17 Aralık 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

17 Aralık 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ine kli DI Pls İİ s5 Peregrini bütün çizgilerile sırıtıyor. yüzünün Rabiaya pek Fakat ikisi de biribirinin yüzünü pek se-| çemiyorlar. Havadaki kızıllık sö- rüyor, sular hoş gelen bir dost srrıtışı. birdenbire kararı yor. “Gene bakkallığa mı başladr| ız? Amca, teyze nerede,,, “Yoklar, Ha sitem edeceğim. ! Bu ne vefasızlık. Kaç zamandır yine bizi arayıp sormadınız?,, Konuşurken bir taraftan da! dükkânı topluyor. Her eşyanın ye, | rini ezberden biliyor gibi. Pereg-| riniye geliyor ki * kızım sesindeki siteme rağmen , onda yeni bir se vinç var. Adeta gözlerinin ışıltısını görüyor. Bu piyaniste, karanlıktan birdenbire aydınlığa ferahlığını veriyor. Herhalde Ra- bianın başında yeni bir hava esi- yor. Değişmiş. Yalnız son gördü değil çıkanların ğü meyüş akşamdan beri Eski zamanlara nisbeten bile de ğişmiş. O, insanların içindeki de- gişikliği vücutlarının o temposile ölçmeğe alı,.nış. Bugünkü Rabia çok çabuk hareket eden bir Rabia. | Eski zamanlarda bile çevikliğine becerikliliğine rağmen biraz ya * raştı, Ona Peregrinin Andante der di. “ŞimdisPresto demek lâzım Vaktile kendisinin Rabiaya göre fazla çabuk olduğunu hissederdi. Halbuki buzün varlığını bu kıza uydureak için daha seri bir tem- po ile kurmağa mecbur. Kız, başımı kapıdan çıkardı. Sokağı süzdü. “Amca mal almağa gittiydi Galiba Tevfik gitti gideli ağzına rakı gir| mediydi. İnşallah küfe ile mezler. Ah cüce amca ah...,, Gülüşü de ayni seri tempo ile “Rakım çok içer mi?..,, “Tevfikle bazan içerdi. Şimdi nerede? Cigara bile içiremiyo- rum, Siz hele şu kepenklerin ucu” nu tutunuz da dükkânı kapıyalım. Göz gözü görmüyor. Mutfağa bir kendimizi atalım bir kahve içe. lim.,, Rabiaya bu deruni neşeyi, ha- yatı ne vermişti? Onün huzurunun Kalbi Balık pazarına uğradı. getir- bir dahli var mı? presto presto atıyor. Mutfakta Rabia hasır iskemle- nin üstünö çıktı, Peregrini bir kib- rit çaktı. Aralarında lâmbayı yak. tılar, Mutfağı aydınlatan sarımtr rak ışıkta artık birbirlerini görüyorlar. iyice Rabia çok zayıflamıştı. Bir gök| ge gibi. Hareket ederken yıpran- mış siyah yeldirme altında vücu- dünün iskeleti olduğu gibi seçilir yor. oDirseklerin sivriliği, dizler! pakları, hepsi. Fakat kemikleri| olduğu gibi görünen bu vücudün kendisine mahsus bir sihri var.| Adetâ ruhani bir zarafet, Belki de bu, derileri gergin uzün genç yüz. | deki büyük gözlerden geliyor. l MM az akkal (akil, tercüme ve iktiboş hakkı mahfuzai.., “Ben size iyi bir iş buldum, Ra” bia Hanım.,, “Ya!,, Altın gözlerdeki yeşil mevceler içinden yakılmış gibi. “Ben Nejad efendinin piyano ustasıyım. Sarayda üçlük bir ala- turka orkestra yapmasını teklif | etti. Kendisi alaturka musiki sev” mez amma Hanım Onun için kabul etti. Sizi tavsiye ettim. Şimdi ben buraya günleri karar- laştırmak için geldim. Vehbi dede de Hanımın musiki hocasıdır. Bu parlak fikir ondan evvel bana sever, geldi.,, Yüzümdeki buruşuklara, şa- kaklarmdaki kır saçlara rağmen hâlâ Rabianın arade kulağıma çek tiği çocuklar gibi. Kız burnunun üstünde o tatlı kırışıkları uyandı- ran eski gülüşü ile güldü. Ellerini çırptı. Fakat biran sonra gözleri bulutlandı. | “Amma ben sarayları hiç sev- mem. Adından bile ürkerim.,, Peregrini içinden, “Belki baba” sınm sürülmesini, felâketini sa- raylardan bildiği için,, dedi sonra ilâve etti: “Giderseniz görürsünüz. Hiç | çekilmişlerdi. örkülecek bir yer'değil;,, “Büne uğurlu hafta !,; Şimdi Rabianın zihni sarayda ders vermek mevzuundan ayrıl. mış, daha parlak bir vak'aya atla” mıştı. “İkinci mâbeyncinin konağın" da her sene mevlüd okuyan Hafız Peyami Efendi ölmüş. Vehbi de- de beni tavsiye etmiş. İlk mevlü dumu okuyacağım. Zavallı ada- ma acıdım amma....,, Artık Peregrini sözün aşağısı- nı dinlemedi. Kalbi presto presto atmıyordu. Kızın bu neşesi onun i sayesinde değildi. Neden o kadar gülünç bir çalımla buraya gelmiş- ti? Durgun bir sesle: “Alâ... Nejad Efendi mâbeyn- cinin yalı komşusudur. İkisi de Bebekte. Yeğenine ben piyano dersi veririm.,, dedi. Rabia hesab ediyor. “Perşembe akşamı (mevlüd okuyacağım, gece orada kalaca- ğim. Cuma sabahı Efendinin Hanımını görürüm.,, gider Nejad Şimdi raftan kabve tepsisini indiriyordu. Fakat hep başmı mi- safirinden tarafa tutuyor. Dudak larında bir tarafını aşağı çeken o İ çarpık tebessüm. Fakat üç hafta evvelki gibi sırf bir adale oyunu değil. “Bu mevlüttan biraz korkuyo" rum. Şimdiye kadar marifetimizi hep mukabele okumada göster dik.,, “Korkmayın bu şehirde sesinize ve uslübunuza çıkışacak ne ses ne de san'atkâr var.,, Piyanistin takdiri yüreğinden sizin geliyordu. Kızın solgun yanakla ! — HABER — / postası 17 İLKK ÂNUN — 19: Aslan öğ em teldeği odasında gece yarısından sonra Işık ve hareket vardı. Tomson oteli sarmıştı. Bir haftadan beri Amerikada Türk Polisi'nin izini arıyorlardı! 4 üncü kısım —33 — | Polis hafiyesi Tomson iş başında Polis hafiyesi Tomson, Türk kızmın izini aramağa başlıyaca- | ğı sırada, birdenbire Aslan Tur - gudun izini kaybetmişti. Türk polisi, yattığı otele bir haftadan beri gelmiyordu. 'Tomson onu aramağa mecbur- du. — O olmasaydı, ben yer altın da geberip gidecektim. Diyordu. Kaliforniya oteli diretörü ve bütün otel müstahdemini sorguya | Gazetelere yeniden iş çıkmıştı. Matbuat her gün Aslan Turgu- dun resimlerini basıyor ve kısa za man içinde Nevyorkta gösterdiği muvaffakiyetlerden takdirle bahse! diyordu. | (Nevyork Taymis) gazetesi * nin zabıta muhabiri bir sabah neş rettiği makalede Aslan Turgud - dan bahsederken şöyle diyordu: Türk polisinin bir hafta danberi ortadan kayboluşun- dan ben hiç te endişe etmiyo- rum. Yeraltından, define çıka rır gibi, Tomsonu nasıl bulup çıkardıysa, o, şüphe yok ki, memleketimizde kaybolan ni şanlısın da öylece meydana çıkaracaktır. Arslan Turgut şim di kim bilir nerede ve hangı haydudun peşini kovalamakla meşguldür?,, İşte Tomson ancak, bu yazıyı okuduktan sonra sükünet bulabil. mişti.. Çok heyecanlıydı.. Çok sinirliydi.. Eğer o gün de gazetelerde böy aaa e a e rı altın başakların arasmda açan iki gelincik gibi kızardı. “Ne kadar güzel bir kız oldu- ğunuzun farkında misiniz? Hay şeytan hay! Bu cür'et ona nereden gelmişti. Rab'anın yanak larmdaki gelincikler şimdi koyu | * lââl renginde eski bir şarap gibi bütün yüzünü kapladı. Sivri çene sine kadar. Kirpikleri yanakla rına İndi, fakat içinden gözler! ışıl ışıl. Bu hiç te utandığından değil. Bilâkis göze hoş gelen bir yüzü olmasına (birdenbire çok sevinmiş olmasmdan. Peregrini dayanamadı. Kendisine kahve fincanı uzatan parmakları eğild: öptü. Ona, uzun parmaklı genç el titredi gibi geli. Köpek gibi pişman oldu. Ya kız onu terbiye- siz ve çapkın zannederse! Mut lak bu tesiri izale etmek lâzum. | (Devamı var) | ! nunda öyle mahçup etti ki.. Yerin sinin iki geceden beri le bir yazı okumamış olsaydı, onu aramak üzere Meksika hududunu geçerek ve kıyafetini değiştire rek (Kızılotel) e kadar gidecekti. Aslan Turgud ona, (Kızılotel) de geçen hâdiseleri uzun uzadıya anlatmıştı. Tomson çalışma odasında otu. rurken, telefon çalmağa başladı. — Allo.. Tomson konuşurken birdenbi- re suratını buruşturmuştu. — Hayır. Hayır.. Artık seni maiyetimde kullanamam! Diyerek telefonu kapadı. Piposunu yaktı.. Odanın içinde dolaşarak kendi kendine söyleniyordu: — Cim benden af diliyor ve tekrar yanımda çalışmak istiyor. Onu affetsem bile, yanıma ala - mam. Aslan Turguda da söz ver dim.. Beni bir Türk polisinin ya Allo.. Kimsiniz? dibine geçtim.. Bu kadar rezalet- ten sonra, Cimi tekrar yanımda çalıştırırsam; gazetelerin dilinden de kurtulamam. Bu sırada Mister Tomsonun yeni muavinlerinden biri telâşla içeriye girdi: — Ustad! dedi. Sabrk muavi niniz, Aslan Turgudun izi üzerin. de yürüdüğünü bize telefonla bil. dirdi ve bu gece saat on ikiden sonra, Türk polisinin yattığı ote * lin tarassud altına alınmasını söy. ledi. Tomson kaşlarını çattı: — Siz ne cevap verdiniz? — Müsbet veya menfi bir ce-| vap vermemize meydan bırakma" dan şu sözleri ilâve etti; (Aslan | Turgudun odasında gece yarısın. dan sonra ışık yanıyor. Türk poli. | . kimseye | | laşıyorlardı. görünmeden - otele gelip yattığ! muhakkaktır, Kendisini bu suret” le sıkıştırıp, bir haftadan beri m işle meşgul olduğunu öğrenirsi © niz!) Ve bu sözleri söyledikter sonra telefonu kapadı. Ne de ols eski bir memurumuzdur. Maiyeti" nizde uzun müddet çalışmış. Tee rübe görmüş. Elbette bir şey sez" miş olmalı ki, bize telefonla bu malüâmatı veriyor. Tomson bu kadar izahat kar * şısmda lâkayt kalamazdı. — Pekâlâ, dedi, bu gece saat on ikide burada buluşalım.. Ve Kaliforniya oteline gidelim. Tomson yalnız kalınca: : — Cim bu kadar daaptal de * gil ya, dedi, birşey sezmemiş ols yüzünü kızdirıp da bize malâmat verir miydi?! Tomson kaç günden beri şıkı$" tırmakta olduğu otel direktörü © nün de , bu malümata göre * Ar lan Turgudun gece yarısı gidiP geldiğinden haberdar oolduğur# hükmetmişti. Tomson o akşam, gece yarısmi iple çekiyordu. Meşhur Müzik hollerden birinde takib etmekt# olduğu mühim bir işini o gece il mal etmeğe mecbur kalmıştı. — Cim böyle bir yararlık göf tererek, yanıma girmek istiyor 219 ma.. Aslan Turgudun izini bul#9 bile, onu yanıma alamam. Diye söyleniyordu. Gece yarısma yarım saat ka * i larak, yeri muavinlerinden birin yanına aldı. Müdüriyetten çıkarken sekiz şi vil memur da kendisini arkada” takib ediyordu. Saat on iki.. 4 Kaliforniya otelinin önünde de” | Muavinlerden biri başmı yu" | karıya kaldırdı.. Aslan Turgudi” yattığı odayı biliyorlardı. Memü” lar hep birden, bu odanm pen€” resini göstererek, polis hafiyesin* fısıldadılar: — İşte, odanın içindeki elek" trikler birden yandı.. Bakınız, şif” di de perdeler kapaniyor. i Bu sıra?a Tomsonun kulağı da ince ve hiç de yabancı olm” yan bir ses çınladı; — Ustad! Bana inanmız., 5 odada Aslan Turgudun eşyası ruyor.. Oraya başka bir mü örter” İ nin girmesine imkân yoktur: o" ! danın anahtarı otel kâtibinin 7 Amerikada her yıl son teşrin ayında “ Hamdüsena günü ,, denilen büyük yortular yapılır. Bu sene de ayni şekilde şen - likler yapılmış, alaylar tertib edilmiştir. Resimde muazzam bir kuklanın Nevyork sokakla- rında dolaştırıldığını görü - yorsunuz. nında asılıdır. Bir aylık parası $in verilmiş bir odayı başkas” nasıl olur da kiralıyabilirler? ğer Türk polisi şu dakikada od” smda değilse, bir daha büne we ceye kadar selâm vermeyiniz! Tomson başımı çevirdi ve cin! arkasmda gördü. ” (Devamı çer) i

Bu sayıdan diğer sayfalar: