Bir Kıza Aşık Oldu! YAZAN: Neo Profesör: — “Herşeyden evvel, dedi, bir daki- ka, size kendimden bahsetmeğe mec - burum: Bunu ister istemez yapaca - Z#ım. Çünkü, kızımın hayatını anlata- bilmek için hatıralarımın garip bir şe- kilde arkaya doğru uzadıklarını his - sediyorum. Daha sonra, hepimizin ha- yatında tersine akan bir nehrin daima yaşadığını teslim ediniz. Tersine akan bir nehir!., Fakat hiç bir vakit gençli. ğimizde bunu düşünmemişiktir. Nite. kim, ben de düşünmemiştim. Aşağı yukarı yirmi beş sene evvel Bombaya tayin edildiğim vakit kon - solosluk işlerinde vaktimi dolduracak büyük hâdiseler oyoktu. Boştum ve sıkıliyordum. Şarka seyahat yapmış insanların hayatını karıştırmış olan - Jar, yakalandıkları bir (o kolleksiyon merakının baştarafında, dalma böyle bir sıkıntı ile karşı karşıya getmişler- dir. Eğer Amerikalı tabiat âlimi Vİ - yam Kuksun garip maceralarını oku- yup işitmiş olsaydınız, benim de hâ - yatımda böyle bir sıkıntıyı derhal tes | Jim edebilirdiniz. Vilyam Kuksun kuş ilmine ait or - Haya attığı kitaplar (o boş ve sıkıntılı bir insanın nihayet tarafta kapılabi- leceği bir araştırma merakından baş ka bir şey değildir. 1SR0 eylâlünde Kliforniadan bir kot Ya ile hareket eden Vilyam Kuksun,A merikan nüfus dairelerinin kaydetti. Zine göre, serseri | hir sergüzeştci idi. Fakat Tahiti adalarına adımı atar at- maz, küçük bir kuş sesi, hayatınm bir tarafında gizli kalmış ve meraklı bir hazinenin anahtarmı birdenbire çevirivermiştir. Bugün, Vilyam Kuk - sun ârladığı garip kuşlar kolleksi - yonuna biçilen kıymetin ne kadar ol - duğunu tahmin edebilirsiniz; 500.000 sterlin?. Ben, hayatımın baş tarafında, ken - dim için böyle bir şey iddia etmiyo - rum, Fakat bir gün, Bombaydaki e vimin verandasmda oturduğum sı. ralarda; birdenbire geriye döndüğüm zaman, altmdan bir kafes içinde ye - şil kanatlı bir küşun oraya bırakıl - dığım görmüştüm, Yeşil kanatlı bir kuş., Fakat hiç bir vakit, böyle bir şeyi size anlatamıya- cağımı biliyorum. Bir üzüm tanesi kadar, yapmcak gözleriyle bana doğru hakıyordu. Ve eğer, bir dakika, kafesin içerisinden odaya havalana - cak olursa, garip bir hint boyası gibi, Sıcağın bn kanatları yavaş yavaş eri- terek, odanın havasını bir deniz altı kadar yeşile çevireceğini hisselme - miştim: — Kim, dedim, sesni buraya kim ge tirmiş olabilir? Kafesin içinde ( kımıldamıyordu. Sadece, bu veşil renk, bir ültra şu- ar gibi, odanın içerisine (yavaş ya - vaş yayılıyor, baş tarafmdaki küçük ve hareli bir sorguç, olanın bütün sü- künetine rağmen, belirsiz bir rüzgâr. Ja harekete çalışıyordu. Birdenbire, odamı temizliyen hiz - metçi kadın: * — Zannedersem, diye konuştu, onu çok güzel buldunuz. — Evet, diye cevap (o verdim, işte bir yeşil ki bizim, oşöhretleri bütün "Avrupaya yayılmış olan çinilerimizin renginden daha güzel!. — Unutmayınız, dedi hizmetçi ka - dın, Hindistan en güzel çiçeklerle en güzel kuşların memleketidir. , İşte, Bombaydaki kuş kolleksiyonu merakım, böyle küçük ve sade bir ko- nuşmayla başladı. Bununla beraber, Rombaydaki boş günlerimin avcılık o hikâyelerini size hiç bir vakit anlatacak değilim. Öyle zannediyorum ki hatıralarım, onları yalnız kendileri için muhafaza ediyorlar. Sadece şunu söylemek is - tiyorum ki, bir gün İstanbula dönmek Yâzımgeldiği vakit, Bombaydaki evi - min bahçesinde bütün bir kuş kollek siyonunu yanımda götürebilmek için ancak bir furgonun kiralanması Tâzım gelmişti. e “Buztin size anlatmak İstediğim şey lerin hemen baş tarafında, benim hayatımı yoklamak istiyenlerin o bir ikin Kenan Hulüsi MD .3 gok kereler bana dalma sordukları bir sorguyn geliyorum: İstanbula döner dönmez Pramayı niçin seçtim? Tuhaf ve doğru bir sual. Relkide Pramann tarihsel vahşetinde doğru- dan doğruya beni yoklamak isterken, bana karşı çekilmiş iyi bir hançer de olabilir. Böyle bir sorgu ile hiç bir va- kit benim elimde olmıyarak meydana gelen birçok şeyler için beni tuzağa düşüreceklerini ümit ediyorlar. Fa - kat Permos manastırmın yerini bilen bir insan için ümit ederim ki hu ge - niş sahayı tercih etmekten daha baş- ka yapacak bir sey yoktu. — Şu halde, diye atıldım, Permos manastırının bulunduğu yeri demek ki biliyordunuz?, — Bunu" inkâr etmiyorum; sade - ce Vatikan kütüphanesine — aşrrılmış kitaptan hiçbir vakit haberim yoktu. Fakat Permos manastırını ziyaret et- tiğiniz dakikalarda tesadüf edeceği - niz eski bir Bizans kitabesi, Permo - sun hakiki tarihini size (olduğu gibi anlatacaktır. Nitekim Permosun müt- hiş hakikatini ben de orada öğrendim. Öyle görüyorum ki Pormosu siz. de biliyorsunuz.. Eğer ortada bir sır var- sa benim kadar buna siz de milşrek siniz. Ortada bir sır.. * bunu tek rar ediyordu — bir sır var.. Belki de yalnız ikimiz biliyoruz. Yahut başka birisi daha biliyor: Dokuzuncu Kle - man... Kızım Permosa yerleştiğim günler, hayatımm bu karışık o ve birdenbire hurafelerle karşılaşan dakikalarında meydana gelmiştir. Belki de, impara- tor Jüstinyanusun gözlerini oydur - mak için yarasalar mahzenine attır - dığı siyasal hasımlarınm bulunduğu yer, beni hiç bir vakit alâkadar etmi- yebilirdi. Fakat Hindistandan getirdi. Zim kuş çeşitleri üzerinde bir hakika- ti elde etmeğe çalışıyordum. Yapacak birçok işlerim yardı. Nesilleri bin se- duha ileriye giden kus çöşltleri üzerinde muhtelif zehirlere Okarşren iyi serumu verebilecek bir muafiyet aşısı arıyordum. Permos manastırı - nm yarasalar mahzenini ise, benim i- çin, hir altın hazinesinden farksızdı. Bütün bu çalıştığım dakikalarda herşeyden evvel karımi hatırlamaya mecburum- Eğer İstanbulua geldiğim günlerde onu birdenbire kayhettisem herhalde beni suçlu çıkarmıyacaksımız İkimizin arasıma yeni o bir şey daha ilâve etmek için çalıştığı ayların ni - hayetindeydi. Müthiş bir doğum san - cısı içinde kıvranıyordu. o Gözlerini bana doğru yavaş yavaş açarak, haya- tını kurtarabilmek için o bileklirimi sımsıkı yakaladığı dakikalar. Pramu- nın bende umduğu kudret bende ol - saydı, bu düşünülmüş fakat mevhum şeyi onu kurtarabilmekten daha başka neye harcayabilirdim? Fakat o, hiçbir vakit ölümle müca- dele etmiyordu. Onu birdenbire bir ta- rafa bırakmış, ve üstüne bütün kuv. vetiyle abanmış ölümü kat'iyyen duy- mak istemeksizin her şeyi bende Ümüt ediyordu. Niçin? Çünkü bütün haya- tiyle hana bağlanmıştı. İyi, fena her şeyin benim ellerim, yahut benim kafamdan çıkacağına Inanılmış gö - züküyordu. Çünkü benim (karımdı; bana merbuttu. Yalnız. onu kurtarabildim omi?. Eğer bıraktığı hir çocuk Ortada varsa, onu kurtardım. Nitekim son da- kikalarında bunu kendisi de hisset - mişti. Gözleri o Kapalıydı; ve yavaş yavaş ölümü sayıklıyordu. Her şeyi dudaklarında o dinmiyecek bir fr sıltı kadar sakin ogözükmüştür. Ölümün bir nefes olarak dudakların- da kalmasından baska el ile tutlabi - lir bir şey yoktu. Bir o nefes. Bunu yüzümde hissediyordum. Fakat kı -' gımın yaşadığını isittiğim dakikalar, bu nefesi orada birdenbire kaybet - miştim. Sadece, bir ölüm ve doğuştan sonra, elde etmek istediğim hakikatle hayata beni bağlıyan hakikati birleştirehil - dim mi? Bunu yapamadığımı da şimdi görüyorum.,, (Devamı var) in iel Diye karşıma dikilecek... Emi! ne lâfını açmadan, yani işi çaktır- madan Reha Beyi şöyle, Suluku - leye doğru bir uzanalım! diye bir kaç kere zorladrmsa da o hiç oralı olmuyor; Balat meyhanelerinden, Ayvansaray kahvelerinden hiç ay rılmak istemiyor. Yaşlı başlı ol - masına rağmen muhakkak onu da orada şiddetle sevdiği biri ol - malr? Çakır Emine; bütün o Seherle- rin, Ziynetlerin, Küheylânların ve daha bir alay esmer, sarışın, kum- ral ve çok güzel çingene kadın ve kızlarının üzerlerine tam mana - siyle bir tüy dikti! Hem efendim, bu kızda tam bir artist hali var. Zaten ötedenberi benim hayalimde yaşıyan artist bir çingene kızı tipi buydu. O ne vücut, o ne böy, bos, o ne tavır, o ne eda, o ne jest, o ne hareket ve o ne oynayış, ne kıvranış.... Sonra o, yanık sesindeki belli belirsiz kısıklık kendisine ne de yaraşıyor. Ona Çakır Emine di - yorlar amma, onun gözlerinin ne- resi çakır anlıyamadım. Onun gözleri tirşe gözlü Gülizarın göz- lerinden daha mat bir limon küfü renginde... Sonra mübareğin ba- mıyor mu bani... Doğrusu bitiyo » rum kıza, bitiyorum... Acaba, ken- disine teklif etsem, annemi de kandırsam Emine bana varır mı? Ben Cibaliden Topçulara taşı - nınca, ne dersiniz köpoğlu Etem de peşim sıra, iki gün sonra oraya damlamasın mı? Hani orada (Kazıklı bağ) denilen yeri bilir - siniz. Ben, dün öğleden sonra ora- da Çakır Emineye söyletmek için orada vals usulü ile küçük birşey besteliyorken baktım, Etemde gelmiş benim biraz arkamdaki a- ğaçlardan birinin altında serili bir basırın üzerine diz çökmüş ve ek lerini havaya açmış dua ediyor. Etemin bu hali bana pek garip gö- ründüğü için Kazıklı bağın kıran- ta kahvecisi Mıstın ağayı çağırıp sordum: — Bu çingene ne yapıyor öyle orada! , — Namaz kıldı da şimdi dua . smı ediyor. — Ne namazı? — Ne bileyim ben; ben de onun namaz kıldığını ilk defa görüyo - rum, Etem duasını bitirip de ellerini yüzüne gözüne sürdükten sonra kalktı ağır ağır ve tereddütlü te reddütlü yanıma doğruldu. Ben hiç aldırış etmeden elimdeki kâ - ğıda bakıyordum. O, bana iki a - dım kala durdu; nasıl söze başlı-" yacağını biraz düşündü. Sonra bir) den söze başladı: — Şu daracık dünyada, ölme - den, bir keretcik daha elinimetli | beyzademin mumbarek (müba » rek) cemali şerifini gördüğüm se- bepten şükür olsun mevlâma! İlle velâkin beyzadem bana hâlâ dar- gm gibi durur ise de ben sanarım ki dışından üledir amma, içinden değildir üle!... Zere ben bilirim ki a bi la, Ci di ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kayşısız Var mıdır misadeniz, kapanayım ol mübarek ayacıklarınıza da beni affedesiniz!... benim elinimetlim © beyzademin yüreciği merhametlidir; efkârcı - ğı selâmetlidir. Etem ki gelmiştir şinci kapansın onun eteğine, ben- zer onun eteciği tıpkısı bal pete - gine!... Ey benim elinimetlim, ke- sesi devletlim, şekerden lezzetlim, gövdesi balık etlim ille velâkin dertlilikten yana yüreciği benden daha dertlim İrfan Efendiciğim! Var mıdır misadeniz, kapanayım ol mübarek ayacıklarınıza da be - ni affedesiniz! Nasılsa boş bulunup — Estafurullah! 1 bastırdım ve o da hemen fır- attan istifade, ayaklarıma ka » | pandı: — Ah benim, hem elinimetli e- fendiciğim, hem dünyada ve ah - velte candan ciğerden bilâderci - ğim! Te gördün işte gözlerinle, ben artık tövbekâr oldum; her - şeyden çektim elimi, ayağımı! Mevlâm kabul eylesin; şinci kıl - dım namazımı ettim duamı; bem duamın arasında zatmız için de yalvardım Odeleki (Allahaki) gönlüne göre versin istediğini! Te inanmazsan sözlerime bir namaz daha kılayım karşmda, bir dua daha edeyim yaradana... benden neistiyorsun onu söy » ie! — Eskisi gibi yanınızda gene arasıra kölelik! — Ona da hacet yok... — Nasıl olmasın hacet a benim devletlim; te geldi yaz... Te göçtü başka yerlerden bizimkiler şura - cığa... Te kurdular serhaları... Te bulaşacaklar avşama, sabaha tır- pana, harmana... Te Gülizar da bekler çadırının kenarında gelip kapanmak için ayağınıza... Te mangaplut Nazlıcık da çadırında uyutur ninni ile şoparcığını.,. Te görürsün avşam yakındır; biraza- cıktan çekilecek güneş, çıkacak. ay, yıldız... Bulaşacak (eliyle Te- pebaşını göstererek) © yandan mızıka gene o eski frenkçesi ha - vaları çalmaya... Te çıkacak bi - zim Nazlıcık çadırından gizlice o havaları seslemeğe... Te senin ge- çev seneki arkadaş gelecek bu av- şam senin yerine bir başkası ar - kadaşla buracığa... Olacak onun koltuğunda seninki gibi bir ke - mança... Ya bir körük çalgısı... (armonik) O zaman Nazlı kaça - cak tekrar çadırına... Bulaşacak: “Ragduk kele kana peşekana,, yı söylemeğe... Ya! Ey benim eli- nimetlim, kendi devletlim, şeker- den lezzetlim, kişizadem efen - dim! Ben isterim ki şinci... Etemin bu sözleri üzerine zih - nim allak bullak olmuş; hele Nazlının şimdi çadırında minimi- ni şoparcığına ninni söylemesi be- ni fena halde sarsmış; elimdeki notayı ve o notayı kendisi için hazırladığım Sulukuleli Çakır Râ- nanım kardeşi Çakır Emineyi unu-| tur gibi olmuş ve Eteme şimdi ne söyliyeceğimi şaşırmıştım. Dalgın dalgın biraz düşündükten sonra: — Haydi şimdi sen git çadırına A a e ye mı gideceksin, nereye gideckesen; ben sonra gelir sizi bulurum! Etem, sevinçle yerinden fırla * di: — Başüstüne elinimetlim kişi * zadem, madem ki öyle arzularsr nız; madem ki öyle ferman etti * niz; ben şinci kaçarım bizim ça * dırlar yanına... Müjdelerim Nazir cığa sizin buraya geleceğinizi. Sonra siz ne zaman arzularsanif buyurursunuz oraya! Li Etem gittikten sonra kahveci Mıstın gülerek yanıma sokuldu: —Nasıl, dedi, bey beğendin mi çingenenin namaz kılmasını! : — Galiba bize numara yapmak için kıldı o namazı! — Sus be bilâder; o namazı kr larken ben ağacın arkasında gül meden katılıyordum! — Niçin? — Niçini var mı? Namazda & nun söylediklerini bir duysan «er de katılırdın gülmeden! * — Neler söylüyordu? — Neler söyliyecek, kamet ak | dıkça, yatıp kalktıkça, oturup 46 lâm verdikçe şunları söylüyordu? Kamata mançes Bilekten pelançes Akine nanay “Dikine nanay Lop aşağı mençes Lop yukarı mençes Diklam toparles Sağırta selâm Soluna selâm Paca davlesa Ve adikümselâm! Gülmeden katılarak Mıstms | sordum; — Bu herif ne vakit geldi bu” raya, bugün ilk defa mı? — Dün akşam bir ayı ile geldi. şurada ağacın altında oturan hs” | nımlara biraz ayı oynattı; sonr? Rasam sizi sordu, gitti o Bugün de ikindi defa olarak geldi. Lâkin bakıyo * rum, siz geçen yil Etemle pek dosttunuz; anlaşılan sonradan # rTanızdan kara kedi geçmiş olmâ” h! — Öyle oldu idi. — Neyse işte gene barıştınıZ! Bu yaz gene burada onlarla dalga geçeceksiniz galiba! — Bakalım kismet! ' , — Lâkin, birazdan burad# başka bir âlem var. — Nasıl başka bir âlem! Şi — Yenikapılı Reha Beyi tanırsınız? 7 — Nasıl tanrmam?... Gayet İYİ ahbabım... — Reha Beyle birkaç arkadefi haber göndermişler, birazdan 69” gılarla, çengilerle filân burs? gelip bu akşam burada bir meb. tap âlemi yapacaklarmış... — Deme! — Sahi söylüyorum; isterseni” siz de kalın, iyi eğlenirsiniz! — Reha Beyle birlikte burs?* gelecek çalgıcılar ve kad kimlermiş acaba? — Sulukuleden kemancı Kö Andon... — Ey? ; “ (Devamı vor)