e amme m Gine TAT İh KOCALI YAZAN: İSHAK FERDİ ortası > $ SONKANUN — 1936 KADIN Fa bakkal s2 Sen, sen âdet olsa, sahiden he pimize varırsın... Hepimizin bur nuna kanca takarsın. Kız, kız de ği), tılısımlı kuyu. İçine maazallah ayağı kayıp düşeni dünyanın çen geli çekip, çıkaramaz.,, Homurdanırken. gözleri Rabia ya o kadar rikkatle bakıyordu ki. Fakat ona rağmen yakasına tükü- rüyor: “Allah yazdıysa bozsun, Al'ah düşmanımı senin şerrinden hıfzetsin!,, diyor. “Maşallah, roman gibi konuşu- yorsun, amca,,, Rabianın birdenbire berrak, mesut gözlerinden yaşlar akmağa başladı. Boğazında hafif bir hıç- kırık. Gözünü, burnunu bir taraf- tar koluna siliyor, bir taraftan: “Ah Tevfik olsaydı, ah baba- cığım, olsaydı..,, inliyordu. Rakım, elindeki kırmızı sat- rarçlı koca mendili Rabiaya attı: “Mırdarlığın lüzumu yok. Af, burnunu şuna sil. Sen Tevfik için ailırma. O, Şamda düğün günü, bizden âlâ zerde pişirir, keyfe- der.,, X Sabiha hanım yattığı yerden Se. lim paşaya Peregrini'nin müslü- man olduğunu, Rabiayı alacağımı anlattı: Gerçi Rabia henüz kendisi gelip söylememişti amma, Penbeyi göndermişti. Akşamdı. Lâmbalar yanmıştı ve paşa o gün çok yorgun dön- müş, odasına çıkmadan doğru ka- rısınm odasma gelmişti. “Kız, din değiştirmeğe değer. Allah mesut etsin.,, dedi, sonra te- cessüsle sordu: “Rabia, sana eskiden böyle bir temayülü olduğunu O hissettirdi mi?,, “Şimdi aklıma geliyor. Şu ka- darcık yumurcaktı. Sekiz sene fa- lan oluyor. Bana bir gün bir müs- lüman kızı bir hıristiyana varırsa ne olur, diye sormuştu. O zaman. dan herifte gözü varmış. Amma, kızı beğendim. Aklına koyduğu şeyi mutlak yapıyor. Müslüman olmadan varamıyacağını anlayın- ca, kırk yıllık kart gâvuru imana getirdi.,, “Çok tuhaf. Bilâl gibi yakışıklı bir oğlanı istemedi de, bu tahta- kurusu gibi yaşlı başlı herifi iste- di. Kadınların haline akıl ermiyor vesselâm.,, Lâkırdılarının mevzuu hemen o dakika Bilâl ile beraber odaya gi- riverdi. Rabia Bilâle sofada ras- gelmiş, durmuş, biraz konuşmuş- tu. Çocukluklarında geçen o es- ki hâdiseden sonra ilk defa yüz- yüze gelmişlerdi. zarmış, fakat Rabia pek tabii gö- rünmüştü, hattâ eski günlerden daha çok ldtufkâr. O gün şeytana rasgelse, iltifat edecek kadar içi etrafma karşı müsamaha ile dol- (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur. muştu. Çünkü Vehbi efendinin ziyaretinden sonraki pazar günü- ne tesadüf ediyordu. Yahi hayatı- nın yeni ve mesut şekli tespit edil- dikten iki gün sonra. Selim paşa da, zaptiyedeki elim vak'adan sonra Rabiayı ilk defa görüyordu. Kızın yüzünde her halde o acı hatıraya ait bir şey yoktu. Rabianm kini tamamen e- rimişti. Çünkü henüz bir gün ev- vel ayrılmışlar gibi geldi, paşanm elini öptü. “Tebrik ederim, Rabia. Sinek- li Bakkala yeni bir komşu getiri- yormuşsun... sin.,, Gözlerini eski günlerdeki gibi kıstı. Kaşları gene eğlenirken dik tüyleri, kirpi gibi kabaran kaşlar. Burnunun ucu ona (tevcihat) la- rın sebebini anlatırken uzadığı, kıvrıldığı gibi, Sevimli ve tatlı günlerinden biri. Rabia içinden: “Bizi köpek gi- bi dairesinden atan o yüreksiz, za. lim zaptiye nazırının bü olduğuna kim inanabilir? Demek dairesi- ne girerken yüreğini kapımın üs- tüne asıyor, çıkarken alıp, göğsü- ne takıyor.,, diyordu. Sabiha hanım Bilâle, Peregrini- nün müslüman oluşunu, Rabia ile evleneceğini anlatıyordu. Rabia, kulak kabarttı. “Belki Rabianın düğünü sizin- kinden evvel olacak, Bilâl.,, Bilâlin kaşları çatıldı, burnu- nun kanatları titredi. Bir şey söy- lememek için dişlerini sıktığı çe- nesinin iki tarafının oynayışından belli oluyordu. Buna rağmen ağ- zından istihfafkâr bir: “Ha, şu a- dam mı?,, suali kaçtı. “Şu adamdan, maksadın ne, kü- çük bey? Beğenmedin mi?,, (Devamı var) Allah mübarek et-| TNT Yılmaz Bey, Yılmaz yaralan- dıktan sonra. Doktor Münir Şahap beyin kar- deşi Hariciye hulefasından Nec-| det bey iki günde bir kere polis müdürünü ziyaret ederek, karde- şinin katili hakkında izahat isti- yordu. Necdet bey o gün gene polis müdürünün yanında atıp tutuyor- du: — Dördüncü aya girdik, beye- fendi! Kardeşimin katilini hâlâ| bulamadınız! Bu kadar teşkilât, | bu kadar memur kalabalığı. Ve neticede katil bir kadının izini bu-| lamamak. Doğrusu bu hal bende- nizi çok sinirlendiriyor. Adetâ, bu iş üzerinde ehemmiyetli taki- bat yapılmıyor diyeceğim geliyor. Kardeşimi öldüren kadının İstan- bulda yaşadığına şüphe yok. Ara- mızda dolaşan bir katili bulmak için İngilterenin Şerlok Holmes- lerini mi getirmeli? Bu sözlerden müteessir olan po- lis müdürü zile bastı ve içeriye gi- ren kapıcıya: — Yılmaz beyi çağır... Diye mırıldandı. Yılmaz bey takibattan yeni gel- mi: VET şo K Alhindan akan terleri silerek i- çeriye girdi: — Emrediniz beyefendi! Polis müdürü kaşlarını çatarak bağırdı: — İki gündenberi yüzünüzü gör müyorum.. Neredesiniz? Yılmaz göğsünü açarak, sükü- netle cevap verdi: — İngilizlerin şiddetle aradık» ları insan kaçakçılarının izini bul- makla meşguldüm. Dün gece Ta- tavlada iki haydutla boğuştum. Yaralandım. Bakınız şu halime, müdür bey! Polis müdürü ayağa kalkarak Tatavlada gizlenen insan kaçakçılarile çarpışarak, göğ- sünden yaralanmıştı. Yılmazın göğsündeki sargiyı mu- ayene etti: — Kurşun yarası mı? — Hayır.. Bıçak yarası. — Nasıl düştün bu tuzağa..? — Yalnızdım.. Haydutların giz- lendiği yeri keşfetmiştim. Fakat, üzerine bastığım bir tahtanın kı- rılmasiyle çatıdan sokağa yuvar- landım. Haydutlar takip edildikle- rini anlıyarak sokağa fırladılar ve üzerime hücum ettiler. "— Düdük çalmadın mı? — Çaldım.. Fakat, şeytanlar bi- imdadıma gelmedi. Karanlıkta ştüm.. Ve küçük bir yara ala- rak canımı güçlükle Okurtarabil- dim. — Kaçakçılar nereye kâçtılar? — İkisini iyice teşhis ettim. Damlardan atlıyarak başka tarafa sıvıştılar. Merak etmeyin... Onları bugün değilse, yarım behemehal yakalıyacağım. Polis müdürü koltukta oturan misafiri göstererek: —s Biraz da beyefendinin kar- deşinin katilini arasanız... Yılmaz, müdürün sözünü kesti; — Münir Şahap beyin katilini çok yakında bulacağım, beyim! İhmal etiniyorum. Bu cinayetin €s- rar perdesini birkaç güne kadar yırtacağım. — Yeni bir emare var mı? — Hayır.. Şoförün verdiği iza- hat üzerine İstanbulu altüst ettik. Böyle bir kadın bulamadık. Fa - kat, bu işlere aklı eren çok zeki bir kadının yardımını temin ettim. A- raşlırmaya bir kere de bu yoldan başlıyalım.. Bakalım ne olacak?! Necdet bey gülümsiyerek ciga rasını yaktı: — Kadın kadını daha iyi tanır, derler. Zaten böyle mühim cina- yetlerde Avrupada kadın detektiv. lerin çok büyük faydası “görül- Münir Şahabın kardeş polis müdürünü hergün sıkıştırıyordu i V —. BE 3 müştür. Eğer bulduğunuz kad size yararlık göstermek gayretiy'i le bu işe girişmemişse, umarım yakında katilin hakiki izini bulu sunuz! Poliş müdürü, Necdet beye dö u: — Görüyorsunuz ki Yılmaz b işinin ehli bir memurdur. Takib ta canımı tehlikeye atarcasına çö İişer. Necdet bey yeni ümitler içi sevinerek müdüriyetten ayrıldı.” Yılmaz bey, polis müdüriyl# başbaşa kalınca, bu cinayet hı kındaki intibalarını anlatm başlamıştı: — Doktor Münir Şahap Eği 5 zengin ve emlâk sahibi bir adar mış. Yaptığım tahkikata göre, köt disinin küçük kardeşi Necdet b. den başka bir varisi yokmuş. £ kadar şiddetli ve fasılasız araştti maların menfi neticeler verme sinden doğrusu biraz şüpheye dü tüm. Acaba, Necdet bey, kardeşi nin servetine konmak için bu ci, yeti yaptırmış olamaz mı? “Polis müdürü şaşaladı: — Neden şüphelendin... An bakalım! . — Neden mi? İlk önce Necdel beyin gösterdiği sahte ve cali © essürlerden... Yılmazın son sözleri polis mü dürünü de şüpheye düşürmen değildi. Necdet bey iki günde bil polis müdürünü neden sıkıştır!) yordu? k Bu suale Yılmaz cevap verdi!) — Tahkikat çabuk ikmal edili! se, Necdet bey de kardeşinin sti vetine o kadar çabuk kavuşacak —O halde ne yapalım? — Bana müsaade ederseniz, defa da gizlice Necdet beyin ni araştırayım. Katil kadın beli orada saklıdır! VE Bilâl biraz kı-! v “| olduğundan veyahut da gitmek istemediklerinden siri A4 DIE İZ TESA Tetrika No.9 — Hiç! Bilâl beyin kâğıtları arasında size müte- allik hiç bir yazı, hiç bir fiş bulamadım. —Çok garip! — İzdivacınız o kadar tabii ki Bilâl bey bir şey yazmağa lüzum görmemiş olmalı. Ne söyliyeceğimi şaşırmış kalmıştım. Başım: sal- İryordum. Tektar devam etti: — Sonra eski öğretmenleri buldum. Onlar da İstan bula Bilâl beyle olan yolculuğunuzda sizin söy'edikle- rinizden başka bir şey söylemediler. — Görliyorsunuz yat... — Bu yolculuk esnasında sizinle birlikte bölülan öğretmenleri de hususi olarak sorguya çektim. — Peki ne dediler?.. — Sizi hiç yalnız bırakmadıklarını söylüyorlar... Fakat müzeleri gezmek istediğinizi hatırlıyorlar. — Evet gerçekten gitmiştim. — Oraya iki üç defa yalnız gitrsişsiniz. Ya işleri yalnız brrakmışlar |... — Peki bundan ne çıkar? — İşte Arif Nedretle izdivacınız tam bu sıralarön yapılmış. — Yarabbim! Yarabbim! Bu ne büyük musibet.!. Birdenbire bütün kanımın yüzüme çıktığını his- setim. Dört senedenberi unuttuğum küçük bir şey aklıma geldi. Bu halimi gören Mükavelât muharriri: — Ne var? Ne oldu? dedi. — Bir hatıra! dedim. Belki de bir tesadüf, — Söyleyiniz.... — Bir gün bir büyük binanın önünden geçiyordum, Bir çok hususi ve lüks otomobiller orada duruyordu. 'Tam bu sırada bir gelinle güveği otomobilden indiler Bunların izdivaç merasimi yapılacağını anladım. Genç kadının çok muhteşem bir tuvaleti vardı. o Kocasınm kupkuru, çok uzun olmasına rağrden kadın son dere- ce güzel, sarışın ve ufak tefekti, Orları daha yakından görmek arzusuna dayanamıyarak ben de kalabalığa karıştım. Arkalardan girdim. Hattâ bu çifti şimdi bile görsem tarirım. Kadın çok sevimli, çok o neşeli idi, Gözlerinin içi sanki hep gülüyordu. Erkek pek soğuk- tu, pek sönüktü. Çok ruhsuzdu. Kendi kendime: İşte biribirine hiç uymuyan bir çift dedim. Neden, bilemi- yorum, bu bana çok dokunmuştu. Bu karı Oköcanın biribirlerile asla mes'ut olamıyacakları hakk'nda içe- rimde garip bir his doğmuştu. Sesim yavaşlamıştı. Bir çok bellisiz ve karma ka» sışık düşünceler beynime saplandı. Sonra bunları bir yere toplyarak; — Kimbilir, dedim, belki de bu düğün" Arif Ned- retin düğünü idi, Mukavelât muharriri başını salladı. O pratik bir iş adamı idi. Ancak belli ve kat'i şey» leri nazarı itibare alırdı. Böyle hayal ve ( faraziyatla uğraşacak adam değildi: — Böyle olması için vasinizin iştirakile başka bir kadınım. sizin isminizi almasını kabul etmek hamd lir. İşi halletmek için acele etmiyelim.. Daha öne yapılacak bir çok şeyler var. pg — Evet evet yapılacak şeyler var. Ah bilmek; iel yorum aziz üstat. Bu karanlık vaziyetten karat? istiyorum. Sizden istirham ediyorum beni bırakın! Bütün yüreğim ümitlerle dolu olduğu halde size is SADA, Fakat ne yapayım? Sizde ee günde hiç bir şey öğrenemedim. 4 — Ah ne yapmal:? Ne etmeli yarabbim! 4 — Bir şey düşündüm. Koltuğa iyice gömüldü, Parmaklarını vii rek devam etti: i — Burada bir şey öğrenemiyeceğiz! Siz kanli Arif Nedretin karısısnız. Kâğ:tlarınız gayet mu zamdır. Burada hiçbir şey yapmak mümkün ol cak. İstanbula gitmek lâzım. ği — İcap ederse giderim. — Evet, gitmeli. Başka çare yok! abu cek, Arif Nedretin vekilini bulacak, onun yi sayesinde Arif Nedretle görüşeceksiniz.Onunla cak ve bu görüşmenin cereyanıma göre hareket © ceksiniz; - — Bunu yapmakta hiç bir zorluk görmüyor —'Yalnız bir zorluk var. — Nedir? — Arif Nedret beyin yanında (o bayka bir bulunması: ve şizin onun İsmini çaldığınızı iddiç si. Fakat böyle bir tesadüften pek de © korkularf Devamı var, rt