadın, ben zabıta mesleğ” 1 de kaldıkça, hayat yoldaşı ola! intihap edebileceğim yegâne k# dın olacaktır. Ayıp “değil 98” Ben de bekâr bir erkeğim.. de kalbim, aşkım, ve nihayet # marlarımda tutuşan coşkun bi” (ri nım var. Onu seviyorum. Le ne şoför Şakir gibi cahil bir ge cin karısı olabilir.. Ne de Mı#”. 5 bir prensi mesut edebilir! Ler yalnız benim olacaktır. Biz 0” i la ne iyi anlaşmıştık! Bu gec€ “| olursa olsun, onu Yatklüpte layıp konuşmağa çalışacağımı” «| KOCAMLA Evin efendisinin birdenbire #sabi sesi yükseldi: hazır olan.. Tek ve asil hansınımiz.. Şimdi o mer'i EW. / DEĞİLİM TetirkaNo.33 İhtiyar Ahmetağa hemen bütün elektrik düğme. lerini çevirdi, Yirmiden fazla ampur, girmekte oldu- ğumuz daireyi ışıklara boğdu. Bu ziya dalgaları içerisinde evvelâ gözüme çar- pan şey soluk mavimsi ipek takımlar, duvar aynaları, tavanın Arap usulü işlenmesi, tül dantelâl: koltuk yas tıklarıydı. Bu muhteşem salon bana perivari bir ha- yal gibi görünmüş, etrafımı saran bu İiksden biraz şaşkın gibi kalmıştım, İhtiyar hizmetçi ellerini kavuşturmuş, o önümde ayakta duruyor sükütla beni seyrediyordu, Şunu da ayrıca söyliyeyim ki onun böyle kendinden geçmiş gi- bi vaziyeti ile benim de bu bakıştan sıkılarak duruşum her ikimize garip bir tablo manzarası veriyordu, asLidulLkA © ailesi, bea — E.. Ahmetağa ne öyle kakdmaş gibi duruyor- sun. Hadisene... Hani af6ş?.. Fakat ihtiyar adam Arif Nedretin bu sözlerine a- lışkın gibi görünüyordu, Hiç kımıldamadı bile. Yal nız gene kendi kendine söyleniyormuş gibi mırılda- niyordu: — Hey Allahım! Gözüme inanamıyorum. : Kars şımdaki acap sahiden hanımım ms? Yıllardır bekledi- Zimiz evin hanım: mı? Yoksa acap rüyadamıyım diye düşünüyorum! Hanımım dedin değil mi efendi- ciğim?., Acap yanlış mı anladım? Yoksa bunadım mı diye korkuyorum. Ne olur efendiciğim bir yol daha söyle bana... Hanımın de ki inanayım! Gene Arif Nedrete dönerek istırapla cevabını bek ledi. Beriki omuzlarını silkti. İhtiyarın bu rirarına kars gi titizlenmiş gibi görünüyordu. — Eh İşte hanımın dedik yal. Uzun sender- denberi beklediğimiz ve dört senedenberi yeri bürada musun? İbtyar bir muammayı çözmek istiyormuş — Dört senedenberi mi? Tek ve asil hand diye tekrar etti, Sonra sanki efendisinin anlamadığı çeyleri * fetmiş gibi ilâve etti.: r| — Kusurumu bağışla efendiciğim... dedi. sisi Yüten ihtiyar Ahmetağacığa ne olur biraz # söyleyiver.. Onun yüreği de senin yüreğin gibi * i sevinçten taşkindir. 4 Genç adamın yüzünden bir gölne geçti. ifadesine bir neşe vermeğe uğraşarak: — Öyle Ahmetağa öyle... Başka türlü ns” bilir ki? Mademki alçak bir entrikacı kadın mış ve kendisinin olmıyan bir yeri almıştır. ig evin asil ve biricik hanımını getiriyorum, ii U — Efendim! Senin sevincini ihtiyar eme i metçin de candan, yürekten duyar. N var) N : (Devamı © yi vi

Bu sayıdan diğer sayfalar: