Caferin görüşünden : (Baştarafı 7 inci sayfada) * 1 — 1920 senesine kadır Av. rupalılarla çok ender yapılan bir iki temas hariç, onların oyun tar- zı ve taktiği hakkında basit ma- lümatımız bile yoktu. O tarihten itibaren tekerrür eden seyahatler le Türk futbolcüleri görgülerini yükseltiler ve elân içimizde bu- lunan çok kıymetli oyuncularını Türk sporuna hazırlamış oldular. Evvelâ mağlüp olmağa alışır ken, gözümüzde (büyüttüğümüz ve kudretli oyunlarını yavaş yavaş öğrenmeğe ve onlardan da zaman zaman üstün oyunlar çıkarmağı muvaffak olduk. Vaki olan ziyaretleri kismen iadeye kaikan Avrupa ekiplerine ilâveten İstanbula Slavya takımı nım gelişi Türk futbolünün istihx. lesine, dönüm noktasına © büyük yardımı olmuştur. Futbolcülerle birlikte spor zev ki, görgüsü iyiyi görmekle inkişa! eden halkımız da, spor alanların da Slavya, Sparta, Admira, Fürs! Viyana gibi cidden yüksek oyun yaratan bu yabancılardan senra İstanbula getirtilen ikinci derece. de pısırık takımları seyrederken halk onlarla alay ediyor ve ver- dikleri parayı esirgemeğe başlı. yordü. "Türk spor camlası ve onu tutan| halk ille öz takımlarının vağlâ | biyetini mi arzu ediyor? Şüphesiz ki hayır? Fakat sev. dikleri, tuttukları futbol “As,, Ta-! rını onlar karşısında yaratarekla-! rı helecanlı an'arı beklemeleri ta bii haklarındandır. İşte bu sekilde mütalen 3 “rüt. mek şekliyle son zamanlarda te kerrür eden yabancı (takımlara karşı galibiyetlerimiz bizleri se- vindirecek yerde üzdü. ÜUypeşi| takımı dı bu son telâkki zümre | sine iltihak etti. Evvelâ bu takım galiba amatö rün amatörü bir ekip.. Sani; en kı- yafet itibariyle pek düşük oluşla. rı halkın senpatisini uyandırma dı. Takım kabiliyetleri ve oyun! taktiği zayıf olan Uypeşt karşı-! İ sında Beşiktaşlılar neden Vizumu| derecesinde istifade edemediler: | 1 — Cem'i oyun olan fatbolü şehsiyete dökmek. İ 2 — Kademe kademe haleci Ae sa m A pılan futbol maçlarından hakika - | ti gösteren bir netice elde etmek imkânı da tabiatiyle bulunamıyor. Buna sebep davet ettiğimiz ecne- bi takımları bu müsabakaları se- yahat etmek hevesine kapılarak kabul ediyorlar. Futbol mevsimi geçmiş olmak itibarile onlar için galibiyet ve mağlübiyetten ziyade bu vaziyet (karşısında asıl olan gezmek, eğlenmek ( ve yeni yeni memleketler görmektir. Bizim ço» cuklara glince; onlar da iki dev - reli uzun lik müsabakalarından çıkıp haftalarca devam eden şild maçlarını da (oynadıktan sonra pek hakir olarak birkaç ay istira - hate muhtaç bulunuyor. On iki a- yın on ayında mütemadiyen çalı. şan bu gençler senenin içinde bu- lunduğumuz (bu bunaltıcı sicak aylarında futbola artık kanıksa - mış oluyorlar. Zaten bir oyuncu * nun bütün sene anform olmasına da imkân yoktür. İşte herkes gibi biraz gezmeğe, eğlenmiye ihti - yazları olan amatör oyuncuları - mızın tam istirahate çekileckeleri bu mevsimde, bu sefer de başla- rma birer ecnebi takımı dikiyo - Dünkü Maç İ sol açığı açık göz olabilseydiler, i detâ acemilikleri Beşiktaşı galip İ çıkardı. | İ den itibaren bekler, haflar, ve for- ların irtibatının teessüs ymm si, , i 3 — ll kişinin elbirliğiyle yal pacağı işi, bir kişinin tek başını yapmağa çalışması. 4 — Sağ, sol bek, santrhaf, sol haf ve sağ insait müstesna diğer oyuncuların vazifelerini hakkıyla yapmağa uğraşmaması. 5 — Topu alan oyuncu ayağım. dan topu bırakmamağa azmettiği gibi, diğer arkadaşları da deplase olmamağa adetâ inat etmesi. 6 — Nisbeten aralarında irtibat olan bek ve haf hattıyla forların yer tutuşlarının bozuk oluşu. 7 — For hattının pasları ya çok ileri ve lâkayt ve bazan da hattâ mütemadiyen düz hat üzerine b terlemeleri. 8 — Forların şüt çekilmiyecek yerde şüt, çekilecek anlarda da çalımda israrları Uypeşt'i hak et- tikleri fazla sayı mağlüb'yetine uğralamadı. Beşiktaş takımının gerek yerli maçlarda ve gerekse harici !smas- larda muvaffakiyeti, canlı oyun- ları, fedakâr, azimkâr sistemleri sayesindedir. Fakat dünkü oyun tabiyelerinde kurnaz bir muhacim ve müdafaa hattı karşısında ol- muş olsalardı, müdafilerin ve mü- dafaanın toplu bir halde oyun kut malarına karşı Uypeşt'in sağ ve çok daha muvaffak netice alabi- tirlerdi.. Onlarm pısırıklığı ve a- Santrhaf istikametinden dai - ma açıklara oyun tarzı inkişaf et tirilmesi lâzım olan futbol oyunu: nu Beşiktaşlılar bilâkiş merkeze yüklenmeleri ve orta muhacimin genç olması, takım açma ve ir. tibat tesis edememesi karşı ( rafa müessir vaziyet yaratamıyordu. Beşiktaş galip geldi. Bı.nu ta- mamen bak ettiler, Onları tebrik ederiz. Fakat Uypeşt hakkında fazla söze bile lüzum olmıyan bir ta-| kımı da yenmeselerdi, çok fena| olurdu. Daha çok mütalea yürütülebi lir, dünkü maç hakkında sözleri- mi burada bitiriyorum. A. Cafer ie Artık bundan © sonra neticeyi kestirmek kolay olur. Onların gez- mek için turneye cıkmış, bizimki» lerin de futboldan gına getirmiş olmaları yapılan maçlarda ne tat bırakıyor ne de tuz... Bu vaziyet- te biz kendi oyunumuzu oyntya- madığımız gibi onlar da hakiki kiymetlerini gösteremiyorlar. Bu suretle arada doğru bir mukayese yapmak imkânı da kalkmış olu - yor. ç İşte dün de böyle oldu. İki ta- rafm gösterdiği oyun görülmeğe seza idi. Gerçi Peştenin amatör likinde oynadığı söylenen ve Ma- caristan şampiyonu maruf profes- yonel Üpeit ile bir alâka ve mü - nasebeti olmadığı oyundan evvel tahakkuk eden misafirlerimizden fazla bir oyun (beklemek biraz safdillik olurdu. * Fakat Beşiktaşa ne diyelim?... Bazan çok güzel ve'canlı oyununu seyreltiğimiz Türkiye şampiyonu- nun dünkü hali neydi? O ne bo - zuk oyundu? Bilhassa birinci dev- rede oyuncuların (ohemen hemen hepsinin vuruşlarında (o kat'iyyen HANE — âli Akşam Postasr Hasan Ferid Alnar | Genç bir ürk törünün eseri sompozi- Hasan Ferit Alnarın bu ilkbaharda Viyana râdyosunda çalınan “Prelüd ve İki dans, ismindeki orkestra eseri 6 temmuzda arsıulusal edisyonlerin en büyüklerinden biri olan “Univer - sal » Edition,,da çıkmıştır. 17 Mayısda Ankarada Cumur baş - kanlığı orkestrası tarafından çalındı- ğı zaman da büyük muvaffakıyet ka- zanan bu eser tamamen Türk tonalite leri ve Türk musikisi tradisyonu üze - rine kurulmuş ve armonisi de Türk to nalitelerinden çıkarılmış ulusal bir or kestra havasıdır. Bir orkestra eserinin basılmasında- ki maddi zorluklar yüzünden bugün bir çok tanınmış Avrupalı bestekârla- rın eserleri bile el yazısı halinde kal" maktadır. Vaziyet böyle iken genç bir Türk kompozitörünün eserinin büyük bir editionda ilk çalınmasmdan son - ra hemen basılıvermesi besteye Avru- palıların verdiği önemin derecesini |- yice anlatmaktadır. Bu suretle eserin bütün musiki dünyasmen tarimması için yol açılmış ve bunun sonucunda Türklüğün ar (sanat) o âleminde bir propaganda vasıtası daha kazandırı)- Şem. “ v isabet yoktu. En müsait vaziyet - lerde bile topu ya dışarı vuruyor- lar veya hasma kaptırıyorlardı. Ekseriyetle pası biribirlerini gö - rerek değil, yerlerini tahmin ede- rek atıyorlardı. Bu yüzden yüzde doksan top hasım oyuncunun aya» ğına geçiyor, lehimize olan bir a- kın aleyhimize (dönüyordu. Sol tarafım âtıl ve gevşek oyunu bir- çok fırsatların kaçmasına sebep oldu. Bu hale (oyuncular kadar halk da sinirleniyordu. İkinci devrede siyah böyazlılar | nisbeten biraz harekete geçebil - diler. Ve bildiğimiz oyunlarını az çok göstererek hasımlarnı sıkış - tırdılar ve galibiyeti temin ettiler. Üypeşt nasıl oynadı ve ne kuv- vette bir takımdır? Fazla söze ha- cet olmadan (bu sualin cevabını Beşiktaşın dün çok bozuk oyna - masına rağmen aldığı netice açık- ça vermektedir. Yorulmadan ko - şan, sıçrıyan, didişen oyuncular - dan teşkil edilmiş olan bu takım- da bir style yoktur. Topu süren o yuncunun vaziyetine göre bülün takımın bir deplâse oluş tarzı var» dır ki bu, takımın o kıymetini ve yüksekliğini derhal meydana çı - karır. Gözün zevkle seyrettiği bu hareket zaten oyuncuların biri - birleriyle olan iyi anlaşmalarının bir ölçüsü, takımdaki tesanüt ve ahengin hakiki bir ifadesidir. İşte bu misafirlerimizde yoktu. Bana öyle geliyor ki, dün böyle bir maç olduğunu bilmeden tesa- düfen stattan iceri giren birisi ol- seydi, her iki takımın oyun tarzı- na göre, bunların bakiki bir maç- tan ziyade egzersiz yaptıklarını zannederdi, Sadi Karsan | ile kendisinin yattığı yerdeydi. | Vahşi hayvanlar arasında ve Afrikonın balta girmemiş ormanla” rında geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. sarar ve tetkik romanı BN“ 70 mesa Yazan: Rıza Şekib 'Ebulula gorilin peşinden, güneş yarı göğün yarısına yükselinciye kadar yürüdü Ebululâ ağacına tırmanmak ü- zereydi. Kafasını yukarıya kal dırdığı zaman gene biraz evvel! kendisini beş on metre öteye fır - İatıp atan korkunç bayvanın göl - gesiyle karşılaştı. Bu korkunç hayvan tarı Karşa! Ebululâyı görmemiş olaçaktı ki serbestçe hareket ediyor, dalla» üzerine serdikleri yumuşak ve kıı- ru otlardan yapılmış yatağı kaldı. rıyordu, Goril bu yatağı ne yapacaktı? Yoksa deminki kafasını karıştıran düşünce doğru mu çıkasaktı” Karşa gorilin esiri mi olmuştu? İ muş gibi bağırdı. Ebululânın silâhını alabilmesi, ancak bu korkunç hayvanın ağaç- tan uzaklaşmasiyle kabil olabile- cekti, api Uzun müddet saklanmasına lü- zum kalmadı. V Goril yuvarlana yuvarlana o - muzuna yüklediği ot yığınıyla a - ğaştan indi ve kendisinden *ımul - mıyan bir süratle imes başladr. Ebululânm süratle hareket et. mesi lâzım geliyordu.. Yavaş ha - reketi, yakaladığı ipucunu elin - den kaçırtabilirdi. Bir nefeste ağaca tırmandı. Si- lâhımı ve yanında asılr torbadan da kâfi miktarda kurşun alarak Gorilin takip ettiği yola saptı. Onu yakalamak güç olmadı. Talii yardım ediyordu. Göril sır- tında yük olduğu için çok hızlı yol alamıyor, iki ayak üstünde yü. rüyor ve ara sira Ja otların dö- külmemesini temin için durarak düzeltiyordu. Ebululânın mümkün olduğu kadar sessiz takibine çalıştığı bir sırada gorili sinirlendirecek bir gürültü çıkarmıştı. Bu silâhımın kayışına takılan bir ağaç dalınin gerilip kurtulmasından duğmuş- tu. Ebululâ, bu dal gürültüsü oldu- ğu zaman sapsarı kesilmişti. Par. tiyi kaybettiğine hükmetmişti, Go- ril muhakkak bir ağaç gürültü. sünden kuşkulanacak ve takip e- dildiğini anlıyacaktı. Fakat böyle olmadı. Geril bi- lâkis bu dal gürültüsünden sonra daha hızlı yol almaya (o başladı. Hattâ Ebululâ gözden kaçıraca ğından bile korktu, Şimdi bir kurşunla, önünden 1 ki tarafa sallanarak giden hu ge. niş ve kıllı sırtı kolaylıkla devire. bilirdi. Bir an için kendisini sarsan bu arzudan, Karşayı bulamamık en- dişesi vazgeçirdi. Gorilin peşinden, güneş yarı göğün yarısına yükselinciye kadar yürüdü.. Onunla hiç yol uğrağı ol mıyan yerlere girip çıktı. Sonun da dar bir alandan kıvrılarak ge- niş gövdeli ağaçların sık bulun dukları bir yere vardılar. Gorilin şimdiye kadar arkasın. dan takip edildiğinin farkınc var- mamış bulunmasına isikân yoktu.' Fakat o hiç aldırış etmeden salla na sallana yürüyor, bir defa bile geriye bakmıyordu. Bu, Ebululânm şüphesini çek- memiş değildi. Elinde silâhı ol- duktan sonra ufak bir korku bile hissetmediği için üstünde durma- ya lüzum görmedi. Bir ara goril, tek tek, ketik ke- sik, sanki birisine lâkırdı sövlüyor Omuzundaki ot külçesini yere bırakarak üze- rinde oturdu. Gelmiş miydi? Yoksa yorgun luğunu mu gideriyordu. Ağır vücudumun uzun sayılabi- lecek bir zaman yalnız art ayakla- rına yüklenmiş olması kendisini yorabilirdi. — / 4 Ebululâ da onu taklit etti. © da, goril dönmüş bile olsa kendi- sini göremiyecek Bir ellik otur- du. Ni Fakat oturmasiyle kalkması bir olmuştu. Tam karşısına tesa- düf eden yerde, takip ettiği go- rilin bir misli iriliğinde bir ikinci- sini görmüştü, . (' $'/1 > Yoksa pusuya mr düşürülmiz. tü? yi Re Böyle olduğunda hiç şüphe yok- tu. Kendisini çepçevre sarıp göz hapsine alan yalnız bu iki goril değil, sağında ve arkasmda bir ü- çüncüsü, bir dördüncüsü vardr. Ebululânm bulunduğu yer, bu durumda "çok tehlikeliydi. “Bun dan kurtulmak için âni bir karar vermek lâzım geliyordu. Bu va- ziyette yapacağı şey, bulunduğu yerin üzerine uzanan büyük ağaç. lardan birinin kalın dalma sıçra- mak ve kendisini yükseğe atmak olacaktı. “iy Bunu yaptı ve kendisinden, kendisinin bile ummadığı bir çe- viklik ve maharetle yülieğe çe kildi. L Goriller, bir an, di “ linden kaçacağı endişesine düşe- rek Ebululâya doğru ilerlediler. Fakat gene hep birden, anlaşmış gibi durdular. İki goril ağaca tırmanmak için büyük ağacın gövdesine doğru i- lerledi. İkisi bulundukları yerde kaldılar. Ebululâ, daha ilk hücumların- da gorilleri püskürtmek için silâ. hına sarılmaktan başka çare gö- remiyordu. Yerde duranlardan önce ağaca tırmanmaya çalışan ları yarı yoldan döndürmek doğru olacaktı. Silâhını omuzladı. Öndeki go rilin tam beynine nişan alarak be şalttr, Sık ağaçların dallarını saisan, orman içinde uğultular yaratan bir patlayışla beraber nişan aldığı goril ses bile çıkarmadan devril- di. Onun yanında bulunan goril, neye uğradıklarını bilemediği i gin şaşırmış bir haldeydi. Devri" len arkadaşını kucaklıyarak ke nara çekti, Sonra bir çocuk sâf- lığıyla beyni dağılan arkadaşının uzun kolunu iki üç defa kaldıra: rak bıraktı, Öldüğüne kani olun: ca, iki üç defa etrafında ufak ve kesik haykırışlarla dolaştı. (Devamı var,