« 10 — AĞUSTOS — 1995 25 yıl hapisanede kalan Gönüllü Mahpus Hatıralarını anlatıyor 7 HABER — Akşam Postası En büyük casus teşkilâtı reisi anlatıyor: Klemanso ile mareşal Foş arasında kavga 7 (16) Mahpus kadınlar gitmiş olduk- Almanlara, bu sırları kim öğretiyor- ları Benden birçok defalar hapishaneyl kisaca tarif etmemi istemişlerdi. En İYİ tarif şudur: KADINSZ ÜÇ BİN ERKEK! Hapishaneyi çok ağır bir Istırap ndirmaktadır. o Düşününüz ki Mahpusların ekseriyeti elli yaşmdan taha gençtir. Ve on yıla, yirmi yıla Mahkümlarla müehbet mahkümlar bu riyelin en çoğunu teşkil etmekte. Ürler, Sonra da taş duvarlar ve de - Wir çubuklar arasında hapsedimiş bu *tkekler kütlesinde birtakım hülya ve heelerin ne tahribat yapabileceği B'de gözönüne getiriniz. Pırtmalı bir geceden (sonra çıkan Mantarlar gibi, kendini, gösteren ihti- lardan bahsetmek © istemiyorum. daha ziyade hareketle tarif ve cüme edilmiyen, yalnız şuurda giz- İ kalan şeyleri düşünüyorum: Ne de- Mek istediğimi siz de anladınız ya: Mütecesir, hiddet ve umutsuzluğun ne “lduğunu biliyor musunuz? * Kadınsız yaşıyan üç bin erkeğin kal bindeki kin ve nefret silâh bulacak 0- Yursa, günün birinde dünyayı yerin - den sıçratabilir. Ancak bu deva kabul *tmez nokta yalnız Sing Sing hapisha Mesine mahsus değildir; ceza giymiş mların ıstırabı her yerde birdir. Fakat bu sessiz ıstırap, serbest in - tanlara karşı müthiş birtakım duygu rin tahminini atmaktadır. i Ben birkaç korkunç hâdiseye enhi* “dum, Bunlar anılmağe değer. Hiç bir vakit sonu gelmiyecek (olan bir a ss ntrmdmle yaar ürek Yim, istemi “Büyük evin,, ortasında muhteşem Sütunlu ve Korent üslübü nakışlarla Süslü bir Yunan mabedi vardır. Ha- Dİshane idarecileri Hudson ırmağı kı- Yisina, Akdeniz medeniyetinin hususi Yetlerinden birini kurmak için bilmem i hangi düşünceden ilham almışlar. Her ne ise bu mabet eskiden Sing Sing muhtelit bir hapishane iken ka - dinlar koğuşu hizmetini görüyordu. hpuslar içerdeki esireleri göremi - Yorlardı. Fakat mabedin kendini gö - Tebiliyorlardı. Orada kadınların, *m de yüzlerce loca kadının bulun - duğunu biliyor ve bu bilgi onları çık ietiyordu. Tâli yaver giderse, belki de arasifa kadınlardan birini görürlerdi. Fırın, Mutfak gibi müşterek hiz” Retler arasıra kaçamak birkaç söz “yleşilmesine vesile olabiliyordu. Mahpuslardan birisi, bazan büsbü - ün değişmiş bir yüzle hücresine dö - Mer ve teneffüs zamanında arkadaş - larına : >— Bugün bir kadınla karşılaştım! Derdi. Ve bu bahtiyar adam kadını tarife kalkışırdı. Onu ekseriya hatı - tasında kalmış bir yüze (o benzetirdi- Eğer ayni kadını ikinci bir defa gö - Hecek olursa artık “bugün bir kadm- a karşılaştım,, demez fakat “ onu ge- M€ gördüm,, sözleri ağzından dökü - Mirdğ, İşte tapınılan habudeler böyle an - atılır, Henüz biribirlerine söz bile söyle - miş olan sevgililer, senede birer "ebeseiim bir iki defa, o da Tanrı ken- Ölerine acırsa biribirine armağan e- “ebilirlerdi. Bazan da mektuplar ha tikulâde yollardan dolaşarak elden “le giderdi. Bu aşklardan bazıları vakitsiz ölüm nihayet bulmaktadır. |, Stdinla erkek öteki dünyada bu - ek umuduyla ayni günde ölü bü- urlar, Bu vakalar pek çok defalar Karre etmeli. y Maplshane idaresi nihayet insan - Üy kalbine nakşedilmiş ve en derin lerine kadar sinmiş bazı yasala - Ve halde hatıraları Bugün bile oradadır. kaldı. Peygamberin delilikleri için ö- rm hiç bir ceza kanunuyla önüne ge - | denmiş olan bu pahalı kan vergi - çilemiyeceğini anlamıştır. Bunun üzerine Yunan mabedi bo - şaltıldı. Mahpus kadınlar gitmiş oldukları halde hatıraları kaldı. Bugün bile o - radadır, Bugün evli olmıyan erkek mahpus- sini Klemanso bir türlü affedemi- yordu. İşte Cumhur Başkanı Tho- mas Woodrow Wilson'un maddi ve manevi portresini böylece ta - mamlamış olduk. Politikada hülyaya dalmak, rü- lar hiç bir kadının yüzünü görmezler.| ya görmek hiçbir vakit iyi değil « Bu zavallılar günün birinde kendile- | dir, 1919 da olduğu gibi tarihin rinden daha bahtiyar olan arkadaşla” | herhangi bir çağı da serin kanlı, yını ziyaret eden kız kardeş yahut ka- | oğuk düşünceli devlet adamları çi yiye — ye ister; insan kanının ırmaklarla öl- erini ir ka , — hayet arkadaşa anlatırlar. Hülya - sülmekte ğa umumi bir vr larını çevresine kümelendirdikleri hu | Ye sırasında, gamuskâr, idealist kadmın bir gün saçını, başka bir gün! ve samimi olsa bile soğukkanla de zevk ve duygularını sorarak öğ -| hareket edemiyen bir tek adamın renmek isterler. Yavaş, yavaş kadının resmi, hayalinde canlı bir şekil alır. Hele bir fotoğraf ele geçirilirse buna artık paha biçilmez! 7 Bu sergüzeştlerin sonu Fetişizm - dir. Iyi yürekli bir babacan olan ar- yapabileceği zararları işte gör - dük. Sir Bazil sözüne devam etti: — Alman murahhasları Rezer- voir oteline yerleştirildiler, Tri - kadaş, kız kardeşinden yahut kadın | yan Palas müttefiklerin servis şef- akrabasından bir mendilini, eldive - | lerine tahsis edilmişti. Büyük sar- | ninden bir tekini, yahut eskimiş pud: | nıçların üstündeki taraçalar va ra ponponunu İster, Mahkümun eline artık bir hazine geçmiştir. Bu, kendisini hayata bağlı yan bir kuvvet kaynağıdır. Geceleyin hücresinde ona tapınıziçinden kur - madığını bırikmaz; kendini o başka insanlar gibi hür sınmağa başlar, Bu aenİn asklasın sonü bazan dram. Ta biter, Bir gece hastaneme kafatası patla- mış bir mahpus getirdiler. Tedavi et- tim; kurtuldu. Ancak böyle müthiş bir darbeyi kimin indirmiş olduğü bir vakit anlaşılamadı. Sorduğum bü- tün sorgulara sadece: — Bilmiyorum!;. Diyordu. Nihayet her şey anlaşıldı. Bizim yaralı, atölye arkadaşların. dan birinin kız kardeşine gıyaben ve vekâlet suretiyle âşık olmuştu. Bu ar- kadaş dilediği bütün bilgileri ona sun makta güçlük göstermemişti, Fakat ayni bilgileri bir başka mahküma da sünmuştu. Tabil bütün O bunları para mukabilinde yapıyordu. İş günün birinde o çatallaşır! İki mahpus tesadüfen hakikati öğrenin - ce dövüşürler ve daha gücsüz olanı -| rit edilmiş değillerdi; Üçler ara - | sında geçen herşey kulaklarından | nın kafatası patlar, Bunu çok tuhaf buldunuz değil mi? Durun hele! Dahası var Bu kavgadan altı ay sonra kız kar - deşinin fotoğrafını satmış olan mah « pus atölyede boğulmuş olarak bulun- du. Onu, benim yaralım öldürmüştü! Bakın hiç görmedikleri bir kadının al sıtaşirt& Almanlar, hiç eksik ol - müyan ahali tarafından görülmek- sizin sarâya gidebiliyorlardı, Bu» rası âdeta muvakkaten Versay sa- Tâyına tâşınmış imparatorluğun bir köğüni gibiydi. Delegeler Fransız ve İngiliz ga- zetelerini büyük bir dikkatle oku- yorlardı, Gazeteler otele muaz » zam paketler halnide geliyordu. Daktilölar Brokdorf ve en yakın yardımcıları olan Landsberg ile Gresberts için hülâsalar çıkarı - yordu. Telefon hiç durmadan işli- yordu. Otele mütemadi bir gidiş | pılıyordu. Fakat bütün bu gürültü ve pa - tırdı niçin? Çünkü Almanlar için parti tamamiyle kaybedilmiş gibi görülüyordu. Caddenin üstündeki kapılarda nöbetçiler aşağı yukarı adımlıyordu; Almanlar iyi muha- faza olunuyordu; fakat hiç de tec» kaçmıyordu; her iş kendilerine ih- bar olunuyordu. Bundan başka i- yi bir istihbarat şebekesi Fransız halkını depreştiren sebepleri ve alız Fransız polisinin bildiği birtakım sırları onlara yetiştiri - sel ” du. Almanlara bütün bunları güzel gözleri için Sihg Sing hapisha. | 79'u. Alm z mesinde insanlar biribirini nasıl bo. | Kim bildiriyordu? Tekrar ediyo - ğazlıyor? Fakat mahpusların o görmekte ol dukları birçok kadınlar da vardır. rura, bu iş harp sonu esrarından biri olarak kalmıştır. Sanıyorum ki bu adamlar mağlüplerde oldu- İnsanlık, merhamet yapıyorum di -| ğu kadar galiplerin de karşılaştı- ye kırıta kırıta hapishane koridorla- larında dolaşan sosyete kadınların - dan bahsetmek İstiyorum. Bunlardan birisi bana dedi ki; ğı dahili güçlükler dolayısiyle se- vinip duruyorlardı. Sir Bazil burada sesini yükselt- — Doktor hiç te sevimli değilsiniz!.! ti: Ben de öna: — Artık Triyanon karşılaşma - geliş ve esrarengiz ziyaretler ya - | — Madam siz de hiç merhametli ve | sına vardık; bunun pek de renk - e Ü izli erin siz olduğunu iddia edemeyiz. Ha- etli olsaydınız benim aç kurtlarının | kikatte bu tören iki defa oldu; 5 gözü önünde eteklerinizi sallamazdı - mayi Gelikiy einamelerin tasdi- nız. Onlara yapmakta olduğunuz fe. | 5 we d nalığı, ancak kendinizi burada onlar - ki ve muahedenin müttefiklere o - Is birlikte kapatmak suretiyle tamir | kunması. içsem Henüz esrarını muhafaza etmiş i ol uahede kulisler ik Benim cici ziyâretçim (evine döner > > e — ei dönmez en güzel kalemini eline ala -| | en 2” ör sebep oldu; rak valiYe bir o mektup yazdı ve bu | Kavga bu sefer Jemanso ile Ma- mektubunda bana “vahşi,, dedi. reşal Foş arasında geçti. Mareşal Bu şöhretime çok (değer vermek -! Foş kendisinin de herşeyden ha - teyim doğrusu! | berdar (o edilmesini (istemişti; (Devamı var) | kupkuru bir vet karşısında kaldı. Arada geçen münaakşa büyütü - lerek ve şekli değiştirilerek, is - tihbaratı kuvvetli mahafile ulaş - tırıldığı gibi Almanların da kulak larma yetiştirildi. Törenin ikinci kısmı, yani sizi alâkadar eden faslı, muahedenin Almanlara o - kunmasından iki gün sonra geçti. Sir Bazil ellerini havaya kaldı- rarak: — Ah!... O gün. Dedikten sonra binlerce otomo- bil, yüzlerce otobüs, tren, tram - | vay ve arabanın Vetsaya boşalt - | tığı ahaliyi tasvir etti, Herkesi si- nir ve heyecan içinde görmek isti- yordu! Fakat neyi göreceklerdi? Sadece gök yüzünü!... Herkes bilmek istiyordu... Fa » kat neyi bilecekti?... Güvenlik ve düzeni (asayiş ve intizamı) ko » rumağa memur olanlar, ne güçlük çekiyorlardı?... Bütün bu kalaba- lığın üstüne de ceplerinde girmek - | müsaadesi taşımakta olan bütün ulusların yüzlerde - gazeteci, fo - toğrafçı ve sinemacisı büyük Pa - las oteline girmek için itiyor, ka» kıyor, dirsekleriyle kendilerine yol açmak sitiyor ve boyuna bağı- rıyorlardı. Sir Bazil şimdi bize büyük sah- neyi tanıttı. Dekor: Sarayın çok r- şıklı, çok aydmlık büyük bir salo- nu... Siyah elbiseler giymiş Brok- dorf * Rantzau'un nuna da“ yanarak ilerlediği görüldü. Tam bir junker vaziyeti; baş yüksek, ve meydah okuyucu; mermere benziyor; hattâ gözlerinin bile taş kesilmiş olduğu söylenebilir! Ar- kasından yardımcıları Landsberg ile Gresberts geliyordu. Ve kar « şılaşma oldu. Sanıyorum ki bu dakikada seyircilerden birçoğu - nün yürekleri atmaz oldu... Sir Bazilin sesi alçaldı, bir mr- rıltı biçimini aldı; — Karşılaşma mı dedim; şunu çarpışma sözüyle anlatayım... Sir Bazilin yüzünü bir sevinç kapladı: —Klemanso durdu; zaten küçük olan gözleri büsbütüri küçüldü.Bu bizim için hic de iyi bir mana ifa- de etmiyordu, Golualı bıyıkları - nın altında dudakları sıkışmış, yanakları ise olduğundan daha genç görünüyordu. Mermer ada - mın selâmına kısacık bir baş işa » | retiyle karşılık verdi. Herkes Brokdorf tarafından gönderilmiş olan küstahça notayı düşünüyor; acaba ne olacak diye merak edi - yordu. Masanın çevresine sessiz - ce yerleştiler ve Klemanso, ayak- ta olduğu halde resmi beyanatı o kudu. Az söz, kesici bir eda, ve meydan okuyucu lâkabı vermiş olduğu adama karşı barut gibi a- tılan kupkuru bir 8631... — Klemanso, sözünü bitirmiş olduğundan yerine oturdu ve mer mer adam ayağa kalktı. Heye- can çok büyüktü... Koca salonda ölüm sessizliği vardı... Brokdorf - Rantzau | koltuğu - nun altında iki tomar kâğıt getir. mişti; bu tomarlar orada bulu - nanların hepsinde büyük bir me - rak uyandırdı... Her iki tomarı da hiç acele etmeksizin gözden geçir» | du? Bu bir türlü anlaşılamadı gitti. di. Büyüğünü masanın üstüne, kendi önüne koydu. Sonra da ken- di elyazısı olan söylevi okumağa başladı. Az sonra göreceğiniz gi- bi bu, bizim hak etmiş olduğumuz söylevdi. Pek yüksekten atip tut » makta olan ilk sözler üzreine müt- tefiklerin şefleri büyük bir şaşkın- Irkla biribirlerinin yüzlerine bak » tlar, Klemanso kendisine mahsus şiddetli bir hareketle sözü kesti ve tercümanlara “ hiçbir şey işit- miyorum,, dedi. Bu doğru muy * du, yoksa böyle yapmakla kızgın liğmı biraz olsun yatıştırmak mi istiyordu? Küçük bir taşmma oldu, iskem- lelerini kapan iki tercüman, Kap- lanın iki yanına geçtiler... Okuma tekrar başladı; sözler tüfek patla- yışı gibi kupkuruydu; şimdi ise Üçler gayet ciddi ve sert birer su- ratla kendi aralarında alçak sesle fısıldaşmağa başladılar. Bunun üzerine, bizim özü sözü açık Vil- son ayağa kalkıp upuzun boyunu gösterdi ve Brokdorf - Rantzau'un kullanmakta olduğu sesi ve edası- nın hoşa gitmediğini söylemek #w- retiyle onu susturmağa uğraştı... Klemanso gözünü Vilsona doğru kırpıştırıyor, sanki ona: “Ameri - kalı generali gizli trenle gönder « mekle rahatsız etmede mana var mıydı?,, demek istiyordu, Hiçbir şeyden müteessir olmıyan, Alman, dimdik durarak Vilsonu dinledi; bir tek sözle karşılık vermeksizin okumasına yeni baştan girişti; sanki otomatik bir makineymiş gibi acı söylevini okudu oturdu... Bu ilk toplanma dünyanın en ha - rikulâde bir şeyi oldu! Fakat da « ha göreceklerimiz de varmış!.. Dedikten sonra Entelicens Ser- visin şefi, Mermer adamın koltu- ğu altında taşıyarak getirmiş ol « duğu iki tomar kâğıdın masalmı anlattı: — Bu iki tomar tarihçilere ait- tir... Diyorlar ki Klemanso toplan- mayı açarken söylediği beyanatı hazırlarken 1871 de Bismarkm tezlil edici tavrmı hatırlamış ve kendi kendine sözde “Siz bizi har- be icbar ettiniz. Böyle bir saldırı. şa meydan vermemek için lâzım - gelen tedbirleri alacağız,, demiş » miş... Klemansonun bu aynı za - manda hem dramatik, hem de se- vinç gösteren biçimi takınmış ol. duğu sahnede hiçbir şahit bulun- mamıştır, Söylemiş olduğunu far- zetsek bile bu sözler Almanların az sonra görecekleri muahedenin 231 inci maddesinde kesen kes şeklini almışlardı. Fakat umumi - yetle heyecanlarına kapılan Kle- manso'nun bu defa hiçbir söz söy» lemediğine ve bir harekette bulun madığına emin olabiliriz. — Peki bu efsane nereden çık- tı? — Alman delegasyonunun tâ kendisnden... Sanıyorum ki ihti - yaç karşında böyle ateşli bir tümle icat edildi. Hakikat şuydu. Gayet kurumlu olan Brokdorff « Rantzau daha nazik bir kabul ü - mit ediyordu; müttefikler karşı yapmış olduğu küstahlığı unutu « yordu. 5 (Devamı var)