MA MAAŞ | | İ ; | | DIR Pİ İİ Peregrini “Hamlet, de “Yo. rick,, i hatırlad:. Sağken öpülen, ölünce toprak dolan ağızlı “Yo- riek,, . “Niçin sürdüler, siyasetle alâ” kası var mıydı?,, “Nerede? Öyie şeylerden anlı yacak adam değil Taassup ve mu. hafazakârlara kurban gitti. Ro'leri biraz içtimai an'anemizi zehirli- yör gibi görüldü. Nihayet bir ih tiyatsızlık etti... Çirkin bir *hti- yatsızlık, Bermutat babamın eliy- le Geliboluya sürüldü.,, Hilminin, babasından bahse derken sesinde hasıl olan acılık belki bu defa daha derindi. Biraz sustu, sonra devam etti: # “Çocuk büyük babasının yanın: da oturur. Beş vakit namazında, sabık damadına beddua eden, Şeytan, cehennem, zebaniden baş ka lâf konuşmasını bilmiyen bi: mahalle imamı. Sakın onu da gör meğe kalkma, üstat. O, Vehbi efendiden çok başka şekilde din dar. Sana, hattâ bizlere bile kâ: fir der ve davet etsek de gelmez.,, “Her halde Vehbi Dedeyi ge lecek hafta gene davet et, Hilmi bey. Çok cazip adam. Çaldığı ha- va, şmdiye kadar zaptettiğim v şak melodilerinin en güzeli,,, Şevki, “Tehlikeli unsur,, diye mırıl - dandı. “Niçin Şevki bey?,, “Bence imam, bizim memleke- timiz için Dededen daha az zarar- lıdır. Devrişin felsefesindeki u- yuşturucu, uyutucu zehir imamın cennet cehennem masallarından dala çok tehlikeli. İmam sadece! bâtıl itikatların doğurduğu bir sürü masalı tekrar ediyor, Dede iyilik kötülük arasmdaki farkı kaldırıyor. İiyiyi fenayı tablola- rında boya diye kullanan sanatkâr Yir Allah mefhumu çıkarıyor. Bu- nur mantıki neticesi ne oluyor, bilir misiniz? Bu itikat, insanları, izülme ve zalimlere karşı müsa-| mahakâr, lâkayt yapar. Meselâ! bizim Kızıl Sultanın hareketleri- nin hepsini Allah istiyerek yaptı- riyor diye ahaliye bir itikat gel- se... Bu istibdat rejimini devirmek için arkamızda kaç adam bulu- ruz? Bence en evvel bu memle- ketten tekkeleri kaldırmalı.,, “Sen müstakbel bir devletin bânisi gibi konuşuyorsun, Şevki bey. Dedenin devletle hiç müna- sebeti yok. Onun sahası ferdin ru- hu... Kendisine mahsus açlığr, su- suzluğu, tecessüsleri, muammaları olan ruh! Eğer insanlar sade zâhi- ri bir devletin birer küçük parça- sından ibaret olsalar dünya bir nevi karınca, arı cemaatine dö- yen.Dedenin sizin temsil ettiğiniz . müstakbel Türk rejimiyle hiç alâ- İns yek.,, , (Nakil, tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) Bu akşam Peregrini ilk defa genç dostlarını çok başka ve çok ciddi bir cepheden görüyordu. Onları biraz kitabi, biraz snob, sırf vakit geçirmek için ihtilâli ko- nuşah işsiz güçsüz zengin evlâtla- rı diye telâkki etmişti. Bu akşam bilhassa Şevkinin fikrindeki vü- zuh onu düşündürdü. Acaba Türk ülkesinde birtakım gizli tarihi kudretler, bu konuşkan, mukallit gençlerin vasıtasiyle yeni bir çı- ğır açmak arifesinde miydi? Hil- mi, o gayri tâbii düşünen karışık kafalı âciz bir “Hamlet,, örneğiy- di. Öyle bir “Hamlet, ki binbir hortlak hayali onu muayyen bir ideal için şiddete, hattâ en ufak bir harekete bile sevkedemez, Fa- kat Şevki ne kadar ondan başka görünüyordu. Ağır ağır, kendi kendine piyanist mırıldanıyordu. “Belki yeni devirler için tah- ripkâr ve ateşli adamlar lâzım... Bina etmek izin eskinin enkazmı süpürmeli... Fakat bir insan ce maatinde Dede gibi insanlar ol- mâsa acaba ne olurdu ,, “Niçin mutlak Dede gibi adam- lar lâzım olsun, üstat?,, “Bu mihnet ve zulüm dünyasın- da ferdin ruhu bazan sulba, gü- zelliğe, teselliye muhtaçtır. Bunu da ancak sırlı kuvvetler verebi- lir.,, “İyi kurulmuş bir devlet maki- nesinde hiç bir fert teselliye muh- taç olamaz. Aciz, hayali, bilhassa düşünen ruhları Vehbi Dede gibi sırrilerin yara- tır, Bizim kuracağımız devlette ne zulüm, ne de mihnet olacak... Devletimizin sıhhatini, muvaze- nesini bocazak her kuvvetin kafa» sını ezeceğiz.,, Galip ayağa kalktı, “Amdülhamit de başka türlü düşünmüyor, monşer.,, dedi. (Devamı var) muzır felsefesi Gülhanede muayeneler Gülhane tatbikat mektebi ba; hekimliğinden: Gülhane tatbikat mektep va kli niği 15/10/9325 salı gününden it» baren tedrisata başlamış olduğun dan poliklinik muayenelerini gös terir cetvel aşağıya yazıİmıştır. Şe hir halkının buna göre müracaal etmeleri rica olunur. Sabahları saat 10 dan 13 e ka dar, ç Pazartesi: Kulak, boğaz, burun hariciye, fizik. Salı: Dahiliye, nisaiye bevtiye Çarşamba: Röntgen cildiye asabiys, göz. Perşenbe : Hariciye, fizik, ni- saiye, Cuma: Dahiliye, gö. cildiye. cumartesi: Bevliye, asabiye, ku lak, boğaz, burun. Tabiatla, Kayaoğlunun damarla - rını birdenbire derin bir vahşi Kaya Oğlu hayvanlarla ve birbirleriyle boğazlaşan insanların heyecanlı romanı Yezanı Rosny ain6 * Türkçeye çeviren: Naciye İzzet No.20 kin, kızgınlık sardı Genç kızı parlak ateşin önün | de büsbütün solgun, kendine çevrilmiş! kinci bakışlariyle görüyordu: Arada - ki uzaklığı kaldırmak ister gibi göğsü genişliyor, ara sıra da yüreği ağır bir kaya parçası altında imiş gibi darla . şıyordu. Ayı göğüslü Kaplan oğluna ölçüsüz bir kin besliyordu. Köpekle kurt izlerin arkasından| gidiyorlardı. İzleri karıştırmamak için adamlar, köpekler arka arkaya yürü “| yorlardı. | Yaban Domuz oğullarının beraber. lerindeki kadmları çokluğundan izler kolayca bulunuyordu. Göller, sazlık - lar, tepeler arasında günün dörtte üçü yürümekte geçerdi. Bir ırmak gözük tü. Kıyıları su basmış, bir çok batak - lıklar olmuştu... Öteki kıyıda iz gözük mez oluyordu. Akıntı çok hızlı olduğundan Yaban Dömüz oğulları yukarı çıkamazlardı. Irmağa doğru tekrar inmek gerekti. Yürümek küçük tepelerden kolay ola caktı, Daha ötede sular, otlaklar, ba - yırlar arasma yayılmıştı. İz gene bu - yürümekle geçerdi. Bir ırmak gözük bir ok kadm okaçıranların oradan yeni geçtiklerini anlattı, Kaya, Kaya oğlu, kardeşi oku uzun uzun gözden geçirdiler. Kaya söyle - dt — Yaban Domuz oğulları çek ya - kındadırlar, Kan kararmamış bile. Sonra endişe ile başını sallıyarak sor- du: — Kaya oğlu Yaban Domuz oğulla- rının yüz savaşer olduğunu söylüyor - du değil mi? — Kınl yarımadaya saldırdıklırı gün yüzden fazla idiler. Bayırlarda Kaya oğlu gene onları saymıştı, daha çoğalmışlardı. — Öyle ise Kaya savaşçılarını, ge - ce adamlarını bu kadar çokluk üzerine nasıl saldırabilecek? — Gördüğümüz ateş külleri yüz sa- vaşçımın yaktıkları ateşe benzemiyor - du. — Öyle ise çok kuru odun bulama- dıkları anlaşılıyor. — Kaya oğlu onları birakmıyarak arkalarından gitmeyi istiyor, — Büyük Kaya oğlu da! Kaya Önceden sustu. O korkak bir adam değildi. Yalnız kurnaz davran - mak istiyordu. Söyledi: — Yaban Domuz oğulları elli kişi bile olsalar gene bizi yenebilirler, Böy le olunca kadınlarımızı da geri alamı. yacağız.. Kaya oğlu bir şey söylemiyerek sustu. Düşünüyordu; şimdi izi bul - muşlardı. İşleri bitmişti. Geri döne - rekbaşkanı bulmak, onun emrine göre hareket etmek Olâzımdı. Fakat geri dönme önu gizli bir duygu ile tiksin - diriyordu. Gördükleri izler Yaban Do- muz oğullarının çok olmadığını anla - tıyordu. Gizli bir baskınla onları şa - şırtarak gelebilirlerdi, söyledi: — Babam isterse gün batarken baş kanın yanına dönsün. Ben köpeğimle, kurdumla düşmanın arkasından gide - ceğim, Babası gizli bir alayla karşılık ver di: — Kaya oğlunun kuvvetli olduğu- nü biliyorum. Fakat tek başa yüz savaşçıya karşı koyamaz. — Kaya oğlu koşuda Yaban Do - muz oğullarından daha atiktir. Hiç bir düşman ona yetişemez. — Evet Kaya oğlu bir ceylân gibi çeviktir. Yalnız eğer düşmanlar onu sararlarsa ne yapacak? — Düşmanlar onu saramazlar, Kaya oğluna söz geçiremiyeceğini anlıyarak başını eğdi. Düşünmeye baş ladı. Sonra peki! dedi. Daha izin ar -| kasından gidelim bakalım ne olacak, bir müddet daha yürüdüler. Sonra iz- ler o kadar belli, yeni olarak görün - meğe başladı ki hepsi Yaban Domuz, oğullarının pek yakında (olduklarını; anladılar, Nemli bir toprakta gördükleri ayak izleri bütün kuruntularını dağıttı. Bunlardan bir kaçı öyle açık görünü - yordu ki Kaya söyledi: — İşte Yaban Domuz oğullarının iri, ağır ayakları. İşte kadınlarımızın küçük izleri... Birdenbire bütün varlığını derin bir kin, kızgınlık sardı. Yum - ruklarmı sıkarak kaldırdı. Kaya oğlu izleri iyice anlamak için önden yürüyordu. Biraz sonra koşa. râk geri döndü: — Yaban Domuz oğulları üç elin parmaklarından daha çokluk değiller dir. — Gece adamlariyle birlikte olan Gökırmakldar çok daha azlıktırlar! Gece adamları çelimsiz, silâhlari kö- tüdür, — Kaya oğlunun kurdu da dövlüşe- cek. Köpekler düşmanı şaşırtacak, Aa tüÇ dü GEM öğ ama» — Bizim oklarımız Yaban Domuz oğullarından dahâ ötelere gidiyorlar. İyi ok atamıyan savaşçılar (oklarını bana verecek. Kaya: — Evet: dedi, Kaya oğlunun gözleri bir leylek gözü gibi keskindir. — Ben önden gideceğim. Bir iki Yaban Domuz oğlunu öldürerek öte . kileri arkamdan koşturacağım. Bu a- rada sizler bir pusu kuracaksınız. Kaya heu kuruntulu düşünüyor - du. Oğlunun düşüncelerini bir türlü beğenmiyordu. Gözleri fosforlar saçan Büyük Kaya oğlu araya girerek söyle. di: — Karılarımız onların elindedir? Gene Kayayı derinbir kızgınlık; sardı, Sesi sertleşerek söyledi: — Kaya oğlu bizi götürsün! Yaban Domuz oğullarına yaklaşınca pusu ku racağız. Kaya oğlu ile kardeşi önde olarak yürümeğe başladılar. . İzler gene yok oldu. Ssara gözük - meğe başladı. Az yükseklikteki bir te - pe ilerisini kapıyordu. Tepeyi yavaş - ça tırmandılar. Oldukca çıktıktan &on ra en tepeye yakın bir o yerde kalın! çcamlıklarla örtülmüş kayalık bir çu - kur buldular, Kaya oğlu söyledi: — Kaya burada oğlunu < beklesin! Yaban Domuz oğulları arkadadırlar. Son yokuşları usnl usul çıktı, Te - pe taşlık dar bir ova idi. o Ağaçların küçük fidanların, kücük kaya parça - larının diplerinde sert çimenler bitmiş ti. Köpek durmadan kıpırdanıyor, ku- laklarımı dikiyordu.. Arkadan kurt da başladı. Yalnız ikisi de oradaki var - lıklarını ele (o vermiyorlardı. İkisi de, kayalıkların arasına doğru (sessizce; kaydılar. Efendilerinin o yavaş bir ıslığıyle| durdular, Kulak kabarttılar. Kaya oğ- lu ovanın ucuna gelmişti. Toprağa uzanmış olarak sürüne - rek yürüdü. Sonra hızlı bir soluk al | dı, Yaban Domuz oğulları su b ile ilerliy&miyerek tepenin aşağıda! i etekleri*ds konaklanuışlar, atevler yak mızlardı. Tutsak (esit) kadınlar kr.. ; ina horlıyan gözlerle hakacakı, pek yorgun,' . 20 İLKTEŞRİN — 1535 pek bitkin büzülerek © oturuyorla Otuz kadar savaşçı vardı. Pek çokli kadınlar gibi yorgun görünüyorlard& Hepsi genç, dövüş için yaradılmış bi idiler. Bu iri, bu hantal o gövdelefe bu ağır omuzlar yanında gece adam *| ları çocuk gibi kalacaklardı. b Bununla beraber Haşa oğlu bili. yordu. Bulundukları yerin yandan ok larla saldırmasına pek elverişli oldu? Bunu anladı. Omuzundaki (o yaya Böz attı, beş oku vardı. Hepsi yeni i linmiş parıl parıl parlıyordu. Domuğ linmiş parıl parıl (o parlıyordu. Do * | muz oğullarım ulaştıramıynenğili kadar uzaklardan atmasını biliyord. Göğsü bir savaş duygusiyle kabaf” mıştı. Tepenin öteki yokuşundan a İl indi. Söyledi: — Eğer Kaya oğlunun okları olursa bir çok Yaban Domuz oğulla * rının işini bitirecek, ötekileri de devi çılarla gece adamları yenecek.. j İ Sonra su baskını ile oruda konak * lıyan Yaban Domuz oğullarının dö” ruşlarını anlattı. £ Babası söyledi: — Kaya görmek istiyo?. Kaya oğlu İçin on ok ayrıldı. Tk savaşçı tepeye © çıkmağa' başladılar” Ri vt Bn ank ni Niran zi venemiyordu. Sonra söyledi: — Biz taşlar arasında bekliyece Hiz. ? Kaya konaklama yerlerine döndü- Kaya oğlu tepenin öteki inişini büyü” bir ağırlıkla yavaş yavaş inmeğe ba$” lamıştı, Köpeğine, kurduna bekleme!€ rini buyurdu. Onlar onun sözlerini adamlar gibi açık anlıyorlar dı, Bu, Kaya oğlunun yasayışının bü * yük bir günü idi. Yüreği | hızlı hizli çarpıyordu. Yaklaştıkça işi korkunç oluyordu Yaban Domuz oğullarının yüzleri, ğüsleri daha canlı gözüküyordu. Irk yüzlerini, taş gibi sert çenelerini, çâ * kal gözlerini şimdi iyice o seçiyordü £ İ Kaya oğlunu dört yandan sarabilirle* se ölümü çok yakındı. Genç adam bü” nu aci acı anladı. Kendini onlardan daha çevik san * makla beraber kuruntular o gene omü sarmıştı, Bu kadar genç savaşcı arası8 da kendi gibi bir geyik o çevikliğindö pars atikliğinde birisi bulunabilirdi" Küçük bir yara ile bu adamların ©” line düsürülebilirdi. Hele (o bacakis” rından birisine değecek bir ok onu y€ İ re yıkıverecekti. .. Bütün bu düşünceler, gizli, kor” kulu daygulardan karma karışık bi“ ribirine bağlanıp gidiyordu. Fakat &* saretini eksiltmiyordu. Ağaçlar arasma, kayalar, otlar * rasıma saklana saklana sürünerek atabileceği bir yere geldi. Toprak cılıklaştı. Gümüş renkli 8 yosunlarile, sarı yosunlar taşları x8? lamıştı, Bir adım daha ilerlerse artık görü lebilecekti Yüreği hizi hızlı çarpi” Bu toplu kuvvet önünde pek küçük pek cılız kalıyordu. Yaşamak sevgi onda şimdi sessiz rüzgârlarla salla “ nan çınar yaprakları gibi titriyord” Çiğdemi düşündü. Bu kara düşüneel! den silkindi. Gökırmağın parlakhıkla” tutuşan gözler, pırıltılı saçlar gözlü rixi önüne geldi. Gün gelmişti. BU” günde ufkusiyle o korkunç bir sa“$ cı olasaktı, Geri eskilire Çiğdem 0” (Devumu var)