a HABER -- Akşzın Posta <. Yazan: KADIRCAN KAFLI Rüsmen, sağına soluna düşen oklara aldırmıyor, Fernando'nun da ikide bir ona baktığı görülüyordu... Hüsmen kestirme yol arıyordu. Geriye baktı. Düşman gemisini: kıç tarafını gözden geçirdi. Fakat ne oluyordu? Orada v2 Mara deliklerinin birinden beyaz rl uzanıyordu. Beyaz bir k'z e ÇE çekildi ve şimdi onurı yerinde bir Yüz göründü. Hüsmen haykırdı: — Beatris!... Demek ki sağ idi, Demek k' o- Yada idi, Halbuki bu savaş devam ettik $* belki de gemi yanacak, yahut! genç kız kimbili ne vla-| taktı. Ona bir an evvel kavuşma! Zerekti. Ona giderken yol üs'ün- de duran Fernandoyu da hak'rya- Saktı, Kıç kasaranın üstüne fırlaması Fernandoyu arkadan vurması bu. Nun için bol bol yetecekti. Fakat nasıl yapacaktı?... *SEVGİNİN GÜCÜ 2... Freak Süleyman, leventlerin İ3 Panyol askerleriyle olan çarpış- yarında mükemmel bir kuwan an Vazifesi görüyordu. Hüsre Din bu yandan korkusu yoktu. Hattâ leventler çoktan o düşmar çadırgasına girmişler, güvertede, mlsrine çıkanları devirerek aslım adım ilerliyorlardı. R Son dakikada Hüsmen Reis #rmandonun yenileceğini iyice kestirmişti, Fernando da bunu Anlar ve ümidini keserse gerç kı. 2in kamarasma girerek acaha o Du öldürmez miydi? Hüsmen her ihtimale karş: bir an önce Beatrise gitmek ve onu De an kendini alamıyor - Güvertenin gerisinde yer ver duran ve düşmanın yağlı paçavra İarmı söndürmek için hazır duran lara baktı. Onların da göz leri dört açılmıştı. Onlarn başmda da her halde bir adamm bulunmasına lüsam Yoktu, Hüsmen bundan başka, kendis! Din böyle geride, adetâ seyirci o! Müsından utanmağa başlamıştı. Yaralı idi ve bütün eventler onuz! kumanda yerinden ayrılmama sın: dart koymuştu amma, bu hal, hoş bir sey değildi. k lüsmen, İspanyol gemisinin $ tarafındaki küçük delikter. önce beyaz bir el, sonra da Beat Tİtin yüzünü henüz görmüştü ki. Yerinden fırladı. ı Kıç kasaranın yanlarında yığı L duran uzun ve ucu kancalı ip- €rden birini kaptı. Kasaranlu en noktasına çıktı. İpin bi mm elinde tutarak (o kancasnı gemisini arka direğinden aç kasnranın arkasına Joğra u - zanan iplere doğru bütün kuvve tiyle fırlattı. Bu sırada sağına soluna düşer! oklara aldırmıyor, Fernandanun da ikide bir ona baktığım görüyor du. Hüsmen şimdi düşman geraisi nin iplerine takılan kancasmı şek miş, yokluyordu. İyice tutunduğu- nu anlayınca kılıcını ağzına aldı. İpi çekerek olduğu yerde ken-is: ni yükseltti. Bu sefer Fernandonur, elinde ki tabancayı ona çevirdiği görül. dü. Aralarında ancak on beş yizmi “adım uzaklık vardı. Bu kadar yer den o zamanki tabancaların tesiri çok olmazdı amma, gene de ko; kulurdu. Eğer yüzüne, gözüne ve ya çıplak derisine gelirse fena bir ge açabilir, hattâ öldüreb'ör Fernando ateş etti, ğ Buna Türk okçularının yay'ımı * he emeli Banana İrseava nm ortasına koyduğu kocaman ve kalın ağaçtan yapılan, üstü de mir ve kurşun kaplanan bir s'pe rin arkasındaydı. Oklar, siperin dibine düşüyo- du. Onu vurmak için tepeden inmek ve kılıçla saldırmak gerekti. İ Fernando birinci tatancanın! kurşunu boşa gidince ikinci ta bancasını çıkardı. Yeniden Hüs mene çevirdi. Hüsmen, bu kancık silâhtan çe kiniyordu. O da güpestenin kenarına şe kildi. z Tam o sırada Fernando tetiği çekmiş, ateş etmişti. Hüsmen sevinçli bir ses ç'kar- dı. — Artık yüzyüze gelebilir'z ka badayım!... Diye homurdandı. Bir anda ipi çekerek yeri'dec kendisini yükseltti. Boşluğa bırak tı. İki gemini kıç kasara'arı ara . sındaki yeri geçmek, saniyeni yüzde biri kadar zamanda olmuş. tu. Hüsmen buradan kend'sin kar- şıya bırakınca ayni zamâada elin deki ipe de tırmanarak bir ik” ka. laç yükseltmişti, Böylel'kle düz- man gemisinin bordasma çarpma'! korkusunu da atlatmış oluyordu | O kadar iyi hesaplamışı & Fernandonun çekilmesine meydan kalmadı. Hüsmen dosdoğru Marki Sxler nonun tepesine indi. O, kendisini sakınırken kılemı da kullanmak için yelteniyordu. Zabitler de ayni halde idi ler, | Hüsmen Fernandoya bütün hı- zıyla çarpınca İspanyol (O markis! No. 96 boylu boyunca yere (yuvarlandı Başı da geminin döşemesine fena | halde çarpmış ve sersem olmuştu Yanındaki iki zabiti haklamak bir iki saniyelik iş oldu. Hüsmenin kıheı korkunç bir pa rıltı ile ikisini de ormuzlormu üs - tünden geçmiş, ikisini de yere ser- mişti. Sonra yerden kalkmak için çs- balıyan Fernandonun #akağın» da kılıcını sapıyla vurmuştu. Fernando başından kanlar aka- rak tekrar yere yuvarlanmışt . Kıvranıyordu. Hüsmen, onun hâlâ kalkmak is- tiyen başına bu sefer yaman Lir tekme attı. Nakleden: (Hatice Süreyya) Dünya güzelinin peşinde... Fahrünname ödi, eski Farisi tarih romanından alınmıstır No.37 “ — Vay! Sen benim sevgilimi almak istiyorsun, öyle mi?... O, benim canımdır!... Sen benim canımı almadan ben seninkini alayım...,, Böyle Söyleyerek hançeri sapladı Oğlan hiç istifini bozmayınca, o da pencereye baktı: — Fesuphanallah! - dedi. Bir ân, ortadan kayboldu. U - çüncü ve çok iyi giyinmiş bira - dam, at sırtında belirdi. Bu at sırtındaki zat, oranın a * sıl büyük derebeyi ve köy ağası - nm âmiriydi. İsmine Sarim derlerdi. — Nerede kaldınız? - diye hay- kırdı. Susuzluktan ölüyorum, ya - hu... Hiddetle haykıran iyi giyinmiş adam, başmı kaldırdığı vakit, pencerede, o fevkalâde güzel bir kız bulunduğunu gördü. O zaman meseleyi anladı. Fa - kat, daha fazla haykırmasma im- kân kalmadı. Zira, sevda okların « Artık İspanyol markisi, bav değil 5 ökün, da ille gındı. İspanyol zabitleri Fernandoyu kurtarmak için koşuyorlardı. Mü. menin etrafına sık sık eklar dü şüyordu. . görmüştü. — Fernando vuruldu. Hüsmen Reis Fernandoyu öldürdü! Diye haykırdı. Leventler coştular. Frenk Süleyman bu sefer ispan- yolca haykırdı: — Teslim olun!.. Fenan 'oyw öldürdük... İşte... Hüsmen Reis o- nu bağlıyor... Geriye baktılar. Onun yalan söylemediğini gör düler. Gemide bir panik başladı. Artık hiç kimse, kumarday. dir lemiyor, onları dayanmak O için kışkırtan zabitleri çiğniyerek ka çıyorlardı. Nereye kaçıyorlardı?, Dört taraf denizdi. Hüsmen Reis şimdi, kendi üze. rine gelen herkesi yere seriyo»du. Herkes yılmıştı. İspanyol askeriri silâhların. a- tıyorlar, ellerin kaldırıyo-lardı Çanaklıklara çıkmış o'an ekçn. lar da Türk okçularınım nişancı lıklariyle yere düşmüşler. azalmış lardı. Kalanlar ise silâhlarını atıyo: yorlar, direklerden İniyoslar, ye. hut çılgm bir halde, diğer baz: as- kerler gibi kendilerini denize atı. yorlardı. Frenk Süleyman onların silâhla. rını toplıyarak tesbih giki bir 21. rada iplere bağlarken Hüsmen kıç kasaranın altına koştu. Beatrisin kapısındaki çoktan kaybolmuştu. Genç Türk akıncısı şimdi #er-| nandonun kamarasınm süslü ka | pisını yumrukluyor, azac k bildiği italyanca ile: nöbetç” Frenk Sülevman bütür. buzlar* >“ — Beatris!,.. Kapıyı açl... Ber geldim!... (Devamı var) sabet etmişti. Derhal, 45 lik adama sordu: —kbala... Burası kimindir? — Ya'sub'un... — Nesiymiş baklarm? Tahkik Lala oradaki köylülerden tah - kik ederek haber getirdi: — Cariyesi! — Çağır onu buraya bakalım.. — Başüstüne... Sarım ismindeki bu derebeyi, çeşme başma oturdu. İçi şimdi i-- ki kere yanmıştı. Birkaç tas suyu arka arkaya yuvarladı. Çok geçmeden Ya'sub geldi. — Beni istetmişsiniz, efendim. — Evet... Söyle, bakayım, Ya'- sub... Ben şimdiye kadar sana iyi- lik yaptım mı? — Ne demek, efendimiz?.. Da - marlarımda, nimetiniz deve- ran ediyor... İliklerime kadar lâ - tuflarınız işlemiştir... Size bunları nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum — Öyleyse sırası geldi. — Ferman buyurun... — Şu pencerenin arkasında o - turan kız, senin cariyenmiş... Onu bana vereceksin... Ya'sub, sapsarı kesildi. Eli aya- ğı titremeğe başladı. — Ne 0?.. Niçin cevap vermi «- yorsun? i — Ah, efendim... - Canımı alın da onu benden almaym... — Sebep? — Onu ben deli gibi seviyo - rum,. O olmayınca dünya başım - da zından olacaktır... — Vay, demek ki vermek iste- miyorsun?... almasını da bilirim... — Zorla mı?... Bu can bu ten - deyken onu ben sana vermem.. Sanki şimdiye kadar yaptığın iyi» likler niçindi? Benden vergi al - mak için değil miydi?.. Onlara karşılık benim sevgilimi mi ben - den alacaksın?... Asla,., — Vay.. Tutun şu küstahı.. A- tın hapse! Derebeyinin verdiği bu emri ye- rine getireceklerdi. Fakat, Ya'sub, daha atik davrandı. — Sen beni mahvedeceğine ben seni mahvedeyim! - dedi. Hançerini şimşek süratiyle çek- t ve şimşek süratiyle karşısımda- ki adamın göğsüne sapladı. — Ah... Derebeyi, başka söz söyleme “ den camit bir cisim gibi yere yü varlandı. Bir iki teprendi. Sonra, gözlerinin akı göründü. Ağzından köpükler aktı... Ve öl - dü... Ya'sub bu suikastten sonra, kaçmağa başladı. Derebeyinin as kerleri de onun peşine düştüler. Kiminin atı, kiminin yayı ve kr» İıcı orada kalmıştı. Hüma: — Bundan daha âlâ fırsat bu - lunmaz! — diye düşündü: Hemen aşağıya indi. Atlardari"biriniği sır“ tma atladı. Zaten yükte hafif pa- hada ağır nesi varsa yanmdaydı. Onları da aldı. Bir de ok, yay ve kılıç aldı. Dörtnala yola düzeldi. Allahı seven onu tutmasın... Köyde, askerler, Ya'sub'un işini tamamladıktan sonra, her tarafı yağma ettiler. Taş taş üstünde br- rakmadılar. — Bu fitneye sebep olan o âfet nerede? diye çok aradrlarsa da genç kızı bulamadılar. Hüma, o sırada, fersahlarla a « | sılmış bulunuyordu. Fakat hâlâ i doludizgin koşuyordu. (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İSARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi 4) Telgraf adres 1STANBUL HABER Telefon Yaz: 33872 idare: 24370 ABONE ŞARTLARI Ecnebi Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası KUPON 220 17-8-935