DAYE YER PEP Yer ei 29 Sokaktan derin derin uzak wzak uğultular geliyor. Orası bam başka bir ildlim, sokakta ve bah- çede ayni insan başka başka ya. şar, düşünür... “Tak, tak, tak... Kapı çalmıyor, Rabia ipi çeki yı. ve ağzı dükkâna doğru şeslç-! n'yor: “Kim 0?,, “Ben...,, | Kulaklarının arkasında bire! kırmızı gül, yazma örtüsü arkasın da sallanarak, bir çingene şarkı; söyliyerek Penbe, Hıdırellezde; dönüyor. Mutfaktan geçerken Re.) biaya yardım teklif etmedi. “Bahçede misafir ; var, Penb-! teyze.,, Penbe işitmemiş gibi acele acel: bahçeye çıktı, tekrar kahkaha ses leri, bir ağızdan söylenen şen tür küler.. Ez daha: “Tak, tak, tak..,, ir daha Rabia ipi çekiyor, dük | kâna sesleniyor: “Kim 07,, Ses yok... Rabia dükkâna gitti, aralık ki pıdan dışarı baktı. Sokak üç renk | li sulu boya bir levha gibi, saçak ların arasından görünen koyu pat hcarfi"gök, beyaz ay, siyah evler. Kapının önünde sarı köpek kuy ruğinu sallıyarak, burnunu dükkâ na uzalıyordu. “Kapıyı senmi çaldın, Sar. masi?,, Kapının arkasından bir öksürük duydu, sıkılgan, sinirli bir öksürük Eğildi, duvara yapısan narin bir gölge gördü, henüz kalınlaşan pü rüzlü bir erkek sesi: *“Benim...,, dedi. “Ben? Ben de kim oluyor?,, “Ben Bilâl! Hilmi bey selâm edi. yor, Tevfik efendiyle misafirleri. ni konağa çağırıyor.,, “Peki, şimdi söylerim, Sen.. Sen Bilâl ha!,, “Sen de Rabia hanım, ha... Ne ködar büyümüşsün?,, Gölge, Rabianın gözlerini ar» yordu, Kız, onun eski beceriksiz. liği, korkaklığı gitmiş olduğuna dikket etti. Kendi eşiğe kadar çık tr “Bakayım, bakayım... Bu ne gü: zdi esvap!,, Hâli yaş, hâlâ sabun kokan sı- cak suda şişen, kızaran elleri Bi. lâlin yakasındaki sarı şeritleri say» dı. “Rabia, kim geldi?,, Tevfik, içerden sesleniyordu. Rabia, mutfağa döndü: “Milmi bey hepimizi konaktan istiyor.,, dedi. Fakat kendi gitmiyecekti. Bası ağrıyordu, işini bitirip erken ya- tacaktı. İsrar etmediler. Yaşlıla: dünyası, Penbe de aralarında, çe- kildi, gitti. Genç Rabia ile arala- rmdaki uçurum bu gece kıza hiç (Nakil, tercüme ve iktibes hakkı mahfuzdur.) i başörtülü kızın yüzüne eğildi, aç ! fağı geçtiler, | yorlar, ikisi de göğüslerinde de dolmıyacak kadar derin ve karan lık göründü. Fakat işini bitirince tuhaf bir hisle tekrar dükkânın kapısına git, açtı, sokağa baktı Narin gölge hâlâ yerinde, beyaz gözlü gözlerle kızın gözlerini ara" dı. “Burada ne yapıyorsun, Bilâl?, “Şen içerde yapyalnız ne yapı yorsun?,, “Mutfağı topladım. Bahçe mi: bibi kokuyor. Hava bir ısındı ki. ; Aşik bir davet değildi, faka! gene Bilâl kızın arkasından dük | kâna girdi. Ağır ağır dükkânı, mut hasırın üstüne, kar şı karşıya oturdular. Artık gözle rini birbirlerinden saklıyorlar, fx kat ikişi de konuşmak istiyor, yal nız söyliyecek lâkırdı bulamıyor Arada başlarını kaldırıp aya bak mirci örsü gibi işliyen yürekleri- nin çarpıntısını birbirinden sak- lamak istiyordu. resinin körük gibi kımıldadığın. Rabia gördü, Bilâl birdenbire kalk tı, kızın önünde, gene ağir ağır mutfağı ve dükkânı geçti, Kapıda durdular. Rabia, evvelâ kollarınm. Bilâlin dar set- sonra yakasının sarı şeritlerini say- dı, parmakları Bilâlin çenesine do- kundu. Buz gibi soğuktu ve biraz titriyordu. Bilâlin dudakları par maklarına değdi ve orada bira? kaldı... Rabia kısık bir sesle: “Gelecek hafta mektepten çıktı ğın gün seni konakta görürüm , dedi. Yalnız kalınca gazları söndür dü, ayaklarımı sürüyerek merdi- venleri çıktı. Şiltesini yükten çe kardı, serdi, gözleri açık yatağı uzandı. İlk defa yassı namazın kılmadan yatağa girmişti. Uyku su yoktu, biraz sonra kalkar kılar dı. Gözleri tavanda düşünürker kısa parmaklı, buruşuk, katı iki e) omuzlarından yakaladı. Dudaklı rına sıcak bir sey dokundu. Bu bir rüya idi, fakat gergin vücudu gev- şedi, rüyasız bir uykuya daldı. XV Bir hafta sonra Sabiha hanım dedi ki: “Rabia, sana kısmet çıktı, paşa yarın Tevfikle konuşacak, O çingene Penbenin bakla falr nı taklit ederek mırıldandı: “Paşa mı desem... Bey mi de sem...,, “Şaka demiyorum. Galip bey se. ni istiyor. O ne surat, maymun? Daha iyisini nerede bulacaksın” Babası zengin, ne kaynana, ne görümce var, bir evin bir kadını olacaksın.,, Rabia askın bir suratla: “Ben koca istemiyorum.,, dedi O akşam Rabianın gözlerinin et rafındaki siyah halkalara dikka! lerken sordu; eden Tevfik, bahçede yemek yer- — gözden geçirdi e. kaçırılan Neğ go ii rk kızı Arslan Turgut otelde otururken, gazeteyi O ne. Tomsonun ölümünden bahsediyorlar! Eyvah, bütün plânlarım altüst oldu.. — Aman demeyin! Felâket| mi?,. Şu halşle siz de herşeyi bili- | yorsunuz demek?,.. Oh.. Ne âlâ, Hadiseyi yazarken, bu mühim te- lefon muhaveresini de ilâve ede - ceğim. Teşekkür ederim, Felâketi siz de itiraf ettiniz,.! Heyecanınız dan belli ki şimdi ustanızın cese- dini aramakla meşgulsunuz! Arslan Turgud o gün vücudün de bir kırıklık duydu. Öğlene ka » dar odasından çıkmadı. Garson çağırdı: — Filip! Ben biraz rahatsıztm.. | Odamda yemek yiyeceğim, — Yemek vaktidir.. Ne emre dersiniz? — Bir sebze çorbası... Balık başlaması. Puding. Bir şişe de Vişimaden suyu . Garson kendi kendine mırıl « dandı: — Her zamanki yediği yemek- ler,. Sonra sordu; — Başka bir şey istemez misi: niz? — Ha.. Az kaldı unutuyordum. Benim gazetemi de buraya getir. Filip odadan çıktı.. Arslan Tür gul yatağından kalktı. Elini yü. zünü yıkadı,, Şezlonga uzandı. | — Şu herif beni bu otele ilk! geldiğim gece epeyce korkuttu amma,. Cimin tavsiye ettiği gibi hakikaten çok sadık ve namuslu bir adam! Arslan Turgud otele geldiği gündenberi Filibi az mı denemiş- ki? O biraz esrar düşkünüydu... Başka bir kabahatı yoktu. Buns da Meksika hapishanesinde alış - mıştı. Arslan Turgud otele geldiği gün, odada yalnız kalınca gi roptan bir takım garip sesler işit. | mişti. Gardrobu açınca, iki bük - lüm yatan ve horluyan bir adam gördü,. Bu adam, Filipten başka bir kimse değildi. Filip patrondan çekindiği için, bu müşterisiz oda. da gizlice esrar çekerek gardroba girip sızmıştı. Burada bir iki saat kestirdikten sonra, yine kalkıp i- şine bakacaktı. Bu sırada odaya böyle yağlı bir müşteri geleceğini nerden bilsindi? Arslan Turgud o gün bu odaya girdiği zaman ne kadar çok kork tuğunu hatırladı.. — Cinli, perili bir otele mi gel dim acaba..?! Diye söylenirken, garsonu do-| lapta görünce ne kadar çok gül «| müştü. İşteyine o... Kapı açıldı. Filip! elinde yemek tepsisi ve kolunda bir gazete olduğu halde sendeli - yerek içeriye girdi. — Yine mi çektin, Filip? — Çekmeden yaşamak kabil “Hasta mısı, Rabia?,, »“Galip bey beni istiyormuş paşa yarın seninle konuşacak.,. Surat asmak bu defa Tevfiğ düştü. (Devamı var) ' mi?! Bizim otel kâtibi dünyanın en aksi, en sinirli bir adamıdır O herif bu otele geldi geleli, ben de onun gibi sinirli oldum. Bu has talık sâridir diyorlar. Ne kadar| doğru imiş. Yemeği masanın üstüne bırak- tu: — Bana kaşık, çatal, bıçak ta- mam mı diye soruyor. Ben yirmi yıllık garsonum. Müşteriye eksik takım götürür müyüm?! — Bu kızılacak bir şey değil. Omuz silkip geçivermeli. — Omuz silkmekle kurtulmak mümkün mü? Ceyap vermeyince arkadan küfürü basıyor. İşte buna | tahammül edemiyorum. Arslan Turgud masanm başı- na oturmuştu, Filip deli dolu konuştukça Ars- lan Turgud gülüyor, onu kızdıra- cak vesileler arıyordu. Filip kolunun altında kastırdr ğı gazeteyi de masanm kenarına bıraktı, — İşte size taze havadis. Nev- york Taymisin öğle nüshası, — Ben Nevyorka geldiğim za- denberi bu gazetenin öğle nüsha- sını görmemişlim, — Mühim havadis olmayınca ikinci basış yapmazlar. — İlân harp filân gibi birşey mi var acaba? — Ondan daha mühim bir ha- ber var diyorlar. Ben okumadım amma,. Patron göz gezdirirken gözlerinin birdenbire faltaşı gibi açıldığını gördüm.. Yanma yak - laştım: (İşte bu olur şey değil! de- mek nihayet onu da tuzağa düşür- düler.. Zavallı Tomson!) diye söyleniyordu. Arslan Turgud (Tomson) ad nı duyunca şüpbeye düşmüştü.. Gazeteyi Gazeteyi eline aldı: — Bu bahsettiğin Tomsonun! kim olduğunu biliyor musun? — Hayır., Gazetenin ilk sayfası, Arslan Turgudun sualine cevap veriyor - du. Kalın yazılarla iki satırlık bir manşet gördü: “Polis hafiyesi Mister Tomson yeraltı su yollarmda boğulmuş bir hâlde hulunmuş.. Tomsonun mua- vini de bu faciayı telefonla tey etti!,, ğ Arslan Turgud gözlerin > namıyordu; — Eyvah.. İşte bu kars ve benim bütün plânlarımı ak edecek... gi Diye söylenerek gazeteyi ©“ katle okumağa başladı. Filip dışarıya çıkmıştı. di Nevyork Taymis gazetesi, ğı imzasız mektubu aynen tikten sonra, Cimin telefon muh! İ veresini de salâhiyettar bir #' mın beyanatı şeklinde dereediY"i Ye > Umum polis şefinin bey da bu şüpheleri takviye ediyor “Bu dakikaya kadar Toras€ i izini maalesef bulamadık, 1 al hanenize gelen imzasız meki verdiği malümatı şimdilik ei edecek delâile malik değilsin Arslan Turgud yemeğini medi., Bir bardak maden 947“ ğı &i.. Bir elma soydu. Fakatons” ancak yarısını yiyebildi. Ge, deki sütun sütun yazıları sonuna kadar okudu. — Şimdi ne yapacağım? P 1 vesaik Tomsonda idi. O, be iğ: haydutların izi üzerinde yürü: © dünü söylemişti, Yatın sahibi Yl lan hakiki Hopkins Meksikad* haydut çetesinin elinde esirmif nu kurtarmak ve biribirine olan bu facianm esrar pe kaldırmak zamanı yakls$' m dün kendisile görüştüğüm * bana katiyetle temin etmişti" son acaba hangi çetenin tW j düştü? vi Arslan Turgud bu muar" düğümünü çözmek istiyordU” çabuk giyindi.. gi — Bereket versin ki Cimi dürmemişler, dedi, o, NeclâY? Neclânın başına gelen ** # Tomson kadar yakından bil aylardan beri bu işin peşind şan bir detektivdir, Gidip reyim., Arslan Turgudun mane” sarsılmıştı. — Tomson ölmek için bekliyordu? Diye söylenerek otelden si) (Devami beni Türk Hava Kurumu Büyük Piyangosu Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. 2.ci keşide 71 I.ci Büyük Ikramiye : Aynca: 15000, 12.000, 10.000 hizalık ikram' Kânun 935 dedir 30.000 Liradıf iye ere (20.000) liralık bir mükâfat vardır-