Lehistanda Bisikletle seyahat | ingilizceden çeviren: Ahmet Ekrem — Yaban manası acaba avmı nasıl öldürür? İnsanın düşüncesine ne de kötü sorgular geliyor? Galiba yere yıktıktan sonra üstünüze çıkarak çiğ- niyor.. Tam özlenecek (hoş bir ölüm değil mi? Peki «iz bir dan yilreğe bir tüfek kurşununun i - riştirilebileceğini sanıyorum: Ancak ben şimdi bir on beşlik havan topunu daha çok tercih edecek (bir durum - dayım. Uzaktan korucunun üzüntülü k bir sesle Bov Bov diye bağırdığı N tiyordum; kendi himayesi altında İ- ken yaban mandası tarafından öldür- mekliğim her halde adamcağızı çok üzüyordu. Eğer fazla korkmamış ol- saydım; kahkahalarla © gülecektim; öyle değil mi ya? İki © tonluk kızgın bir mandaya âdeta o “gel pisi pisil, denmesini siz de tuhaf ve güldürücü sanmıyor musunuz? Ne yapmam Tâzımgeldiğini bilmeli idim. Nitekim o gündenberi de birkaç kere nasıl davranmam icap edeçeğini söyleyip durdular. Orada durmalı, hayvanın yüzüne sakin, sakin bakma- lı ve tam hamle edince, o İspanyanm boğa güreşzileri gibi yana bir adım at- malı imişim! Manda hamlesinin hızıy la İleriye gider sonra tekrar döner miş; ben bunu beklemeli ikinci ham- lede de gene a bir adım atmalı i- mişim! Ne üt ve ne kolayca ba - şarılacak bir iş değil mi? Bir de he - #ütlere olan itirazlarımı din- | leyin bakalım: Bizonü masrl | öldürürsünüz? O kocaman et dağın -| makta olan bir Bizon mandası bile ormanların bu devini yerinden kıpır - datamazdı. Yorgun bacaklarıma gü - venmektense bu (ağaca emniyet et - meği daha iyi buldum. Emniyet ve selâmet noktasına ko - şarken bodur £ çalılıkların dikenleri şısında koskoca ağaç kütlesi yokmuş gibi müthiş bir saldırışla tosladı. Onun da benim kadar soluğunun ke silmiş olduğuna sevindim. Artık bu kadarcık memnuniyeti çok görmezsi niz. Solukları, masallarda ejderlerin nefes alışlarına benziyordu. Kızgın - lığı hâlâ geçmemişti. Bununla beraber ormanların karan- lıklarında çıkmış olmam © güvencimi azıcık yerine getirmişti. Hattâ sinir - lerimi epey toparlıyabilmiştim ; çünkü manda ağacı toslarken, ötesine beri - sine el uzatacak kadar o şımarıklık gösterdim! Ancak sizi iki tonluk bir yahan man dasından yalnız bit metre kalınlığın - ir ağaç göğdesinin ayırmakta ol. duğu düşüncesi insanın yüreğini pek de tatmin edemiyor doğrusu! Büyük- lüğü dolayısiyle yaptığı her hareke - ti görebiliyordum. Hayvan ne yapa - cağınr bilemiyordu. Beş dakika için » de çepeçevre dolaşmıştım. Sonra da korkudan az kalsın bayılacaktım. Or- manın İzinden ağır ayak sesleri işiti - liyordu. İkinci bir Bizon daha mı ge- Tiyordu ne?, (Devamı var) e hiç de yakın değildim ve dört kilometrelik bir yolu böyle ya - na adım ata ata yürümek bilmem han gi babayiğitin gözüne kestirebileceği- bir iştir? B — Bunu öğütliyenler evvelâ ken- diledi bir tecrübesini yapsalar fena olmaz... ! Ben şuracıkta bütün açık yürekli zl ğimleriliraf ederim kiz Hamle eden bir yaban karşı durabilecök güçte sinirim yok; | olabilir ki yan adımımı atmakta bir saniye gecikirim. Beni kurtaran, zik- zak patika idi, Mandanın bir defasın- da genç bir ağacı devirdiğini görmüş olmaklığıma rağmen, hayvan çayır - dan koşmakta çalı çırpılı zikzak pa - tikada yürümeğe tercih ediyordu. Pa- tika her metrede bir kıvrıldıkçn, man son hızına kadar © çıkamıyordu. Yol o kader girintili, çıkıntılı ve karma - karışık idi ki hayvan ekseriya dört nala bile kalkamıyordu, Yol benim de işime gelmemekle beraber, onun işine | büsbütün yaramıyordu. Arkamdan en çoğu çirkin ve biçimsiz bir tırısla ko valıyordu, Birdenbire, hemen karar vermek lüzumu kendini gösterdi. İşte karşım- da bir açıklık vardı; uzakta da çitin! selâmetli görünüşü meydana çıkmıştı. Fakat açıklıkta bana ulaşabilecek miy di? Soluğum tükenmek üzere bulun - duğundan Son bir fırlayışı yapabile - cek vaziyette değildim. Ormanın he - men eteğinde koskocaman bir ağaç| gözüme ilişiverdi.. . Bu, dümdüz bir çamağacı değildi. İki üç yiz yaşmda dallı budaklı bir meşe idi. Saldır -' mandasına i maeoğlu 20, — — — — Havatehlikesin i bilen üy lak Ankara: 15 (A.A. Y — Hava tehlike- sini bilen üyeler Jistesis 7926 R.B.Hifmi Gür (Kemaliyeden) 20, 7927 İbrahim Balı 20, m 7928 Sabri Öse 20, 7929 Çemil Rabat o köyünden 20, 7996 Hüdaverdi — 10, 7951 Almam Karsjan - 20, 7992 İhsan (Hüsnü 25, 3 Ali Perakende 20, 7944 Mehmet Üsgül Muhtarı 20, Kâzım İhsan, oğlu Haymanadan 50, 7936 Süleyman İdris oğlu Ahırlı O köyünden 25, 7937 Ali Hakkı Denizli Sulh hukuk hâkimi 20, 7938 Süleyman Babanoğlu 25, 9 Reşat Marmaris tel 25, 7940 Şerif oğlu Abdi 20, 7941 Rıfkı o Turdu 20, 7942 Ahmet Göncü 24, 7943 İsak Ara- nef Mersinden 29, 7944 Şarl Nadir 20, 7955 Hacı Tuftalneoğlu Erzurum- dan 2), 7MI Mustafa Berbeceoğlu 20, 7950 Verman Enveroğlu © Viyanada Türk talebelerinden 36, 7951 Salâhad- din Necdet (Siverekten) 20, 7952 Ne- şet Odabaşıoğlu 20, Uote Hasan Diş Dr. 20, 7954 Cerrah 20, Rüstem Zey - be (Ayvalıktan) 20, 79 56 Ensari Ab- dülvahap 20, 7957 Cahit 20, 7958 Emin 7959 Ördek ho- ca hafız Ahmet 20, Uoyp havı Musta- fa Aynaoğlu 20, 7961 Muzaffer Dol- Mehmet Zerdil - 5, 7963 Güler İski - Dassiirans ki direktör İpp bir otll A,G, Vaşuat şirketi 96, 7967 Halil lipten 20, General defalık, 7955 100, 7966 Refik Srtel Murat 35.64 | zer... Motör yarışında kaza Amerikada Orion gölünde yapılan bir yarişçı saatte 90 kilometre süratle kendisi de denize düşmüştr. Yarışçıya bir şey olmamıştır. bir yarış esnasında Artür Verner adlı giderken motörü birdenbire devrilmiş, çıplak dizlerimi yırttı. Manda da o -| raya varmakta gecikmedi, Sanki kar-| *İ mın üstündeki HABER — Akşam Postası No44 dum, “bü Hançeri biz bir gece Lonca » Hançerli bostana | getirip kendisine bir gazel okut- İ tuk; inan olsun o gazelin meya - nın: basarken karşıda Tepeba - şmda harıl harıl çalan bahriye muzıkası birdenbire susmuş ve tam o sırada Fener iskelesine ya » naşmakta olan Haliç vapurunun kaptanlarından Hüseyin kaptan vapurun düdüğünü: — Yaşşa Hançer! Diye bağırtmıştı! Şöhret de fe- na değildi kızım; vakıâ Şöhret onlardan biraz sonra ortaya çıktı idi amma o da kendisine bu â- lemde hakiki bir şöhret yaptıydı. Udi Hüsnü lâfa karıştı: — O zaman ben çocuktum am- ma, meseleyi iyi hatırlarım. Hattâ © gece Hançerin yanında zurnacı Şişko Ahmet taksim etmişti! — Hah, tamam... Genç ve şık klarnet sordu: — Nerede şimdi Şişko Ahmet Ağa? sıymiş gibi cevap verdi: — Ne olacak, zavallıcık ihti - yarlardı. Birkaç yıl öncesine gelin- ceye kadar “rahmetli Hm inim OPR emen a dolaşıyor; onlara zurnacılık ya pıyordu. Fakat, şimdi derme çat- ma köy düğünlerine, pehlivan gü- reşlerine gidiyor; arada sırada da yanına bir macuncu alıp sokak so- kak sürükleniyor. — Lâkin neydi Ahmet ağa? — Öyleydi. Klârnetçi mağrur bir tavırla tek var sordu: — Şimdi en iyi zurnacı kimdir? — Sulukulede bir İbrahim ile Emin yetişiyormuş ki şimdi bun - ları çok meihediyorlar. — Duydum ki zavallı Şahin de İhtiyarlamağa başlamış... — Evet, zavallının gözlerine de ağrı gelmiş! Bu aralık Reha Bey bana dön- dü ve sazı gösterdi: — Ne arzu buyurulur efendim? — Siz ne arzu buyurursanız! — Yok, siz bize bakmayın! Biz bunları her zaman: dinliyoruz. | Bunların hepsi bizim; evlât... Ek- | sik olmasınlar, kadını olsun, erke- İ ği olsun bizi hiç kırmazlar. Biz on- İ ları her zaman doya doya dinle - | riz. Bu akşam ise bunları sirf si- zin icin hazırladık... Vaktâ bili - yorum, siz biraz alafrangacısınız ' amma, alaturkadan da herhalde vardır; dalan. bir zamanlar | hoşlandığınız parçalar emredin çalsınlar! Hoşlandığım parçalar... Ne ge - Düşündüm düşündüm birşey * hatırlıyamadım... Neden sonra ak- ıma vaktiyle Karagözde dinlemiş İ olduğum | “Bülbül olsam kona da bilsem | dallara,, Türküsü geldi ve yapıştırdı: — Bülbül olsam kona da bilse- mi çalarlarsa... Reha Beyle birlikte bütün mi - nn AĞUSTOS —1 1925 ÇiNGENELER İ ARASINDA i yarar alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Ibül olsam, | safirler, bütün çalgıcılar, hanen - deler önce beni alay ediyor sandı- lar; sonra işin ciddi olduğunu an- layınca âlaturka musikideki bu cehaletime şaşarak: — 0, dediler, geceyarısından sonra bütün fasıllar biter, karcı - gar başlar ve o da sona gelince ka- rcigarın curcunalarına geçilince çalmır, — Öyleyse kendi arzu ettikle - rini çalsınlar! Kanunun çok uzun ve usandırı- cı akordu ve kemanın ne çok uzun ne çok kısa bir taksiminden sonra Reha Bey sanki onların kâhya- | Kavuklu | çekmecede harmanda çalışan tırpancı çingeneler bir peşrevdir tuturdular, Tuttur - dular amma arası daha iki dakika geçmeden sokak kapısı şiddetle çalındı ve biraz sonra koltuğunda tulumu ile bizim Etem fitil gibi sarhoş olarak odadan içeriye düş- tü. Ve tabii o geceki o eşi pek ko- İ lay bulunmaz âlem de benim ağ- zımdan, burnumdan geldi! # ni » Ay, ay, ay! Etem son günlerde Âdeta bana kafa tutmağa başla - | Gü — Sen görürsün, diyor; yarın öbürgün bahar gelir, bizimkiler dönerler Büyükdereden şuradan Topçulara, Vidosa... Bulaşırlar ba- «har ve idirellez eğlencelerine... | O zaman Nazlı da hangi cehen - nemde ise çıkar, gelir, oradan bu yana... Gülizar da zati bu yaz da - |! | ba kıyak şarkı, ninni söylemek için | içer boyunca şinci yumurta, süt... Zati kâfir kız, sevmez de artık 8e- ni eskisi gibi... Şinci nişanlıyaca « ğız onu yakında bir ayıcı oğlanı - na... Sen o zaman düşersin gene Topçulara, bizim çadırlar yanına. O zaman yalarsın avucunu!... Ha- ha, bizim karıların kızların işleri yok da gecen yaz gibi sana bu vaz İ da sülecekler türküler, ninniler... Yağma yok... Hele harman zama- nı sen çok ararsın bizim © temiz havadaki çadırların yanıbaşını! Gelsin o zaman Reha Beyin kibar İstanbul çingeneleri eğlendirsin seni!... Zati sen mefasız (vefasız) wn biri imişsin; eldın kolte * ğuna kemanceni geçen yaz, geldin avşamları, geceleri, sabahları bi - | şunun! y | zim çadırlâr yanına, kaptım ora» Alaturkadan hiçbir şey bilmiyor” kona da bilsem dallara,, şarkısını istedim! dan zavallı mângaptut Nazlıcık ilen, zavallı cahil Gülizarcığın gö nülcüklerini; sonra efendicazıma çeldin onların zihinciklerini iste * diğin yola; kaçtın şinci İstanbu * la... Kaçtın ki kapasın oradaki çal gıcı kızlarından da birkaçının gö” | nülcüğünü!... Haha! Yağma yok» Onlar benzemezler bizim çergel& rin saf kızlarına... Onlar şehirli * dir, onlar İstanbulludur. Onların vardır, senin gibi kim bilsin ka$ tane sevdalıs... Onlar kurnazdır! diyildir onlar bizim kızlar gibi köylü, ormanlı, çayırlı, bayırlı Onlar yok mu hani adamı satar * lar da helvaya verirler. Ona sebep devşiresin akılcığını başma da, dönesin gene bu ilkbahara doğrü bizim Topçulara... Hem yaramaz Cibali gibi o kapanık yerin hava si senin koca karıya... Zavallıcık ibtiyardır zati... Hastalanacak o * rada,o havasız yerde o hatuncağı?. O yalnız senin anan değil; ben ba“ karım şinci o mübarek hatuncağr za kendi anam gözü ile... İşte son sözüm... Yoksa ben gidip koca ka” rıya ne ki geçmiş ve geçiyorsa se senin başımdan. “. Hepsini bi «| | . . . # Çingenenin yüzüme karjı per * vasızca savurduğu bü palavralara fena canım sıkıldı; birden bağır dım: — Etem, tu mudara dut, Haç" nadut! (Etem, seni fena tepele im) gi ğişlğ » Benim bu tepeden inme sözüm üzerine baktım Etemin rengi atti, hemen ustaca yelkenleri suya in * dirmeğe başladı: —'Te onu yapamazsın İşte. | Çunanki (çünkü) sen benim elini" metlimsin(velinimetmisin) ! Sen * den görmüşüm buncas iyilik, bum cas cömertlik... “Ona sebep sen o tepele* mek istesen bilem beni bn tepelet* mem kendimi... Derim sana, yak!" şır mı a benim elinimetlim, ban$ zatınız el kaldırasınız... Ben sizin yanınızda hâşâ minelhuzurda” fermede gezer bir zağar; siz ise b* nim yanımda sağılacak bir davaf” Şey, affedersiniz, şaşırdım, kaydı dilim dingilinden yan tarafa... — Sen, o dilini tutacak mıs” yoksa tutturayım mı? — Ben dilimi tutarım, ille velâ” kin bana bakarsanız gene eski gös ilen... — Eski göz hangisi? — Hangisi var mı ya? Eskide” siz bakardınız bana bir ahbap #ö zü ile, şinci ise bakarsınız b3”* yan gözle!... Ne kusur ettim size karşı ki bulaştmız benden kaçma“ ya? — Ben mecbur muyum seni der ima gölgem gibi netim sre 59" dirmeğe, yediği naneye. bak hele (Devamı 8)