Eski mü- cevherler Bugün neden modadır ? Haminnesinin gelinlik fistanını maskeli baloda giyen adam! Karşımda oturan adam; âdeta kü - çük dilini oyutacakmış - gibi birden soluğunu içeri çekerek ve gözlerini faltaşı gibi açıp irkildi. Uzandı. Parmağımla gözleri arasın- da, iki el sıkışamıyacak kadar uzandı. Sonra pek ileri gittiğini için mi nedir; geri çekildi. Fakat yerinde duramıyordu. Bana bir gizli şeyden mi bahsede- cekti!7 « Üzerimde bir iz mi bulmuştu !? Kaybettiğimiz oakrabamızdan biri mi idi!? Bana söz söylemek istiyor, utancın- dan'yutkunuyordu.. Nihayet baklayı ağzından çıkardı! “ — Affedersiniz dedi. Bu yüzüğü nerden aldınız? Şimdi pek modadır. Aynmı bulmağı çok (isterim, Acaba tanıdığınız bir dükkân var mı?,, Parmağımdaki kaba, gümüş ve ça- kıl kadar iri akik taşlı (o yüzüğe, ilk defa olarak yakından (yakına bakıp, babamın babasını hatırladım. Ve on- dan bana kalmış temiz bir armağan olduğunu söyledim... anladığı ... Bilir misiniz, eski, kaba şeylere karşı ne tuhaf ve çılgınca bir düşkün- Tük var! Kızlar görürsünüz ki parmakların. da bilezik eninde yüzükler, kolların - da gerdanlık gibi bilezikler ve bo - yunlarında bukağıları ândırân kolye - ler vardır. Hele kulaklarını sormayın... Bir akşam eğlencesine gitmiye gös- sünler.. Bu tuhaf, antika kılıklı şeylere ken - disini vermekten başka bir şey düşün. miyenlerin, saçlarmın iki yanından bir buhurdan gibi zorlu salkımlar sal. lanıyor,. Eski şeyler, kaba madenler, hattâ parlamamış olması şartile moda.. ... Bunun hakkında türlü şeyler söy- Jiyenler var. Bazılarını — dinledim ki, devrimizin ucuzluk düşkünü ve zaten pahalısına da gidemiyen insan- larının, sile koleksiyonlarına başvur. masınm neticesi olarak bu antika ve tuhaf şeylerin ortaya çıktığını söylü- yorlar... Bunlardan bir kısmı, belki (O benim gibi, gerçekten bir hatıraya bağlana. rak böyle hir yüzüğü parmağında ta- şıyanlardır. Bir kısmı karşıma çıkan (o yukariki adam gibi, bunu hoş bularak edinmek istiyen meraklıdır. Asıl önemli bir kısmı ise, bunlardan başlı başına bir moda çıkarmak için uğraşan, takınıp takıştırarak en yük - sek sayılan çevenlerde o Cmühitlerde) Kendine, pek de akissiz kalmıyan bir | itibar yapmak istiyenlerdir. *.. Bu antika şeyler takınma düşkün - lüğüne, çok yeni bir ulus olan ve es- kiye karşı tabit bir şaşkınlık sezen A- merikalılar başta olmak üzere, sıra İ- le hemen her seyyah da yardım etmiş. tir, Amerikalı ve onun ardından, İngiliz vesaire gelmek üzere seyyahlar, eski bir tarihi olan şehire ve oranın paza - rma. ilk girdi mi, hemen küflü maden- lerine, halklarında havalarına sarılı- yor. Bunlardan çoğunu; asıllarını pek sezemedikleri için, kendilerine göre yerlerde ve biçimlerde kullandıkla - rmı da görürsünüz Sonra bu yanlış şekillerde başkalarına da moda ola - rak geçer. Biri diyor ki; iri, salkım saçak ma- denlere karşı merak, beyaz Rusların sığmak halinde bütün dünyaya yayıl- masından Sonra başladı. Beyaz Rus - lar, bozulup kaçtıktan sonra, bera - berlerinde birçok da madeni eşya ve ziynetler getirmişlerdi. O zaman pek genç ve çekici olanlar, bunları ken - dileri takındığı gibi dara düşüp sat - makta idiler de... o Bunlarla birlikte türlü renkte yarı değerli taşlar da da- gğılıyordu. Yerlisi aldı; yabancısı al- dr. O kadar ki, bu “antika,, kılıklı şey- lerin tıpkı antika biçiminde taklitleri de yapılmağa başladı. Orta Avrupada bunun endüstrisi belirdi. Memleket - lere ihracat yapılmağa girişildi. Bun- ları, erbabı yeni olarak tanır. Düş - künleri antika diye kullanır.. Antika. Hem moda. Moda olan şeyin — tam manasiyle söyliyeyim — hangisinde antikalık yoktur ki. Buhurdan gibi küpeler, paslı donuk, madeni enli yü - zükler... Bunlar arasına, bizim kanta- şı yüzükleri, üzerinde “Habip, “Ha - san,, “El bilmem ne,, gibi Arap harf- leri kazılmış eski bir tarihin belgeleri de karışarak bir âlemdir aldi yürüdü. Bir kervan geçiyor | sanırsınız... Bir zırh ki Di şv insanlar.. Fakat her eski şey moda olmuyor. Bir delikanlı bilirim ki, geçen kı - şın ortasında üç beş lira (verip bir maskara kostümü alacağı yerde, haminnesinin uzun zamandır bohçada duran Bağdat kumaşından (yapılma gelinlik fistanını o giyerek bir maske Ji baloya gelmişti. HİKMET MÜNİR HABER — Akşam Postam — N.33 — Daha olmazsa sen onu bana gönder, bu işlerden Nazım daha iyi anlar; hattâ dayısının Yakacık taraflarındaki çiftliğinde bu çin- genelerle çok düşüp (| kalkmıştır. Biraz çingenece de bilir. Onun i- çin sen ona git, onunla daha iyi iş yaparsınız! Diyip bana gönder. — İyi amma, b rın sabah onunla buluşacağız. Ge- İ ne kim bilir beni nerelere sürükli- yecek! — Öyleyse, sen yarm sabah o- İnu al, doğruca (o Aksaraya bana gel, ötesine karışma! — Peki, şimdilik eyvallah! — Eyvallah canım, güle güle! 5 5 # Ertesi gün İrfan, Nazım ben üçümüzün İstanbul kırlarında gezmediğimiz o dolaşmadığımız yer kalmadı. Ancak bütün bu ge- zip dolaştığımız yerlerde görüp duyduklarımız gene hep aynı şeyler, ayni görünüşler, ayni ça - dırlar, aynı çingeneler, aynı atlar, eşekler, sıpalar, ayılar, şebekler- di. Zavallr İrfan tıpkı Aslısini a - | rayan âşık Kerem gibi koltuğun- da kemanla her uğradığımız ça - dırda bir iki ninni türkü söyletiyi onu kemanla birkaç. defa tekrar ediyor; sonra cebindeki defteri çıkarıp o pestenkerani nağmeler: notaya alıyor ve bunları yaptıkça sevincinden ağzı kulaklarına va- rıyor ve göçebe — çingenelerden topladığı sözüm yabana bu motif- lerle ilerideki hazırlıyacağı bir o- peranın! bir senfoninin! hülyala- rını, daha doğrusu malihülvaları- nı kurarak yollarda boyuna dal- ga geçiyordu! Akşam üstü gün batarker yolu- muz Bakırköyüne düştü. Yavaş yavaş küçük (bağlardan daldık. Kartaltepeden çıkacaktık.. Yo - lun tam ortasında bizim ih*'yar a- rabacı Akman babaya rast'amı - yalım mı? — Merhaba Akman baba! — Oooo! Merhaba beyim! Hoşgeldir.iz hoşgeldiniz, bı gece buradasınız galiba! , — Yok döneceğiz, hem de tren- le döneceğiz! — Çok ıslah, çok islah! Haydi güle güle ama sepetindekini çoluk çocuk âfiyetle biz atıştırdık; hak - kınızı hekil edin! — Hangi sepettekini! — Hani o yağmurlu akşam E - temle döndüğünüz oradaki çinge - neler size yepyeni bir sepet dolusu bir şey hediye etmişlerdi.. — Hatırladım, hatırladım. — İşte siz onu o gece araba içinde.. Bir de eve len dolu değilmi imiş... — Ya? — Evet ama.. Ne yapacaktık, | dursa bozulacak, biz de tuttuk ço- luk çocuk onları yedik! — Oh, âfiyet olsun! Akman baba ile fazla konuşa * madık. Çünkü arabanın içinde ev- lerine giden iki o kibar kadın ile bir çocuk vardı. Bizim patavatsız telâşla | gelip | baktık ki sepetin içi silme böğürt- | İrfan bu kadınlara karşı oracıkta öyle fena bir pot kırdı ki olur şey değil! Araba daha yanımızdan iki adım açılmadan peşi sıra koşup a- rabayı durdurmasın mı? Kadmlar da Akman ağa da birdenbire fena halde şaşırdılar, Akman sordu: — Ne istiyorsun evlât: — O söylediğin sepeti bizim ar- kadaşa hediye eden çingene karı ları nasıl karılardı bakayım? Zavallı Akman baba, kırçıl sa- kalını karıştırarak: — Canım ne Davutpaşa kışlasının alt yanındaki sayırlarda oturan çeribaşının takı- mından birkaç karı! bitmiştik... | karşr ufak bir müdahale belki ona şimdi daha büyük patavatsızlıklar, O, hâlâ Akman ağaya soruyor- du: — Bu kadınların içinde uzun - ca boylu, esmer, dalgın bakışlı ve kucağında çocuk olduğu halde bir kadın da var mıydı? — Abe evlât, ne (bileyim ben, o cenabetlerin zatı hangisi esmer değil ki. ““Hepçiğinin'de “suratı çalar kahve telvesinei:, Arabadaki kadınlardan biri sert bir tavırla arabacıya seslendi: — Haydi canım, çek (arabanı, içeride müşteri varken yolda çene bileyim, dedi, te.| Nâzımla biz olduğumuz yerde | İrfanın bu hareketine | | falsolar, fiyaskolar yaptırabilirdi. | ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız ; Ertesi gün üçümüzün Istanbul , kırlarında gezmediğimiz dolaş madıgımız yer kalmadı. 7 0 rm TEE MM Otomobil sahipleri ve şolörlere Nİ > Metanet ve sağlâmlık ancak “Mo- hawk,. markalı lâstiklerde bulunur Az para ile çok istifade zn cama amm DERA İ nımıza geldi; yarılarma kalamam; sonra'da ars" birkat daha astı ve böylelikle âde” valir İrfan çingenelerin yarı kaçık çinde onun için kendisini hiç yok çalınır mı? Akman baba kamçısını şaklatt"* — De he! İrfan, bu sefer fena bozulmüf bir suratla arabanın peşinden b&” gırdı: — Baba, çabuk dön, istasyon” gel, seninle orada mühim bir $€ görüşeceğim, sakın gelmemezlik etme ha, seni orada memnun da © deceğim! Sonra döndü, surat bir karış y# Nâzımın koluna girerek: — Bu akşam buradan biraz g& gideriz, olmaz mı? Son treni kaçı” sak bile araba ile döneriz. Nâzım ona hiç yüz vermedi: — Önce benim işim © var, gec* ba yolunda daha iki gece önce bif kaç kişiyi soymuşlar; oradan git * mek tehlikeli... Bu sözler üzerine İrfan suratin' ta hiçbir şey konuşmadan istasyö' na kadar geldik! Artık işin hiç su götürür taraf! kalmadığı iyice anlaşılıyordu. 78" dediği o kadına oldum olasıya kef dini veimiş ve pula m ki mama dan evhamlara, kuruntulara, kıs * kançlıklara kaptırmış; tam anla * miyle bir âşık Garip olmuştu. (Devamı var) MOHAWK Markalı otomobil lâstikleri o kulla” nanlar her husus- ta büyük bir rae hathk duyarlar. Yakında piyasaya çıkarılacaktır