30 SONTEŞRİN — 1935 Yanardağa atılan Kadın.. — Meliha! . — Ne var A- tf? — Bak, seninle ne kadar çok kav ga ediyoruz.. Hiç İyi geçinemiyo - tuz... Eminolki, bü, biribirimizi sevmediğimizd en değildir.. Yekne - sak hayatın bık- kınlık verdiğin dendir!... Onun Sin, haydi, gel, se ninle seyahate çı” kâlım.. Amalfiye, havelleye, Paler - moya, Sovrenteye 8idelim... Napoli civarmdaki bu | Yerler, emin ol ki dünyanın cen * netidir!,.. Genç kadın, kocasmın bu söz lerini evvelâ, büyük bir hayretle dinledi , Atıf, onunla şimdiye kadar hiç tonda konuşmamıştı. “zengin olduğu için rahat ederim!,, diye vardığı bu koca, ekseriya asık su - tatlıydı. Gözlerinde ebedi bir şüphe Parladı. Ve doğrusu, Atıf, şöphe- ekte de haklıydı. Çünkü Me- liha, Ahmet Talipten Mehmet Ke male, Mehmet Kemalden Yusuf ba, Yusuf Ragıptan Hüseyine bir çok erkeklere dolaşıp du. Hayr, hiç birine saplan- Mümeştr,.. Fekat son seferki Hür Te, ihtimal onu yüz üstü bırak - Wir için Melihayı fena sarsmışlı. Meliha, düşünceli düşünceli, dedi ki; — Babam: “Napoliye gitmeli, Stada ölünceye kadar yaşamalı!,, derdi, Atıf gülümsedi. Fakat karısı bu tebessümdeki sinsi manayı kavramadı, » » » — Vezüv, son günlerde yine “oşkum!,.. Küçük geminin kaptanı lâvla- "in ortalığı bastığını anlatıyor - tu, Atıf, gözlerinde şeytanca bir dückaz, Meilha ise, merak içinde, inliyor... Civarda, Almanlar kamp kur Muşlardr... — Biz de o taraflara doğru gi delim... Pompei denen ölüler şehrinde Dir lokantada oturdular. Tafsilâtlı iğ yemek yediler... Yanar dağm duman savrulduğunu gö Dz Kadın, çocukca soru - Yor; — Cehennem de böyle mi aca” baz... — Evet... Mutlaka böyledir, mam Günâhkâr o kadmlarn akıldığı cehennem de böyledir... Ban Dante'nin kitabını okumuş * tim. Kocasını aldatan kadınlar, Sada yedinci çukurun içinde ya- or... — Yedinci çukur?.. — Haydi bir şarap daha iç... — Yednici cukur?.. Nasıl şey ?.. Erkek neşe içinde gülüyordu: | — Herhalde senin de yanman| miz olam bir çukurdur. ğe Kadın, Yayımda çan şaka kocasının kahk wla. testo etmiyordu. eee see — Amma da yaptın ha?... - di. — Yalan raı?... Ahmet Talib. Mehmet Kemal... Yusuf Ragıp... Hüseyin... Sonra Hüsrev... Hel» Hüsrev.. Ha?... İyi anlamamış mı- yım?... Haydi bir kadeh daha iç... Sarhoşluk insanı nasıl da geve- zeleştirir... Meliha: — Ay, sen farkmda mısm? - dedi. — Tabit... Genç kadın, mahmur gözlerie ona baktı: —Demek kıskanç değilmişsin . Kıskanmıyor musun? Atıf, “adam sende...,, mahâsın da mübhem bir el hareketi yapt. — Bu muhit. Bu tabiat... Birdenbire değişti: — Cehennemde kıskançlık o - lur mu?... Cezanı göreceğin cehen neme geldin... Vezüvü gösterdi... — Şu Pompei'de, nice insanlar, e birlikte lâvlara gömül « Haydi... Bir daha iç... Çıka- İm belcülm. Yoksa, göce ortalığ adamakıllı bastıracak... Kad, sesi hafifçe titreyerek: | — Peki... — Korkuyor musun? — Yok, yok.. Gidelim, baka — Yürü öyleyse cicim... Bu tabiat, bu şarab, bu telkin edici sözler, onu manyatizmalan- mışa döndürmüştü... Dağ ateş saçan doruğuna doğ ru çıkıyorlar... Arada sırada bir patlama oluyor... Bir kızıllık... Bir duman-.. Çukurlardan sızan lâv - lar... — Korkmuıyorsun, (değil mi? Yürek çarpmtısından sesi tit - riyerek, Meliha, cevap verdi. — Korkacak ne var?.. — İşte, tam kraterdeyiz... Tam cehennemde... Sen, burada kala - caksm, güzelim..... Genç kadın çığlık halinde: — Atıfcığım! . diye haykırdı. Erkek, lâvların içinde bucala- yan genç kadına arkasını döndü. Hain, sinsi bir sesle tekrarlıyor: — Burada kalacaksın, cicim... Bu cehennemde!,.» Meliha, inliyor: — Atıf... Ondan ümidi kesince çılgın gi» bi: — Hüsrevl... Bir saat sonra, kuş beyinli ka- dıncağızdan eser kalmamıştı. | Yazan: (va - Nü) “Gemicilerin fahişesi olan “saf genç kız,, â eniştesi dediki: “Haydi evlâdım... Al şu incili de oku, hoşça vakit geçir bakalım... Gemici meyhanelerinde fahişelik ederek “eğlenen, asıl genç kız eniştesinin yarına dönüyor. Kehribar duvarlı salona vardır ğı vakit, içerde erkek sesleri işitti ve eşikte duraladı. Burada, topkı çenber sakallı - ya benziyen fakat daha yaşlı, da- ha şişman biri oturuyordu. Yanın- da da Cülyetonun hiç tanımadığı iki kaptan vardı. Genç kız: “— Demin umumbanede kar- şılaşıp buraya getirdiğim adam, sahi, ne kadar da enişteme benzi yormuş? - diye düşündü. - Nasıl oldu da buna dikkat etmedim!... Hayret...,, Odanm ortasına doğru yürüdü. Fernando enişte: — 0... Gel bakalım kızım. Neredeydin?.. Seni arattım... Çık- mışsın., Kaptanlar, döndüler, Karşılarında, göz kamaştırıcı güzellikte asil bir kız görünce, davrandılar; hürmetkâr bir tavır takmdılar., Ibtiyar Marki tanıttı: — Baldızım Düşes di Piti, «Derin reveranslar... güzel bir — Ne kadar şirin, Düşes, efendimiz... Marki, memnun güldü: — Onu kızım gibi severim... Sevmeme de sebep nedir, biliyor musunuz ?.. Yüzünün güzelliği, kalbinin güzelliğinin aksidir de ondan... — Belli, efendimiz.. Böâkire | Meryem kadar saf ve nezih oldu- İğ nasıyesinden anlaşılıyor.. — Tabii değil mi ya?.. Onun kadar da sofudur.. Geceyi gün - düzü ibadetle geçirir... Ekseriya, kendisini aratırım... “Odasında kapalı, ibadetle meşgul!,, derler... Ben de rahatsız etmem... Kızın halinde bunu tekzib ede cek hiç bir şey yoktu! Enişte sordu: — Sokağa çıkmışsın... Nere * deydin, yavrum? Kiliseye mi git- tin? — Evet enişteciğim, kiliseye de uğradım... Orada bir kaç saat| gaşyoldum... Fakat, sonra fıkara mahallelerini gezdim... Muhtaç - lara sadakalar dağıttım... Ah, bil- seniz öyle sefil insanlar var ki... Bilhassa gemilerle gelen esirler ve biçare kürek mahkümları arasın da... Bu sözler, kaptanların büsbü - tün hoşuna gitti, — Demek bahriyelileri seviyor sunuz, küçük Düşes?.., Kız: — Çok... Pek çok... - vap verdi. Ve, gözlerini çevirdi. Zira, içlerinde yanan istihza kıvılonnını göstermemek istedi... Şu sözleri söylerken sesinde bir alay hissetmek kabil değildi: diye ce kendine alay ediyor: | — Cehennemin yedi kat dibine | Atıf, gözlerinde garib bir vah-| gitti! şet, dağdan aşağı inerken kendi Nakleden : Hatice Süreyya — Gemiciler.. Uzak memle - ketlerin kokularını ve kızgm gü- neşini, hasretini taşıyarak gelen insanlar!... Onları sevmemek ka- bil midir?... Fakat ihtiyata riayeten bu mev zu üzerinde fazla durmadı. Eniştesine sordu: Beni buraya bir iş için mi| çağırdınız? — Hayır, yavrucuğum., Sadece göreceğim geldi de görmek iste - dim... Hem merak ettim... — Peki öyleyse, şuraya, yanı - muza oturayım... — Biz, kaptanlarla ağır mev | zular konuşuyoruz. Senin canın sikılmasm... İstersen biraz İncil filân oku da oyalan kızım. — Kütüphamenizden alayım mi?... — Yek, yok... Biliyorsun ki, oraya yalnız ben girerim.. Ab - Tanı bile bırakmam... Onun için seni de sokmuyorum.. Haydi, şu- rada rafta duran İncili al... Güzel gürel oku... Küçük Düşes: “ — Tam frsatıydı amma, ye- şil Kaplı kitabı elde edemedim... Olmadı...,, diye eseflendi... Fakat: “— Orun da fırsatı dedi. Oturdu. İncili açtı. Okur taklidi yapmağa Na - ladı. Türkler üzerine sefer teşebbüsü Kaptanlar: — İşte böyle, efendimiz, Hız reis, üç parça gemisile bizi berbat gelir...,, etti. On iki parçalık donanmamı- | zı mahvetti... Biz de buraya kadar geldik... - diyorlardı. « Fakat, hay ret ediyoruz». Yeğeninizin şimdi- ye kadar buraya uğramaması şa» şılacak şeydir... Gemiden derhal fırladı. Acele ile gitti. ' Herhalde ilk iş olarak zatıâlinize geldi-sn - il | Biyorduk.» — Gelmedi... Gelmedi... Asa” ba nerede kaldı?., Bazan mwukad- derat insan: son dakikada yaka" lar... Yüzüp yüzüp de sahilde bo- ğulanlar az mı?... — Ummayız, efendimiz... Her halde Allah sizi kavuşturacaktır, — Evet... Yeğenim kadar sofu | olan ve daima bir genç kız kadar " saf kalan bir delikanlınm er göç saadete kavuşacağına (o &minim.. Esasen, sehirde arasmlar diye his» ber de yolladımya... ; Baş kaptan devam etti: i — Deminki mevzua devam « deyim mi, efendimiz? Türkiye aki valinden behsediyordum: Hamit ve Teke taraflarında, Karabıyık oğlu isminde ehli şiadan biri çık- tr. Ortalığı kasıp kavurmağa baş” ladı. Bu adama (Şahkulu) 've (Şeytan kulu) diyorlar. Anadol Beylerbeyi Karagöz paşayı mağ löb ve askerlerini katletti. Sultan Bayezit, bu vesile ix Sultan. Ah - medi maiyetinde Sadrazam Ali Paşa olduğu halde Karabıvk öğ lunan tedibine memur etti, Oğla Sultan Ahmedin saltanata istih « kakmı temin etmek istiyordu. Bayezitin diğer oğlu Yavuz Selim fırsattan istifade ederek Edirneşi zaptetti. Padişah, ordu ile üzerine yürüdü. Ali Paşanm tavsiyesile muharebeye girişti. Yavuz Selimi perişan etti, Şehzade, Karadeniz sahillerinde gemiye binip Kırma kaçtı.» Marki: — Vay... . dedi. - Desenize ki, bütün ümitler suya düştü? ENNE EEE KERE EUUUE EAA EEEE EEE EREN EEE Bau 0 uurnm aca Birinciye Slira, üçüncüye güzel bir Bugünkü bulma- camız buraya koyduğumuz mu . rabba içine dört! çizgi çizerek bu| murabbaım içinde 5 murabba yap. makdır. O suretle ki meydana gelecek beş murabhadan en az dördünün büyüklükleri biribiri. ne müsavi olacaktır, Bundan sonra bulmacalarımızın hal müddetlerini bu bulmacadan itibaren uzatıyoruz. On üç gün aranın çok az olduğunu haftalık bir denemeden son. ra öğreniyoruz, Bir çok okuyucuları - mızın hal varakaları o bulmacayı bu- lanların adı gazetemizde o çıktıktan sonra da gelmekte ve mecburiyet al . tında bunlar halledilenler arasına da. HABER ÇOCUK SAYIPASI Bilmece kuponu 30 —11 — 935 ikinciye Z lira, mürekkep hokkasi hil edilememekte idi. Bu bulmacayı doğru bulanların" simleri bundan 19 gün sonra gelecek" olan perşembe günü çıkacaktır. Onun için hal kâğrtları bizim elimizde Vu te rihten 3 gün evvel yani 16 birincikâ » nun pazartesi günü bulunacak şekilde postaya verilmiş bulunmalıdır. Birinci, ikinci ve üçüncüye yukarı. da yazdığımız mükâfatlar, 4 üneüdeni 200 üncüye kadar da kıymetli hediye. : Jer verilecektir. Naşit — Ertuğrul | Sadi HALİDE Şehzadebaşı TURAN ame eşi Bu gece saat 20,30 da Donanma Gecesi Vodvil 3 perde, Matine 14,30 da KARIMI BEN ÖLDÜRDÜM Facia 3 perde (Bay Atladı) 1 Her tarafa tramvay, Telefon