Me karıp-almak i m ayaklarımıza ya” Artık yürüyemez ol -|- vaz Tabiatin huşuneti önünde Gi i “sığındık. ph: t > e Casusun idamı Bardaktan boşanırcasına yağ“ Mur yağıyordu. İngiliz ordusuna mensup bulunan arkadaşlarım, “ yağmurun böyle şiddetli yağması- © na bakarak, milli gururlarmın ren- cide olduğunu hissediyorlardı: Zira, rasathane tetkikatı nok- tai nazarından tahakkuk eyliyor- du ki, Fransanın bu sahasındaki| bozuk hava; somurtkan simalı “Büyük Britanyada,, ki yağmur rekorunu bile kırmış bulunuyordu; maamafih, mesele bu kadarla da kalmıyordu. Üç buçuk senedir, mütemadi sağnaklar altında 1s- lana ıslana Almanlardan korudu- #umüz bu memleket parçası, emi- nim ki, rahmetin o günkü bollu- ğunu hilkati âlemden beri asla görmemiştir. Velhasıl, en yağmurlu memle- ketin en yağmurlu günüydü. Mecmuamızın ressamı: 5. — Resim mevzuu aramak için bundan daha müsait hava bulun- maz, haydi çıkalım!. dedi. “Empermeabi,, lerimize bürün- dük. Şehir haricine doğru yol al. mağa başladık. En son evleri na- zardan henüz kaybetmemiştik ki hava azıttıkça azrttı. İki adım ö- tesi görünmüyordu. Yağmur ta ,, Neleri yüzümüze, gözümüze iğne &ibi batryordu. Lüzucetli çamur, «Sizmelerimizi bacaklarımızdan çı- mağlübiyetimizi hissederek, yolun nihayetindeki küçük meyhaneye Ressam, çantasından tetümma- tını çıkardı. Meyhanecinin olduk- Şa yakışıklı karısı ile şakalaşarak- tarı, hem getirttiği içkiyi içti, hem de bazı “etüd,, ler yapmak için tertibat aldı. Tam kâğıdını tahta üzerine lediği bir sırada idi ki, birdenbire: — ra « diye haykırdı . Mü: kemmel bir mevzu buldum! re kaldırıp pencereden baktık. On iki kişilik bir İngiliz mangası kıranta bir çavuşun ku- mandası altında, muntazam bir Yürüyüşle, çizmelerini çamura vu- iğ etrafa zifos sıçratarak cad- deden geçiyordu. Ortalarmda, beti benzi kül gibi soluk bir adam Vardı. Kryafeti itibariyle zen #ince bir dükkâncıyı hatırlatıyor. du. Elleri, Britanya ordularmda iç makamında istimal olu - ke bir nevi zincirle, arkasına bağ. ydı. Meyhaneci kadın birbiri ardı s1- YA üç kere haç çıkardı. — Aman yarabbi! . dedi - Onu Sötürüyorlar. Casusu “Bobi,, ka #abasma götürüyorlar... İdam e- , decekler.. 5 Sb kadının hakkı vardı. Me Seleden biz de haberdardık: Bir Alma casusu öteberi satmak ba- | Danesiyle “Bobl,, de üç dört ayi | Kadar bulunmuş; bu müddet zar- ya vazifesini bihakkın ifadan diy nihayet yakayı ele vermiş-! cay lala pek o kadar edna an değildi ki ilk önce İngilizce bir tek kelimel in bilmiyormuş gibi göstermişken, bilâhare “Şekispir, in Jisanmı “Şekspir,, den âlâ konuşmağa başlamıştı. Alman zabiti olduğu- nu inkâr ediyordu. Hakiki ismini de saklıyordu. Fakat bu cihetlerin fazla tahkik ve tamikine lüzum görülmeden, casus “Hazeborg,, daki İngiliz divanıharbi tarafın - dan idama mahküm edilmişti. İşte şimdi de “Bobl,, e gönderiliyordu. “İcrayi sanat,, ettiği yer orası ol- duğundan kurşuna da orada dizi- lecekti. Demin çıkardığımız “Emper - meabi,, paltoları yeni baştan ale- lâcele giydik. Derhal sokağa çıka- rak manganın arkasına takıldık. Müfrezenin ihtiyar çavuşu, bi - ze, askeri bir sertlikle; — Geri dönün! . diye seslendi - Peşimizden gelmek yasak!! Meselenin lâmı cim yoktu. Kar- şı gelmek kabil değildi. Çarnaçar meyhaneye döndük. Rassamın resim yapmak hevesi kırılmıştı. Takımlarını yüzüstü bıraktı. — Haydi, karnımızı doyuralım bari! - dedi. Halbuki ben, karargâha dönüp eş dost arasında yemek yemeği tercih ediyordum. — Niçin? - diyerek arkadaşt- mın yüzüne baktım - Yemeği ni çin burada yiyoruz! sonra gene bu yoldan dönecek de ondan... Onları birer kadeh viski içmek üzere içeri çağırırız. Va- zifei resmiyelerini bitirdikleri i- çin teklifimizi (o reddedemezler. Ben, resim yapmak fırsatını kaçır- dım. Bari sen bir mevzu kazan! Beni düşündüğünden dolayı kendisine teşekkür ile meyhanede! birkaç saat kalmağa karar ver - dim. Domuz sucuğu ile omlet ıs - marladık. Bir şişe şarap getirt - tik. Karnımızı doyurduk. Ye - mekten sonra cigaralarımızı tel - lendirerek kahvelerimizi içtik... “Bobi,, epeyce uzak olduğu için müfrezenin avdetine daha epeyce vakit vardı. Meyhanenin yağlı iskambi'leri- le birkaç parti pastra oynadık. NAKİLİ: (Vâ. Nü) (Sonu yarm) ZAYI — 4679 numaralı sandalımın “| pilakasmı "zayi ettim yenisini alacağın dan eskisinin hülemü yoktur . Unkapanı iskelesinde sandalcı Mustafa HABER AKSAM POSTASI DARE EVI Istanbul Ankara Caddesi £ Posta kutusu: İstanbul 214 Telgraf adresi; Istanbul HABER Yazı işleri gelotonu: , m idareveiân ABONE ŞARTLARI Türki Ecnebi İLÂN TARİFESİ Ticaret nâmarnmın satırı 12.50 Mesmi mömlarn 10 kuruştur. Sahibi ve Neşrgat Müdürü; Hasan ,Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) metbaosı İ mk kardinal elbisesini Tefrika No. 28 Yazan: Murad Sertoğlu Iki gün evvel Borjiyanın zehirli bir yüzükle öldürdüğü rahip, çırıl çıplak mermer bir masanın üzerinde yatıyordu. ölü konuşacaktı: Gaçen kısımların hülâsası Şimdi Vatikanın o hekimbaşısı Fariyani Borjiyanın öldürdüğü rahibi konuşturarak katili bula caktır. Bu sefer ikincisi ancak yirmi günde öldü. Bundan anlı- yorum ki henüz tam kararmı bul- mamışım. Bunun içindaha bir müddet çalışmam lâzım. Gene bu tecrübelerimde kullanmak için da- ha iki üç kişiye ihtiyacım var, — Pek âlâ! Borjiya ayağa kalktı. Cebinden çıkardığı altın dolu bir keseyi ye- re fırlattı. İhtiyar sihirbaz bu- nun üzerine kapandığı bir anda geldiği yoldan geri döndü. Kapr- yı bekliyen korkunç bakışlı iri yarı herifin önüne de birkaç altın fırlattıktan sonra sokağa çıktı. Ve Vatikann yolunu tuttu. Ortalık zifiri karanlıktı. Biraz ilerledikten sonra boş bir arabaya raslıyarak bindi. Ve arabacıya e- vinin adresini verdi. KONUŞAN ÖLÜ Tam gece yarısında Rodrik giy- — silme halde nöbetçilere an veri Tunuyordu. Hekim başı Fariyani'nin daire- sine girdiği zaman burasmı çok kalabalık görerek irkildi. Bir an buraya geldiğine pişman da oldu. Çünkü içeride en başta papa ol- mak üzere tam yedi tane kardi- nal, birçok saray adamları ve muhafızlar yer almış bulunuyor- lardı. Fariyani Borjiyayı görünce: — Tamam olduk. Artık kapıyı kapatabilirsiniz. Kimse bizi rahat- sız etmesin! diye muhafızlara e- mir verdi. İki iri yarı muhafız derhal ka- pıyı kapatarak, kılıçları ellerinde oldüğu halde, önünde durdular. İki buçuk gün evvel Borjiya- nın zehirli bir yüzükle öldürdüğü rahip, çırılçıplak mermer bir ma- sanın üzerine upuzun yatırılmıştı. Masanın yanı başındaki ocak- ta büyük bir ateş yanıyor, ve bu âteşin verdiği kırmızı ışık etrafta yanan mumların ışığım solgun laştırıyordu. İri yarı diğer iki a- damda bellerine kadar soşun- muşlar, biri ölünün bir tarafın. da, öbürü öbür (tarafında ölüye hareketi teneffüsüye yaptı- rır gibi kollarını muntazaman in- dirip kaldırıyorlardı. Aradan, Rodrik Borjiyaya u - zun, pek uzun gelen birkaç dakika geçti. Birdenbire hekim başı Fa- riyani'nin sesi duyuldu: — Kâfi! Yeter artık, vakit gel- di. Herkes ayafa kalkarak ölünün etrafını aldı. Ve Fariyani'nin ya- pacağı harikulâde işi beklemeğe başladı. Hekim başı söylüyordu: — İşte dört beş dakika sonra hakikati anlıyacağız. İşler yolun- da gidiyor. Bakın ölünün adeleleri erek Vatikâna girmiş bu-) *İ i ne kadar yumuşamıştır. Şimdi da- marlarından birine gayet kuvvetli ve takallâş ettirici bir madde akı- tacağım. Bu madde derhal onun bütün adelelerini sertleştirerek es- ki haline getirecek ve bu sırada dili, boğazı ve çene kemikleri öl- meden evvel aldıkları emre göre hareket ederek aklında tasarladı. ğı son cümleyi söyliyecek. Dua e- delim ki rahip ölmeden evvel söy- lemeği tasarladığı cümlenin için- de kendisini öldürenin ismi de bulunsun. Papa da: — Bu adam her kim olursa ol sun derhal bulunacak, ve burada, bu odada gözümüzün önünde iş- kence ile öldürülecektir. cümlesini ilâve etti. Bu sözler Borjiyayı büsbütün sarstı, Ve sararttı. Fakat bereket odanm loş karanlığında yüzünün şekli pek belli olmuyordu. Yalnız hissetti ki eğer bu sırada kendisi- ne bir sual teveccüh edilse sesinin titrekliği naazrı dikkati celbedebi- lecekti. Sonra, geç kaldığını da düşün- dü. Şimdi bu anda cebinde getir- diği zehirli tesbihi Fariyaniye na- verebilirdi? . Gene aklına papa geldi. Ve yan! gözle kendisini süzdü. Bu süzüş-| ten sonra gayri ihtiyari sırtmın ü-! şüdüğünü duydu. Çok sakin, ha- lim selim bir adam olan papa pek nadir olarak büründüğü kindar ve zalim tavrını almıştı. Burun de- likleri kabarmış, gözleri yağa kr — Bir sersem hayvana, hayvanları | himaye cemiyeti reisi olduğumu nasıl İ anlatmalı acaba?, z rılmış hindi yumurtaları gil çılmıştı. Borjiya papanın bu halini pek iyi biliyordu. Papa bu hale şeldi mi, pek rcüthiş olur ,icabınd: ba- basını bile işkence masasına yati- | rıp eliyle etlerini kızgın maşılar- la koparabilirdi. ) Uzun misal aramağa ne hacet? İşte Hristo Fano bâdisesi kaç pün- lük bir hâdiseydi? Cem Sultana suikast yapmak maksadiyle #o - maya gelen, fakat yakayı ele ve » | ren bu adamın akibeti ne olmuş - tu? | Papanın bir emri üzerine evv&- | lâ kendisini çırıl çıplak soymuşlar ve bir tahtaya sıkı sıkı bağladık- tan sonra bir arabaya koymuşlar- dı. Araba bütün Roma sokaklarını | dolaşmış, ve bu sırada arabanın içinde bulunan cellât hiç durma» İ dan ateşte kızarmış olan demirler, kıskaçlar ve cımbızlarla etlerini koparmıştı, Hristo Fano bu görülmemiş vahşiyane işkence altında insa - nın kalbini parçalıyan çığlıklar koparmış, ve bütün Roma halkı papanın icabında ne korkun bir | kimse olabileceğini öğrenmişti. Böylece bütün Roma dolaşıl- | a sdıktan sonra Kapitola gelinmiş, burada cellât Hristo Fanonun ka- fasa kurşundan bir topuz irdir. miş, ve kalbine de bir hançer sap- lıyarak derhal öldürmüştü, Bu kadar da değil! Papa, kudretini, ve gazabını Roma halkına göstermek için bu tüyler ürpertici ve feci hâdiseyi İ de kâfi görmemişti. Hristo Fano öldürüldükten sonra | İ cesedi dört parçaya ayrıttı. Bir koluyla başmdan ve bir kısım gövdesinden ibaret olanı en ! büyük parçasını Sent Anj kapısı- na, ikinci parçasmı Sen Pol, üçün- | | cü parçasını Sen Jan ve dördüncü | parçasını da Millet kapısına astır- dı. Roma halkı bu dehşetli manza- rayı günlerce titreye titreye ve korka korka seyretti. Nihayet Hris to Fanonun etleri kurtlandı. Ve | bu etler, papanın emriyle bir haf- ta aç bırakılarak birbirlerini yi- yecek dereceye gelmiş olan a; kö- | peklere yedirildi. | İşte Borjiya bu papayı, bunu yapan ve yaptıran papayı pek gü- zel tanıyordu. Ve işte papa, haya- tına kasteden adamın ismini öğ. | renmek üzere olduğu bir zaman- da bu hiddetli ve korkunç ruh kalr. bına girmiş bulunuyordu. Bu fikirler Borjiyanın aklın - dan sıkı bir rüzgâra tutulmuş ka- | ra bulutlar gibi uçuşuyordu. | Ne yapmalıydı? ! Ya ölü rahip kendi ismini zik- rederse? Fakat Borjiya müthiş bir adam- dı. En korkunç ve en müthiş za- manlarda bile kendisini ka bet