- lai —-—mmww—'.,hfw a ısxcus-ros’f"'_;istss" ; — TENKİT Büyük harpten sonraki şiir antolojisi Basıldığı yer : Değeri : Toplıyan : S0 kuruş. havuz başında tok karınla hayalâta dalmak hoş bir şeydir; ama insan, Yanında sözü, muhabbeti çekilir bir dost görecek olursa daha memnun Olur sanırım. , Dün, böyle güzel konuşur, üstelik edebi zevki de olan bir arkadaşla be- Taberdim. Sık yapraklı ağaçların — tente gibi Örttüğü bol sulu bir havuz başında kunuşuyorduk. Bit aralık dostum: | — Şey, dedi. “Büyük harpten son - Takiler,, diye bir şiir antolojisi çıkmış, Bördün mü? Bu kitabı okumuştum, üzerinde bi- Tisiyle konuşmak istiyordum; böyle edebi zevki mükemmel, söylediğini _bilir bir arkadaşla konuşmak herhal- df- faydalı olacaktı. Fırsatı ganimet İlerek yerimde bir doğruldum, ve: — Gördüm, dedim: Nasıl buldun? — Güzel dedi. Biraz sustu, düşün - Ü, sonra sözüne devam etti: — Uzun harp senelerinde ve ondan Sonraki felâket yangınlarında en faz- duman bizim yurdumuzdan çiktı. | Bu duman yaşamak tarzımızı değiş - tirdi; görüşümüz, duyuşumuz, tadı -| Simız, koklayışımız ve hattâ konuşu - Şumuz değişti. Bütün bu değişmeler şüphesiz ki; &rzularımızın, telâkki tarzımızın, 18 - Üraplarımızın üzerinde bir tesir bı - Takacaktı. Nitekim öyle - oldu: Saçı Uzün aklı kısa diye hor gördüğümüz " kadımlar bugün hâkim elbisesiyle kar. llmud_adırlar. bir suç yaptığımız za - Man bizden çatır çatır hesap soruyor- r. “Efendim sen kadınsın, sana he - Sap vermek erkeklik şerefime doku - hur,, demiyoruz. Kadın bugün doktordur, evine gidi - ;_gı;, muayene oluyoruz; garip buln_ıu-q rA Te ne el sanayiine galebe çatdı-' *Yareyle on günlük — yolu birkaç Saaftte alıyoruz. — İstihsal fazlalığı buhranı oluyor. Kurna yerini banyo- Ya bıraktı. Amelenin çalışma saati - hin tesbiti diye devlet müesseseleri iİr şeyler konuşuyor. Dayanamadım: — Âh birader, dedim. Bütün bun - rla bu antolojinin ne alâkast var. — Patlama! dedi. Bütün bunlarla ântolojinin şu alâkası var: Yani bü - bu değişmeler arzularımızı, 18 - plarmızı ve — memnuniyetimizi b“'bnşkn bir hale koydu: Elbette bu değişen arzuların, ıstırapların, mem - huniyetlerin şiir üzerinde, edebiyat | nde tesiri olacaktı, Nitekim bu tesirleri" kuvvetli hat - larla çizen muharrirlerimiz geldi., Bir İsi müstesna henüz kuvvetli eserle - İ vermemiş olmakla beraber bu yol. heşriyat yapan şairlerimiz var. Ye- hi telâkki tarzlarını yeni ıstırapları, ';’ €ni memnuniyetleri anlatan bu şa -| tleri bir araya toplıyacak ve harp -| N sonraki yeni şiir telâkkisini, yeni İri gösterecek bir antoloji bastırmış 9lan adam yurda hizmet etmiş olur- z“' Şu elimdeki Aantolojiyi * yü - hunden sonuna kadar okudum, yazik İ aradığımı bulamadım, Onda hava - ı3""'. sudan ve denizden bahsedenlerin k&Iahıılığ*ı gözü tırmalıyor. — Haksızsın, dedim. Antoloji sa - hihi belki müayyen bir tasnif yapmış Ve bu tasnife giren adamları kitabına “h'lıştn-. — Kat'iyyen dedi. Eğer böyle bir fasnif fikri olsaydı bu yirmi iki ismin Srasında bir iki şöhret, siyah bir elbi- Beye dikilmiş turuncu bir yama par - Sâsı gibi sırıtmazlardı. Bu iki üç a - damdan başkası, sevgililerinin kolla- Ehd& çiçek bahçelerine girmişler gi - a:abint parçalarından, havadan, su - — n, huluttan bahsetmektedirler. kiDüŞiindüm, niçin bu kitaba yirmi i- Ç adam alımmış. Umumi harpten son Ta sir yazanlar bu kadar mıdır? Ben 2ltmış isim sayabilirim. Hem bu ;:“lojln girmemişler arasında do - - Çücak sifrin ana hatlarını çizmek için Uğraşanlar da var. Hiç olmazsa harp » — Beki> dedisdöstüm. ten sonraki bütün şiir yazanlar bu ki- Ankara Ulus basımevi. : Feridun Fazıl Tülbeniçi Bu sıcak yaz günlerinde, serin bir | taba alınsa idi, bu büyük kusurun ö- nüne geçilmiş olurdu. Dostum sustu, gülümseyen gözle - rini bir müddet yüzümde dolaştırdı: — Maamafih, dedi. Antolojiyi bas - tıranın bu gül, bülbül şairlerini kita- binda ehemmiyetle toplamasının mü - him bir sebebi var. Antolojiye yazdığı “Ünsöz,ünü okuyunca ona hak ver - memek elden gelmiyor. Gel seninle beraber bu önsözden bir iki satır o - kuyalım, şüphesiz bu fikre göre sen - de ona hak vereceksin ! “Buhranın değiştirdiği nakdi tarzı ve harbin cılız bıraktığı sefaletle dö- vuşmeğe mahküm — çocukların nasıl bir edebiyatı olurdu,, Dostum iktabı kapadı, gülerek yü - züme baktı: — Haklı değil mi? dedi. Harp se - faleti cılız bırakmış. Şüphesiz ki: bu, cılız sefalet kolay elense edilecek, ve dünyadan nam ve nişanı silinecekti. Böyle olduğuna göre sefaletten uazk bir memleketin çocukları güllük, gü- lüstanlık yurtlarında — elbette hava - dan, sudan ve deruni hazlardan bah - sedeceklerdi. Muharrir haklı.. Herhalde yanlış bir ifade tarzı var- dı ki, bu yanlışı fırsat bilen dostum doğru hareket etmiyordu. Daha ileri gitmesinin önüne geçmek için: — Ben bu kitabı yazanı — tanırım, dedim; şairdir, hem asıl kabahati .kendi şiirlerini de böyle bir antolo - jiye almamış olmasıdır. Sana yemin ederim ki; Bu çocuk böyle bir fikir söylemek istememiştir. Fakat kalem bu. İnsan istediği gibi hükmedebilir mi ona? Hem şair — kalemi raptüzap ta girer mi hiç. Sürçmüş İşte- O sa - tırları şu şekilde tashih etmek lâzım: *“Harbin cılız bıraktığı çocuklar se- faletle dövtüşürken nasıl bir edebiyat ' yapabilirlerdiyo'u 43 cümleyi söylediğin-gibi — düzeltelim, “fakat antolojideki şairler bunu yap - mışlar mrdır? Dediğim gibi araların - dan iki üç şöhreti — çıkar, yeni diye ne görürüz, harpten evvelkilerle ara - larında ne fark var, gül gene ayni gül - değil mi? Gene ayni toy âşıkın kalp ıstıraplarını anlatır satırları okumi - yor muyuz? Gene bir tabiat levhası önümüze asılmış değil mi? Sorarım sana,yenilik bumudur? Ben, divan edebiyatında öyle “bahariyeler,, okudum ki bu satırlardaki tabiaat tasvirleri onların yanında bir baldıran dan leyhası kadar sönük kalır. Ve e - 'ğer garplılaşmak bu demekse bizim kavuklu ve cübbeli eski divan sahip - lerimiz bu işi çoktan — yapmışlardır.. Sonra gel, bak, senin methettiğin tül- | bentçi oğlu antolojisinde ne iyor: “Fecriâti edebiyat tarihimize iki bü- yük isim ve sanatkâr kazandırmıştır: Ahmet Haşim, Yahya Kemal,, Ya!! Niçin küçük dilini yutmuş gibi susuyorsun, haydi bakalım ben sana sorayim, Yahya Kemalın fecriati ile ne alâkası var. Cevap ver. Sustuğumu gören dostum sözüne devam etti: ' — Bana kalırsa bu kitap dost bağlı- lığı uğruna çıkarılmıştır dedi.. — Yani, dedim. — — Bazısı bu muharrir bir iki şöhreti önünde bir kalkan gibi — kullanarak dostlarının şair olduğu iddiasını or -| tâya atmak lüzumunu hissetmiştir. Dostumun bu fikri, şüvheyle bakan bir göze benziyordu; dedim ki: — Bu antolojideki şiirlere bakarak bir hüküm vyermek doğru olmasa ge - rektir. Ben bu kitapda isimleri geçen insanların çok daha kuvvetli yazıları- nı okudum. İstersen sana da bu güzel parçalardan bir iki tane okuyayım. — Olabilir, dedi dostum. Fakat Değişen bir deyrin şiirleri bunlar mı- dır? Çok korkarım ki: bu kitabı bas - tıran bir müddet sonra bu şairlerin aleyhinde bulunsun, Bizzat kitaptaki şairler böyle şiirleri olmadığını söy - Tiyebilirler Hem sorarım sana, dünyanın ne - resinde henüz bir kitan bile hastır -| mamış şairlere bir antolojide yer ve- rilmiştir. Ömürleri bir iki günlqk bi - HABER — Akşam Postfası Hab _ Nasıl başlıyacak? İtalya, Habe - şistana nasıl hü -f cum edecek? Bugün — askeri mahafilde, vesair bir- çok yerlerde j konuşulan, müna - kaşa edilen mev - zu budur. Bu su - evvel, Habeşistan £ hakkında dikkate değer bazı malü - mat verelim. Hâdisatı takip e- denlerin elbette Ş gözüne çarpmıştır, * Ortada bir yağmur meyvsimi meselesi dolaşmaktadır: Yağmur mevsiminin bitmesinden önce harbin başlamıya - cağı söyleniyor. Habeşistanda yağmurlar, nisan a - yında başlar, ve eylül başlangıçlarız- na kadar devam eder. Yağan yağmu- run miktarı, 15000 milimetredir. Yarı sağanak halinde göz açtırma- macasına yağan bu yağmurlar hemen bütün yolları, oldukları gibi, ortadan kaldırırlar. Ve dindikleri zaman iki metreye yakın bir irtifada çamur ter- kettikleri de vakidir.. Bu çamur ha - lis balçık olup fevkalâde yapışkandır. Değil, otomobil,tank, araba, hattâ in- san;, katır, deve bile geçemez: Köyler, şehirler arasında gidip gelinecek yol- lar çok mahdut ve çok dardır. Bu çamur mevsimi geçip, çamurlar güneşin kızgın harareti altında kuru- (duktan sonra haşarat — mevsimi baş - Tar. Binlerce çeşit tehlikeli, tehlikesiz böşekler her yanı kaplar. Sinek, siv- risinek, akrep, yılan, — kertenkelenin yüzlerce çeşidi her tarafı — doldurur. Bunların ekserisi ısırıcı ve zehirlidir - ler. Isırdıkları yerler şişer, ve daya - nılmaz acılar husule getirir, Güneşin şiddetli harareti ayakka - brları kurutur, ve ayakları —kabartır. Bu sebepten dolayı Habeşistanda a- yakkabı giymek, — hele ayakkabı ile uzun müddet yol yürümek büyük bir işkencedir. Çizme giymenin ise kat'iy- yen imkânı yoktur. Bu itibarla İtalyan askerlerinin çe- kecekleri en büyük sıkıntı ayakka - bılarından olacaktır. Habeş askerleri esasen yalınayak olduklarından on - lar için bu tehlike yoktur. Şimdi gelelim İtalyanın hazırlıkla- TTN A eee : İtalyanlar, 9 aydanberi asker topla- maktadır: Şimdiye kadar topladıkları askerlerin mecmuu bir milyondur. Bu bir milyon askerden — 600,000 ni Ay - S R MT AUT TÜT AT Ç — le olmıyan mecmualardaki şiirlere ba karak bir hüküm verilebilir mi? Ben, bu antolojide şimdiye kadar beş tane- cik bile şiir bastırmamış İsimleri te- sadüf ettim, Sana bir şey söyliyeyim mi? Edebi kütlenin malı olmamış in- sanlardan bahsetmek çok tehlikelidir. İnsan gülüç vaziyetlere — düşebilir- Dotsluk başka, edebi — topluluğa söz söylemek başkadır. | — Böyle olsun. dedim. Fakat bir muharririn, sevdiği, kuvvetine inandı- - ğı fakat henüz kitap bastırmamış bir şairden bahsetmeğe hakkı yok mu? — Niçin olmasın, dedi. Yalnız kari- ler, bu şairi tanıtan muharririn ede- bi şöhretinin büyüklüğü ve edebi zevki | nin mükemmeliyetine bakarlar. Yok -| sa böyle edebiyat severler tarafından tan:amiyle meçhül bir muharririn sö- Zü İnsana emniyet vermez, Hem öyle muühirrir ki: Ortamektep talebeleri - nin bile ezbere bildiği — bir hakikati yalnış yazıyor: Merhaba demesiyle be raber: “Harbin bıraktığ sefalet cılı- dı, Ahmet Haşimle Yahya Kemal Fec riğtiden geldiler,, diyor- Allah crızası için söyle, inanılır mı? Ertuğrul ŞEVKET eş ha rupada, 400,000 ni Afrikadadır. İtal - ya, Avrupada bulunan bu 600,000 kişi- lik ordusunun daha ancak 100,000 ki- şisini Afrikaya — gönderebilir. Diğer | kuvyetlerini Avusturya — hududunda | bekletmek mecburiyetindedir. Çünkü Afrikada harp bilfiil başlar başlamaz şimdilik sesini çıkarmıyan Almanyanın bir hamlede Avusturya i- le birleşerek İtalyan hududuna da - yanması çok muhtemeldir. İtalya da bunu pek iyi bildiğinden yarım mil - yon askerini şimal hudutlarından a- yırmıyor. Hattâ Fransızlarla anlaş - malar yaparak, âskerini onların hu - dudundan Avüusturyalılarınkine ge - çerdi. Acaba — İtalya Habeşistan ile çarpışmağa başladığı vakit bu 500,000 İtalyan delikanlısı yetmiş milyonluk Alman, ve on milyonluk Ayvusturya- İrya karşı koyabilecek mi? Bunu bil - Meyif * & iğıl dan d 4 Fi Yalnız muhakkak olan bir şey vâr sa o da bu meselenin İtalyayı çok dü- - şündürmekte olmasıdır. Versay mu - ahedesini parçalamakta zerre kadar tereddüt etmiyen Almanya gün geç - tikçe daha fazla kuvvetlenmektedir. Sarı aldıktan, bağlı olduğu muahede- leri yırttıktan, donanmasını kuvvet - lendirdikten sonra şimdi sıra Avus - turya ile birleşmeğe, daha doğrusu Avusturyayı yutmağa gelmiştir. El - bette ki bu gayesine eriştikten son - ra Triyeste gibi — Avusturyanın eski şehirlerini yeniden ele geçirmeğe uğ- raşmıyacak mıdır? İtalyanın Habeşistana hücum eder - ken şu suretle hareket edeceğini tahmin ediyorlar Habeşistanın mesahası İtalyanın üç mislidir. Ve ekseri yerlerinde sıcak - lık 43 derecedir. Yağmur yağmadığı zaman su bulmanın imkânı yoktur- Dağları da fevkalâde yalçın ve sert- tir. Kısacası askert harekât yapmağa kat'iyyen müsait değildir. İtalyan orduları Eritrede Massan şehrinden hareket ederek Asmoraya kadar trenle gittikten sonra hududu geçecekler ve Adua üzerine yürüye - ceklerdir. '1896 senesinde Habeş — imparatoru Menelik de İtalyan ordularını bura - - FOİ Nasıl sürecek? da perişan etmişti. Musolini ilk zafe ri burada kazanarak askerlerinin ma- nevi kuvvetlerini yükseltmek istemek- tedir. Eğer tali yardım eder, zafer nasip olursa İtalyan orduları Aduadan son- ra Tsana gölüne doğru — ilerliyecek . ler, ve Habeşistanın birçok yerlerini Tsana gölünden çıkarak sulayıp Nile karışan “Mavi nil,, nehrinin yatağını değiştireceklerdir. Bu suretle Habe - şistanı susuz bırakmak suretiyle taz - yik edeceklerdir. Musolini bu vaziyet karşısında Ha- beşistanın pes edeceğini tahmin edi - yor. Aksi halde nehrin yatağını takip ederek Adisababayı zaptetmek fik - rindedir. Diğer taraftan Habeş ordusunu iki- ye ayırmak için cenubu şarkiden hü « cum edecektir, Mütehassıslara bakılırsa İtalyanın harbi kazanması ihtimali çok zayıf - tır. Hattâ İtalyan orduları Adisaba « baya girseler bile harp bitmiş olmı - yacaktır. Yalnız muntazam ordular harbi bitecek, ve çete harbi başlıya - caktır. Yalçın dağları karış karış bi« len ele avyuca sığmaz, ve cesaretleriy - le bütün dünyaca — tanınmış olan iyi silâhlı Habeş çetelerini ortadan kal « dırmak İtalya için imkânsız denile - bilir. Bütün bunlar harbin İtalyaya ne kadar tuzluya mal olacağını göster- mektedir: Şüphe yok ki İtalya da bu hakikati biliyor. Onun izin Habeşista- nt korkutmak, veya memlekette da - hilt bir ihtilâl çıkarmak suretiyle ele- geçirmeğe bakıyor. İtalya bir gaye uğrunda şimdiye ka. “dar milyonlar sarfettiği halde henüz “hiç bir netice elde edememiştir. Eğer İtalyanm da bir Lâvrensi olsaydı şim- diye kadar Habeşistanda çoktan dahi- li bir ihtilâl baş göstermiş olurdu. İ- talyanın tehditleri tamamen maküs neticeler vermiş, Habeşistandaki muh telif kabileleri biribirine —daha kuy - vetli olarak bağlamıştır. Habeş Müslümanlarını ayaklandır- mak gayesi uğrunda — yaptığı çalış - malarda müsbet netice vermekten çok uzaktır. Çünkü başta Mısır olmak ü - zere, Sudan, Yemendeki Müslüman hükümetler, muhtelif vesilelerle Ha- beşlileri tuttuklarını göstermişlerdir. Bu kadar meşkük bir vaziyet için- de şöyle bir sual varit olur: — Bu yüz binlerce askerin Afrikaya nakli, vesaire için yapılan baş döndü - rücü masraflar ve fedakârlık ne ola- cak? , Musolini belki: — Faydalı bir seferberlik manevra- sı! diye işi kapatmağa çalışır: Fakat bu suale: — İtalyada son zamanlarda fevka- lâde artan işsizlere bir hayli tuzluya oturan faydalı bir iş bulmak manev - rası! cevabı verilse daha muvafık olur. Allah her iki ulusun encamını hay- ra tebdil etsin! İşte bizden de dostça bir temenni! — Mirrad SERTOĞLU —- Yumurtalarını kırıp hayata henüz gözlerini açmış olan bu civcivler, bil - diğimiz tavuk civcivleri değil, deveku şu yavrularıdır. Ve her birisi aşağı yu- karı birer tavuk büyüklüğündedir.