10 Ocak 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER — Aksam postası Pai dd — v " mak _thhh Ş HALİDE EDİB S1 Karşı karşıya birbirinin gözle- rinin içine mütekabil hiddetle ba- kıyorlardı. Selim paşa onları dö- ğüşmeğe hazırlanan iki genç ho- roza benzetti ve daha döğüş baş-| lamadan zaferin kimin tarafında kalacağını kestirmişti. Bilâlin içini yakan şey; Rabia- nın evlenmesi kadar lâkaydisi. Kı. zın kafasından maziye ait her iz Gerçi Bilâl de u- zun zamanlar Rabiayı unuttuğuna inanmıştı. kazınmış gibi. Fakat onu görür gör- mez kalbi gene atıyor, rengi kıza- rıyordu. Halbuki Rabia onun ne- kadar değişmiş olduğuna bile dik- kat etmemişti. Bilâl ne kadar boy- lanmış, nasıl zarif giyiniyordu. Nasıl eski ham vilâyet delikanlı- sından bambaşka; bunları görme- miş gibiydi. Bilâlin beyaz kirpikli mavi göz- leri, Rabianın yeşil benekli bal rengi gözleri iki elektrik cereyanı gibi birbirine çarptı. Bilâlin göz- leri kavga meydanından ric'at et- ti. Silâhları müsavi değil. Rabia- ' nın ona zaafı yok. Bilâl, onun ha- yatında bir defa gelip geçmiş, bir tek noktada temas edip ayrılan düz bir hat gibi. Rabia, Bilâlin hayatında düz bir hattt mütema- diyen aşağıdan, yukarıdan saran bir helezon gibi. Ön dakika evvel onu sofada mütevazı kıyafetiyle görünce, bu| kıza vaktile âşık olduğunu ve hâ-| lâ arada içi yandığını düşünerek kendi kendisine gülmüştü. Kalbi daha kuvvetle, eski günlerdeki gi- bi ceketinin üstünden hareketi gü- rünecek kadar kuvvetle atıyordu. “Affedersiniz, Rabia hanım. Bir maksatla söylemedim. Ben de tebrik ederim. İnşallah çok mesut olursunuz. (Sabiha hanıma dön- dü) Müsaadenizle ben gideyim, anne, Siz konuşmak istersiniz..,, “Odadan çıkmanıza hacet yok, Bilâl bey. Gizli bir şey konuşacak değiliz. Hanımefendiye babam- dan bugün gelen bir mektubu ge- - tirdim. Onu okuyup, hemen gide-| ceğim.,, Bilâl, minderin yanına bir san- dalya çekti. İskemle getirdi, kon- solun üstündeki gümüş şamdan- lardan birini yaktı, Rabianın ö- nündeki iskemlenin üstüne koydu. İstiyordu ki Rabia onun, paşanın evindeki hâkim mevkiini anlasın, kıskansın. İstiyordu ki vaktile kah- ve ocağında uşakların iş buyur- duğu Bilâl şimdi mühim bira damdır. Bilhassa Rabianın, onun ne kadar terbiyeli, kendine hâ- kim, kadınlara karşı nazik oldu- ğguna dikkat etmesini istiyordu. Rabia, koynundan kâğıtları çı- karırken Bilâl onun sanda!yasının arkasında. İnce ensesine yapışan nemli tülbende bakıyor. Birer ipek yılan gibi kızın bı'.ma dola- nan kumral örgülere eliyle dokun- istiyor. . Fakat bir taraftan ine kli akkal (Nakil, tercüme ve iktibos hakkı mahlü... .. da Bayram ağanın yeğeni eski Bi- lâl, o örgüleri didik didik etmek, ince, sıcak boynu canı çıkıncıya kadar sıkmak istiyor. Evlenir evlenmez ona, taşrada bir memuriyet vereceklerine, Si- /| nekliBakkalın tehlike mıntakasın- dan uzaklaşacağına memnun... Yoksa.... Rabia, Sabiha hanıma okuyaca - ğı parçaları dikkatle intihap et- mek için evvelâ ken_diıi mektubu baştan başa gözden geçirdi. Kâ- gıtların bir kaçını iskemlenin üs- Ötekileri okumağa tüne bıraktı, başladı. Tevfik, Hilmi beyin Şamdaki hayatını hayli teferrüatlı yordu. anlatı- Çok değişmişti. Görseler Şamın hüc- ra bir yerinde, büyük bahçeli bir evde oturuyordu. Çok idareli, çok mütevazı bir hayat geçiriyorlardı. kendisi Dürnev tanıyşamıyacaklardı. Hattâ evinin sebzesini bahçesinde yetiştiriyor. hanım, o alafranga, şımarık genç kadın yemek pişiriyor, yıkıyor. Şamdaki sürgünlerin arasında Hilmi; bir baba, bir büyük kardeş vaziyetindeydi. Derdi olan ona ko- şuyor ve Hilmi bey onlara muave- /net edebilmek için kendi nafaka- Artık es- ki şık, zarif Hilmi beyden eser sından bile kesiyordu. kalmamıştı. Sakal salrvermiş, min- tan giyiyor. Bu mintan lâkırdısı nedense herkese en çok tesir yapan keli- me oldu- Bilâl içinden “aptal,, de- di. At, araba, mevki, servet elinin_ altında iken gidip Şamda soğan, Sabiha hanımın boğazı tıkandı. Selim pa- Eli, teskine sarmısak yetiştirmek !... şanın gözleri biraz bulandı. karısının omuzuna gitti, çalıştı. (Devamı var) çamaşır MEİTE D işkle Yılmaz, köşkün penceresinden boğuk bir ses işitti: “O zavallı mahlüku — —— & KOLALI ben öldürmedim... Ben suçsuz bir kadınım! Esrarengiz bir kadın ! Doktor Şahabı acaba bey mi öldürttü? Yılmazın kafasında kıvrılıp ka- lan bu şüphe gittikçe büyüyor, derinleşiyordu. Yılmaz Erenköyüne gittiği gün şöylece bir tahkikat yapıvermek- le Şahap ve Necdet beylerin ayrı ayrı babalardan doğma iki üvey kardeş olduklarını anlamıştı. Şimdi iyice kanaat getirmişti ki, Necdetin bu cinayette parma- ğı vardı, Hava kararıncıya kadar bir kahvede oturdu. Ortalığı esmer gölgeler kaplayınca, Yılmaz yola çıktı.. Köşkü gündüzden bulmuş- tu. Bahçe ortasında, istasyona ya- kın, eski bir binada oturan Nec- detin aile hayatı oldukça karan- lıktı. Necdet beyin iki evli olduğu fakat şimdi bu kadınların ikisiyle de dargın bulunduğu söyleniyor- du. Yılmaz bahçe duvarından kim- seye görünmeden atladı. Necdet bey henüz İstanbuldan evine dön- memişti. Köşkün istasyona bakan cephesindeki odalardan birinin penceresinde genç bir kız bakı- yordu. : Necdet Bu, kıyafetinden belliydi ki hiz-| metçi veya evlâtlık bir kızdı. Yılmaz sinerek köşkün arka tarafındaki zemin odalarının önü- ne yaklaştı. Cıırıp, boguk bir seı a O ne? Yılmu. — Bir kadın sesi.. Diye mırıldanarak pencerenın dibine sokuldu. Odanın pancurları sımsıkı ka- palıydı. Yılmaz kulağını pencereye ya- pıştırdı. İçeride kendi kendine ağlıyan, söylenen bir kadın vardı. — ÂAh.. Allahım! Ben burad«s daha kaç gün kapalı kalacağım? Evimde rahat rahat oturuyordum. Bu adamın pençesine düştüğüm | gündenberi başıma ne Ffelâketler geldi! Ne ıstıraplar çektim... Yılmaz bey sevincinden dişleri- ni sıkarak, kımıldamadan, nefes almadan dinliyordu. — İşte, katil kadını buldum. Şimdi kat'iyetle hükmedebilirir: ki, doktor Şahabı öldürten Nıcdet beydir. Zavallı kadın.. Vicdan a- zabı çekerek inliyor. Kadın tekrar ağlamağa başla - mıştı: — Onu ben öldürmedim.. Ki- min tarafından öldürüldüğünü de bilmiyorum. Bu kadar sevimli, za- rarsız bir mahlüku ben nasıl öldi:- rebilirim? Allahım, sen bu haki- kati meydana çıkar ve Necdete benim bu işte hiç bir suçum ol - madığını anlat! Beni alacağım di- ye aldatarak buraya getirdi.. Ka- pattı. Her gün üzerimi kilitleyip gidiyor. Artık evdeki beslemeden de utanıyorum. Ben yarm bu e- vin nasıl hanımrı olabilirim ? Yılmaz yumruklarını birbirine vurarak geriye çekildi. Yılmaz, Büyükdere yolunda öl- dürülen doktor Şahabın hğinı — bulduğundan emindi. Şüphesi bo- şa çıkmamıştı.. Kadın her şeyi iti- raf ediyordu. Yılmaz bahçedeki ağaçlardan birine dayanarak bir dakika dü- şündü. Şimdi ne yapacaktı? Aradığı katil kadını bulduk - tan sonra, evi basmaktan ve Nec - deti bu kadınla birlikte tevkif et - mekten başka ne yapahbilirdi? Yavaş yavaş geriye çekildi.. Atladığı duvardan çıkarak yolun üstüne indi. İşte.. Necdet bey de trenden ye- ni inmiş, kollarını sallıya sallıya köşküne geliyordu. Yılmaz karanlıklara karışarak hoamurdandı: Biraz sonra * nun pençesine düşeceksin! IJ bu akşam da huzur ve işta meğini ye, Yarım saat sonra ! şürüz. — Budala.. Yılmaz köşkten ayrılır ı)Fl'd karakola koştu. İlk önce va? polis müdürüne anlatmak !ill Telefonu açtı: — Doktor Münir Sahabın | lerini buldum. Cinayeti nasıl diklerini itirâf ettiler. Tevkif müsaadenizi bekliyorum! Polis müdürü: — Müsaadeye lüzum var ' diye cevap verdi - Kanun ne € diyorsa, o suretle hareket e! vazifendir! Yılmaz bey telefonu kapa! dan şu cümleyi de ilâve etmi — Katil, doktor Şahabm l deşidir... — Necdet bey mi? — Evet.. Kendisi ve kapatn Zavallı doktoru elbirliğiyle öl müşler... (Devamı V — Üsküdar Hukuk Hâkimlit den: Anadolu hisarında Çarşı | de 3 numaralı dükkânda hal | Selâhattin tarafından açılııî | davasında karısı Sıdıkanın ki liliğin tahammül ettiği vızı% ifa etmemek maksadile hanei ciyeti terkettiği iddia işbu arz! sureti mezburenin ikametgâh! meçhuliyeti hasebie tebliğ e mediği görülmekle müddeinit lebile ilânen tebliğat icrasına rar verilmiş ve bu bahtaki ar hal suretile davetiye dahi ma me divanhanesine asılmış olt la tahkikat günü olan 28/1/ salı saat 14 te mahkemeye gıİl ve arzuhale karşı da _ lânından itibaren yirmi gün zâ da cevap vermek üzere kej ayrıca gazete ile de ilân oluf - z | KOCAMLA O, müşfikane sözümü keserek: — Her şey düzeldiği vakit teşekkür edersiniz. — Nasıl isterseniz. Fakat bugünlerde elime g yüz seksen liranım makbuzunu sizden ııuyoed DEĞİLİM İ Tefrika No. i1 Çünkü Arif Nedret beyin karısına nafaka gönderdiği- ne bakılırsa kadın yanında yok demektir. Bununla be- raber sizin sözlerinizin yalan olduğunu iddia — edecek kimselerle karşılaşmak ihtimali vardır. Bunun için ve- kili İhsan Beye vermeniz için bir mektup — hazır- ladım. Cç a — Ne yazdınız? — Samiye Ekrem isminde bir müvekkilimin ta- nımadığını iddia ettiği Arif Nedretle izdivacı hakkın- da kendisine mufassal izahat verilmesini rica ettim. — Hakikat de budur. — Arif Nedret beyi bir kere görmeden hiç tanı- madığınızı iddia edemezsiniz, Bu isim altında evvelce tesadüf ettiğiniz şahsın saklı olması muhtemeldir. — Peki öyle olsun. Başka ne yazdınız? — Mektubu getiren Samiye Ekremin kendisidir. Şüpheye hiç mahal yoktür. İzdivaç mukavelename- sinin tarihini, doğduğunuz günü ve yaşınızı yazdım. Ve bu işi tenvir etmesi için size yardım etmesini ri- ca ederek mektubüu bitirdim — Mükemmel... Benim işimle bu kadar — candan — uğraşan bu baba adama nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyor ve c- na karşı duyduğum minnettarlığı söylemek için keli- me bulamtyordum. Acele etmeyin. Durun bakalım netice ne olacak. Şim- di hiç vakit kaybetmeden hemen İstanbula gidiniz. Size lâzım olacak kâğıtların hepsini hazırladım. Bir itirazın önünü almak için hüviyetinizi gösteren ev- rakı da birleştirdim. Şimdi yalnız polis komiserinden tasdik ettirilecek olan fotoğraf ve imzanızdan baska hiç bir şey kalmadı. Eğer yanmızda yeni bir fotağ- rafınız varsa $imdi bu işleri bitirirsiniz. Şahit için i- ki kâtibimi de yanınıza vereceğim. Birkaç gün evvel Nadide hanımefendinin konağı nın bahçesinde çekilmiş olan bi düzüne resmim var- dı, Bir tanesini seçti. Elindeki kâğıtlardan birisi üze- rine yapıştırdı. — Şimdi yalnırz bir şey kaldı. İstanbula gitmek icin ne kadar paranız var? Yarumdaki paranın azlığından pek sıkılarak: — Kırk liram var! dedim. — Yetişmez, işleriniz düzelinceye kadar size bir kredi yapacağım. Evvelce sizin namın'za gelen ve- burada bulunan üç yüz altmış lirayı vereceğimi, Za- ten bu parayı ne yapacağımızı bilemiyoruz. — Bü parayı kabul edemiyeceğim. O, ben olma- dığımı iddia ettiğim Arif Nedretin karısına gelmiş- tir, alamıryacağ:m! — Bu kocanızla size taallükü olan bir meseledir. Ben size ait olan para hakkında hesap vermeğfe mec- burum. Siz kanunen Samiye Arif Nedretsiniz. Sizin olan parayı daha fazla alıkoyamam. — Fakat şimdilik bu parayı alamıyacağım. Ma- deuıkı ımzayı da veren Bilâl Beydir., - Bu parayı derhal size tevdie mecburum. Bunü düşünmeden alabilirsiniz. , Şaşırdım. Mukavelât muharririnin sözlerinin mimiyetine şüphe ediyordum. — Ciddi söyleyiniz beyefendi. Bu parayı dlı mecbur olduğuma kani misiniz? — Evet para tamamen size aittir. 3 — Peki makbuza nasıl imza edeceğim, | — Kendinizinkini... | Kararımı vererek: — Peki! dedim. Tebessüm ederek: — Arif Nedret ismini ilâve etmiyecek M Birdenbire yerimden fırlıyarak: — EKat'iyyen! diye bağrıdım, 1 — Öyle olsun. Küçük bir makbuz — için H ehemmiyeti yoktur. 4 Ellerini oğuşturarak: ) İ — Mesele o kadar tuhaf, öyle garip ki. FİdJ derin bir merak içerisindeyim. K Gitmek üzere müsaade isteyip kapıdan çlk”ği sırada beni durdurdu: Bir — Size bir tavsiyede bulunacağım. İstanbulâ tiğiniz vakit kat'iyyen şaşırmayınız. Soğuk kâ' nızı muhafaza ediniz. Hatıra gelmedik kötü © lerle karşılaşabilirsiniz. Sakın metanetinizi İ — Size yazacağım. Vi !

Bu sayıdan diğer sayfalar: