16 EYLOL — 1955 Tefrika numarası: 6 Yazan:(vâ-N0) “Hızır geçerken, bu mermer saksıyı aşağı atarım... Kocamın zenci nöbetçiye yaptığını aynen taklit edeceğim... Ben, avlarda ondan daha nişancı olduğumu ispat etmedim mi?... Yine de edeceğim...,, Geçen tefrikaların hülâsası Hızır Reis (Barbaros) iki ka- dergasiyle kendine t&bi Ağrıbos adasının prensine geliyor. Bu tabiiyete isyan gösteren yalnız prensin karısı Anitadır. Kadır galar denizde göründüğü için bahçede ve sarayda hazırlıklar yapıyorlar, Hele çok şükür!... Prens Cilber« to d'Albertino giyinmesini bitir - mişti. Taraçaya çıktı. Karısmı parmaklarım ucun - "dan öperek hürmetle selâmladık - tan sonra, denizde iyice beliren gemileri gösterdi: — Her halde Hızır Reis cenap- ları bu gece misafirimiz olacak « lardır, prenses! Niçin geldiklerini bilmiyorum. Fakat yollarma de - vam etmezler sanırım. Ben, dışarı kısmıftın bazırlıklariyle meşgul o- lacağım. Lütfen sizde içerisine nezaret etseniz... olmaz mı?... Ge- ne geçen seferki gibi, benim ya - nımdaki daireyi mi münasip gö - rüyorsunuz?... Gönç kadm, kaşları çatek: — Peki, peki... — dedi. Taraçadan içeri girdiği vakit Zöbeydönin de alışkın bir kedi gibi ardıtira yürüdüğünü farket » ti. Salon kapısmı şamdanları ya-| nında hâlâ put gibi duran iki nö - betçinin arasından geçtiler. Deh - lize çıktılar. Anita, orada, birta - kım emirler verdikten sonra, ko - casının dairesi önünden yürüye rek Hızır Reise tahsis olunacak kısma geldi. İki büyük salon, bir yemek, bir yatak ve bir tuvalet odasından i- baret olan bu dairede, vaktiyle, Albertino'lar gözdelerini yatırır - larmış. Böylelikle, kendi dairele - rinin sağında zevcelerini barmdı- rırken, solunda da metreslerini o- turtmak pratikliğini gösterirler - miş. Fakat, Prens Cilberto bir tek karısiyle bile başedemediği için, bu gözde dairesi, işte böyle ancak itibarlı o misafirlere yarıyordu; başka zamanlar boş kalıyordu. Buna rağmen, hiçbir eşyası ek - sik değildi. Yalnız yatağın beyaz çamaşırlarını, tuvalet odasının havlularmı koydurmak, sürahile- re su doldurmak kabilinden işler vardı. Şüphesiz, bunlar, hizmet - kârlar tarafımdan da kendiliğin - den yapılırdı. Fakat itibarlı bir misafir gelirken ona hazırlanan mesi de, Albertino'ların hâlâ de - vam eden an'aneleri arasındaydı. Hiçbir möbilye üzerinde toz - dan zaten habbe bile yokken, ca- riyeler, ellerinde bezler, harıl ha- rıl eşyayı siliyor, yatağı yapıyor * dirin katı minderi üzerine otur - muş, üç kat kuştüyü şiltelere ipek çarşaf serilişini seyrediyordut “— Burada o yatacak... Ve ben, onun hizmetinde bulunuyorum... Uşak kocamdan ne farkım kal. dı?...,, Sedirin yanmda bir de alçak masa vardı.Üstünde sarı balmumu lu bir şamdanla kocaman bir çak- mak duruyordu. Anita, asabiyet içinde, bunu birkaç kere yaktı, söndürdü. Bu alevden gözlerini ayırdığı! vakit, başka bir alevle karşılaştı: Bütün cariyelerin iş gördüğü şu sırada yalnız Zübeyde boş duru « yordu. Hanımının yanmdaki pen- cere kenarma dayanmış, sarma - şıklar arasmdan denize ihtirasla bakıyordu. — Ne oluyorsun, kız? Zübeyde, vecd içinde, sesi tit - riyerek: — Geliyor... — dedi, — O geli- yor.. O... Bizim büyüğümüz... Bi- zi kurtaracak olan müslüman... Bizim ümidimiz... İslâmın ümi - di... Türk... Cariyelerin reisi Ramarama o- radaydı. O da vazifelerin iyi gö- tah küstah söylenmesini hiç ve medi doğrusu: — Şsşşt... — diye kanlı gözleri, ni ona devirdi... Tunuslu cariye, süt dökmüş ke- di gibi bir yana büzüldü. Anita, filosof sükünetiyle ha - remağasına dedi ki; — Bırak, şu koskoca saray için- de bir tane samimi insan bulun. sun... Aramızda, hürriyete âşık ondan başka kim var? Allahın ne bahtiyar kulu ki hissini saklamı - yor... Kendisini istibdadı altında tutan bizlere karşı, nefretini, a - çıkça ve yüzümüze karşı, anlatı - yor... Biz ise, bizi esir eden şu Türkün gölgesini daha ufukta gö- rür görmez, onun rahat rahat uyu- masr için nasıl esircesine çalış - yoruz!... Zübeyde'den insanlık dersi almalıyız... Kalktı Tunuslu kızm saçlarmı okşa - dr. Bundan yüz bulan müslüman cariye de, hanına sokularak, yan gözle ve istihfafla Ramara - ma'yı süzdü. Hadımağası, zaten prensesin bu zihniyetini ötedenberi anlıya - mıyordu. Hizmetçilerin yanında böyle şeyler söylemekte devam ederse, sarayda zaptu raptı eskisi gibi muhafaza edemiyecekti! Terbiyesizce bir söz söyleme - mek için kendini zor tuttu ve ora: dan silinip içeriki salona gitti. Zübeyde: — Ne kadar çabuk geliyorlar, bakın, prensesim... Hem yelken aç mışlar, hem kürek cekiyorlar... Selâm topları atılmağa başla - mışti... Arap kızı, ellerini biribirine vu- ruyor, delice sevincini saklıyamı - yordu. Bayram günlerindeki ço - cuklar gibi, odadan odaya koş - mağa Keve Cariyeler, işlerini bitirmiş, git- mişlerdi. Bir aralık, Zübeyde de ortadan kayboldu... Fakat, büyük sofadan geçtiği görülmemişti.. Nereye gitmişti?.. Hayret... Arabesk katı minderin yanmda bir de silâhlık asılı duruyordu. Bunda, türlü türlü hançerler, bı * çaklar vardı. Asabiyet içindeki elleri daima birşeyle oynamak is- tiyen Anita, bu bıçaklardan birini almış, pencerenin önüne gelmişti. Bütün binanm cephesini kaplayan sarmaşıkların âdeta bilek kalım - lığındaki bir kütüğü, tam bu pen- cerenin önünden geçiyordu, Bıça" ğm ucu ile bu dalı çizmeğe başla- dı. Dalgın halinde ne kadar kaldı. ğını bilemiyordu. Kendine geldi- ği zaman, resmettiği şeklin, tara- çadaki saksr olduğunu hayretle gördü ve başını kaldırdı, Gemiler, yanaşıyordu. Karşıcı- lar, sahile açılan sur kapısı önün- de birikmişlerdi: Anita, ürperdi: “— Burada ne duruyorum?.. Ya bahçede oturmaz da doğru - dan doğruya içeri girerse?... A » man geç kalmayayım... Hemen balkona gitmeliyim... Evet.. Bu saksıyı, o geçerken aşağı atarım... Kocamın zenci nöbetçiye yaptığı. nı aynen taklit edeceğim... Ben, avlarda ondan daha nişancı oldu- ğumu ispat etmedim mi?... Gene de edeceğim... “Hızır Reis ölünce bizimkile - rin de cesaretleneceğine, kımılda- nacağma eminim... Çünkü Türk - ler bozguna uğrıyacaklardır...,, Bir an durdu: Ya muvaffak dsam?...,, Sorduğu sualin cevabmı gene kendi verdi: “— Olamazsam olamam... Ka- ledeki Türkler, saksı kazara düş- tü de zenci köle öldü diye biliyor. lar... (Hızır Reis geçerken iğil - dim, bakmak istedim, ikinci bir kaza oldu) derim... İnandıramaz- sam da ne çıkar?... Böyle esir ya- şamaktansa ölmek daha iyi.. Zü- beyde kadar olamıyor muyuz?... Nerede 07. Şimdi buradaydı, kayboldu...,» Seslendi: Ni — Zübeyde!.. Zübeydel... ” Gözdeler dairesinde hiç kimse görünmüyordu. Prenses de dışarı çıkıp balkona doğru yürüdü. — Zavallı Zübeyde!... Senin ümidini, islâmın ümidini şimdi e- olamaz » ŞUNDAN BUNDAN Dilencilere para vermek yasak! İspanyaya gidenler, oradaki dilenci bolluğundan yana yakıla bahsederler. Madrid belediyesi bu hale bir son vermek ve şehre akın eden dilencilerin © arkasın kesmek üzere, bunlar için şehrir kenarmda bir ziraat kolcnisi yap- mıştır, Böylelikle dilenciler, şim- diye kadar olduğu gibi parasız yi- Yip içmiyecekler, çalışacaklar ve ayni zamanda okuma yazma da öğreneceklerdir. Çoğu işsiz kalmış eski işçile olan dilenciler oturacakları yeri kendileri yapacakları için, bu iş belediyeye para harcatiırmıya - Barselonda dilenciler meseles* henüz kotarılmamışsa da buranın şarbayı “profesyönel,, dilencilere karşı sert tedbirler almıştır: Bu gibilere sadaka verenler bile para cezasma çarptırılmaktadır. e Bu tedbir iyi sonuçlar vermeğe baş- lamış ve Barselonda dilenciler a- za k Iş kadınlığından tiyatro aktirisliğine Dün haftada 70 lira kazanan bir iş kadımı.. Bugün, boyuna parlamakta olan ve haftalığı 375 lirayı geçen bir tiyatro aktrisi! İşte kızıl e Aktris Garsov'un çeri yesi budur. Bu kız hayata Londra üniver sitesinden diploma almakla ati. mıştır, Bunun üzerine bir ticari istihbarat bürosuna girmiş, birkaç ay içinde bu firmanm direktörü olmuştur, Aldığı aylığı hiç Barcamadan biriktirmeğe koyulmuştu, çünkü aktris olmak istiyordu. Cebinde yetecek kadar parası olunca Bir- mingham tiyatrosuna intisap et- mişti, O günden beri ise yıldrz- lığa çıkması gayet çabuk olmuş- tur. Aleksander Korda'da dahil ol- mak üzere üç muhtelif sinema kumpanyası ona gayet (parlak kontratlar teklif etmiş, fakat ken. disi hiç birisine yanaşmamıştır.. Çünkü tiyatro sanatını mükem melleştirmek istemektedir. Cansız gök kâşifleri Göklerin esrarı artık balonlar. la keşfediliyor. Bu Roboto kâşif ler İngilterede Kew rasathanesin. den Profesör Panet tarafından sa lıverilerek 20 kilometre yüksekli ğe, Stratosfere çıkmaktadırlar Bunlar yirmi kilometrelik hududa varınca patlamakta, her birisinin taşıdığı havası boşaltılmış şişele” açılarak havadan nümüne aldık tan sonra tekrar kapanıp aşağıya bir paraşüt vasıtasiyle inmekte - dir. Balonlar ayni zamanda Atmos ferik elektrik kaynağmı keşf için suikast arzusunun heyecanla çarp- imal “. bilseydin ne yapardın “Onu,, — öldürdüğümü ii daima samimi olan söz- lerinle bana ne diyeceksin?... En fazla üzüldüğüm sensin...,, Böyle düşünerek balkona çık - zeceğim... Demin bana sığınmış | tı. ken, sokulduğun göğüste böyle bir “Devamı var), gök gürültüsü yapan bulutları tet- kik etmektedir. Otomobil endüstrisinin yardımları Otomobil endüstrisinin başka endüstrilere nasıl yardım etmek- te olduğunu göstermek için statis- tikçiler' oturup şu hesapları mey- dana atmışlardır: Senede 150.000 yeni otomobil yapan bir fabrikayı ele alalım, Her otomobile beş lâstikten 750 bin dış lâstik lâzımdır. 750.000 lâstik de 1.231.875 kilo kauçuk ve 253.125 kilo pamuk vardır. Bu kadar pamuk tam 1123 balye e- der. İŞSİZ .mürettipler Türk Mürettipler Cemiyeti Baş Kanlığından: Boşta bulman arkadaşların her gün on ikiden bire kader cemiyet merkezine gelip isimlerini yaz - dırmaları. A Gümrükten aldığım malyet memek ru karnemi kaybettim, Yenisini a- tur. & 142 Zeki Satılık otomobil Kullanılmış fakşt iyi bir balde yeni Ford otomobili satılıktır. Fe. neryolunda Muhtarpaşa çıkma - zında, (6) mamaralı eve müraca ak, bp İm Tal lam TE) Serseriler yatağı romanı İnomaradan 237 nomaraya kadar hazırdır, Vakit kü- tüphanesine müraca- at edilerek alınması a Ma HABER AKSAM POSTASI IDARE EV Istanbul Ankara Caddesi Posta kutusu : Istanbul 214 Telgraf adresi: istanbul HABER Yazı işleri telofonu * 24872 idörevelân ,, «24870 ABONE ŞARTLARI Senelik Vw İLÂN TARİFESİ Ticaret İlânlarının hesmi ilânların 15 MÜ? Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matboay