9 AĞUSTOS — 1935 ga... HABER — Akşrım Postası Yazan: KADIRCAN KAFLI Rampa etmeli... Top ateşi açsam bile direklere, yelkenlere doğru açmalıyım. Fernando ise şöyle düşünüyor- ui; — Sorduğum balıkçılar ve kıyı: aki gözcüler, beni aldatmadılar.. der benden önce bu geminin Me tinayı geçtiğini işitseydim kahrım- dan ölürdüm. Fakat acaba Beatris rada mı? Onun bulunduğu ge-| Mİ dün gece geçmiş olmasın.. Bel- ki de Piyale Bey onu, kara:laştır. dığından daha önce göndermiştir. oksa kararlaştırdığından daha Sonra mı gönderecek? Ah, bilsey- dim bununla boş yere kavgaya tu- tuşm asaydım! Türk kadırgasının yaptığı ma Mevrayı da görünce sevinmişti: — Çok gürültü yapmadan bu İsi birirebileceğim. Top atesi aç; Mak doğru değil... Beatrisin yüz- de doksan burada olduğunu um. duğum için bunu yapamam. Ge. Mi ile beraber onu batırmak be- him için felâket olur... Rampa et- Meli. Top ateşi açsam bile direk- içre, YelkEnieri üögrü ayukak, yn, Küreklere've kürekçilere“ doğra irkaç gülle savurmak da iyidir.! er halde Beatris ya kıç kasara: Bin altında, yahut ambardadır. Türk kadırgasmın üstüne git. Miyordu, Çünkü onun geldiği ye- YE doğru dönerek kaçmasını iste- Miyordu. Orun gene deminki röta- Mar tutmasını ve kendisinin de * Becer geçmez arkadan yiiklen- Metini iyi buluyordu. Rüzgâr da Mun için pek uygundu. Denizde bütün kuvvetini harcı- Yarak yüzen Beatris de Mesina tafmdan ansızın çıkan kocaman adırgayı görmüştü. Onun ne di- öinde, ne de arkasında bayrak Vardı, Fakat bir Türk kadırgası *gildi ya... Bir hristiyan kadırga- * idi ve Türklerin elleririden ölü. göze alarak kaçan bir genç in hem kurtarırlar, hem de onu ilediği yere çıkarırlardı. Zaten lardan çok şey” istemiyecekti, le veya götürmelerini söyliye-| ta i. Oraya götürmezlerse işte| çı setıdaki kıyılara Sicilyaya da rırlardı ya... Oradan pek uzak si, yan Palermoya gitmek anne. hah, kavuştuktan sonra Hüsmene 5 “ yollamak o kadar Mmüyordu, Biraz fazlaca 5 dikten sonra her balıkçı Pmamazlık etmezdi. key atrin her saniye azalan ve 5 “en kuvvetinin onu kıyıya ka- * Sötüremi yeceğine emin olduk. sonra önden gelen Z İrgasına doğru döndü. Ayni eği kolunu uzatarak yardım li bu işi — Beni kurtarn!... Heeeyy!... . kurtarın... Kurtarım!, onu, Pndonun gemisi zatan tam N Üzerine doğru geliyordu. z €rnande kıç kasaranın üzerin. Srurken ona haber verdiler: Tarıma giderim... Türk kadırgası süç gö-| şey göremiyor ve gözlerinin üstü- para| ne düşen ıslak saçlarını bile eliy- le kaldıramıyordu. se bile ondan Türk kadırgası hak.! kında haberler alabilir, Beatrisin düşman) nerede olduğunu öğrenebilirdi. ginde yarı çıplak gibi görünen gü. zel vücuduyla hemen askeilerin gözlerini parlatmıştı. Fert ando da onlar gibi oldu. Hattâ yözün- de bir sevinç parladı. — Denizde bir insan var... Bi- ze doğru yüzüyor ve yardım isti- yor... — Nereden gelmiş? — Bilmiyoruz. Fakat ortada batmış bir sandal falan yok... — O halde... — Kıyı da uzak... Türk Ladır- gasından kaçan bir esir olduğunu! sanırız... — Yaaa... Sahi... İyi düşündün! Nerede?... Kasaranın kenarına doğru yü- rüdü. Denizde bitkin bir halde güçlük le yüzen bir insanın başını gördü. Kolları pek yavaş işliyordu. Gözleri iyi gören bir asker: — Bu bir kadındır... Dedi. Başka biri ilâve etti: — Belki de bir kız... Fernandonun gözlerinds şimşek çaktı: — Sakın Beatris olmasır!... E- Br 0 18€ diayikm ib pal az bir dilediği yere yelken açsıni... Böyle düşündü ve emir verdi: — Çabuk onu kurtarın!... Koca kadırganın provası biraz daha iskele tarafına doğru kaydı. Sonra güvertedeki asker'erden birisi çabucak soyundu. Uzun bir ipin ucunu her ihtimale karşı be line sımsıkı bağladı. Kendisini de- nize attı Tam bu sırada direkteki vardi. ya haber verdi: — Ufukta bir yelken... Bir ka- dırga... Fakat bu bizdendir. Gelen kadırga sahiden İspan- yol ve Ceneviz tiplerinin karıştı. rılmasmdin yapılan bir tekreydi. Türk kadırgaları gibi alçak ve geniş güverteli değildi. Fernando sevindi: — Mademki bir yoldaş tulun- du. Türk kadırgasını onunla bir. likte kapana kısılan bir kurt gibi avlarız. Burnumuz bile kanamaz. Beatris orada ise onu kurtarmak en çok yarım saatlik iştir, . Denizdeki kız gemiden stlıyan askerin yardımiyle getirili şordu. Zavallı o kadar bitkindi ki W'ç bir Çabucak güverteye çkarıdılar. Fernando, bu kız Beatri; değil. Onun çıkarıldığı yere koştu. Genç kız, ıslak elbiselerinin i- Genç kız silkindi. Eliyle saçlarını çekti. i Uzun uzun nefes alıyordu Fernando birdenbire onun üze- rine atıldı: — Beatris... Beatris ha!... Ne sa- adet!... O imiş... Genç kızı kucaklamak için e- ğildi. Fakat bu sırada Beatris kendi adını söyliyen sesi tanımışt.. Göz- lerini dehşetle açtı ve geri çekil- diş — Eyvah... Fernando... Sen ha! Alçak!... Genç kız bir dişi kaplan çevik- liğiyle ayağa kalkmış, onu kolları- na alarak kamarasına gölürmeğe yeltenen İspanyol markisinin su- ratına yaman bir tokat atmıştı, — Alçak!... Çekil oradan... Askerler şaşmışlardı. Fernando ise hem şaşırmış, hem de kızmıştı, Onu sevmemekte bu kadar inat eden genç kıza karşı büyük bir kin duydu. Onu şuracık- ta bir kılıç veya hançer vuruşuyla öldüebili - al öldürmiyecekii İstese de, istemese de ona sahip olacaktı. Ona sahip olduktan sonra el- bet alışacaktr. Bir gün her hal. de sevecekti. Çünkü en şok se. ven kadınlar, bazan böyle zorla yola getirilenler, evlenmeden ey- vel erkeklerinden kaçmak istiyen. lerdir: — Tutun bunu... Bağlayın ve küçük kamaraya götürün!. Bu kamaranın minimini ve an- cak âvuç içi kadar bir penceresi vardı. İki asker genç kızın kollarını tutmak için saldırdılar, Fernando: — Canını acıtmayın... Bir yeri incinmesin ,.. Diye bağırıyordu. Genç kız yeniden silkindi, Te- pindi, çırpındı. Kendisini, Türk kadırgasında yaptığı gibi denize atmek istedi. Zaten pek bitkin bir haldeydi. Hiç bir şey yapamadı. Kıskıvrak bağlandı. Kıç kasaraya doğru ayakları yerden kesilerek götürülüyozdu. Ön direkteki vardiya telâşlı bir sesle, yırtılır gibi haykırdı; — Kazıl Kadırga... Proyadaki gemi Kızıl Kadırga imiş... Bu ses güverteyi karıştırdı. Sanki oraya bir baber değil yıldı. rım düşmüştü. Fernando ip merdi- venleri çıktı. Bir buçuk iki mil kadar uzakta, bütün yelkenlerini şişirmiş bir halde, küreklerini de işleterek gelen Kızıl Kadırgayı o- nun kızıl teknesinden tanıdı. — O... Allahm belâzi.. oOCone karşıma çıktı!... Diye hömurdandı. (Devamı var) Dünya güzelinin peşinde... Fahrünname adi eski Nökleden: air (Hatice Süresşa) Hüma sevgilisini Farisi romanından alınmıştır. No.29 minderler üzerinde sarhoş ve kendinden geçmiş bir halde görünce fena halde kızdı. Hüma ile geçirdiği o güzel ge- ceyi bir daha geçireceğini düşüne- rek öyle sevindi, öyle memnun fe. rah duydu ki, bir kadeh doldurup; saadeti şerefin içti, Bu içki tatlı geldi.. Ferruhun nşesi arttığı için, bir, bir daha iç- ti, . Uzaktan uzağa, musiki de baş- lamıştı. Alt kata Parsa, gayet mü- kemmel bir saz takımı getirmişti. Bunun çalması neşesini iki misline çıkardı. Bir, bir daha, bir daha derken, şehzade kafayı iyice dumanladı. Başı döndü. Oraya uzandı. Sızmış, kalmış... Kendinin de haberi yok! Bu esnada, Hüma, saraydaki bütün manileri defetmiş bulunu- yordu. Kasra, heyecanla geldi. Şimdi sevgilisiyle buluşacak gö- rüşecek, konuşacak, içecek felek- ten gene bir gece çalacaktır. Bu fikirle gelmişken, Ferruhu, minderin üzerinde sarhoş bir hal.! de sızmış görünce, bütün ümidi, neşesi, zevki kırıldı. Fena halde kızdı: : — Ben ne ahmakmışım ki bu cahil çocukla sevişmeğe kalkıştım. Halhwki onun beni sevdiği vok...) Eğer sevszydi, aklr içkide mi olur- du? Beni beklememiş, sızmış... de- di, Parsa İurur mu? Bu fıçastı ganimet bilerek açtı! ağzını yumdu gözünü: — Zaten bu oğlanın sana 'âyık olmadığını ben haber vermemiş miydim?... İşte ne olduğunu görü- yorsun... Artık kanaat getirdin mi ki bu sana yaramaz.. Hüma, hiddetle: — Elbette... dedi. — Haydi öyleyse... — Haşdi... — Bir daha avdet etmemek, bu adamı aramamk üzere gidiyorsun, değil mi?... . Hüma, sarhoş yatan sevgilisine nefretle baktı: — Elbette... Kapıya doğru yürüdü. — Fakat dur... Bana bir okka kalem, kâğıt getirin... emrin: ver- di. Cariyelerin yetiştirdikleri kâğıt üzerine, pek acı bir mektup yazdı. Ferruhun sağlam yerini bırakma- dı. Bu mektubu, sızmış uyuyan de- likanlmın göğsüne soktuktan son- ra, kalktı, yeis içinde saraya dön- dü. * Sabaha karşı, delikanlının ka- sırda uyanıp da kendini yapayal- nız bulması üzerine neye uğradı. ğını siz düşününü... İçkiye de, sar- hoşluğa da tövbeler, lânetler etti, Acaba sevgilisi gelmemi; miy. di? Yök, kayır, gelmemiş olutası. na imkân yoktu. Çünkü hazırlık. LR ları hatırlıyordu. İşte, ortada ne! cariye kalmıştı, ne musiki... Yalnız, devrilmiş tepsiler var- dı... İ — Aman yarabbi... Ne rezelet.., Yalnız rezalet de değil, ayni za» manda ahmaklık... Çünkü burada beni bastırabilirlerdi de... Bostan- cıların eline de geçebilirdim .. Bu tedbirsizliğimle aptallığımı anla- dığıma mı yanayım, yoksa ayağıs ma kadar gelen sevgilimi kaçırdı- Fıma miı?... Acaba bir daha gelmi- yecek mi?,. Benden büsbütün nef« ret mi etti?... 1 Bu azap ve endişe ile kasırdan çıktı, sokağa çıktı. Hurreme mesg- leyi anlattı. Arkadaşı onu ne ka- dar teselliye uğraştıysa da muvaf- fak olamadı. Esasen, bizzat Hur- “ rem de fena halde korkmuştu. “Bu aşk macerası burada kesilecek!,, diye düşünmüştü, Zira, Hümayı, o, herkesten daha iyi biliyordu. Gayet hassas, alıngan bir tabiati vardı... Ferruh. han odasına döndüğü zaman, maddeten, manen < bâsta gibiydi... Derhal soyunarak yata ğına girmek istedi... Fakat. soy nurken, mahut mektup göğsünden düşüp de okuduğu ve sevgilisinin kendisine ne kadar kızdığını anla» dığı vakit, elemi büsbütün arttı, Yıldırımla vurulmuşa dönerek yı. ğıldı... Birkaç hafta hasta yattı, Hü- manın ismini söyliyerek inildedi. Hurrem arkadaşının derdine der man olmak istiyor, saraya giderek Parsaya meram anlatmanın bir tür lü yolunu bulamıyordu. İşte, haftalardanberi aranma» mışlardı... Mutlaka, Hüma aşkın- dan caymıştı, ona da bu kanaat gelmiş bulunuyordu... Fakat, aldanıyordu... Hümanın ilk, hiddeti geçmiş, nefreti dağıl- mış, bir pişmanlık halini almıştı... 8 wW7 (Devamı var) verim» HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi. ISTANBUL MABER Telefon Yazr 23872 idare: 21370 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 ” 20 İLÂN TARİFESİ sami Kanların 1g ak 150 Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer fı VAKIT) matbaası KUPON 211 8-8-935