KADIRCA Ğ Yazan: Hüsmenin gözlerinden alev fışkırıyordu. N KAFLI Diye haykırdı. , Hele Piyale Beyin söyledikleri. Nİ duyunca çılgın gibi oldu. | — Yaaa... Derya Kaptanı Piya. . Bey, bir Türk reisinin sevgili ini elinden almağa sıkılmıyor ha! d Çarçabuk üstünü başını düzel!- Kılremı yokladı ve sert adımlar. 2 geminin köpeştesine doğru yü- Yüdü, — Reis?.. — Ne var? 7 Nereye gidiyorsunuz?... Siz dinlenmelisiniz?... İ — Derya kaptanı Piyale Bey en hesap sormaya © gidiyorum | Nİ burada bekleyin!... Fakat sizi bırakmayız... Bu hane, gemiden gitmenize razı de #iiz... Yoksa biz de geliriz. Hem de hepimiz. Bütün leventler oraya toplan. işlere. Frenk Süleymanın bu s8 Pünü alkrsladılar- Du “e de giderin, > Derya Kaptanı akıllı bir a- amsa dileğimizi yapar... ü Üsmen susmuş ve düşünüyor.| , Leventlerle birlikte, küme ha - inde Piyale Beyin gemisine git . Na 8k ve onun karşısma çıkmak, Metsizlik olurdu. Fakat madem: z "renk Süleymanla Dalyan ona #idip de Hüsmenin adima genç kı. istemişler ve alamamışlardı, re. sin istemesinden ne çıkardı? Onu inlemiyecek miydi? | alnız bir nokta vardı: iyale Bey, yapılan iyiliği unut çiyan bir adamdı. *Vaktile Ma AÇ tavaş alanında Hüsmenin ba- st Kurt Ali tarafından kurtarıl. Miş olduğunu, o kurtarmamış ol. “AY, şimdi öldürülmüş bulunaca- nr elbet hatıriryacaktı. Hayatitir borçlu olduğu bir ada. ui oğlundan da, her hangi bir e 'r kizi esirgiyecek değildi. k tenk Süleyman reisin önünü esti; Ala Demin anlatıyordum, sözle. *m yarıda kaldır. Biz dün akşam © bu sabah Piyale Beye gittik. Bu Benç kız bizim esirimizdir, İsteriz. Sonra Hüsmen Reise ne cevap ve. "iri? dedik, Savaş alanında, Hüs. pen Reisin bir esir kızın ardında tuğunu ummazmış... Anlatma. ba saliştik. Dinlemedi. Onu İş : bula gönderecekmiş. Çünkü sa ya adamış. Bu yüzden bizt de ei Yurmağa kalkıştı. Siz rarı .mazsınız diye dal ileriye| Bitmedik. ram a) kı Hüşmenin gözlerinden alev fıs Yıyordu, i Sanki dündenberi ateşler içinde ü in yatan adam bu değ'i 5 Saraya hat... İstanbula ve eN gönderecek... Bizim kılıcı» izin hakkını İstanbuldaki... Hüsmen burada çok ağır sözler söyliyecek ve sarayı da, sarayda| oturanı da, İstanbulu da sövecek: ti. Fakat kendisini tuttu. — O halde ben gider alırım... Umarım ki bana da vermemezlik etmez... Yürümek için adımını attı, Dalyan, Frenk Süleymanın kö | lunu çimdikledi: — Söylesene... Onun gittiğini! söylesene... Henüz çok uzaklaşma dan belki arkasından yetişiriz... Yakın duran leventler bu sözü duymuşlardı: — Evet... Arkasından yetişebi- lelim... Biz zorla almasını da bili! riz.., İ Diya homurdananlar oldu. Hepsinin de yüzlerinde bu he. murdanışları alkışlıyan bir renk vardı, Frenk Süleyman gene reisin yo | lunu kesti: > Pahax... O; derdiler?... — Kimi? — Beatrisi — Nereye?... — İstanbula... — Kim?.. — Piyale Bey... — Ne zaman? — Bu sabah... — Bu sabah mı? Neyle* Kim götürdü? — Kim götürdüğünü bilmiyo | rum, Fakat bu sabah bir kadırga| İstanbula gidecek olan armağan - larla esirleri alarak yola çıktı Kır) da onun içinde imiş. Bana Pivale Beyin kâhyası söyledi. — Yanaa.... Hüsmen Reis kızardı. Fera hal. de kızdığı görülüyordu. — Onun arkasindan gideceğim ve yetişeceğim... Geriye döndü. Gemiden çıkmak tan vazgeçmişti. Yelkenleri fora edecek, kü'ek . leri çalıştıracak ve açılacaktı. Ar . tık Piyale Beyle görüşülecek bir #ey kalmamıştı. Kıç kasaranın üstüne fırladı. — Herkes yerine... Gidiyoruz... | Vira demir... Leventler birer kaplan çevikli. giyle yelkenlerin, iplerin, halat ve palamarların yanına koştular, Di.) reklere tırmandılar. Demir alma işi pek hizli yapılı yordu, Yakında duran Türk gemileri, Kızıl Kadırganın böyle yolculuk & gin hazırlanmasını gördüler ve şöy le düşündüler: -— Önden gidecek ve dohürima ya yol gösterecek... Fakat Kurdoğlu Ahmet Rey ve Daltaban Osman Reis gibi, olup! bitenleri bilenler, Hüsmenin kız-| dığını çabucak ânlamışlardı. ğini... Onu gön Saraya | adr. | gil, Turgut Reisin kadırşosma HABER — Akşam Postası hal... Acaba ne yapacaktı? Kızdığ: için donanmayı bırak'p gidecek miydi? Onun bunu yavas bileceğini düşünenler, Hüs'nenin nizam bilen ve tanyan bir levent olduğunu unutuyorlardı. Vardivan topmağı işlemeğe büş: Kızıl Kadırga Piyale Bey'n de. doğru gidiyordu. Oraya rar'pa yaptı. Bu sırada bir sandal da Kr. zıl Kadırgaya yanaştı. İçinden sey. rek sakallı, yahtdi kılıklı bi" »hti yar güverteye çıkmak istediğini haber verdi. Hüsmen Reis sordu: — Kimsin? Ne istiyorsun” ., — Ben, Derya Kaptanının he kimiyim. O, gönderdi, — Ne yapacaksın? — Bu geminin reisi varmış Ya ralı imiş de, onun yarasını saraca» ğım... Hüsmen Reis cevap verdi: — Bu geminin reisi yaralıdır amma, gene de dipdiridir. Dön ge. ri de geldiğin yere git... — Faket... Piyale Beyin emri, var. Onu yapmalıyım. Dönüşte sorarsa ne söylerim, | —Ne söyliyeceksin. “Gittim! reisi gördüm, dipdiri idi. Besi kev | du.,, dersin... — Şey... Yoksa reis sen misin? — Evet... Tanımadın mi moruk... Yıkı) şuradan, yok seninle konuşmaya... Hekim, geldiği gibi gitti, Hüsmen Reis Turgut Reisin ka. dırgasına atladı. Karşısına: ilk! çıkan levende: — Reis nerede?... Diye sordu. — Gemide yok. Biraz öne» Der ya Kaptaninın bâşkardaşına gitti. Hüsmen, bekliyemezdi. Çünkü! vakit yoktu. Buişi biran önce sona erdirmek gerekti, Zaten Tur. gut Relsa çok bir şey söyliyecek değildi. Sadece Piyale Beyi sikâ.! yet edecek, İstanbula giden kadır. ganın ardına düşerek onu vuıkala. mak ve kızı almak için izin ist'ye. cekti. Bu işi Turgut relsten izni olmadan yapmayı aklına sığdıra miyordu. Çünkü ona karşı son . suz bir sevgi ve sâygı duyuyurdu. Kızıl Kadırga bu sefer Piyale Beyin başkardasına doğru yürü. dü. Oldukça sık demirliyen gemile- rin arasından biraz güçlükle yeşi: yordu. Fakat buna rağmen mana n ala- rı o kadar güzel ve çabuk yap yor. du ki herkesiti ağzt açık kalmış. tr. Onun denizin üstünde kıvsila. rak ve süzülerek gidişi, bir gemi. si iğin seyrine döyulmiyan his gö. rünüştü, koca vaktim (Devamı var) | mitarif etti. Kendisi dışarda utur. Dünya güzelinin pesinde... Fahrünname aölı eski Farisi Nökleden; terih (Hatice Süreyya) romanından alınmıştır No.24 i Aslanlar, haramiler, yamyamlar karşısında titremeyen Ferruh işte bu iki göz karşısında kuv- vetini kaybetti ağaca dayandı Hurrem; Fertuha buluşma yeri. du. — Ben, senin, bahçe dışında gözcün olayım. Etrafa dikkat e deyim. İlki âşık arasında engel ol. mıyayım! dedi. Bahçe haricinde beklemeğe baş. ! ladı. Şehzade, evvelâ bahçenin her tarafını dolaştı. Etraf hakkında fikir edindikten sonra, Hurremin tayin ettiği köşede oturdu. Bekle meğe başladı. Burasi, gayet büyük bir ağacın altıydı. Dakikalar, ona yıl gibi geliyor: “Ah, acaba sevgilim gelmiyecek mi?,, diye endişe ediyordu. Tam ümidinin kırıldığı anda idi ki, bulutlar arasından ay görünür gibi, karanlıklar dağılıp ziya beli. rir gibi, kasrın penceresinden genç kız göründü. Fakat, öyle bir mev. ki seçilmiş, delikanlı öyle oturtul- muştu ki, kız erkeği görüyor, er kek ise kızı göremiyordu. Hüma, bu vaziyette, Ferruhu seyrederken, şehzade, sazırsızla. nıyor, saatler geçiyordu. “Mutlaka gelmiyecek. bu işin içinde bir oyun var. Yahut Hur. remin haber verdiği gibi (dadısı Parsa onu caydırdı!,, diye düşü - nüyordu. Maiyetindekileri birer yere da ğıtıp dadısı Parsâ ile birlikte kas ra gelen ve Ferruhu © gözetliyen Hüma ise, daha ilk bakışta, şehzas; denin sevgilisi olduğu kanaatine! gelmişti. Rüyasniin ayniydi! Genç kız ık hayallerinin tıpkısı, işte, şura da, ağaç altında oturan delikan.| İiydr... Hurrem yalan söylememiş. ti. Nasıl meth ve sena etmişse! tam öyleydi! İ Parmağından zümrüt yüzüğünü | sendeleyerek Genç kızın pencere arkasına bir daha çekilişinde: “— Ne oluyorsun, kızım... Bu ka» dar heyecana düşmek olur mu?... Gül yüzün solmuş... Değer mi?... dedi. Hüma, coşkunlukla cevap “er di: — Dadıcığım! Görüyorsun ki, Hurrem yalan söylememiş. Resim. deki delikanlı ile bu genç, birbiri. nin aynidir. Ben de sana habet vereyim ki, rüyada gördüğüm a dam buydu. Pencereden eğilip bir daha bak, ti, Kızın renkten renge, halden ha. le girdiğini gören dadı ifrit kesili- yordu. Halbuki o, Hurremin ya. lanı meydana çıkacağına, bu ge lecek delikanlı her kimse onu gö- rür görmez Hümanın soğuyacığı: na kail olmuştu. Öyle yat Hüma, şimdiye kadar âz erkek mi görmüştü? Hiç biri karşısında gönlü, şu kadarcık bile titrememiş. ti. Herkesi istihfaf etmişti, ,Her- kesi alaya almıştı. .» sami Dadr, bu sefer yni halin o- latağını umarken, işin aksi çıkma» 81, alevin #açağı büsbütün sarma. si, onu çıldırtıyordu. Fena halde kızdı: — Kim olduğunu adamakıllı tahkik etmediğiniz bir erkeğe, nas sıl işaret maksadiyle yüzüğün' r- tıyordün ve penceredn onâ nasıl gülümsiyorsun?... Burada, ağaç altında öturan delikanlınım Nu- mar Şahın oğlu şehzade Ferruh olmadığında zerre kadar şüphem yoktur. fena Kaşlarını çatıp Hüma bu sözler üzerine halde sinirlendi. dedi ki: (Devamı var) çıkarıp delikanlıya doğru attı Yü! zük Ferruhun ayağına isabet etti. O anâ kadar, mülâkat verilen! ağacın altında oturup bikliyen Fer ruh, ayağa kalktı. Yüzüğü eline! İ aldı. Bu işaretin geldiği katır tara | p fına doğru baktı. | Taliinin güneşini, kasır pece | resinde doğmuş gördü. Gözleri; kamaştı. Hem bakmak © İstiyor. hem de bakamşıyordu. Aslanlar la, vahşilerle, devlerle güreşmek kuvvetini vücudunda bulan deli kanlı, Hümanın bakışları karşı sında takatsizlik duydu. Başı dön dü, gözleri karardı. Sendeledi. A ğaca dayandı. ç Ne gariptir ki, gözgöze geldik leri vakit Hümaya da ayni hal ol.| AKŞAM POSTASI IbDARE Evi Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi. iSTANBUL HABER Teleton Yazı 24812 idâre: Siğig ABONE ŞARTLARI İletiye Senelik *a400K,, İLÂN TARİFESİ” TARİFESİ Kü amlarının, asr a0 Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Mâsan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası muştu. Pencerenin arkasına çekil. | memmun, 3 di. Vücuduna fenalık geldiğini! hissetmişti. Biraz sonra gene bir. birlerine baktılar. Selâm verip se | lâm aldılar. Dadı bu hali görünce © gayet mahzun oldu. Hümanın titriyen el. lerini tuttu. Bileklerini ovdu.