80 — Yolcular bütün gün dolaştıktan sonra ak- şam Üstü güllelerine avdet ediyorlar, 79 — Havada arıya benziyen kuşlar göründü. İvanoviç tabancasmı çekti. Los atmasına mâni oldu. $1 — Güneş batmıştı. Ve havanın suhuneti sür- atle iniyor, hava soğuyordu. a 82 — Her ikisi de çok aerktıklarından kKonser- ve yemekleri süratle bitiriyorlardı. # — Geceleyin Merihin iki ayı gökte çok güzel görünüyordu. 83 — Yolcular her ihtimale karşı el bombalari- nı hazır bulunduruyorlardı, 138 la PARDAYANIN OLUMU Ee EET —7 ÇT Tİ na almamış olsaydım şimdi serbest! bulunacak ve hattâ bu eski kaleyi yak- mak lâzımgelebilse bunu seni kurtar- mak için yapacaktım. z Bunun üzerine Marşali yalnız bu- ilacağını sanarak onu düğllo oetmeğe mecbur etmek için otel Dömemeye na- 8ıl girdiğini anlattı. Şövalye de maas tır hâdisesini söyledi. Nihayet yorgunluktan — gözlerini kapayarak bir kaç saat uyudular. ... Şövalye uyandığı vakit etrafı gö- « rebilecek kadar bir aydmlığın odayı kapladığını gördü. İlk işi kapıyı dikkatle gözden ge- çirmek oldu. İhtiyar asker başmı sal yarak ses çıkarmadı. Fakat şövalye yoklayışını bitirince: — Oğlum. Senin şu yaptığını ben daha mahpusluğumun ilk gününde yaptım. Bunda vardığım netice şudur: Kapıyı açmağa muvaffak (olsak bile — ki bunun için de en az on beş gün çalışmak O lâzımgelecektir — Yalnız bir kapısı bulunan ve otuz kadar tü fekli askerin gece gündüz ( bekledik- leri bir koridora çıkacağız dedi. — Ne çıkar baba! Her halde bir tüfek kurşunile ölmek daha iyidir. — Çok doğru, Fakat aydınlıkta ve ellesinde âletleri ile çalışan kimsele- rin ancak bir haftada yapabilecekleri bir iş için bizim yalnız on beş günü- müz var, Şunu da düşün ki, daha ilk gürültüyü duyar duymaz ayak sesle- rini duyduğun nöbetçi ortalığı velve- leye verecektir. Şövalye: — Ya şu ışık giren delik! dedi. — Bak demir parmaklığa kadar çıkmak için betonla (tutturulmuş şu taşlardan üç beş tanesini sökmek sonra parmaklığı kesmek lâzım. Bu- nun sonu da herzaman birçok mu- hafızların beklediği avlıya o inmek o- Yacaktır, — Demekki hiç bir çare, hiç bir umut yok öyle mi? diye sordu. — Hiç bir çâre yok. Umuda gelin ce, yalnız bir umudumuz - olabilir ki o da ölürken gık bile dememek hattâ yüz buruşturmamaktır. ir» Tampl zindanmı terketmeden ev- vel yarımyamalak tanımış olduğumuz Montlökden bahsedeceğiz. Bu herif, yeni mahpusu odasına götürdükten sonra sevinçle çıkan Mo- röveri tebrik etti. e Mahpusun gelişi tam akşam yemeğine rastlamıştı, Par- dayanı hücresine kapattıktan sonra tekrar sofraya oturdu. Meşe ağacından oymalı bir koltu- ğa çöker çökmez: — İçki getirin! diye haykırdı. Yemek salenu geniş ve pek süslü idi. Sofra takımiarının okonmasmna mahsus meşcağacından (yapılma do- laplar, el yıkamak için parlak çinko ibrikler, çiçekli yemek takımları, rü- müş şamdanlar çok güzel bir manzara gösteriyordu. Fakat hepsi de intizam- sız bir haldeydi. Yemek takımları toz içinde bulunuyorlardı. Şamdanlardan akan mum parçaları uzun Zamandan- beri temizlenmemişti. Dolaplar kirli idi ve tavanda da örümeek ağları var- di, Bu salon orlasında aydınlık bir masa kurulmuştu. Üzerinde cins cins av etleri ve irili ufaklı sürahiler dü. ruyordu. Üç kişilik yemek takımı ha- zırlanmıştı. Bunlarda biri direktöre ve öbür ikisi, Montlök içeriye girer gir mez kadehini doldurmağa koşan iki genç kadın içindi. Bu iki kadın hemen hemen çırıl çıplak gibiydiler. Göğüsleri tamamen açıktı, Yüzleri düzgünlü olup saçları çözülmüştü. Fahişelikle yıpranmış ol- makla beraber gene oldukça güzeldi ler. Bunlar tam Montlökün istedikleri gibi biri koyu sarı öbürü esmer kıvır. cık saçlı iri yapılı sokak orospularıy- dı. Sarısının ismi Ruset öbürünün Pa- gettti, İkisi de uslu, biraz yıpranmış, solmuş güzelliklerinden mağrur ol. mıyik kadar kayıtsızdılar, Önlerine atılan para için kendilerini bir saat satacakları adama karşı dalma elden geldiği kadar iyi hareket etmeğe çalı- şırlardı. Montlök, sunulan (geniş kadehi PARDAYANIN ÖLÜMÜ 199 bir yudumda boşalttıktan sonra: — İçki veriniz! sözünü tekrarladı. Roset: — Galiba bu hararete şu domuz sucuğu sebep oldu dedi. Paxet de: — Belki de şu biberli karaca yah- nisi... karşılığını verdi. — Her neden olursa olsun, benim! güzel madanılarım susuzluktan. ye) aşktan kuduruyorum. Herbiri birer sürahi yakalıyarak ayni zamanda kadehe boşaltmağa baş- Uyan iki kadın: l — İçiniz Monsenyör, dediler. | Montlök bunu görünce yemek ta- kımlarını sarsan bir kahkaha koyuver! di. a Bu yemek — daha doğrusu bu ke. pazelik! — böylece bitti, oMoröverin gelişi sırasında zaten sarhoş buluran Montlök gittikçe susamağa (o basladı. Fahişeler de içki kuvvetile büsbütün edebsizliği ele aldılar. Saat ona doğru arkalarında kalan elbiseleri de atarak çırıl çıplak kaldılar. Dehşetli surette kuduran Roseti sağ kolunun veto. geti sol kolunun Üzerinde gezd hayvancasına eğleniyordu. Sonra on- ları top gibi sıçratmağa başladı. Ka- dmlar da kötü sanatlarının icap ettir. diği şekilde kaba kaba O gülüyorlardı, Pagetin alnı yarılmış ve Rusetin burnu kanamıştı. Montlök nihayet devrilen masanın ve kırılan tabakla- rm arasında bu iki kadınla güreşme- ğe karar verdi. — Eğer ben yenilirsem size eşi görülmemiş bir mükâfat vereceğim. Bunu kraliçe bile kıskanacak! diyor- du. Güreş hemen < başladı. İki fahişe bu dev gibi herife hücum ettiler. Pu üç çıplak edebsiz biribirlerine sar'la- zak görünmemiş bir rezalet manzıra- sı hasıl ettiler, Dev gibi herif, çimdiklerden, kak. malardan, ısırıklardan halsiz kalarak salonu bağırmalar ve gülmelerle dol. durarak yere serildi. Rusetle Paget: — Haydi mükâfatı görelim de diler. — Ah, evet. Size vadetmistin. Çi — Bize göstermiş olduğun ger- danlığı mi? diye sordu. — Hayır.. Hayır! o bundan daha güzeldir, j i