8 , SİLKKA KK ANUN — 1985 — İDO Jin yazar: PR ei dair) 52 “Duasmı almadan gidemem!,, “O halde paraya ihtiyacın ola- cak...,, Paşa arkasını dönmüş, sadef iş- lemeli bir yazıhanenin gözünü ka- rıştırıyordu. Arkasından ona ba- kan gözlerdeki gayzı, kini görme- di, oğlunun yüzünde, babasmın vaziyetinden ulanan, yere geçen arı sezmezdi. O kendi kalbine lâ- kırdı anlatmak için uğraşıyordu. Gitmeden Hilmiyi alnmdan öp- mek, nasihat vermek, helâllaşmak istiyordu. Paşa döndü, oğluna şişman, kır- mızı bir atlâs kese uzattı. Hilmi- nin gözleri; kendisine uzanan bu şişman keseyi görünce büyüdü, dudaklarından fırlamak istiyen lâkırdıları kapatmak için ötriyen| elleri ağzıma gitti. Bu kızıl kese... Bu, babasının bütün bir millete yaptığı zülmün ücreti! Belki yarım saniye, belki daha ziyade iki taraf da donmuş gibi birbirine baktı. Hilminin gözleri hâlâ büyümüş, beyazlarını da kır- mızı bir renk kaplamıştı. Fakat! konuşmağa başlayınca sesi sakin- di. O kadar sakindi ki Selim paşa ilk defa Hilminin peltek olduğu- nun farkına varamadı. “Keseyi cebinize koyunuz. Siz den artık para kabul etmek benim için mümkün değil. Babalık, oğul- luk, bu rabıta bugün artık tama- men kopmuştur.,, Hilmi, Selim paşayı babalıktan reddetmişti, hüküm veren bir hâ kim vekariyle, kat'iyetle... Ve Se-! lim paşa ilkdefa oğluna karşı içinde hürmet ve takdir hissetmiş. ti. Yüzü bembeyaz, dudakları tit. riyerek arkasını çevirip giden genç adam çikarken kapıyı bir ölü oda. sı kapıyormuş gibi yavaşça çekti. Kızıl kese parmaklarını yakan! ihtiyar, odanın ortasında donmuş kalmıştı. Bu hakaretin kalbinde ga zab ve isyan değil, sızı ve acı uyan- eder gibiydi. Fakat zihni tamamen başka şeye gitti. Akdenizin sonbaharlarda sık olan fırtınalarını dırmasına hayret düşünüyordu. Pencereye gitti, camı sürdü. Ilık ve yıldızlı bir gece... Gök mor mavi, hava tatlı, gül kokulu... Bi? kadın mendilini kurutacak kadar! bile rüzgâr yok. xVvu Karanlık dağıldı. Şehrin üstü inci beyazlığında bir dumana bü- rünmüş. Minareler, kuleler, uçlu, uçsuz bütün şekiller rüyada görü-| len şeyler gibi uzek, silik. Suların kurşuni yüzü uykuda. İstanbul, gü- müş sisli bir sabah rüyası görüyor.| Galata rıhtımı... esvaplı adamlar, rıhtımın kena-! Üstünde siyah) rında bir sürü sandal ve salapur. ya. Kürekçiler kürekleriyle oynu- yor, sabırsızlanıyor, siyah esvaplı adamlar uzaktan gelen araba 8es- lerini dinliyorlar, dü 7. Ji EE EFE m (Nakil, tercüme ve iklibos hakkı mahfuzdur.) İ rüsürü çaresizleri, kimsesizleri i seher vakti “Şevketi Derya,, ya sü- | rükliyenlere; kara çarşaflı matem | kümesinin evlâdını, ayalini, baba. o HABER — Akşam postasr Birbiri ardınca bir sıra kapalı araba geldi, durdu. Siyah esvapl: adamlar araba kapılarını açtılar, içlerinden kara çarşaflı, eli boh- çalı, çocuklu, çocuksuz kadınlar, birkaç ihtiyar erkek ve bir mevle. vi dedesi çıkardılar. Arabalardan| Polisler Ke bir gizli kapak gördüler Sevinçle kapağı kaldırınca, Tomsonun sesini! işittiler. Arslan Turgut, ne yazık ki, bu tehlikeli takipten sonra da (Neclâ) ya kavuşamamıştı! çıkanlar birbirlerine os#okuldular, İ Tomson bulundu... elleri dolu olanlar omuz omuza boş olanlar elele, birbirine yapı:| şıp kuvvet almak istiyen, canlı bi ıstırap kümesi gibi sandanlara, salapuryalara indiler. Rıhtımda ayak sesleri kesildi. Kayıklar kurşuni suların üstüne yayıldı, açıldı... Selimiye önünde demirliyen “Şevketi Derya, ya doğru yol aldılar. Sandal, salapurya filosunun ortasında, en büyük salapuryada Rabia çocuğuna meme veren bir genç kadmla yanyana oturuyordu. Ayaz vardı. Vehbi Dedenin har manisi ikisini de birden sarmıştı. Rabia çocuğun, harmaninin altm- da “gluk, gluk,, diye südü yutu. şunu duyuyordu. Karşısında siv- ri, beyaz sakallı, tatar yüzlü zayıf bir ihtiyar korkulu bir rüyadan u- yanmış gibi gözlerini açtı! “Torunum, torunumu sürüyor- lar, kâfirler, ocaklarına incir diki. lesiler?,, diye bağırmağa başla dı. Harmaninin altında meme emen çocuk memeyi bıraktı. “Viyak... Viyak... Viyak...,, Arkadaki sandalda bir erkek gocuk bir kurt yavrusu gibi ulu- yordu: “Baba... rim.,, Gene herkes sustu, Beyaz sakal- İr ihtiyarın çenesi oynuyor, içine çöken dudakları kımıldıyor, kü- rekçiler kürek çekiyor... miyen bir gidiş... Baba... Babamı iste- Sonu gel- Nihayet “Şevketi Derya,, ya san. dallar ve salapuryalar birer bire: yanaştı. Siyah esvaplılar, siyah çarşaflıları dingildiyen iskeleden vapura ite ite çıkardılar, Erkek ço- cuklar birer maymun gibi tırman. dı, kız çocuklar sümüklerini içlerini çeke çeke, ağlıya ağlıya tırmandılar. ve Merdivenin başında yırtık pa- çalı, püskülsüz fesli, yalınayak bir tayfa duruyordu. On senedir “Şev. keti Derya,, da Yemene, Trablu- sa sürgün, asker götüren bir tay fa.. Ağzını açtı ve sövdü. Uzun ka- Siyeli, mutantan bir küfür silsile- si: Çoluk çocuk, kadın ihtiyar, sü- sını, kardeşini dünyanın dört bu- cağına saman çöpü gibi dağıtan- lara; ev bark yıkmağı, ocak sön- dürmeği iş edinip onunla para ka. İ görünen bir insan vardı. i pimin bir kanadı ardına kadar a- | de araştırmalar yapan memurlar - zananlara! (Devamı var) Fakat Neclâ meydanda yok! Akşam olmuştu, Polisler, tarif edilen evi bul - muşlardı. Bu evin etrafında uzun bir yol dan başka ne bir ev, .ne de göze Evin kapısı kapalıydı. Polisler ilk önce kapıyı çaldı * | lar, Cevap veren olmadı. Vakit geçirmemek için kapıyı kırmaktan başka bir şey yapıla - mazdr. Kapıyı tekmelemeğe başladı * lar. Epeyce uğraştıktan sonra, ka - çılmıştı. Polislerin bir kısmı evin etra -| fımı sarmıştı, Beş polis memuru da| tabancalarını çekerek içeriye dal- dılar. lik yapılacek'i Yl zemin katma inmekti. mw . Belliydi ki evde kimseler yok » tu. Evin alt katında iki oda vardı, Bu iki odanın arkasında bir kü *| çük merdiven görünüyordu. Me - murlardan ikisi merdivene ışık tu* tarak yavaş yavaş aşağıya indi - ler. Burada su mahzenine benzi - yen, içi boş ve karanlık bir oda vardı. Zemini toprakla örtülmüş * tü, Polislerden biri: | — Yanlış eve geldik galiba... | Buradan su yoluna gidecek hiç bir kapı yok. Diye mırıldanırken, öteki arka daşı birdenbire iğildi: — Yanlış geldiğimizi zannet *| miyorüm. — Nerden anladın? — Yeraltından sesler işitili - yor. — Sahi mi söylüyorsun?! İkisi birden kulaklarını yere ko, yup dinlediler. — Tamam.. Mister Tomson, Türk polisile konuşuyor. — Ne yapalım? — Yapılacak bir iş var: Topra- ğı kazacağığ.. Bu sırada elektrik fenerile yer dan biri sevinçle bağırdı: — Buldum.. Buldum. — Ne buldun? —Su yoluna inen kapağı.. Ve toprağın içine gayet mahi » rane bir şekilde gömülmüş olan yarım metro murabbaı genişliğin» de bir kapak bularak, kulpundan yakaladı., İkisi birden kapağı kal- dırmağa başladılar, Polis memurları başlarını aşa” İ altıma vamca anlamıştı; mahze * ğıya iğmeden şu sesleri işittiler: — Biz buradayız... Haydi ça - buk, ipleri uzalınız! Bu ses, polis hafiyesi Tomso » nun sesiydi. Memurlar aşağıya sarkarak bakınca, beş metro derinlikte yân yana duran iki kişi gördüler ve: — Geçmiş olsun ... Diye seslenerek, derhal birlik” te getirdikleri ip merdiveni aşa * ğıya uzattılar, Merdivenin bir u - cunu da kapağm ağzına bağla * mışlardr. İ (Tarassut makinesi) nin (1) meydana çıkardığı hadise kahra - manları şimdi birer birer merdi *! vene tırmanarak yukarıya çiki - : yorlardı. Önden Tomson, arkadan da Turgud görünmüştü. Polisler düdük çalarak, yukar | daki arkadaşlarınıda haberdar ediyorlardı. Tomsonun benzi sapsarıydı..! Dizleri -mecalsizdi. Bir polis me- murunun omuzuna tutunarak güç” lükle yukarıya çıkabilmişti. Burası (Neclâ) nm aylardan - beri mahpus bulunduğu evdi. | Arslan Turgud bunu mahzenin | nin duvarında Türkçe şu kelime - ler yazılıydı: “Bu mahzende yirmi dört sa * at yattım. Şimdi Parkerle beraber! meçhul bir semte doğru gidiyo - TUZ.,, Arslan Turgud bu satırları & kuyunca gözleri sulanmıştı. Artık hiç şüphe yoktu ki Neclâyı kaçıran Parkerdi.. Yani sahte milyoner Hopkins. i ve nereye kaçırıldığı anlaş Jtalyan güzeteleri, Habeş askerle . rinin “dum . dum, kurşunu kullan . dıklarını, tahkikat neticesinde bu kur şunların Relçikanın Liyej şehrinde imal edildiğine o Kanaat getirildiğini yazmışlardı. Bunun ilzerine Romada. ki “Liyej caddesi, nin adı protesto makamında değiştirilmiş, caddeye zecri tedbirlerin başladığı tarih olan “18 sonleşrin,, adı verilmiştir. İ narında küçük bir ipekli İ bir insanın oturduğu yerden Evin üst katma çıkmes ve. polisi, Tomsona kısaca hers99” 1 latarak, Meksikada Parkerle 99” döğüştüğünü, hakiki m Hopkinsi nasıl bulduğunu söyle“ i mekten çekinmemişti. 'Tomson bir kanepey€ uzan mıştı: yo” — Sıcak bir çay içmek isti , rum. Şimdilik buradan başka e yere gidemem. Bu esrarengiğ de seninle birlikte tetkikat Y cağım! her Dedi, Üstkattaki odalarda Pe aradığını bulmak mümkündü w lislerden biri derhal elektrik!? ısıtarak Tomsona sıcak bir 449 zırladı.. Ve Aslan Turgud bs da üst kattaki odaları da bir&” rer gezdikten sonra: di — Nişanlımın aylarca yasi odayı buldum. Diye bağırdı. Bu odanm ye” deki karyolada tel tel kadın ları duruyordu. Aslan Turgud: v — Zavallı Noclâ! Haydut” elinde kimbilir ne işkenceler gi“, ş müş... Diye söylenirken, yastığın “ y men Ase yi buldu, Bu, İstanbulda iken, Turgudun Neclâya verdiği dildi. Modada bu mendilin 39 dar büyük ve uzun münekafi” mendil” Aslan Ör “Mademki hoşuna gitti.. AL olmuştu. Neclâ: “Bana me! Ayrılırız...,, demiş, böyle batıl itikatlara inan” Ni diye cevap vermişti. Şimdi © konuşmaları hatırlıyarak © hs sızlamıştı ki. Tomsonun bu arada: — Hayatımı sana borçli Sözile başlıyan komili rı kulağına bile girmiyordu. Ne yazık ki, bu kadar t li bir takibten sonra, Aslan gud, sevgilisine yine kav! dı... Neclânın bu evden a mıştı! (1) Bir okuyucumuz bizde * e makinenin hayali olup olmad ruyor. Buna benzer bir jendi, yıl önce bir Amerikan gaze! müştuk. Mamafih Televizyon keşif değildir, Uzakta olan wi çebi daş mesi İşini bundan elli yıl önce di in adam, Alman fizikçilerinde (Pat kov) dır, 9 vakit keşfettiği bir e ile bütün hâdiseleri uzaktan #” di muvaffak olan Alman kAşifiNİZ. geli bugün hâlâ (Nikkor levhası) #Öİ e maktadır. O tarihten bugüne is makine üzerinde hayli tekim ee | görülmüş, hattâ ziyanın elek mi yanı şeklinde nakli bile ii tir. Fakat, zabıtaca mahzur” m Deer! Ten bu nevi icatların halk ari yılmasma hiç bir hükümet 1 etmemiştir.