55 — Jessi tam vaktinde Salamonun elini tattr. Kurşun da telefon isabet ederek telefonu bozdu. 5S — Salamon yalvardı: — Bana da biraz su verir misiniz? Uslu dur: Eki AN Eğ Ke 20 PARDAYANLAR e görülür ve bunun her hareketi fark o.) lunür sözlerini söyledi. — Ben odaya girdiğim zaman kar . deşim bu pencerenin yanmda duru . yordü. | Fransuva bu sözli söylemedi fakat içinden haykırdı. Sanki karanlığı do - nuk bir surette aydınlatan bir şimşek| ışığı arasında kardeşi Hanriyi, şap - kası elinde olduğu halde tekrar gö - rüyormuş gibi olarak her (hakikati anladı. Kocakarı o zaman kocasına döne -| rek: — Gördüğün şeyi anlat! dedi, İhtiyar köylü yaklaşıp (oSenyörün , önünde eğildi ve: İ «- Vaka sanki dün oluyormuş gibi! aklımdadır. O gün akşama kadar bu! çitin öte tarafındaki şu tarlada çalış.| tım. Biraz uyumak için gölge bir yere uzandım. Uyandığım zaman benden iki adım ötede, mantosunun (altında; ne olduğunu anlıyamadığım bir şey| gizliyen bir adam gördüm. Biraz dik. kat edince bunun şatonun subayla - rmdan biri olduğunu anladım. As. kerlerden çok korktuğum için bir müddet yerimden kıpırdamadım. Bu adam yarım saat kadar burada dur - du. Sonra birdenbire mantosunun al - İmân sakladığı şeyin bir çocuk oldü . #unu gördüm. Fakat bu çocuğun bi zim misafirimiz bulunan madam dö Mormoransinin kızı olduğu akirma bi. Ie gelmedi. İşte Monsenyör gördüğüm budur. Kulübeye geldiğim zaman «izin esaretten döndüğünüzü ve . madamin gittiğini öğrendim, dedi. vakit siltnine tekrar söze başla . &: — Sizinle Janın ve kardeşiniz Han. rinin arasında ne olup bittiğini anla - yamamıştım. Fakat bunu biraz zavallı anasının ağzından kaçan bazı sözler . den keşfetmiştim.. Sonra bir adam ge. lip kızmızı getirdi. Jan da bizim ken - disini takip etmemize engel (olarak sizi bulmak için çıkıp gitti. Şimdiye kadar ne olduğunu bilmiyorum. Öl. düğünü sanarak bir çok ağlamıştım. Monsenyür, işte bizim (bildiklerimiz bu kadardır. Felâketin ne olduğunu anladım. Sizi en sadık, en temiz bir kadından şüphelendiniz. İlk seneler, henüz gücüm kuvretim yerinde iken ara sıra Parise gelirdim. Fakatomu hiç göremedim. Şimdi ise artık ağla - yamıyorum da.. Çünkü gözlerimde yaş kalmadı. Lâkin bana: “Jan sağdır, mes'ut olacaktır. Yapılan (haksızlık düzelecektir. haberini verecek kimse- yi takdis ederek öleceğim. Monsenyör zannedersem Janm bu ihtiyar buza. vallı sütninesine bunu haber varmeğe geldiniz değil mi? Dük dö Monmoransi ihtiyar köylü kadınm önünde diz çökerek o hıçkı - rıklarla boğulan bir sesle: — Öyle ise beni takdiş ediniz. Çün- kün size Jan sağdır! Yapılan haksız . lıklar farlasiyle düzelecek ve zavallı ana mes'ut olacaktır diyorum sözleri. ni söyledi. Kocakarı titrek ellerini (o başının üzerine koyarak Fransurayı (fakdis etti. Bunun üzerine tiçü de sessizce ku Tüheve döndüler. Fransuva bir saat kadar Lutizin doğ duğu odaya kapandı, Yanma işik da almadı. İki ihtiyar. Dükün ağladırını, bazan tatlılıkla, bazan hiddetle yük - sek sesle söylendiğini duydular. Fransuva biraz sakinleştikten son. 66 — Jorj ile Jessi hayvan gibi bağıran Sala monu sıkı sıkı bağladılar, 57 — Bicaklık azalanğa başlamıştı. Yolcular sa rinletlef içkiler içiyorlar, 60 — Mühendis Jorj güçbelâ telefonu tamir &. debildi. ra odadan çıkarak ihtiyarlara veda edip atına bindi. Monmoransiye varmca şato muha. fız kumandanının evinin önünde du - Tup onu uykudan uyandırdı, Kuman. dan Senyörün birdenbire gelişinden! telâşa düşerek çan çaldırmak üzere koşmak İstedi. Fakat Fransuya kendisini durdura, rak hukka kalem ve kâğıt getirmesini emretti, Sonra bir kaç satır yazı yaz - dı. Bu kâğıtlar ertesi günü sütnineye verildi. Fransuva bu ihtiyarlara to ; runlarına oturdukları evi, çalıştıkları tarlaları bağışlamış ve para - olarak yirmi beş bin frank vermişti. Marsal bundan sonra şatoya gitti. Orada da büyük bir heyecan hasıl ol du. Fakat Dük yalnız şato müdürünü çağırıp yakında oturmak üzere gele - teğinden hazırlıkta bulunmasını em , retti ve bilhassa şatonun bir Köşesin de bulunan dairenin yeniden fevkalA. de bir snrette döşenmesini, iki pren . sesin misafir olacağını bu yerin ona göre hazırlanmasını flâve etti. Sonra atını dört nala kaldırarak Parise doğru gitmeğe başladı. Kapılar! açılırken şehre vararak o hızla kona - ğına kadar gitti. Düşüncesi karka karışıktı. Varlığı- nı sarsan üsinoma! vakaların verdiği heyecan aklını dağıtmıştı. Jan sadık ve hakiki karısı olduğu halde kendisinin başka bir kadınla er. Tendiğini düşünliyor fakat bu düşün. cesini hir tarafa birakarak bütlün fik- rini bir noktada toplıyordu ki bu da: Tanm veniden bir felâkete uğramış ol. masıydı. Onu tekrar bulmak, kurtarmak ve PARDAYANLAR sı çektiği acıları unutturmak için son derece mes'ut etmek lâzımdı. Bu saadet nasıl olacaktı Bunun i. çin ne yapmalıydı Diyan dö Fransdan ayrılmak mı lâzrmgelecekti? İşte bütün bu düşünceler zihnin » den geçerken delicesine bir heyecan içimde olduğu halde Pardayanm ken, disini beklediği konağa doğru atmi sürüyordu. ; .,.. Şövalye bu geceyi merak Içinde ge, çirmişti. Kendisini eğlendirmek istedi Jâkin büsbütün hiddetlendi. Bir kol. tuğun üzerinde uyumağa uğraştı, LA kin oturur oturmaz oda içinde uzun & dımlarla dolaşmak ihtiyaciyle ayağa kalktı. Acaba Marşal niçin gitmişti? Şimdi nerede idi? Yoksa geceyarısı atla do. Jaşarak heyecanımı mı (o yatıştırmağa uğraşıyordu? Bir saat bu sorgularla vakit geçir» di. Fakat en mühim ve en mülhiş bir mesele Marşalın babası hakkında ne karar vereceği idi? Çünkü çocuğu çalan ihtiyar Parda. yandı. Şövalye babasının bunu itiraf etti - ğini tmamen hatıriryordu. Hattâ çal dığı kızm anasına da bir elmas ver , memiş mi idi? Fakat, bu âdi bir mazedetti. Baba. sinin bu çocuğu çalması Mazşalım ka- rısmı boşamasına ve Janm da on al. tt söntdenberi acı içinde yaşamasına sebep olmustu. İşte gittikçe artan yeis içinde Par. dayan Marşalın dönüşünü bekledi. Sabaha karşı odada acele ile do «