6 AĞUSTOS — 193> ANN. e. Bu sırada Piyale Bey â.kasını müş, geniş kasaranın -p ta ndaki sedire doğru yürümüş ! Turgut Reis: — Durun!... Diye bağırdı. e beyle Mustata bey ve W asker gerilediler, Hüsmen Reis ir anda sıyrılmış olan kılıcını in di. Gürültüyü işiterek imdada koşan Frenk Süleymanla arkadaş “ri da durakladılar, , Turgut Reis sertleşti, Kalın kâş- arı çatıldı: — Hüsmen!.. — Buyur Reis!... — Kılıcını yerine oköy.. O, bir Türke, hele bir derya kaptanına *ğil, düşmana karşı sıyrılmalıdır n de yaptığını beğenmedim. Ge | Niye dön ve benim emrimi bek- 1. Har şey düzelir... Hüsmen, Turgut Reisin yüzüne »w Vakit dar.. Onu gö” tren kadırga İstanbul yolunda | Şaklaşıyor.. Kendinizi benim ye- me koyun da düşünün .Reis!... » olsanız ne yapardınız? Ben | ie onun uğrunda ve yalnız onun | Kin ealer yaptım? Bu yüzden do- anmada daha faydalı olduğumu im inkâr edebilir... Turgut Reisin çatılan kaşları | “ze'miyordu., İ Fakat sesinde, gönülden anlı - | a bir babanın yüreği çarpıyor- Hi 3 Arlıyorum. Bu işi bana br ak'da gemiye dön.. > Peki reis!.. Size bırakıyo * 'üm, Siz beni ya mesut edersiniz, Yahut da zavalir., Hüzmenin bu sözleri bile onun K derinden, ne ölmez ve sönmez r aşkla sevdiğini anlatmak için Yetiyordu. | Turğut Reis de bu dilden an - ya eski gönül vurgunlarından ri idi: — Anladım. Haydi, gemi; ka e Hüsmen geri döndü. Kıç ka - tıranm . merdivenlerini indi ve tadırgasma döndü. Orada, gözle *i Mesinaya giden yollara baka - i |'ak sessiz durdu. Leventler de konuşmuyorlardı, Bu sırada Turgut | Reis Piyale İsye şöyle diyordur >— Hüsmenin yaptığını ben de eğnmedimi; Bunu hiç de umma - iştımı, Piyale Bey susuyordu. Turgut Reis devam ettiz iş Fakat deli gibi seviyor.. Ne » | İBbtiğine bilmiyor. Onun kusuruna Şakmamalısınız... O yaşta bir de anlmm ne kadar kuvvetle seve- timi düşünün. Eminim ki siz de k verirsiniz. Bir genç kız yüzün * diye günlerce öyle bırakırdım. Fa Yazan: KADIRCAN KAFLI Deli sibi sevivor.. Ne yaptığını bilmiyor. Onun kusuruna bakmamalısınız. lı bir iş değildir. Bu kızı ona ba - ğışlayın!... Ardından gitsin ve al - sın !/.. Saraydaki yüzlerce kızdan | bir tanesi eksik (olmakla bir şev çıkmaz. Fakat bu kız Hüsmenin | bütün varlığı ve (hayatıdır. Onu şimdi buraya getirir ve ellerini öp türürüm, Bağışlarsmız!. Piyale Bey, şimdi (Mohaç o- vâsında geçen korkulu ölüm günü- nü hatırlıyordu. Bu gencin babası, hiç bir tanışıklığı ve yakınlığı ol- madığı halde onu kurtarmıştı. O sayede İstanbula (gelmiş, saraya gelmiş, derya (kaptanı olmuştu. Şimdi onun oğlunu bir kız yüzün - den öldürtmeyi düşündüğü için ü- zülmeğe başlamıştı. Bütün iyi kalpli insanlar gibi o da yaptığı yanlışı oçabucak anlı- yan, kabul eden bir adamdı. — Eğer başkası olaydı geminin direğine asar, herkese ibretolsun Turgut Reis son sözlerden bir iy amasbu hir) kâyeyi anlatan olmamıştı. Zaten Hüsmen orada burada babasının; say anlamadı. . Güm ! yahut kendisinin yaptığı iyilikleri! tekrar eden cılız yürekli bir aj dam değildi. Hattâ babasının| sözünü tutmak için Geliboluya git- tiği, ilk defa Derya Kaptanı Pi- yale Beyle görüştüğü zama, bile onun vermek istediği şatafatlı rüt- belere aldırmamıştı. Piyale Bey bunu da hatırlayın-| ca Hüsmene karşı olan inancı iy ce arttı. Aşkın en akıllı ve us- lü İnsanları bile nasıl cileden çı- kardığını da biliyordu. Üstelik yarası da vardı. Ayrıca Turgut Re- ise karşı öyle engin bir sevgi ve saygısı vardı ki onu hiç bir zeman kıramazdı. Piyale Bey başını kaldırdı: — Bağışlıyorum. Fakat onu görmek de istemiyorum. Dedi. Sonra kenardaki dividin yanındak' saz kelemle, ufak bir kâğıdı eline aldı. Şunları yazdı: “Derya Kaptanı Piyale Bey den kadırga kaptanı Ahmede buyruktur: Bu mektubu getiren levent kap- tanı Hüsmen Reise, senin ka İ'rga. daki kızlardan Beatrisi ver. O, genç kızı tanıyor. Bu iş hakkında başkalarına tek söz söylenmiye. cektir.,, İmza: Piyale Mektubun kenarına şu ik: satırı da ilâve etti: Ailelere ve Talebelere ilâr Tatil zamanları devamıvcı 20 eylüle kadar 5 Türk lirsile BERLiTZ' te derslere bu müddet Kayda başlanmıştır. Istanbul 373, İstik'âl câddes, “HARER “ "Akşam Postası No. 85 “Bu mektup Kızıl Kadırya kap tanı Hüsmen Reis tarafındın Ah- met kaptana gösterildikten sonra yakılacaktır.,, İstanbulda padişah sarayinda ki binbir çeşit dalâvereleri, kıs- kançlık dramlarını bilen Fiyale Bey, bu mektup yüzünden belâya çatmak mümkün olduğunu da dü- şünmüş, bu korkuyu karşılamış- tn. Hüsmen Reis Piyale Beyin ya- nından çıkalı on dakika ancak ol- muşlu ki Turgut Reis onu çağırdı. Bir kenara çekti. Bir şeyler söyle- di. Mektubu verdi ve: — Yolun açık olsun yeğitim... Kendine iyi bak, henüz yarslısın!. Dedi. Halbuki Hüsmen o dakikada ya rasını hiç düşünmüyordu. battâ ondan haberi bile yoktu, Onun başka bir yarası vardı ki korkunç bir surette zonkluyor, onu derin derin sarsıyordu o Bu.yara, onun gönlündeydi. - Bu, aşk yarasıydı. Turgut Reisin ellerine sarıldı. Öptü, Gemisine koştu ve bir tek ku. manda ile onu Akdenizin engin u-| fuklarına doğru sanki uçurdu. Leventler çoşmuşlardı, Şarkı zöylüyorlardı. Bütün donanma, yelkenlerini! şişirmiş olarak çalakürek uzakla. şan bu yaman gemiyi imrenerek seyrediyordu. ATMET REİS. ., Beatrısi İstanbula götüren ge.| mi, sağlı sollu yirmi beşer ç'fı kü- rekli bir Türk kadırgası id! Bü. tün Türk kadırgalarının çoğunda olduğu gibi onun da provssında üç, kıç kasara etrafında üçerden altı ve her kürekçi mangasının a- rasında birer tane olmak üzere yan taraflarında on iki topu var- dı. Bütün bunlar her an at:şe ha- zır bir halde, parlak namlu arını enginlere açmışlardı. Fakat hava güzeldi. Koca Ak. denizde bir tek yelken görünmü. l yordu. Kıyılardaki küçük Salık. çı gemileri, balıkçı sandaller, bi. le kimbilir nereye sinmişlerdi. Böy! lelikle Tü:k donanmasının saldı.) ğı korkunun büyüklüğü dahı kuv- vetle seziliyordu. (Devamı var) 5 Her lisan için kurs'ar açılmıştır . Hususi için mühim tenzilât Ankara Konya eaddesi ünya güzelinin peşinde... Fahrünname adalı eski Farisi Nakleden: (Hatice Söreyya) tarin romanından alınmıstır No.26 Iki genç birbirlerinin kolları arasına atıldı şimşeğin çakışı gibi süratle ve canlılıkla öpüş- tüler. Dadı buna mani olamadı Bir hayli dolaştı. Bu bahçenin | hüznün | ga kalktı: güzelliği ve gönlündeki çokluğu kendisinde zaten mevcut olan şairlik hissini (arttırdı. Ce- Binden kalemi kâğıdı çıkardı. Bir ağacın altına oturdu. Hem mucize kabilinden gelmesini candan di - lediği sevgilisini beklemeğe, hem de bir şiir yazmağa koyuldu. İl - ham perisi, bugün yanındaydı. Öyle güzel yazıyordu ki... Yazdı... Okudu... . Düşünceye daldı... Zihni, düşünceden düşün- | ceye atlarken, sinirlerine bir gev- şeklik geldi. Altında oturduğu &- ğacın gövdesine © dayanarak, içi geçti. Uyumağa başladı. Tesadüf bu ya... O (saatlerde Hümanın da yüreğinde dayanıl - maz bir sıkıntı doğmuştu... “Gö - nülden gönüle yol vardır!,, derler. — Bahçeye çıkarak azıcık do - laşayım! » dedi. Sevgilisini ilk ve son defa gör- düğü yeri tavaf etmek istiyordu. Dadısını yanına aldı. Öbür hiz- metkâr ve cariyeleri sarayda bı - raktı, Böylece, tek ve tenha dolaş- mağa başladılar, Döne dolaşa, Ferruhun altında uyuduğu ağacın yanma geldiler. Semalarm en yukarı katmda te“ lâkki ettiği bu güzelliğin yerlere aksettiğini (o görünce, genç kızın aklı başından gitti. Yüreği oyna - dı. Titremeğe başladı. Sevgilisi - nin yatıp uyuyuşuna bakarak: — Yarabbi... Ben ne talihli kız- mışım! - diye sevindi. Ferruhun yüzüne güneş vuru - yordu. Hüma onun rahatsız olma- ması için, ince ipek mendilini yü- züne örttü. Fakat, tam o esnada, elindeki kâğıdı gördü. Üsülla çekip aldı.!- çindeki aşk şiirini okudu ve pek beğendi. Hemen kendisi de kasır- dan kâğıt kalem getirterek bir na- zire yazdı. (e Dadınm eline verdi. Bunu Ferruhun yanma koydurttu. Kendisi bir köşede gizlenerek gö- zetlemeğe başladı. Ferruh, biraz daha uyuduktan | sonra, uyandı. Kalkarak, mendili | yüzünde ve kâğıdı göğsünde bu - lunca çok şaşırdı. Okudu. Demek | ki, sevgilisi oraya kadar gelmiş, kendisini görmüş, © şiirini almış, cevabını bile yazmıştı. (Etrafına bakındı. Fakat Hümadan bir eser göremedi. Şiiri tekrar tekrar çok ustaca yazılmış buldu. Hüma onü uyanmış ve kendisi- ni arar vaziyette (görünce, artık dayanamadı. Olduğu yerden çıka- rak, yanına yaklaştı. Gülüştüler, selâmlaştılar. Şmidi artık, biribirlerini cezbe- den iki yıldız buluşmuş, birleş - miş bulunuyordu. Talih gülümse - i mişti. Kambur feleğin çarı kırıl- dı. İki hüma bir fezada uçtu... — Bir müddet taltı tatlı konuş” | tuktan sonra, dadısı: — Fazlası olmaz... Haydi kalk, gidelim, sultanım! - diya © ıstara bir akıncı reisini üzmek, insaf MYK A S7 AZA ŞAM GA DEPEVM LAS ac TAA başladı. ne kadar da | okudu ve | Bunun üzerine, genç kız, aya « — Sizi Allaha ısmarladım, şeh- zadem! İnşallah yakın vakitte ge- ne görüşürüz! - dedi. Şimdilik bu kadar bile görüştüğümüze şükre « delim! Bu sözlerle Ferruh, epeyce te» selli bulmuştu. Artık o eski kötü düşüncelerden (kendisinde eser kalmamıştı. — Peki, ne zaman tekrar görü- şeceğiz? - diye sordu. Hüma, zaman tayin etmedi: — Şehzadem; herhalde görüşü- rüz. Fırsat düşünce kaçırmayız! « dedi. - Ben, sizin olduğunuz yere adam gönderir, sizi çağırtırım. Durdular, Göz göz içine baktılar. Gözden daha iyi mıknatıs olur mu? Öyle bir cazibeye kapıldılar ki, biribirlerinin kolları arasma a- tılarak öpüştüler, Bu bareket o kadar âni oldu ki, dadı, bu sefer, mani olamadı. Fa- kat, öpüşme, bir şimşeğin çakma- sı kadar süratli oldu. Hüma ayrılarak, sarayma gitti. Ferruh da, hem memnun, hem mü teessir, arkadaşının yanma dön - dü. Hurrem'e bütün mâcerayı an - lattı, Şimdi, iki arkadaş, saraydan haberin gelmesini bekliyorlardı. Sarayda, Hüma, sevgilisiyle ko- nuştuğu için taşan, coşan heyeca- nını bir (türlü dindiremiyordu. Hem konuştuğu için sevinç için - deydi, hem de bu büyük zevki tat- tıktan sonra ayrıldığından dolayı hüznüne payan yoktu, Dadısına yalvarıyordu: — Ah benim dadıcığım! Sen, benim annemsin. İstirap çekmemi istemezsin, Onun için istediğimi mutlaka yapmalısın. — İstediğin nedir? (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi; STANBUL HABER Telefon Yazr. 23872 idare: 24976 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 1400 Kr. 2700 Kr, 730 . 1450 ,, 3 ayık 400 » 899 1 aylık O156 « Oo 300 İLÂN TARİFESİ Hiçe Hamamın gtr 2280 Senelik 6 aylık Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası