“ Gine yazam: HALİDE EDİB Se “Ben size demedim mi, paşa?! Rabia bugün geldi. Yarın Penbe- | nin mercan küpelerini, kırmızı canfesini aldırmak için Şükrüye hanımı çarşıya yolluyacağım.,, Paşa cevap vermiyor. Düşünü- yor. Rabia gündüz gelmiş, demek onun evde olmadığı saati iyi he- saplamış. Hâlâ kız, ona dargın. Bu kadar genç bir göğüste sön- mez, ne derin bir kin. Kapı açılı. yor, Bilâl odaya giriyor. “Ne haber evlât?,, “Hayırlar efendim. Annem bir şey ister mi diye yoklamağa gel- dim.,, Bilâlin, Sabiha hanımın Hilmi- den'boş kalan gönlüne yavaş ya- vaş girmeğe başladığı artık aşi- kârdı. Oğlan elini öptükten sonra ihtiyar kadın onun © yanakların. dan öptü. Elini yakasının içine soktu, arkasını yokladı. “Arkan nemli, Bilâl Hemen değişmelisin, sana bu akşam yat- madan bir ıhlâmur kaynattıra- yim.,, Bu küçük hareket paşada eski ve acı bir hatıra uyandırdı. Bu, kaç senedir onu tazip eden, yaka- sını bırakmıyan bir hatıra. Başını! çevirdi. Sabiha hanımm zihnini | başka şeyle meşgul etmek istedi. ! “Rabiayı niçin yemeğe alıkoy- madınız, hanım?,, “Teklif ettim. Pazartesileri Ne- jat efendilere meşke gidiyor. Bi- zim Kanaryanın şehzade karısı ol- masına ne dersin, paşa?,, “Niçin olmasın? Çok güzel kız- dı?., “Evet, evet. Amma çok soğuk- tu. Mermergibi. Tatsız, tuzsuz bir taze. Ne ise gene hakikatli imiş. Bize selâm yollamış. Rabia, Bi- lâlin düğününe davet etmemizi teklif etti. Ne kızarıyorsun, öyle Bilâl oğlan?,, düş Pazartesi akşamı Nejat efendi gene Rabiayı tek başına meşgul et. meğe çalıştı. Yemekte ve yemek- ten sonra. Herkese çok tabii gelen bu alâka ve dostluğun Peregrini- de fena bir buhran uyandırması,| Vehbi efendinin gözünden kaç- madr. Kendi kendine: “Peregrini uzunca bir seyahate çıksa iyi ola. cak. Artık nefsine hükmedemiye- cek bir hale geldi. Istırap çektiği besbelli. Fakat bunu Rabia histet- memeli, Kızm sakin hayatında ye- ni bir fırtınaya ne lüzum var?, diyordu. Ve Peregrini yi pek ço- cuk, pek ham buluyordu. Niçin © da, Vehbi Dede gibi sevemiyor? Onun derecesinde bir adamın hâ lâ hayatın iptidal bir safhasında kalması ne garip şey. Sevmeği, se- vilen şeye tek başma tesahüp gibi telâkki etmek ne vahşi bir şeydi. Aşık bir esirci mi? Dünyadaki © servet, güzellik, sevgiler ve sevgi- liler herkese yeter, herkesin hak- za iNakil, tercüme ve iktibos hakkı mahfuzası. Kanarya ile Vehbi Dede sandal. yalarını aldılar, Rabia ile efendi. ye iltihak ettiler. Ocağın karşısın-| da birleşmişlerdi. Aralarında Pe- regriniye de yer açlılar. O pence- rede, arkasını onlara çevirmiş, dr- şarıya bakıyordu. Efendi bilhassa onu yanına çağırdı: “Siz de gelmez misiniz, maitre?,, “Beni affediniz, ben içerde pi- yano çalacağım.,, Odadan çıktı. O yandaki odada dolaşırken Rabianın yanakların- daki penbelik biraz daha koyulaş- tı. Fakat tavrı tabii idi. Sesi ve gözleri eskisi gibi serin, eski tahii- liği ile konuşuyordu. Peregrini onların yanında otur- mak istememiş. Piyano çalmağı onların sohbetine tercih etmiş. Varsın etsin. Bundan Rabiaya ne? Vehbi efendi gibi büyük adamlar, şehzadeler, hanımlar onun gözü. nün içine bakıyor. Bu topraklarda yirmi yaşında kim bu kadar rağ- bete nail olmuş. Sinekli Bakkal gibi zavallı bir arka sokakta do- ğupta bu kadar meşhur olan bir kızı hangi tarih yazmış! Yandaki odada piyanistin par makları, baskın yapmağa çıkan bir Fedaf çetesi şiddetiyle piyano- ya hücum ediyordu. Ne gürültü, ne gümbürtü! Hayır, Hiç de öyle değil, Her ses bir mucize, her me. lodi bir vak'a. Çıkmaz sokaklarda ıslık çalan fırtmalar gibi; dar bo- ğazları altüst edip geçen kasırga çığlıkları gibi. Rabianın biraz evvelki çalımı, gururu topraklara düştü. San'at- kârın yarattığı bu muğlâk ve muh- teşem ahenk etrafındakilerin alâ- kasını, dikkatini kendisinden al. mış, içeriki odaya götürmüştü. Kendi de dahil olduğu halde hep- si varlıklarını unutmuşlar, hepsi Peregriniyi dinliyorlardı. Bu ses tayfunu arasında, Rabianm ku - lakları nazik ve hassas bir leitmo- tifsizdi. Bu adam binbir cini, şeytanı zincirden boşaltıyor, çığ- rıştırıyordu. Fakat bütün bu çığ. rışma, gümbürtü arasında bir kü- çücük nağmeyi, kuytu ormanlar- da öten eşsiz kalmış bir bülbül gi- bi öttürüyor. Piyano durdu. Tekrar başladığı! vakit dördü de birbirinin yüzüne baktı. Bir tek parmağiyle başladı. Birbirine bağlı, ağır, uzun, yarım| sesler, Mineur'ler. Hepsinin ker gün işittiği, bildiği bir makam. Rabianm Kur'an okumağa başla- dığı zamanki “besmele, si. Her zaman © makamdan geçer, öyle okur. Kızın vücudu farkında bile olmadan, öne arkaya, iki tarafına hafif dalgalanıyor, dudakları kı- mıldıyor, Piyanist salona dönünce dördü birden el çırptı. Nejat efendi: eher şi... (Devamı var) HABER — Akşam postası postası Ş ka 31 İLKKÂNUN — 1925 açırılan a Arslanım! m Perize hem Türk polisinin kudret ve kabiliyetini, hem de beni candan sevdiğini gösterdin! Şimdi seninim... Haydi beni kucakla! ,, Tom kulaklarıma inanamıyor -| du. Tomsonun muavinini arala - rına almışlar.. Bilmiyerek kedi ye peynir tulumunu teslim etmiş- lerdi! Parker derhal tabancasını çek- ti; — Haydi, hazır ol, Tom! Bu gece evimizde istemiyerek kan dökeceğiz.. Tom yavaş yavaş merdivenden aşağıya iniyordu. Aşağıdan akse- den sesler birdenbire kesilmişti. İkisi de tabancasını çekmişti. Tom gözlerini oğuşturarak ye- re baktı ve gülmemek için sol eli- le ağzımı kapadı: Ceki yattığı yerde horul horul uyuyordu. Cekinin yattığını Parker de görmüştü. Biribirlerine bakışarak merdi- venin kenarında sindiler. Tom, patronunun kulağma fısıldıya - rak: — Herif uykusunda söyleni - yor, dedi. Su aygırma benziyen böyle bir adamım polis olmasına imkân var mı? Parker tabancasmı cebine koy- du.. Yukarıya çıktılar, Parkerin maneviyatı bozul - muştu: — İçime bir şüphe girdi.. gece ben uyuyacağım.. Sen ka - pımda nöbet bekliyeceksin! Diyerek Tomu kapıda bırak - tı. Aslan Turgud kurtuluyor Ceki o gece yavaşça evden çı- karak, en yakm telefon merkezin- den polis şefi ile konuşmuş ve Aslan Turgudun hapsedildiği evin adresini verdikten sonra geri dön- Tomson on beş dakika sonra kuvvetli bir polis müfrezesile Par- kerin evini bastı ve Parkeri diri olarak yakaladı. Aslan Turgud bu evde bir ay - dan fazla mahpus kalmış ve çok zayıflamıştı. Nevyork gazeteleri ertesi gün bu hadiseden bahsederken: “Türk polisi bulundu, Fakat, 'Türk kızımın izi bulunamadı, Diyerek zabıtayı tenkid edi - yorlardı. Tomsonun, İstanbul Amerikan konsoloshanesinden aldığı bir tel- grafta şöyle deniliyordu: “Nevyork zabıtasnın aradığı Türk kızı Amerikalı bir doktor refakatinde olarak İstanbula gel- miştir. Kızın babası Nevyork za - bıtasınm artık bu işle meşgul ol - mamasını rica etmektedir. Neelâ| Hanım hafızasını kaybetmiş bir hade Beyoğlu Amerikan hastaha- nesinde yatıyor... ilâh. ,, 'Tomson bu telgrafı alır almaz Aslan Turguda koşarak: — Müjde dostum, dedi, nişan- lımdan haker getirdim. İstanbula dönmüş. Bu! — Biraz rahatsızmış amma... Şüphesiz bu geçer. Aslan Turgud bu telgrafı oku- yunca düşünmeğe başlamıştı: — Ben bu telgrafın verdiği malümata inanmıyorum, Mister Tomson! Neclâ henüz Amerika - dadır. — Ne diyorsun canım?! Ken. solosumuz yalan söylemiyor ya..? — Onu da aldatmışlar... Nec- lânm hafızasını kaybetmesi, bir plândır... Haydutların plânı.... — Nasıl olur? — Bunu size isbat edeceğim. Haydi, beni tevkifhaneye götü - rünüz... — Ne yapacaksın? — Parkerle konuşacağım. — Onun da ifadesini aldık. Konuşacak, araştıracak bir nokta kalmadı sanıyorum. Münakaşa ederek yola çıktı - lar, Tomson, Nevyork zabıtasının nihayet ele geçirmeğe muvaffak olduğu Parker gibi bir haydudun fazla bir şey söyliyeceğini ummu- yordu. Tevkifhaneye vardıkları zaman kapınm önüne, Perkerin resmini almak-üzere, yüzlerce gazete mu- habiri birikmişti, Gazeteciler Aslan Turgudun da fotoğrafını almak fırsatmı ka- çırmıyorlar ve: — İşte mükemmel bir polis... Amerikada eşi olmıyan değerli bir detektiv... Diye bağrışıyorlardı. Parker, Aslan Turgudu karşı - sında görünce dişlerini gıcırdat - mağa başladı. Aslan Turgud: — Amerikadan dönerken sa - na bir iyilik yapmayı düşündüm, dedi, soracağım noktaya bir tek kelime ile doğru cevap verirsen, aleyhindeki delilleri zabıtaya ver miyeceğim ve şahsan davaci ol - maktan vazgeçeceğim, Neclâ İs . tanbula gitti mi, yoksa burada mı? Parker hızlı hızlı soluyordu... Göz'erini yere indirdi.. Düşündü.. Başını yavaş yavaş sallıyarak, ay- lardan beri devam eden esrar per- desini bir sözle yırttı: — Burada.» Sonra başını ellerinin içine als | . dı; — İstanbula giden kadın, be- nim metresimdi, Neclâya çok ben- zediği için, ondan istifade etmek istemiştim, l İki polis hafiyesi biribirine ba- | kışarak gülüştüler. Aslan Turgud davayı kazan - | | nahtar çıkardı ve Tomsona dö, rek: — Vinter Gardenin yanındı küçük şapkacı dükkânmı basımı Altındaki odada yatıyor, de iki gün önce sehhati iyiydi. İş anahtarı... — Sü Büyük (Britanya) vapurun güvertesinde, Nevyorktan ayrıl Transatlantiğin geride ( bıraktı beyaz köpüklü dalgalara bakarı konuşuyorlardı: — Telgrafı tam vaktinde çe tik, Neclâcığım! Parkerin İstan bula giden adamı, Paşa baban paralarını sızdırmağa (meyda bulmadan yakayı ele verecek Ve babacığın, telgrafımızı alın kimbilir ne kadar sevinecektir! Neclâ susuyordu.. Dalgındı Yavaşça başımı kaldırdı: — Dizlerim titriyor, Turgut Çok yorgunum. Aslan Turgud arkada dur şezlonglardan birini çekerek: — Şuraya oturmaz mısın? d di. Hava güzel. Nevyorku uzak tan seyredelim.. Belki bir saat s0 ra, gözümüzden tamamile şiline cek, Neclâ şezlonga uzandı: — Gözümüzden silinecek.. F: kat, bu esrar beldesinin korkun ve heyecanlı hatıraları kafamızı içinde ebediyen yaşıyacak. Genç kız içini çekti.. Kalbi kc parcasına çarpıyordu gözlerin den bir kaç damla yaş aktı ve larmı uzattı: — Turgud! Mert ve fedaki Aslanım! (Parker) in göz kama: tırıcı hayatına nasılsa kapı seni terkettiğimden dolayı ben affet! Bundan sonra, dünyanıri bütün mücevherlerini önüme yı salar, bütün hazinelerin anahta: larmı bana verseler, kalbimi kal bine bağlıyan ve ebedileşen sev gimi söndüremezler, Sen Ameri kada hem Türk polisinin kudre ve kabiliyetini gösterdin! Hem di. beni ne kadar riyasız ve canda sevdiğini.. Şimdi seninim... Yalne| senin! —SON— —— YARIN 25 KOCALI KADIN! Yazan: İSHAK FERDİ Aşk, heyecan, entrika ve me - raklı maceralarla dolu yeni ro- mştı, Tomson nezaketen gülüyordu.. Hiddetinden mütemadiyen du - daklarını ısırıyordu... o Parkere sordu: — O halde Neclânın nerede bulunduğunu bize söyle de bu ko- medyanın son perdesini çabuk ka. Sonra sun'i bir gülüşle ilâve) pıyalım. ) etti; Parker cebinden küçük bir a - manımızı yarın bu sütunlarda okuyacaksınız! ACELE SATILIK KAGİR EV müceddet altı oda bahçe elektrik banyoları havi içindekilere müracaat!