—. 15 AĞUSTOS — 1985 TENKİT ——— Büyük harpten sonraki şiir antolojisi Basıldığı yer : Ankara Ulus basımevi. Değeri Toplıyan : 50 kuruş, havuz başında tok karımla hayalâta dalmak hoş bir şeydir; ama insan, Yanında sözü, muhabbeti çekilir bir dost görecek olursa daha memnun olur sanırım, Dün, böyle güzel konuşur, üstelik *debi zerki de olan bir arkadaşla be- Taberdim. Sık yapraklı ağaçların tente gibi örttüğü bol sulu bir havuz başında konuşuyorduk. Bir aralık dostum: — Şey, dedi. “Büyük harpten son - Takiler,, diye bir şiir antolojisi çıkmış, Bördün mü? Bu kitabı okumuştum, üzerinde bi- Tİsiyle konuşmak istiyordum; böyle *debi zevki mükemmel, söylediğini bilir bir arkadaşla konuşmak herhal- de faydalı olacaktı. Fırsatı ganimet ilerek yerimde bir doğruldum, ve: — Gördüm, dedim Nasıl buldün? — Güzel dedi. Biraz sustu, düşün - li, sonra sözüne devam etti: > Uzun harp senelerinde ve ondan Sonraki felâket yangınlarında en far duman bizim yurdumuzdan çıktı, 4 duman yaşamak tarzımızı değiş - tirdi; görüşümüz, duyuşumuz, tadr - $mız, köklayışımız ve hattâ konuşu » Şumuz değişti. Bütün bu değişmeler şüphesiz ki; arzularımızın, telâkki tarzımızan, 18 - Braplarımızın üzerinde bir tesir bı - takacaktı, Nitekim öyle -olduz Saçı Wzam aklı kısa diye hor gördüğümüz kadınlar bugün hâkim elbisesiyle kar. fımızdadırlar, bir suç yaptığımız za - Man bizden çatır çatır hesap sorüyor- lar. “Efendim sen kadınsın, sana he « Sap vermek erkeklik şerefime doku - nur, demiyoruz. Kadın bugün doktordur, evine gidi - Yor, muayene oluyoruz; garip bulmu- “ K T Zel Sanayiine (galebe çaldi âvyareyle on günlük (yolu birkaç saatte alıyoruz. | İstihsal fazlahğı buhranı oluyor. Kurna yerini banyo- YA bıraktı, Amelenin çalışma saati - nin tesbiti diye devlet , müesseseleri T Şeyler konuşuyor. Dayanamadım: — Ah birader, dedim. Bütün bun - larla bu antolojinin ne alâkast var. — Patlama! dedi. Bütün bunlarla Antolojinin şu alâkası var: Yani bü - bu değişmeler arzularımızı, 1s - larrmızı ve memnuniyetimizi başka bir hale koydu Elbette bu arzuların, ıstıraplarm, mem - Buniyetlerin şiir üzerinde, edebiyat zerinde tesiri olacaktı, Nitekim bu tesirleri" kuvvetli hat - Marla çizen muharrirlerimiz geldi. Bir İsi müstesna henüz kuvvetli eserle « İ vermemiş olmakla beraber bu yol. neşriyat yapan şairlerimiz var. Ye- Mi telâkki tarzlarını yeni ıstırapları, ni memnuniyetleri anlatan bu şa - tleri bir araya toplıyacak ve harp - sonraki yeni şiir telâkkisini, yeni Yri gösterecek bir antoloji bastırmış olan adam yurda hizmet etmiş olur- dv Şu elimdeki antolojiyi * yü- k »den sonuna kadar okudum, yazik İ aradığımı bulamadım. Onda hava - dan, sudan ve denizden bahsedenlerin kalabalığı gözü tırmalıyor. >> Haksızsın, dedim. Antoloji sa - hibi belki muayyen bir tasnif yapmış 9 bu tasnife giren adamları kitabına Almıştır. >— Kat'iyyen dedi, Eğer böyle bir İaaMiğ fikri olsaydı bu yirmi iki ismin Atatnda bir iki şöhret, siyah bir elbi- Ye dikilmiş turuncu bir yama par - Sasi gibi sırıtmazlardı. Bu iki üç a - dan başkası, sevgililerinin kolla- yada çiçek bahçelerine girmişler gi - tabiat parçalarından, havadan, Su - », buluttan bahsetmektedirler, kg Yüsüündüm, niçin bu kitaba yirmi i- adam alınmış. Umumi harpten son $İir yazanlar bu kadar mıdır? Ben öltmış isim sayabilirim. Hem bu pe ljiye #irmemisler arasında do - cak şiirin anin hatlarını çizmek için yöraşanlar da var. Hiç olmazsa harp n sonraki bütün şiir yazanlar bu ki- : Feridun Fazıl Tülbeniçi Bu sıcak yaz günlerinde, serin birl taba alınsa idi, bu büyük kusurun ö- nüne geçilmiş olurdu. Dostum sustu, gülümseyen gözle - rini bir müddet yüzümde dolaştırdı — Manmafih, dedi. Antolojiyi has - tıranın bu gül, bülbül şairlerini kita- binda ehemmiyetle toplamasmın mü - him bir sebebi var. Antolojiye yazdığı “Önsöz,,inü okuyunca ona hak ver - memek elden gelmiyor. Gel seninle beraber bu önsözden bir iki satır o - kuyalım, şüphesiz bu fikre göre sen - de ona hak vereceksin ! “Buhranın değiştirdiği nakdi tarzi ve harbin cılız bıraktığı sefaletle dü- vuşmeğe mahküm (çocukların nasıl bir edebiyatı olurdu,, Dostum iktabı kapadı, gülerek yü - zilme baktı: — Haklı değil mi? dedi. Harp se - faleti cılız bırakmış. Şüphesiz ki: bu, cılız sefalet kolay elense edilecek, ve dünyadan nam ve nişanı o silinecekti. Böyle olduğuna göre sefaletten uazk bir memleketin çocukları güllük, gü- lüstanlık yurtlarmda (elbette hava - dan, sudan ve deruni hazlardan bah - sedeceklerdi. Muharrir haklı. Herhalde yanlış bir ifade tarzı var- dı ki, bu yanlışı fırsat bilen dostum doğru hareket etmiyordu. Daha ileri gitmesinin önüne geçmek İçin: — Ben bu kitabı yazanı tanırım, dedim; şairdir, hem asıl kabahati kendi şürlerini de böyle bir antolo - jiye almamış olmasıdır. Sana yemin ederim ki: Bu çocuk böyle bir fikir söylemek istememiştir. Fakat kalem bu. İnsan istediği gibi hükmedebilir mi ona? Hem şair (okalemi raptüzap ta girer mi hiç. Sürçmüş işte O sa - tırları şu şekilde tashih etmek lâzım: “Harbin cılız bıraktığı çocuklar se- faletle dövüşürken nasıl bir edebiyat yapabilirilerdi.., some öküz ee didisibim. Dizelemez ya, cümleyi söylediğin gibi o düzeltelim, fakat antolojideki şairler bunu yap - mışlar mıdır? Dediğim gibi araların - dan iki üç şöhreti (o çıkar, yeni diye ne görlirüz, harpten evvelkilerle ara - larında ne fark var, gül gene ayni gül değil mi? Gene ayni toy âşıkın kalp ıstıraplarını anlatır satırları okumu - yor muyuz? Gene bir tabiat levhasi önümüze asılmış değil mi? Sorarım sana,yenilik bumudur? Ben, divan edebiyatında öyle “bahariyeler,, okudum ki bu (o satırlardaki tabiaat tasvirleri onların yanında bir baldıran dan levhası kadar sönük kalır. Ve e « ğer garplılaşmak bu demekse bizim kavuklu ve cübbeli eski divan sahip - lerimiz bu işi çoktan yapmışlardır. Sonra gel, bak, senin methettiğin tül bentçi oğlu antolejisinde ne iyor : “Fecridti edebiyat tarihimize iki bü. yülk isim ve sanatkâr kaztndirmıştır. Ahmet Haşim, Yahyd Kemal,, Ya!! Niçin küçük dilini yutmuş gibi susuyorsun, haydi bakalım ben sana sorayım, Yahya Kemalın fecriati ile ne alâkası var, Cevap ver, Sustuğumu gören dostum sözüne devam etti; — Bana kalırsa bu kitap dost bağlı. lığı uğruna çıkarılmıştır dedi. — Yani, dedim. — Bazısı bu muharrir bir iki şöhreti | Önünde bir kalkan gibi o kullanarak dostlarınm şair olduğu iddiasını or - tâya almak Tüzumunu hissetmiştir, Dostumun bu fikri, şüpheyle hakan bir göze benziyordu; dedim ki: — Bu antolojideki şiirlere bakarak bir hüküm vermek doğru olmasa ze - »ektir, Beü bu kitapda isimleri geçen İnsanların çok daha kuvvetli yazıları. nı okudum. İstersen sana da bu güzel parçalardan bir iki tane okuyayım. — Olabilir, dedi dostum. Fakat Değişen bir devrin şiirleri bunlar mı- dir? Çok korkürum ki: bu kitabı bas - tıran bir müddet sonra bu şairlerin aleyhinde bulunsun. Bizzat kitaptaki şairler böyle şiirleri olmadığını söy - liyebilirler Hem sorarım sana, dünyanın ne - resinde henüz bir kitan bile bastır - mamış şairlere bir antolojide yer ve. rilmiştir. Ömürleri bir iki günlük bi - HABER — Akşam Posfası Ha beş harbi Nasıl başlıyacak? Nasıl sürecek? İtalya, Habe - şistana nasil hü - cum edecek? bir: çok yerlerde ç konuşulan, müna - kaşa edilen mev - zu budur. Bu su - ale en salâhiyet - tar mütehassıs. ların © verdikleri cevabı yazmadan evvel, Habeşistan hakkında dikkate değer bazı malü - mat verelim. Hüdisatı takip e- denlerin elbette gözüne çarpmışlır, Ortada bir yağmur mevsimi meselesi dolaşmaktadır. Yağmur mevsiminin bitmesinden önce harbin başlamıya - cağı söyleniyor, Habeşistanda yağmurlar, nisan a - yında başlar, ve eylül başlangıçlarıs- na kadar devam eder. Yağan yağmu- run miktarı, 15000 milimetredir. Yarı sağanak halinde göz açtırma» macasına yağan bu yağmurlar hemen bütün yolları, oldukları gibi, ortadan kaldırırlar. Ve dindikleri zaman iki metreye yakın bir irtifada çamur ter- | kettikleri de vakidir.. Bu çamur ha - lis balçık olup fevkalâde yapışkandır. Değil, otomobil, tank, araba, hattâ in- san, katır, deve bile geçemez: Köyler, şehirler arasında gidip gelinecek yol- lar çok mahdut ve çok dardır. Bu çamur mevsimi geçip, çamurlar güneşin kızgın harareti sltında kuru- | duktan sonra haşarat mevsimi baş lar, Binlerce çeşit tehlikeli; tehlikesiz böçekler her yanı kaplar. Sinek, siv- risinek, akrep, yılan, kertenkelenin yüzlerce çeşidi her tarafı o doldurur.! Bunların ekserisi ısırıcı ve zehirlidir - | ler, Isırdıkları yerler şişer, ve daya - nılmaz acılar husule getirir, Güneşin şiddetli harareti ayakka bıları kurutur, ve ayakları kabartır, Bu sebepten dolayı Habeşistanda a- yakkabı giymek, (hele ayakkabı İle üzün müddet yol yürümek büyük bir | işkencedir. Çizme giymenin ise kat'iy- yen imkânı yoktur. Bu itibarla İtalyan askerlerinin çe- kecekleri en büyük sıkıntı ayakka - bılarından olacaktır. Habeş askerleri esasen yalınayak olduklarından on - lar için bu tehlike yoktur. Şimdi gelelim Ttalyanın hazırlıkla- rma... İtalyanlar, 9 aydanberi asker topla- maktadır. Şimdiye kadar topladıkları askerlerin mecmuu bir milyondur. Bu bir milyon askerden o 600,000 ni Av - a le olmıyan mecmualardaki şiirlere ba karak bir hüküm verilebilir mi? Ben, bu antoloğide şimdiye kadar beş tane- cik bile şiir hastırmamış isimleri te- sadüf ettim. Sana bir şey söyliyeyim mi? Edebi kütlenin malı olmamış in- sanlardan bahsetmek çok tehlikelidir. İnsan gülüç vaziyetlere (o düşebilir. Dotsluk başka, edebi o topluluğa söz söylemek başkadır. — Böyle olsun. dedim. Fakât bir muharririn, sevdiği, kuvvetine inandı. ğı fakat henüz kitap bastırmamış bir şairden bahsetmeğe hakkı yok mu? — Niçin olmasın, dedi. Yalnız kari. ler, bü şairi tanıtan müuharririn ede. bi şöhretinin büyüklüğü ve edebi zevki nin mükemmeliyetine bakarlar. Yok - sa böyle edebiyat severler tarafından tamamiyle meçhâl bir muharririn sö. zül İnsana emniyet vermez, Hem öyle muhirrir ki: Ortamektep talebeleri - nin bile ezbere bildiği (bir hakikati! yalnış yazıyor: Merhaba demesiyle be raber: “Harbin bıraktığ sefalet cılı. | dı, Ahmet Haşimle Yahya Kemal Fec | riâtiden geldiler,, diyor. Allah rızası için söyle, inanılır mı? Ertuğrul ŞEVKET rupada, 400,000 ni Afrikadadır. İtal - ya, Avrupada bulunan bu 600,000 kişi- lik ordusunun daha ancak 100,000 ki- şisini Afrikaya gönderebilir. Diğer kuvvetlerini Avusturya (hududunda bekletmek mecburiyetindedir. Çünkü Afrikada harp bilfül başlar başlamaz şimdilik sesini çıkarmıyan Almanyanın bir hamlede Avusturya |. le birleşerek İtalyan hududuna da - yanması çok muhtemeldir. İtalya da bunu pek iyi bildiğinden yarım mil - yon askerini şimal hudutlarından a- yırmıyor. Hattâ Fransızlarla anlaş - malar yaparak, askerini onların hu - dudundan Avusturyalılarınkine ge - çerdi. Acaba İtalya Habeşistan ile çarpışmağa başladığı vakit bu 500,000 İtalyan delikanlısı yetmiş milyonluk Alman, ve on milyonluk Avusturya- lıya karşı koyabilecek mi? Bunu bil - meyiz. < , Yalnız muhakkak ölan bir şey vâr sa o da bu meselenin İtalyayı çok dü- sündürmekte olmasıdır. Versay mu - ahedesini parçalamakta zerre kadar tereddüt etmiyen Almanya gün geç - tikçe daha fazla kuvvetlenmektedir. Sarı aldıktan, bağlı olduğu muahede- leri yırttıktan, donanmasını kuvvet - lendirdikten sonra şimdi sıra Avus - turya ile birleşmeğe, daha doğrusu Avusturyayı yutmağa gelmiştir. El - bette ki bu gayesine eriştikten son - ra Triyeste gibi (o Avusturyanın eski şehirlerini yeniden ele geçirmeğe uğ- raşmıyacak mıdır? İtalyanın Habesistana hücum eder - ken şu suretle hareket edeceğini tahmin ediyorlar Habeşistanın mesahası İtalyanın üç mislidir. Ve ekseri yerlerinde sıcak - lık 43 derecedir. Yağmur yağmadığı zaman su bulmanın imkânı yoktur. Dağları da fevkalâde yalçın ve sert- tir. Kısacası askeri harekât yapmağa kat'iyyen müsait değildir. İtalyan orduları Eritrede Massan şehrinden hareket ederek Asmoraya kadar trenle gittikten sonra hududu geçecekler ve Adua üzerine yürüye »- ceklerdir. 1896 senesinde Habeş (İmparatoru Menelik de İtalyan ordularını bura - da perişan etmişti. Musolini ilk zafe ri burada kazanarak askerlerinin ma. nevi kuvvetlerini yükseltmek istemek. tedir. Eğer tali yardım eder, zafer nasip olursa İtalyan orduları Aduadan son» ra Tsana gölüne doğru İlerliyecek. ler, ve Habeşistanın birçok yerlerini Tsana gölünden çıkarak sulayıp Nile karışan “Mavi nil,, nehrinin yatağını değiştireceklerdir. Bu suretle Habe - şistanı susuz bırakmak suretiyle taz » yik edeceklerdir. Musolini bu vaziyet karşısında Ha- beşistanın pes edeceğini tahmin edi - yor. Aksi halde nehrin yatağını takip ederek Adisababayı zaptetmek fik - rindedir, Diğer taraftan Habeş ordusunu iki- ye ayırmak için cenubu şarkiden hü - cum edecektir, Mütehassıslara bakılırsa İtalyanın harbi kazanması ihtimali çok zayıf - tır, Hattâ İtalyan orduları Adisaba « baya girseler bile harp bitmiş olmı - yacaktır. Yalnız o muntazam ordular harbi bitecek, ve çete harbi başlıya - caktır, Yalçın dağları karış karış bi- len ele avuca sığmaz, ve cesaretleriy « le bütün dünyaca (tanınmış olan iyi silâhlı Habeş çetelerini ortadan kal - dırmak İtalya için imkânsız denile - bilir. Bütün bunlar harbin İtalyaya ne kadar tuzluya mal olacağını göster. mektedir. Şüphe yok ki İtalya da bu hakikati biliyor. Onun İzin Habeşista- nr korkutmak, veya memlekette da «- hili bir ihtilâl çıkarmak suretiyle ele- geçirmeğe bakıyor, İtalya bir gaye uğrunda şimdiye ka. dar milyonlar sarfettiği halde henüz “hiç bir netice elde edememiştir. Eğer İtalyanm da bir Lâyrensi olsaydı şim- diye kadar Habeşistanda çoktan dahi. li bir ihtilâl baş göstermiş olurdu. İ- talyanın tehditleri o tamamen maküs neticeler vermiş, Habeşistandaki muh telif kabileleri biribirine daha kuv - vetli olarak bağlamıştır, Habeş Müslümanlarını ayaklandır- mak gayesi uğrunda (yaptığı çalış. malarda müsbet netice vermekten çok uzaktır. Çünkü başta Mısır olmak ü « zere, Sudan, Yemendeki o Müslüman hükümetler, muhtelif vesilelerle Ha- beşlileri tuttuklarını göstermişlerdir. Bu kadar meşkâk bir vaziyet için- de şöyle bir sual varit olur: — Bu yüz binlerce askerin Afrikaya nakli, vesaire için yapılan baş döndü - rücü masraflar ve fedakârlık ne ola- cak? Musolini belki: — Faydalı bir seferberlik manevra- $ı! diye işi kapatmağa çalışı. Fakat bu suale: — Italyada son zamanlarda fevka- lâde artan işsizlere bir hayli tuzluya oturan faydalı bir iş bulmak manev - rası! cevabı verilse daha muvafık olur. Allah her iki ulusun encamını hay- ra tebdil etsin! İşte bizden de dostça bir temenni! o Mirad SERTOĞLU Yumurtalarını kırıp hayata heniz gözlerini açmış olan bu civcivler, bil - diğimiz tavuk civcivleri değil, deveku şu yavralarıdır. Ve her birisi aşağı yı karı birer tavuk büyüklüğündedir.