Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
— tu..Geri döndü ve baktı.. TTT * 18 TEMMUZ — 1935 —— HARER — Akşam Posfası * Nı_—______— KADIRCAN KAFLI No. 66 G . RAZARI ——— Bu kadar düşmana Fernando bundan bir şey an - lamadı ve Sırık Ahmedle arka - daşının hâlâ ona niçin hücum et - Mediklerinin sebbeini birdenbire estiremedi Fakat işte bu kadarcık bir Za - Manım araya girmesi onu duıııek Üzere olduğu ölüm veya esirlik u- Çurumunun kenarından bir an! kurtulması için bol bol yetmişti -- dMa]b“kî bunu o da hiç ummuyor- ., Demindenberi kendisine geldi - ğini duyduğu nal sesleri gix::ıd.ı ço - ğalmî!ıtı. Hele bunlardan bir ikisi- ni sanki kulağının dibinde bulmuş- Gözlerine inanamıoyrdu. Rüya mr iö'ü!'“d“?- çai a Bu gelen bir llpln]“)ı Zabltly - İ Zabit hiç düşünmeden atını dos- tıüğı-ı,ı Sırık Ahmedin üstüne sür - Müştü... » ı Ahmed kılıciyle bu. yeni .ııâı—[...__ lunea gi AD e AA GT v M D . * akit bulabilmişti. . Ernantes: — Senyör Fernando.. Atımın erkisine atlayınız !.. Diye bağırdı: -Sirık Ahmed, hem İspanyol za- hıüyıe kılıç kılıca dövüşüyor, €m de arkadaşına bağnyordı:ı:. .— Onu kaçırma.. Bunların iki - *ini haklayabiliriz.. Fakat ne oluyordu? O anda dört İspanyol atlısı da - ha yalın kılıç onların üstüne Müsşlerdi., Sırık Ahmedin arkadaşı sağ ©- Muzundan giren bir mızrakla arka tü yere düştü.. ' Dört tanesi birden Sırık ... ÂAh - "ned;n etrafını sarmışlardı.. Uzun boylu ve cesur Türk akın- “isı hemen hemen bir mızrak ucu “cu kadar uzun olan kılıcını, koca bir tırpan gibi havada dolaş- ;î:ym', düşmanları şaşırtııro.rt!u_.. kı krgaşalıkta içlerinden birinin ter havada uzun bir parıltı ya * :"'k sekiz on adım uzağa fırla - » Sahibi de şakağından çene- he doğru yüzünün yarısı kesile - îek attan yuvarlandı.. Yüzü, saç - l?h ve boynu kan içinde kalmış- ir dua mn-ddmdlıo Tit"dîı sarsıldı ve katılıp kal - v Omuzundan — yaralanan le - 'End bir anda doğruldu.. Sağ e :'“den düşen kılrcr sol eline almış- N, d Sırık’ bir yardrmcı bulmuş, İs- M yollar içlerinden birini kaybet- Tnislerdi. _ Bu kargaşalıkta Vernantes hiç *%ad“ bağrıyordu. Üç askerin B’P birden Sırık Ahmedle arka - dı!m.- saledrrmalarını .öylüyor, ernandoya da bu fırsatı kaybet- meden hemen biraz önce vurula - rak ölen İspanyolun atına atlama- sını hatırlatıyordu. Fernando bu kurtarıcı zabitin sözüne hak vermiş, sahibinin öl - mesi üzerine onun bileklerine sa - rılmış olan dizginlerini koparma- Onu umduğundan daha çabuk tuttu.. Fakat bir türlü binemiyor - du.. Ç Bu aralık Sırık Ahmedin arka - daşı yeniden ve deminki yarasının yanından yaralanarak yıkıldı.. Sırık Ahmed gene yalnız kalmış ve dört atlıya karşı yiğitçe dövü - şüyordu., Atlılar ona dikatle sokulmak- tan çekiniyorlar, yalnız Fem:an - donun dört nal buralardan gide - bileceği zamana kadar dayanma - ğa çalışıyorlrdı.. & Bu sırada Hüsmen Reis henüz ayılmağa başlayan Beatrisi kucak- | kırlagrema çıkarmıştı. Genç kızın yüzüne sular serpi- yor, şakalarını ovalıyor, büsbütün kendisine getirmek — için çabalı - yordu... Genç kız gözlerini açtı .. Sisler ırkasmdınb pek yavaş beliren bir güneş gibi azar azar parladı. Sonra bıkışlırm:n de - rinliğinde taşkın bir ay ışığı doğ - du ve fısıldadı: — Hüsmen!.. — Beatris!.. Bd — Sen misin?. Rüya mı görü - yorum yoksa?, — Evet.. Ben. — Ben, ben neredyim?. — Bir Türk gemisindesin, şim - di Kızıl Kadırgaya — geçeceğiz .., Artık her zaman, ölünciye kadar beriz... beî Ölünciye kadar beraber ha.. Ne iyi Fernando öldü mü? O al- ça kadam geberdi mi?. — Henüz gebermedi amma, o- nun son kısmeti budur ve nere - deyse... Hüsmen başını genç kızdan a - yırdı ve kıyıya baktı.. B_eıtri. sormamış olsaydı. bu dıkılfada Fernandoyu hatırlamasına im - . Fakat hatırlaması, o- nun ne olduğunu bilmesi gerekti. Kıyıda bir kargaşalık Vşrdı.." Onun bakışı, Vernantesin dör: nal Fernandonun imdadına geldi - : saniyelere rastlamıştı. , ğıâ?rmıîı saniye sonra rîiğer âgrt İspanyol süvarisi de goı:u_m-:e üş- menden önce Türk gemisimin kap- tanı Topal Şaban, dieğr I_ıır kaç tayfa ile birlikte biribirlerine ha- ber verdiler: ; — İspanyollar!.. lıpan-_yol.lar H Durulacak zaman değildi.. O sırada Kızıl Kadırga, T“'k kırlangıcına aborde © uzere karşı bir tek ya- ralıarkadaşile birlikte dövüşen Sırık Ahmedin yardımına koşmak gerektıi idi Hüsmen genç kızı oraya götü- recekti. Fakat şu saniyede bundan önce düşünülmesi gerek olan baş- ka bir iş vardı. O da bu kadar düşmana karşı bir tek yaralı ar - kadaşiyle birlikte — dövüşen Sırık Ahmedin yardımına koşmaktı. Hüsmen yeniden dalgmlaşan genç kızı kırlangıcın kıç tarafında bıraktı. Topal Şabana: — Buna iyi bakın.. İncitmeyin! Senden isterim.. dedi. Başka bir tek söz söylemeden kmlangıca aborde olan Kızıl Ka - dırgaya atladı, dümene doğru bü- tün kuvvetiyle, bir aslan kökriyor gibi bağırdı: — Kıyıya.. Kıyıya.. Baştan ka - ra edilecek!. Sırık Ahmede.. . Dalyan Mustafa ile Frenk Sü - leyman lâzım gelen manevraları tam zamanında yaptırmışlardı . Kızıl Kadırag provasını karaya çevirdi.. ğunu gördüğü içinçok zaman korkulu olan baştan kara — etme manevrasını yaptırmaktan hiç çe- Sırık Ahmed dört yanını saran düşmana göz açtırmıyor, — fakat ayni zamanda birtürlü onların bir veya ikisini de yere seremi - yordu. Kızıl Kadırganm provası kara - ya oturdu. Hüsmen Reis: — Dayan, Sırık! . Geliyoruz.. Dayan!., Diye bütün kuvvetiyle haykır - dı. Sırık Ahmed bu sesi duymuş, kuvveti bir kaç misli artmıştı. Fernando da ayni sesi hiç şüp- hesiz duymuş ve tanımıştı.. Bel- ki de bu korku ile son bir hamle yapmış, hâlâ huysuzlanan atın yelesine yapışarak eğerin üstüne oturabilmişti. Fakattam bu sırada Koca Ve - li ile üç arkadaşı onun yolunu kesmişlerdi: — Bizden izinsiz nereye gidi - yorsun, çelebi.. İn bakalım aşağı - ya Tepeden aşağıya doğru inen kalabalık İspanyol kuvvetlerini gördü.. Onları Hüsmen de görmüştü .. Gemiden çıkmak isteyen levent - lerden bir çoğunu geri çevirmiş, Frenk Süleymanla Dalyan Musta- fayı da oraya göndererek şu em - ri vermişti: — Prova toplariyle düşmana ateş edeceksiniz!.. Göreyim sizi, göz açtırmayın... İki arkadaş Kızıl Kadırgaya çıktılar, (Devamr var) D —— ıf-'"e;'nando kaçacağı yola baktı .. | 5 —— ÜMNy No: 7 aa ( FHatice Süreyya) a düzelinin peşimde... -———— Nakleden: —"Ferruhname adlı eski Farisi tarih romanından alınmıştır.— Paqişah yalvarıyordu: — Aman -oğlum sen gitme... Ben de kızı alır sana getiririm! Bunun üzerine, Erşir dedi ki : | sunlar, biz gelelim Ferruh şehza- — Sen gitme, biraderim!.. Bir | haberci heyeti yollayayım. Hüma- yun Şahtan Hüma Sultanı isteye - lim. —Eğer razı olmazsa asker gönderir, memleketini muhasara eder, kızı zorla aldırırız.. Elham- dülillâh —askerimiz — ve malımız çoktur.. » » & Onlar konuşa — dursun, biz, A- lemşaha dönelim.. Babası oğlunu kandırıp ve bu suretle — sözleşip | Macır isminde birini elçi gönder - diler, Uzun müddet yol alan Macır, Hitaya vardı. Hümayun Şahın a- damları bu elçiyi büyük merasim- le misafir ettiler. O günler içinde divan kuruldu.. Macir nameyi Hümayun Şaha sundu ve ağızdan slâmı da söyledi. — Benim padişahım, rica eder ki, oğlunu oğulluğa kabul buyu - rasınız! - dedi. Hümayun, bu sözü işitir işitmez, derhal kaşlarını çattı: — Beni bu hususta mazur tut- sun ! Benim kızım, bir tanecik kıy- metlimdir! Onu bir an görmesem Haa gib değildir. Hem kendisinin de erkeklere karşı pek öyle — isteği yoktur. Bundan başka,? ikimizin memleketleri birbirine uzaktır. Ben kızımın ayrılığına dayanamam. İşte söyliyeceklerim — bunlardır. Bunları, hiç gücendirmeden padi- şahmıza söyleyin. Selâmıımı da bil. dirin! Bu kötü haberle geri dönen he-| yet, boynunu böküp Alemşam pa- dişaha her şeyi anlattır. O da kâh hümayuna küfürler yağdırdı, kâh oğlunu teselliye kalkıştı: — Sana daha büyük bir padişa- hm kızı lâyıktır. Onunkini alayım da bu Hümadan vazgeç! - dedi. Ve doğuda, batıda (şarkta, garpta) bildiği ne kadar hüküm - dar varsa hepsinin adlarımı saydı, döktü. Kızlarınım evsafını met - hetti. | Alemsşah şehzade, bu sözlerin hiç birine kulak asmıyordu. — Ben Hitaya gideceğim. Ken- di işimi kendim göreceğim ! - diye inliyordu. me.. Böyle demek kâr etmedi. Bir gece, oğlan, ortalıktan kay-| boldu. Lalaları, neden sonra işten haber alarak padişaha haber diler. ' Ardından yetiştiler. Geri geti- rip babasının karşısına çıkardılar. Babası dedi ki: — Aman ağlum, sen gitme. Ben, ordu toplayayım. İlânı harp ede | yim. Hümayun Şahın tacımı başı- na geçireyim. Kızını alarak sana veryim. Böyle diyip kandırdı. Etrafa da münadiler çıkarıp davullar çaldır. dr. Kısacası, bir aşk yüzünden se- ferberlik aldı, yürüdüler. deye- Mısırda bir zengin tecimer (ta- cir) vardı. Parası, pulu, malı sa- yılmaz derecede çoktu. Bunun da Selim derler, iyi huylu, iyi yüzlü bir oğlu vardı. Gayetle büyük i- tibarlar, nazlar, nimetler içinde büyütülmüş, bir dediği iki yapıl- mamıştı. | Bu oğlancağızın aklına, her ne. reden girdiyse, bir gün gezi (seya- hat) merakı girdi, saplandı. Babasından izin aldı. Hita memleketinde ticaret etmek iste- di. Her ne kadar babası: — Ticarete hacet yok. İşte. hiç bir istdiğin eksik değil... Ye, iç, gezin, keyfine bak! Dediyse de para etmedi. Oğlan, gideceğim de, gidece « ğgim! diye tutturdu. Şrmarığa söz dinletmek kabil olmadı. Babası da baktı ki olacak gibi değil, birçok emniyetli adamlar, uşaklar, kölelerden mürekkep bir heyet tertip etti. Bunlara külli - yetli mal da verdi. Kafile — yola çıktı. Şart, bir yıldan ziyade kal- mamaktı. —— - Felada " (Devamı var) — Aman,oğlum... Yapma.., Et- F vema ah ha Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi: ISTANBULHABER Tetefon Yazı: 23872 |dare: 24570 ABONE ŞARTLARI Türkiye Eenebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. & aylık 730 , 1450 S aylık 400 , aoo * 1 aylıik 150 ni 300 " İLÂN TARİFESİ. Ticaret iİlânlarının Ssat, Resmi Hânlarin 10 k:::uıîğı? Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Üı!dığı yer (VAKIT) mütboası Onlar toplana ve silâhlana dur-