gine fi gm Bakkal Tehlikeli, siyasi maznunları is» tintaka memur edilen bu şişmar adam, hiç de korkunç görünmü: yordu. Daha ziyade güreş meyda- nından çekildikten, kendini yeme: ğe, içmeğe veren bir pehlivan es- kisine benziyordu. Sıkı ilikli yüksek yakasından pırtlryan kat kat çeneli, sarkık ya naklar, düşünmiyen adamlarin et- li alnr.. İçine gömülü küçük dos: gözlerinde bir fili hatırlatan dost- luk! Halbuki pençeleri bir mazru. nun kulak tozuna indi mi, değil yalnız sağır, herifi kör bile edebi lirdi. Ve bu eller Tevfiğin kulak tozunu birkaç defa okşamıştı. “Bir sandalya verin, bir cigara verin.,, > Tevfiği bir sandalyaya oturttu lar, eline bir cigara verdiler. Mua- vin Rana bey kendi eliyle kibrit çaktı, fakat parmaklar cigaray: kavrıyamadı, eller dizlerinin üs tünde kaldı. Muzaffer hizmete hazırdı. “Herif yalandan yapıyor, bir şey değil?,, Paşa sert bir sesle onu sustur- du: “Siz çekilin, herifi kendi haline biri . Rana beyle biz istintak edezeğiz.,, Yalnız kalmca paşa eğildi, Tev- fiğin yüzüne yakından bakti, Ve pasanin hafızası ona ilk defa va- #ife başında bir oyun oynadı. Ona çocukken bindiği ve anasından, babasından daha pek çok sevdiği eski bir tayı hatırlattı. Bir gün hay van ayağını kırmış ve lâlası tayın kafasma bir kurşun sıkmaktan başka çare olmadığını söylemişti. Yalnız Tevfiğin gözleri yâfalı ta" yin ondan istimdat eden bakiğt ile bakıyordu. Eli gayri ihtiyari si yah yeldirmenin kan sıçramış o muzunu okşadı. “Bana her şeyi söyle. Seni bu kıyafetle Fransız postasma kim yolladı. Kendi oğlum ölsa cezası. nı veririm... Biz burada padişahın adalete memur ettiği adamlarız...,, Şimdi bir an evvel ölü dotuk! ğu ile duran yüzden bir hayat ce- reyanı geçiyordu. Belki paşanın dediklerini anliyordu. Fakat haki- kat halde şuurunun en derin bir tabakasında bir hayal uyanıyo:du. Orada; elinde köpüklü, tatlı bir iç- ki, konuşan ve gülen bir Tevfik vardı Dost bir ses, bir kardej se si kulağına eğilmiş: “Benim seni postaya yolladığı mı kimseye söyleme; adresi posta- hanenin içinde yırt, at.,, diyordu." Şimdi o ses gene bir defa de- diklerini tekrar ediyor. Tevfiği titreten, söyledikleri değil, sesin kendi mânası, Tevfiğin insah'ığı na müracaat eden, önün vefasınâ, kardeşliğine, cesaretiğe, namusu- nu, canmı emniyet eden sesi Daha birçok Tevfikler daha! eği id akilli iğ “Ben parasini veririm. ilik haber almasın!,, iye vede (Nakil, tereime ve iktibos hakkı mahfuzdur., Büyüklerin sofrasında içki içen, etrafını eğlendiren; güldüren Tev fikler... Fakat onlar hep birer soy- starı... Kıçına tekme atılan, ica'5ın- da yüzüne tükürülen bir maskara! Burnunda halka, boynunda zincir, pazar yerinde kalabalığı eğlendi- ren bir ayıdan, bir maymundan çok farklı ölmiyan Tevfik! Şarkın ezeli sanatkârt... Halbuki bu ses ve bu sofradaki Tevfik bir insan.. Herkes gibi... Gözlerini kapadı, dudakları kı- mıldadı. Rana bey ve paşa ikisi birden eğildiler, kulaklarını bu kımıldı- yan ağıza yaklaştırdılar. “Söylemem, söylemem, vallahi, billahi... Paşanın kaplan pençesine ben- ziyen ince parmaklı. elleri gene onün omuzlarını okşadı: “Fakat bana söyle, Tevfik. Hes le sehi postaya yollıyan oğlum ise hiç saklama. Hilmi mi? Söyle... Yemin ederim ki sana bir daha dayak attırmam.. Hem cezan — söylersen — daha hafif olur. Seni yakın bir yere sürerim, aylık bağlatırım. Rabiayı da senin yanr- pa yollarımı; Söyle, Hilmi mi?,, Rabianın adı ağzından çıkar çıkmaz ellerinin altındaki omuz- lar ttremişti, Paşa yine eğildi, Tevfiğin yüzü- ne baktı. Gözlerinden çenesine uza nan siyah, beyaz, kırmızı çizgile- rin üstünden yaşlar akıyordu, mo- rarmış dudakları oynuyordu. Fa- kat ağzından hiç bir ses çıkmiyor- du. “Rana bey, bugün bu kadar ye- ter. Elini, yüzünü söyle yıkasınlar, arkasına insana benzer bir şey giy- dirsinler. Bana sormadan Muzaf- fer bir daha istintak etmesin.,, “Evinden esvap getirtelim mi?,, “Hayır, hayır, sokaktan alın. Kizi şimdi- Tevfiği paşanın odasından al- dılar, götürdüler. Ve paşa hemen masasının bâşına öturdu, müznu- nün üstünde bulunan evrakı oku- du. Ekserisi İsviçrede ve yahut Pa- çıkan Türk gazetelerin- den ve risalelerinden ibaretti. Bun- lar, Selim paşaya, baştan başa di- vanelik, bir kocakari sayıklaması gibi: saçina geldi. Fakat onu dü- şündüren” gazeteler ve risaleler değildi... O el yazisiyle, meçhul biradama yazılmış bir mektuvtu. Güya padişaht hal'etmek için w- mumi bir kıyam hazırlaniyordu. Güya buna taraftar çok adam var- dı. Hattâ hayli malüm isimler de zikrediliyordu. Belki bu bir hok- kabazlıktan ibaretti... o Kaç defa böyle şeyler yapılmıştı. Fakât ona rağmen paşa büyük ölçüde tevki- fat yapılacağını biliyordu. “Göz patlatan,, ın memur edileceği bir riste Rİ hayli istintaklar olacak... Belki, HABER — Aksam postası meden, küçük hafiyesi Cim, hâlâ aldatıldığının farkında deği Neclâ parise mi kaçmış ?1 Aslan Turgud, milyoner Hop - kinsi Ahmet pehlivanın tanıdığ. küçük bir otele yerleştirmişti. — | Hopkins odasından dışarı çık” mıyordu. Şili oteli direktörü, yaşlıca bir kadındı. Hopkins otele bir komis- yoncu sıfatile gelmiş, kendisini hastalıklı bir adam gibi tanıtmış; te. Beş on gün kadar otelde istira hat edeceğini söylediği için, otel direktörü hizmetçilerin gürültüsü- nü kesmek nezaketini göstermişti. Aslan Turgud, otelde bir dok- tor rolü oyniyor ve her gelişinde kendisini karşılıyan otel sahibine: — Hastam nasıldır? Diye sorüyordu.. Mis Beti saf bir kadındı. As » lan Turgudu bir kaç kere gördüğü halde, onun takma sakalını ve makyajmı farkedememişti. Zaten Aslan Turgudun makyajını kimse anlıyamazdı. Onun maskesini, ha- yatnda ilk defa Meksikadaki (Kı- zilbar) da indirmişlerdi. Bu da bir zekâ eseri değildi. Parker önu odanın tavanından gözetlemişti.. | bir kızı, kırk yaşmda görürüm. Bühi mi? Doğru, çk Böyle olmasaydi, Aslan Turgu:| Kırk yaşında bir kadmi'darYir -| him bir keşif bul * dun maskesini kim indirebilirdi? die İĞ gibi gördüğüm va- — Yalnız bu kadar değil. » * * li yan iz kinsin yatında yakaladı; iz Aslan Turgud (Şili) otelinden! | — Anlaşıldı. Sen benim arkam nm verdiği ifadelere m si çıktıktan sonra, makyajımı boza: | dan.yine meydanı.boş bularak €s| sanlınızn Amerikadan Pari#€ rak, kendi oteline geldi. Elinde | rara başlamışsn! e vi küçük bir çantası vardı. — Ne yapalım, Mister?! Kötü yüzde all iskonto ile kabil ei” Otel kapısında kendisini kar | bir itiyad. Can çıkmayınca, buy yiz. Tahkikat kanalları tama? şılıyan Filip, Aslanın elinden çan-| çıkar mı? . değişmiştir. tasmi alarak! Aslan Turgud, Parkerin çetesi- pi a siri — Iki üç günde döndünüz, de | ne mensup (olduğunda şüphesi Aslan Turgud içinden di, halbuki giderken, bir hafta| olmıyan bu kırk yaşlarmda ka - oi i , —— u: sonra geleceğinizi söylemiştiniz! Aslan Turgud merdivenlerden çıkarken, garsona sordu: — Erken gelişimden memnun olmadın mı? belki de bunların arasmda Hilmi de bulunacaktı. Paşa, evrakı bir tarafa itti, Ma-| £ sanın üstünden bir kalem seçti, u- cunu dikkatle muayene elti saraya raporunu yazdı. “Bunu bir memurla yolla... Son- Fa söyle, bana liğen, ibrik ve see. cade getirsinler. Namazdan sonra şu koltüğa uzanıt kestiririm.,, Sabah ölüyor, İstanbul uyanı-! £ yordu. Paşa namazı bitirir bitir. mez koltuğa uzandı, başını koltu- ğun arkasına dayadı, içi geçti. Sokakta gürültü arttı. Uzaktan | bir lâterna sesi geliyordu ve paşa bir rüya görüyordu. Bayramdı. Hilmi altı yaşındaydı. Arkasında bir paşa üniforması vardı... Paça- ları biraz düşük, omuzlarındaki apületler fazla büyük. Belinde bir teneke kılıç. Tavus yavrusu gibi kollarını sallıya sallıya dolaşıyor. ve| W kadın el çırpıyor. Elâ gözleri parıl parıl yaniyor, renkl (Devamı var) X Tü rk KIZI e. Hopkins, Növuorkta. kimseye görün. ter Hopkins ismitide birinin kız ye giriyordu. sonun yüzüne baktı? rmda bir kadın. Fakat, siz benim yaş hakkımdaki tahminlerime inan mayınız! Ben bazan yirmi'yaşımda Bu sokak tuvaletinde orman yeşili yünle alaska fok balığı kürkü göze çarpmaktadır. dük Polun kizi prenses Natali için meşhür Amerikan modistrası Val- Beyaz elleri yüzükle'dolu bir genç| te” Plunkett tarafından çizilmiştir. deri olup kenaririda siyah ve yeşil bir otele yerleşmişti. gidi i Filip güldü: dının kendisini niçin aradığın! — Gittiğiniz yerden höşlan “| şünürken, telefon çalmağa be madınız mi demek istedim. Ben, |'mıştı. sizin gibi müşterilerimin otelde eler, » geröanü” » böl “ yıllarca oturmasını dilerim. öiarlryebaki Gevdıği sonra, te — Beni arıyan oldu mu? na sarıldı: — Odanızın telefonu mütema SEAS Ato ii SN mizi diyen çalıyordu amma,. (Kimasi -| ysyter Cim? niz?) diye sordüğüm zaman, s« kei dece sizin burada olup olmadığı" kre şöyle bir kor ma geçti: ; nızı anlamak istiyorlardı... Kim ol duğunu söylemediler.. Galiba bir defa da Mister Cim aradı. — Başka..? Mektup filân yok mu? — Hayır.. Bir şey yok. Ha. Az kaldı unutuyordum. Sizi Mis- — Dü sizi aradım... Bol”. dam. Bir kaç günden beri görü” müyorsunuz diye merak ediy dum, 22 Evet. Iki üç gönidür gesir rum. Otelde değildim. — Aman, rica ederim, uzakle”* gitmeyiniz.. Sizi aradığımı ii man hemen bulmalıyız. — Sesiniz çok neşeli.. Mutls*” esaslı bir ip ucu bulmuş olacak” nizi, — Evet... Ben de sebum Bi delemek istiyordum. Morgdan "* zarlığa götürülen ve gömülen en © sedin milye “*r Hopkinse ait di ğu tahakkuk etti, , * | kardeşi aradı. Aslan Turgud odasından i içeri- Bu sözleri işitince hayretle gar — Hopkinsin kızkardeşi mi..? — Evet. Kırk; -kırk beş yaşla — Nişanlımın Parise vi nasıl tesbit ettiniz pir , — Yatin aşçısı, geçenlerde içki kaçakçı gemisine re i adamla genç bir kızın girdi ie i görmüş. Kızım sol yanağında a * yah bir ben varmış. Bundan r. büyük ve kat'i emare olur yer - — Eyvah. Desene i kada boşuna oturuyorum. | İl : nişanlımın bara sormadan ; yorktan ayrlmas bir li değil mi? ği — Haydi canım, şakay! ei n iii Bu akşam polis müdüriyetin? bizlüie bir daha sergeğe EPİ de, mevkuf bulunan aşgıyı ik lim, — Hay hay.. Gelirim. palet aşçının bu haber üzerinde ” ves WE yüz iskonto yapabileceğini yorum, ; Aslan Turgud, telefonu parken, katılırcasna gü Kendi kendine: — Budala! * diye Hopkinsi- kurtarıp geri, farkmda olsa, belki de oynatır. Bu gaflar yetişmiy! paris? gibi,şimdi de (Neclâ) nn gittiği haberine inanıyo”” bumu bana AE Rop, eski Çarın amcası Gran . Şapka koyu kahve rengi Föter Eee m Ta