20 Ekim 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

20 Ekim 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Geçen kısımların kısaltılmışı “aman yarabbi,, dememi O kork- maktan mr sandmız?.. Bilâkis se- tey budur. Böyle bir hazineyi na - 3rl oluyor da bana veriyorsunuz ?.. — Doğrusunu isterseniz, Onu kendi demirlerimi kesmek için ağ” zımda saklamıştım, Fakat ellerim, ayaklarım bu şekilde bağlı iken dir. Bu sebeple onu size veriyo- Yum... Zira, yüksek bir aileye men sup olduğunuzu. verdiğiniz sözü tutacağmızı biliyorum. Yanağım» tekini"sökün... Yanımıza alın, AY- haroz baş papasına götürürsünüz. kuyabilecek, lâzım gelen tedbirle- ti almak üzere, icap eden yerlere haberler gönderecektir... Marki Fernando: — Aynaröz diye bir yer oldu İunu ömrümde asla işitmemiştim. Bu nasıl manastır?ı. — Gidince görürsünüz... Fazla lâf etmeyin... Haydi, hazır yatsı hamazını kilmağa gittiler. Çabuk olun... Onlar: — Ah, nerede? Nerede?... Sen çtuktan sonra, niçin haber ver dik diye yiyeceğimiz dayağı düşünüyoruz amma, zarar yok... — Niçin dayak yiyesiniz?... U- orduk, dersiniz!..- yandan da, ıskarmozdan par - la yağ alıyor, demirine sü- erek kesilmesini kolaylaştırıyor- o Tefrikanumarası: 40 “Ali amca denize bir adam düştüğünü görerek nasıl oldu da koşup geldi? Ya sesini farkettiyse? Fakat, bu mümkün değil... du. Esasen rüzgâr olduğu için, gı) varmadınız mr, teresler?.. Uyudu- Yeni yakalanan, Ali amca is- mindeki korsana maledilen ve ondan istifade etmem kabil değil- da üstüste iki yakı yapışıktır. Ust- Bu, bir mektuptur ki, ancak, © © - Kızıl sakal, yanındaki iki arka" cırtı işitilmiyordu. Bir buçuk saatlik bir neticesinde mesele halledildi. Kıl testere diğer bir forsaya verildi. Nöbetçi, bu arada biri iki kere dolaştıysa da, forsalarm halinde içindedir, alın!,, diyor. bir gayri tabiilik sezmedi. Marki, ve halkadan henüz ayağını çıkarma» sakallı forsa, iri kalm| mıştı, , Parmaklarmı Kâni'nin yüzüne Aradan yarım saat daha geçti. uzaktı. Kâni, usulla: — Sağ yanağımla dişlerimin a — Gördünüz mü?... diye sordu. rasında incecik bir kıl testere var.| (o — Evet... Sahilde ışıklar var... dır. Alm onu da demirlerinizi ke-| o — Taliinize pekde yakmdan serek denize atlaym.. geçiyoruz... — Aman yarabbi... — Fakat, deniz epeyce sert... — Gene hafif sayılır. o Çünkü bu manastırm önünde frrtma ek- sik olmaz... Haydi, yolunuz açık olsun... Yakıyı unutmaym, Yemin atiniz... Bu gemidekilerin kurtul- ması, onun baş papasa varmasma bağlıdır... Ben sizi nasıl kurtarr -yorsam, siz de bizi kurtaracaksı- nız! Nöbetçi arkasını döndü. San- dığı kapmca yallah... Denizde bir gürültü oldu. Fa kat bunu yalnız o sradaki forsa - lar işitti. Dalgalar gemiye zaten vurduğu için, kimse bir gayri ta - — Daha doğrusu, nöbetçi Bir gay ri tabiilik sezmedi, demek istiyo - ruz. Fakat, kıç kasaradan doğru, bir adamm bütün hızıyla koştuğu görüldü. Bu, Ali amcaydı. Büyük bir ü- mitsizlik içinde çırpmıyordu: — Ne oldu?.. Kim atladı?.. Hey... Uşaklar! Uşaklar... Gemi - den biri kaçtı... Kâni olmasın?... Kâni, sesi titreyerek: — Ben buradayım... dedi. Vardiyadaki adam: — Malının üstüne amma da tit- riyorsun ha... diye alay etti. Orta» lığı niçin gürültüye veriyorsun?... İşte, kölen zincirlerine bağlı yerli yerinde duruyor. — Öyleyse denize kim atları? Sen rüya görmüş olacaksın!, — Hayır, vallahi rüya değil... Bağrışmalar üzerine başkaları da gelmişti. Forsalar muayene edilince, iç - lerinden sahiden de birinin eksik olduğu anlaşıldı. Demiri okesip ka tr... Ea kâfir... Kıl testere kul lanmış... Nereden girdi buraya kıl testere?.. Araym şunları. Bu âlet kimin üstünde çıkarsa hali fenaydı... Onun için, galiba, kıl testere denize atıldı. Ayni za» manda da düdükler öttü. Kuman- dalar verildi. Gemi durdu. Kayık- lar indirildi. Deniz arandı. Çer İ ber sakalı yakalamak istiyorlardı. Fakat, sular çok dalgalı, hava çok karanlıktı. Yarım saat kadar bir araştırmadan sonra, bulmağa im- kân olmadığı anlaşıldı. Bir yand konuşurken,| o — Boğulmuş olacak... dediler. > grg Yanındakilere de bir iki kamçı İ | indirdiler: | — Demirlerini kesti de farkına Yazan:(Vvâa -N0) ğunuzu külâhrma anlatın... Yarın, çalışma| üstünüzü iyice bir daha arıyalım da kıl testereyi kimin yanında bus lursak gösteririz ona... Bütün bu dayaklardan, bu azar- lardan Kâninin hissesine hiç bir şey isabet etmedi. O, öyle bir ma- sum, acemi bir tavurla köşeye bü" zülmüş, bu olup bitenlere bakıyor- du ki... Yalnız, yüreğini üzen bir şey vardı: “— Ali amca nasıl gördü de ko- şap geldi?... Farkma vardı mı as caba?... Ya farkma vardıysa... Fa- kat, bu, mümkün mü?...., O, böyle düşündüğü sırada, de- nizdeki dalgalar arasmda, Marki Fernando, hem ölümle pençeleşi yor, hem de boyuna şunu sayıklı- yordu: — Aynaroz manastırı... Haya - tumda asla bu ismi işitmedim. Nas sıl yer acaba?... Kadını bol mu?... Kimbilir, olur a... Bir de bakarsm kadmlar manastırı imiş... O za- man yaşadım... Oh, şu esaret ha- yatından kurtuluyorum, kadınlı! bir muhite yaklaşıyorum ya... Ay» naroz!... Aynaroz!... Rüzgâr, bur- riyor!... dır: Zira, Aynarozun asla kadın girmiyen bir yer olduğunu bilir- ler! Değil kadm, battâ tavuk bile girmiyen bir yer... Buna rağmen. Marki Fernando, hürriyete doğru yüzüyordu... Ha- yatta birçok roller oynamak, mü- him vazifeler görmek ona mukad- derdi... İlk defn olarak bir kadınla na- sıl ve nerede buluşacaktı?.... Ve o kadın kimdi?... Fernando ona nes Ahmet Fevzi tarafndan Ak . sarayda Büyük Langada Sepetçi sokağında 69 No. lu hanede sa - kin iken ikametgâhmın meçhul olduğu anlaşılanFatma Hikmet aleyhine açılan boşanma davası . nın mahkeme günü 18/11/935 pa zartesi günü saat 14 de tayin ve bu baptaki davetiyenin On beş gün müddetle ilânen tebliğine ka- rar verilmiş ve bir nüshası mahke. me salonuna talik kılınmış oldu -| olduğu için galiba bitmişolmalı ki ğundan mezkür gün ve saatte İs -| hepsi birden istop dediler. Biraz tanbul Asliye altıncı hukuk mah - düşündüler, sonra kafiyeyi değiş - *) tirerek tekrar başladılar: kemesinde heyeti hakime huzuru na gelmediği takdirde gıyabımda mahkemenin icra kılmacağı teb - liğ makamına kaim olmak üzere ilân olunur. (15735) Dr. HAZIM diye ve zühreviye mütehassısı, Galatasarayla (o İngiliz (o sefareti arasında tramvay cad. No. 26 | Sayım günü münasebetiyle MÜSAARE Yazan: Osman Cemal Kaygısız Daha bundan on, on beş yıl önceşine kadar bizde müşaare de - nilen eski bir âdet vardır. Hele mu allim Naci ve arkadaşlarının çağın da ve en ziyade tekke ve medrese odalariyle selâtin omeyhanelerin küp diplerinde yapılan bu eski müşaerelerin dedikoduları sonra - dan günlerce, haftalarca, aylarca kahvelerde , kıraathanelerde evlerin, konakların selamlık odala rında sürer giderdi ve bu müşa | erelerin çoğu külüstür aşklara, pestekerani edebiyat işlerine ve ba zan da o zamanların modasma uy ğun olan sözüm ona bir tekrm | hikmet , felsefe gibi ba hislerine, daba sonra da en çoğu meye, neye ve bilmem neye dair- şeylerdi. Hatta bu gibi müşa- erelerden en modernlerini de gene ayni bahislere dair olmak üzer: bundan on beş yıl önce Beyazıttaki ağaçlı kahvelerin altımda bâzı genç ler ateşli ateşli okurlar ve üzerinde heyecanlı (o heyecanlı çekişmeler (münakaşalar) yaparlardı! ri afyonlıyan rasi şacreler görüp duyuyoruz ki işte ev Birinci adam: “Türk arttıkça onun anı da artar!,, İkinci adam: “Dünyaya ün veten sanı da artar! Üçüncü adam; “Özündeki arı kanı defalar), Dördüncü adain: “Ölüye can veren canr da artar!,; Beşinci adam: * “Odu, ocağı ve dumanı da artar!, Altmer adam: “Fabrikası, yolu, hanı da artar!,, Yedinci adam: “Elinde (memleketinde) gün doğan tanı da artar!, Sekizinci adam: “Genci, piri, toramanı da artar), Dokuzımcu adam: “Yiğit, arslan, kahramanı da artar!,, Şimdi hepsi birden birer el şn- Şükür ki, artık son zamanlar.| Kırtısile yine sustular, Bunun üze- da böyle karm (doyurmıyan,| rine dayanamadım, bende şunu kafa şişiren, üstelik genç zihinle -| yapıştırdım: — Böyle çok tatlı, ulusal müs münakaşalara gelmiyoruz. Bunun yerine şimdi| şaareler dinledikçe doğrusu insa - başka türlü, yeni ve çok hayırlı mü| nm dermanı da imanı da artar! sında geçerken dinlödiğim çok tat- Ir bir müşaereyi size de naklediyo- , - i rum, Bu yeni ve hayri müşaere' Ali ismail i 20 İlkteşrinde yapılacak olan sa ..$ Haydarpaşa hastanesi bevliye fi yıma dairdir ve bu çok tatlı müşa- mütehassısı i ma şaereyi pa suretle yapımı “8 Babıâli caddesi Meserret ote Mi am li 88 numarada her gün öğlederi;! “Gün geçtikçe çoğalmada sonra saat ikiden sekize kadar ğ sayımız!,, İkinci adam: “Artmadadır bayanımız, bayımız!,, Üçüncü adam: HABER Çocuklardır: Yıldızımız, AKSAM POSTASI ayrmız!,, MARE EW Dördüncü adam: “Onlar, bizim gelecekte a ereği er dayrmız!,, Vezi işleri telötonu : 24872 d j idare ve han Di 24370 “Coşsun, gitsin, nüfus aöl ABONE ŞARTLARI sayımız! | İl | senonu 2708'ler, 'Altmer adam: : im Lİ “e “0 coştu kça daha artar ” —>. payrmızl,, İLÂN TARİFESİ Yedinci adam: ege tİEYMEre AG BİM “Daha rahvan gider körpe Sahibi ve Neşriyat Müdürü; ş taymız!,İ il Hasan Rasim Us Sekizinci adam: Basıldığı yer (VAKİT) metbcası “Çoğaldıkça sağlamlaşır ” yayımız!,, Dokuzuncu adam: “Yeri, göğe bağlar çelik | ! anl KUPON Buraya gelince kafiye biraz gri 280 i | 20-10-935 i Galata ithalât Gümrüğü Direktörlüğünden : Galata ithalât gümrüğü müdürlüğünde 32 sobanın kurulması Cerrahpaşa hastanesi sabık cil.ğ ve tamirleri ve lüzumu görülecek miktarda boru ve dirsek vesaire a- çık eksiltme ile yapılacağından isteklilerin $ç 7,5 teminat akçaları- nı hamilen 21 — 10 — 935 günü saat 14 de Galeta İthalât Gümrüğü müdürlüğündeki komisyonda şartnamesini görmeleri ve sözü edilen günde ihalesi yapılacağı ilân olunur. (6169), ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: