pr e m ŞA a ÖŞEHIRDE GEZİNTILER Alemdağında yangın ingilterede güver- günübir gezinti Bilmece Alemdağının arkasındaki fundalık! Jar geçen pazat günü gene öyle yan. dı, öyle yandı ki ta Dudullunun bi raz ilerisindeki Çekmece köyü hiza Jarından' Taşdelene kadar bütün c gepgeniş, upuzun sahada o gün sabah tin akşama kadar dumandan yöz gö- zü görmez oldu. Orman yangınının yakından görü- nüşü pek dehşetli oluyor. Hele bu yan gm, pazar günkü çok sert bir rüzgür- la hiç durmadan körüklenecek olursa. Usküdardan tuttuğumuz payton a - rabası, Sart Gazi önlerine geldiği za - man bir buçuk saatlik yangın yerin - dan kopup gözlerimize dolan yanmış! yapraklar o kadar çoğalmıştı ki mec - | bur olduk, Burada arabanın körü -' ğünü kapamaya.. Hele şoseden bayır yukarı Taşdelene bükülünce yerdeki dizboyuna yaklaşan © turuncu tozlar rüzgürla havalanıp yangmınis ve dumânlariyle karışıyor, arabanın için den bize bir karış ilerisini göstermi - yordu. Bizim araba olsun, önden ar- kadan başka (arabalar, otomobiller olsun sanki burada çok kesif bir sise yakalanmış vapurlar gibi bir müddet oldukları yerde kalıyor; sonra biraz ortalık açılır gibi olur olmaz beşon adım ilerleyip tekrar önleri kapanın- ca gene oldukları yerlerde istop edi - yorlardı. Canımı sevdiğim, güzel (Alemdağı, İstanbulun sayılı cennetlerindensin ama, hâlâ o eski, bildiğim Nuh Nebi - den kalma Alemdağısın! Eskiden man da arabalariyle gittiğimiz zaman ne İ- sen hemen hemen gene osun! Yol yâ- pılmıyor değil, yapılıyor ama iğne ile kuyu kazar gibi yapılıyor. Hele Du - dulluya yarım kilometre kala yerden başlıyarak Dudulludan bir buçuk, iki kilometreye kadar ileriye giden kısım o kadar berbat bir durumda ki biz gez ginler o gün hepimiz burada araba dan indiğimiz halde iki dinç beygir o bomboş arabayı yolun bu çok berbat kısmından geçirinceye kadar akla ka- rayı Seçti, Tasdelenden bu tarafa doğru yapıl- makta olan çok düzgün şose Allah ve- re bugünlerde bitse de oradaki amele, Dudullunun önlerine dökülse ve böy-! lelikle hiç olmazsa sonbaharda Alem- | dağma gidenler yollarda bol bol: — or: Yerine biraz: — Ooh! Çekseler... Usküdardaki otobüsçülere ne dersi niz? Orada boş bir arsada pinekliyen eski bir otobüsün (Şoförü altı kişiyi Taşdelene götürüp getirmek için bizden tam 18 lira istemesin mi? Halbuki pazar günleri Topkapıdan Floryaya iki liraya otomobiller, arabalar gidi- yor. Sonra buradan Silivriye işliyen otobüsler yarım liraya yolcu alıyor. Ve gene Sarıyerden Kilyosa beş, altı İlraya gidip gelen otomobiller gırla... Galiba, onun için olmalı, Osküdardan, Kadıköyünden Alemdağıma gezmeğe gidenlerin çoğu hâlâ eski tertip içleri döşekli, halılı, kilimli, keçeli, yastık- Ir, minderli muhacir arabalariyle ve bir kısmı da bizim gibi opaytanlorla, bırıçkalarla gidiyorlar. Aman bir görse İdiniz, o gün bizim payton da paytoncu da pek ömür şey- lerdi, Genç ve dinçee idiler ama ara - banın kendisi belki elli yaşında vardı. Yetmişlik arabacı İbrahim söylendi - ğine bakılırsa Erenköylü Tanburacı Osman pehlivan mektebe başlatıldığı zaman, bu arabaya bindirilip mektep alayınm önlinde yürütülmüş... Hasba- nm-tekerlekleri Tâstik ve arabacının | yanında bir de kornası olmasına rağ- men çamurlukları lime lime olmuş; | körüğü güneşten, tozdan, yağmurdan ve daha kimbilir neden açık sincabi bir renk almıştı. Düşünün, altı kişiyiz, bir de araba-| Taşdelen kaynağında her ş ancak 150 damacana su doldu- rulabilirken ve bu mıktar Üskü- dar ve Kadıköyüne yetişirken HABEK — AKŞAM Fo3TEBI Istanbulda Taşdelen diye satı- lan sular acaba ne suyudur ? Kadıköylü bir alle Alemdağında eğlealyor cı yedi.. Ve içimizden en şıkr, en ya - kışıklısı, en alımlı çalımlısı arabacı - nın yanında. Karpuzlar, ekmekler, şeftaliler, dolmalar, sardalyeler, do - matezler, hiyarlar, biberler, gazete - ler, su şişeleri arkaya yatırılmış kö - rüğün içinde olduğu halde tam öğle vakti bizim Kısıklıdan bir geçişimiz vardı, hani yokmu, oradaki İki sıralı | kahve bahçelerini dolduran yüzlerce insanın bize ağızlarının suyu akıyor - du! Hattâ biz, Kısıklıda ilk molayı verip de orada birer çay içerken mü- tekait kıyafetile adamcağızm biri ge- lip de arabacıya demesin mi ki: — Babalık, ben de Dudulluya ka - dar arabanın bir köşesine ilişsem sana bir kahve parası versem olmaz mı? Önce söylemiştim ya, bizim yetmiş - Tik arabacı İbrahim baba da pek ö - mür şeydi. O adamın bu teklifini du. yunca: —Arabanın içinde, dışında iğne i. tacak yer yok, Eğer. istersen sen de beygirlerden birinin üstüne atla, bize yolda vardacılık yap! dedi. Geçen yıl İstanbulun merkez tel- grafçıları beni karadan güle oynıya Kilyosa götürmüşlerdi; ne yalan söy- liyeyim, o vakit ta Sarıyerden Kilyo- sa yaya yürüdüğüm halde yollarda pek güzel eğlenmiş pek memnun kal- muştım. Bu sefer ise İstanbul tapucu- ları tuttular, beni paytonla Alemda » ğına götürdüler; fakat Üsküdardan Alemdağına varmcaya okadat bende ne bel kaldı, ne omuz, ne kol, ne ba - cak! Araba dar, yol bozuk, rüzgâr san ki kasırga, üstelik toz oduman..Da- ha sonra da bozuk yerlerde yürümek. | İkide bir arabadan inip nöbetle yaya yürümek... Dudulluda ikinei molayı verdiği - miz vakit açlıktan O karınlarımız zil çalıyordu, Oradaki köy (kahvesinin! bol tavuklu, bol köpekli | bol kedili bol sinekli avlusunda (yedik yemeği, içtik suyu, derken olduk mu bir kat daha turşu. Bereket versin, oranın çok yaman suyu bizi pek o kadar 'şişir | medi ve orada tıkındıklarımızı çabuk hazmettirdi de Taşdelene varır var - maz hemen oracıkta bizim ahçı başı, tapucu Bedri ikinci karavana boru - sunu çaldı! Evkaf Taşdelene güzel ve modern bir su deposu ve üzeri kapalı mükemmel su doldurma yerleri yap - tırmış; şimdi de bunu#t etrafına düz gün duvarlar, setler ahşap kahveler falan kuruluyor; yukarıya Gazi su yuna çıkılan dağ şosesi de bitmiş. Ancak burası adam olmak için daha t çok, hem de pek çok şey ister, Önce çok bozuk, berbat olan o bü - yük yol bitirilmeli; o sonra orada bir lokanta, bir gazino, bir yatacak yer| olmalı! Öte tarafları daha sonra o - lur, Yoksa oraya bir araba (erzak ve eşya ile git ve onları... orada hazır - layıp bitinceye kadar akşam oldu di- ye dön! Öyle tadı çıkmıyor. Alemdağından döntşümüz gidişi - mizden höş kaçtı. Çünkü bir gez bey- girler ahıra, repoya dönüyoruz! diye dönüşte tatlı bir tırısı (otutturdular. Sonra arabacı yetmişlik İbrahim ba- ba biraz keyfe geldiği için dizginler elinde tatlı tarafından masallara baş- ladı. Rahmetli Ahmet Rasim ustamı - 7 tanıyan Kadıköylü amıbacı Kadri » nin oarabasındakiler de peşimiz sıra yolda bir curcunadır tutturdular. Ta- pucu Nâzım Dudulluda harmancı çin- gene çocuklarına Rumba ile modern bir hampür oynattı. Suadiyeli Hüse - yin Şükrü içini oyduğu Koca bir hi - yarı bardak yapmış, arabadakilere bu hıyardan bardakla boyuna boyuna Taşdelen suyu ikram ediyordu! Dönüşte arabacınım (yanına beşlik simit gibi kurulmak sırası eski “davul dan ilhamlar,, yazıcısı > Agâh İzzete gelmişti. Akşam geç vakit gene ayni alay İle Kısıklıya geldiğimiz zaman bir yandan İzzet arabanın korhasını çalıyor; bir yandan da oradaki gazi- nolardan dağılmakta olan halk biri - birlerine: — Savulun İbrahim babanın tankı geliyor! Diye bağırıp yoldan çil yavrusu gi- bi dağılıyorlardı! ... Hazır Taşdelene gitmişken şunu da söyliyeyim ki evkaf (o İdaresi oradan günde ancak yüz elli damacana su doldurtabiliyor ve o yüz elli damaca- na suda salt o Üsküdar ve Kadıköyü taraflarına dağılabiliyor, bunlardan İstanbul tarafıma bir bardak bile ge- ŞUNDAN BUNDAN on milyon güvercin, şimendiferle şehirden şehire taşmacaklardır. Güvercin yarışları İngilterede o kadar hoşa giden bir eğlencedir ki kralın bu iş için koyduğu ku- padan başka mükâfat olarak bi- zim paramızla her sene üç buçuk milyon lira dağıtılmaktadır. Yarışa girecek her güvercinin bacağına lâstik bir halka geçiril mekte ve kuş yarış sepetlerine konmaktadır. Bunun üzerine #e- petler mühürlenerek yarış yeri o- lan istasyona (gönderilmektedir. Bu istasyonlar güvercinlerin yu- valarındın yüzlerce kilometre u- zakta olabilir, Sepetler oraya varınca, kapak- ları hep birden açılmaktadır. Gü- vercin yuvasına varınca lâstik hal- ka çıkarılarak bir kaydedici ma- kineye kor maktadır. Bu makine lâstik üstüne atıldığı saat ve da- kikatyı kaydeder. Bunun Üzerine kuşun uçmuş olduğu mesafe he saplanarak saatte kaç kilometre gittiği meydana çıkarılmakta ve en hızlı giden kuşe mükâfat veril mektedir. Bir yarış güvercininin beslen- mesi masrafı haftada beş yahut yedi buçuk kuruştan fazla tutma- dığımdan ve yarışa giriş ücreti de pek ucuz olduğundan bu yarış © sas itibariyle çok ucuz sayılmakta- dır. Tramvay vatmanı, kondoktö- rü, otobüs şoförü ve maden işçisi- nin güverrinleri İngilterenin en meşhur ve zengin adamlarınm, hattâ kralın güvercinleriyle . başa baş yarış etmektedir. Yabanilerin de telefonu var Afrikanın ta göbeğindek! bir köyde iptidai bir telefon sistemi kullanılmakta olduğu keşfedilmiş- tir. Telefon makineleri Hindistan cevizi kabuğundandır. Aradaki tel de bu kabukların birbirine eğlen- miş elyafıdır. Köydeki kulübele- rin hepsi bu telefon sistemine bağ. lıdır ve kendi aralarmda pek gü- zel konuşmaktadırlar. 253 yıllIk saat İngilterenin Amerşam şehrinde yetmiş sekiz yaşındaki fırıncı Mis. ter Klementin Toovey tam 253 yıl- ık bir altın saat kullanmaktadır. | ma a a aa çemiyormuş., Artık İstanbulda barda- ğı kuruşa, hattâ elli paraya Taşdelen içiyoruz diyenler avuçlarını yâlasın- lari Orada su o kadar bol olduğu halde, ne için günde yüz elli damacanadan fazla doldurulamıyor, onu anlıyama- dım! Osman Cemal KAYGISIZ Alemdağı ile Taşdelende atlar ve eşekleris akşam keyfi yapanlar cin yarışlarıbaşlıyor Bu yaz İngilterede yarış e saat frrıncının dedesinden, dede sinin anasından kalmıştır. Tam kırk üç yıldır kendisini kullandı- ğı halde tamir masrafı olarak an cak yedi buçuk kuruş masraf yap- mıştır. artık yalan söylenemiyecek Bir Amerika gazetesinden: Şikago üniversitesi profesöre” rinden Leonard Keeler, yen: bir aşı yapmıştır. Damarlarına bu & şıdan şırınga edilen suçlu, hiç ya- lan söyliyemiyecektir. Ancak İ- lâcm tesiri altma girebilmesi için suçluya muhtelif fasılalarla tirkaç şırınga yapmak lâzım gelmekte dir. Bu şırmgalardan sonra suç lu itiraflara başlıyor ve bütün iş- lediği suçları bülbül gibi bir bir söylüyor. Bir rekor Sovyetler Kafkasyanm en yük- sek dağı olan Elbrüz dağımda (5597 metre) bir telefon hattı kurmuş- lardır. Bu telefon dünyada yük- seklik rekorunu kırmaktadır. Bir deniz Kurdu Batumda oturan yetmiş beş yaşımda Bayram öğlu Mehmet Molla, denizciliğe başladığı elli yıldanberi tam 4020 kişiyi boğul- maktan kurtarmıştır. Radyo meraklısı kral. i Hicaz Kral İbnissünt müthiş bir radyo meraklısıdır. Hicazda bulunan tek radyoya o sahiptir. Fakat kral hazretleri radyo dinler. ken parazitlerden pek rahatsız ol. maktadır. Bu sebeple geçenlerde Hiçazın tesmi gazetesinde Çıkan bir emirle, Kızıl denizde bulunan ecnebi gemilerin telsiz telefon kul. lanmaları yasak edilmiştir. Değerli bir kumaş Avüstralyann Sidney şeh.inde oturan Vindsor-adir bir adam, on bin lira değer biçilen bir kumaş vücuda getirmiştir. Bü kumaşın hususiyeti yalnız deniz böceği ka» buklarından yapılmış olmasıdır. Kumaşta tam 25 bin kabuk var- Ir, Kumaş 1200“İngiliz Tirasma si- gorta edilmiştir. Ot Tfabrikaları Bahar mevsiminde otlar yem- yeşil, terü taze iken inekler en yüksek randmanlı ve tatlı sütleri- İ ni verirler. Bu sütten sarı tere- | yağları yapılır. Bütün hayvanlar çayıra salınır. Bir takım tarım bilginlerinin sayesinde çok geç- meden bu yeriyeşil, zengin terü taze otu çiftçiler ahırlarımda ve kışın çayırlarda ot bulunmadığı günlerde hayvanlarına yedirebile- ceklerdir. Kambriç üniversitesi profesörlerinden merhum T.B. Wood yeşil otun uzun zaman için tazeliğini muhafaza imkânı bu- lunduğunu keşfetmiştir. . Onun muavini doktor H. E. Woodkouse ” bu araştırmalara devam etmiş ve son günlerde bulduklarını krallık kimya enetittlerine takdim e'miş- tir. Bulduğu nazariyeye göre, ot biçildikten sonra uzun zaman ta- zeliğini ve gıda kıymetini muha- faza edecektir.» Enstitü bunu in- celedikten sonra kurutma fabrika- sının kurulması için lâzım olan sermayeleri verecektir. Yapılan iş gizli tutulmaktadır. Ancak fabrikada kurutulan otun A vitaminini muhafaza eteceği söylenmektedir. Tereyağına sar! rengi veren iğte bu vitamindir.