— BETEMMUZ—1ss A SĞi SA ——— Bu kadar düşmana raı;ı aîkadaşile birlikte dövüşen Sırık Ahmedin yardımına Fernando bundan bir şey an - lamadı ve Sırık Ahmedle arka - n hâlâ ona niçin hücum et » Mediklerinin sebbeini birdenbire bir za - düşmek üzere olduğu ölüm veya esirlik u- Şüurumunun bir .pdı kurtulması için bol bol yetmişti « :hlbııki bunu o da hiç ummuyor- ., Demindenberi kendisine ge.ldı . &ini duyduğu nal sesleri ıi::_ıd'ı ço - #almıştı. Hele bunlardan bir ikisi- ni sanki kulağının dibinde bulmuş- tu., Geri döndü ve baktı.. Gözlerine inanamıoyrdu. Rüya mı |öfüyofdu?. vt Bu gelen bir İspanyol zabitiy - di.. Zabit hiç düşünmeden atını dos- Yoğru Sırık Ahmedin üstüne sür - Müştü... » "'S—-ıî:_]' ü '_"'": l“! '—'İî.bu yeni Yakit bulabilmişti. . Ernantes: N — Senyör Fernando.. terkisine atlayınız!.. Diye bağırdı: » Sırik Ahmed, hem İspanyol za» İtiyle kılıç kılıca dövüşüyor, *m de arkadaşına bağrıyordu: .— Onu kaçırma.. Bunların iki - *ini haklayabiliriz.. Fakat ne oluyordu? © anda dört İspanyol atlısı dı . hi- yalm kılıç onların üstüne yürü- Müşlerdi.. Sırık Ahmedin arkadaşı sağ ©- Tuzundan giren bir mızrakla arka Satü yere düştü.. Dört tanesi birden Sırık — Ah - 'hed;n etrafını sarmışlardı.. Uzun boylu ve cesur Türk âkın- en hemen bir mızrak ucu kadar uzun olan kılıcmnı, koca bir tırpan gibi havada dolaş- 3;’“' düşmanları ,ıçırüyo.fi&.ı... ıi ıkta içlerinden birinin lter havada uzun bir parıltı ya * d sekiz on adım uzağa fırla - * Sahibi de şakağından çene- Z doğru yüzünün yarısı kesile - ıl:'l attan yuvarlandı.. Yüzü, saç - K” ve boynu kan içinde kalmış. Atımın Bİ' küfür savurdu. ir dua mırıldandı.. itredi, sarsıldı ve katılıp kal - İ ş o"nuundın yaralanan le- ;“d bir anda doîf“ld"f' Sağ e- & en düşen kılıcı sol eline almış- d Sırık, bir yardımcı bulmuş, le- *nyollar içlerinden birini kaybet- '::tdl. ğ kargaşalıkta Vernantes '""nlâın bağrıyordu. Üç askerin heb birden Srrik Ahmedle arka - a.."u saldermalarını — söylüyor, Yazan: KADIRCAN KAFLI Fernandoya da bu fırsatı kaybet- hemen biraz önce vurula - rak ölen İspanyolun atına atlama- sını hatırlatıyordu. Fernando bu kurtarıcı zabitin sözüne hak vermiş, sahibinin öl - mesi üzerine onun bileklerine sa - rılmış olan dizginlerini koparma- ğa çalışan ata doğru koşmuştu . Onu umduğundan daha çabuk tuttu.. Fakat bir türlü binemiyor - du.. « Bu aralık Sırık Ahmedin arka - daşı yeniden ve deminki yarasının yanından yaralanarak yıkıldı.. Sırık Ahmed gene yalnız kalmış ve dört atlıya karşı yiğitçe dövü - | şüyordu.. Atlılar ona dikatle sokulmak- | tan çekiniyorlar, yalnız Fernan - | donun dört nal buralardan gide - | bileceği zamana kadar dayanma - ğa çalışıyorlrdı.. Bu sırada Hüsmen Reis henüz ayılmağa başlayan Beatrisi kucak- damye Bandala yamar e mİaee TöR kırlngırcma çıkarmıştı. Genç kızın yüzüne sular serpi- yor, şakalarını ovalıyor, büsbütün kendisine getirmek — için çabalı - yordu... Genç kız gözlerini açtı « Sisler arkasından — pek yavaş beliren bir güneş gibi azar azar parladı. Sonra bakışlarının de - rinliğinde taşkın bir ay ışığı doğ - du ve fısıldadı: — Hüsmenl.. — Beatris!.. : — Sen misin?. Rüya mı görü - | yorum yoksa?, — Evet.. Ben. — Ben, ben neredyim?. — Bir Türk gemisindesin, şim - di Kızıl Kadırgaya — geçeceğiz -.. Artık her zaman, ölünciye kadar beriz... beı: Ölünciye kadar beraber ha.. Ne iyi Fernando öldü mü? Oa- ça kadam geberdi ıııi'!.. — Henüz gebermedi anmma, o- son kısmeti budur ve nere - nun du::eü;”“ başını genç kızdan a - ve kıyıya — baktı.. - Beatris î:îı:nq :l,ııydı bu dıkilfıd. Fernandoyu hatırlamasına im - kân yoktu. Fakat hatırlaması, - nun ne olduğunu bilmesi gerekti. Kıyıda bir kumılık vardı.. Onun bakışı, Vernantesin dö.y; nal Fernandonun imdadına geldi - i saniyelere rastlamıştı. hB'?ın ı':ıî saniye sonra ğiiev dğn İspanyol süvarisi de görünce Hüs- menden önce Türk gemisinin kap- tanı Topal Şaban, dieğr l_ıır kaç tayfa ile birlikte biribirlerine ha- ber verdiler: : — İspanyollar!.. lıpınyolılu Durulacak zaman değildi.. O sırada Kızıl Kadırga, '_l'ı“ıı-k kırlangıcına aborde olmak üzere —— — karşı bir tek ya- koşmak gerekti — Akışam Posfası ABER No. 26 idi Hüsmen genç kızı oraya götü- recekti. Fakat şu saniyede bundan önce düşünülmesi gerek olan baş- ka bir iş vardı. O da bu kadar düşmana karşı bir tek yaralı ar - kadaşiyle birlikte — dövüşen Sırık Ahmedin yardımına koşmaktı. Hüsmen yeniden dalgınlaşan genç kızı kırlangıcın kıç tarafında bıraktı. Topal Şabana: — Buma iyi bakın.. İncitmeyin! Senden isterim.. dedi. Başka bir tek söz söylemeden kırlangıca aborde olan Kızıl Ka - dırgaya atladı, dümene doğru bü- tün kuvvetiyle, bir aslan kökriyor gibi bağırdı: — Kıyıya.. Kıyıya.. Baştan ka - ra edilecek!, Sırık Ahmede.. . Dalyan Mustafa ile Frenk Sü - leyman lâzım gelen manevraları tam zamanında yaptırmışlardı . Kızıl Kadırag provasını karaya çevirdi.. Hüsmen huraların kmeal aldu. ğunu gördüğü içinçok zaman korkulu olan baştan kara — etme manevrasını yaptırmaktan hiç çe- kinmemişti. Sırık Ahmed dört yanını saran düşmana göz açtırmıyor, — fakat ayni zamanda bir türlü — onların bir veya ikisini de yere seremi - yordu. Kızıl Kadırganm provası kara - ya oturdu. Hüsmen Reis: — Dayan, Sırık! Dayan!.. Diye bütün kuvvetiyle haykır - Geliyoruz.. dı. Sırık Ahmed bu sesi duymuş, kuvveti bir kaç misli artmıştı. Fernando da ayni sesi hiç şüp- hesiz duymuş ve tanımıştı.. Bel- ki de bu korku ile son bir hamle | yapmış, hâlâ huysuzlanan atın yelesine yapışarak eğerin üstüne oturabilmişti. Fakattam bu sırada Koca Ve - li ile üç arkadaşı onun yolunu kesmişlerdi: — Bizden izinsiz nereye gidi - yorsun, çelebi.. İn bakalım aşağı - ya.. . Fernando kaçacağı yola baktı .. Topeden aşağıya doğru inen kalabalık İspanyol kuvvetlerini gördü.. Onları Hüsmen de — görmüştü .. Gemiden çıkmak isteyen levent - lerden bir çoğunu geri çevirmiş, Frenk Süleymanla Dalyan Musta- fayı da oraya göndererek şu em - | vi vermişti: — Prova toplariyle düşmana ateş edeceksiniz!.. Göreyim sizi, göz açtırmayın-.. İki arkadaş Kızıl Kadırgaya çıktılar, (Devamr var) Dünya güzelinin peşimde... No: Nakleden: 7 aa ( Fatice Süreyya ) —"Ferruhna me adlı eski Farisi tarih romanından alınmıştır.— —Paqişah yalvarıyordu: — Aman | -oğlum sen gitme... Ben de kızı alır sana getiririm! Bunun üzerine, Erşir dedi ki — Sen gitme, biraderim!.. Bir | haberci heyeti yollayayım. Hüma- yun Şahtan Hüma Sultanı isteye - lim. —Eğer razı olmazsa asker gönderir, memleketini muhasara eder, kızı zorla aldırırız.. Elham- dülillâh —askerimiz — ve malımız çoktur.. . . * Onlar konuşa — dursun, biz, A- lemşaha dönelim.. Babası oğlunu kandırıp ve bu suretle — sözleşip Macır isminde birini elçi gönder - diler. Uzun müddet yol alan Macır, Hitaya vardı. Hümayun Şahın a- damları bu elçiyi büyük merasim- le misafir ettiler, O günler içinde divan kuruldu.. Macir nameyi Hümayun Şaha sundu ve ağızdan slâmı da söyledi. — Benim padişahım, rica eder ki, oğlunu oğulluğa kabul buyu - rasınız! - dedi. Hümayun, bu sözü işitir işitmez, derhal kaşlarını çattı: — Beni bu hususta mazur tut- sun ! Benim kızım, bir tanecik kıy- metlimdir! Onu bir an gönııeıemW kızlar halim fona oluyor. O, başka gib değildir. Hem kendisinin de erkeklere karşı pek öyle — isteği yoktur. Bundan başka,? ikimizin| memleketleri birbirine uzaktır. Ben kızımın ayrılığına dayanamam. İşte söyliyeceklerim — bunlardır. Bunları, hiç gücendirmeden padi- şahımnıza söyleyin. Selâmımı da bil. dirin! Bu kötü haberle geri dönen he- yet, boynunu böküp Alemşam pa- dişaha her şeyi anlattı. O da küh hümayuna küfürler yağdırdı, kâh oğlunu teselliye kalkıştı: — Sana daha büyük bir padişa- he kızı lâyıktır. Onunkini alayım da bu Hümadan vazgeç! - dedi. Ve doğuda, batıda (şarkta, garpta) bildiği ne kadar hüküm - dar varsa hepsinin adlarını saydı, döktü. Kızlarımın evsafını met - hetti. Alemsah şehzade, bu sözlerin hiç birine kulak asmıyordu. — Ben Hitaya gideceğim. Ken- di işimi kendim göreceğim! - diye inliyordu. — Aman,oğlum... Yapma... Et. me.. Böyle demek kâr etmedi. Bir gece, oğlan, ortalıktan kay- boldu. Lalaları, neden sonra işten| | haber alarak padişaha haber diler. p Ardından yetiştiler. Geri geti- rip babasının karşısmna çıkardılar. Babası dedi ki: — Aman oğlum, sen gitme. Ben, ordu toplayayım. İlânı harp ede yim. Hümayun Şahın tacını başı- na geçireyim. Kızını alarak sana veryim, Böyle diyip kandırdı. Etrafa da münadiler çıkarıp davullar çaldır. dı. Kısacası, bir aşk yüzünden se- ferberlik aldı, yürüdüler. Onlar toplana ve silâhlana dur-! : | sunlar, biz gelelim Ferruh şehza- | deye. Mısırda bir zengin tecimer (ta- cir) vardı. Parası, pulu, malı sa- yılmaz derecede çoktu. Bunun da Selim derler, iyi huylu, iyi yüzlü bir oğlu vardı. Gayetle büyük i- tibarlar, nazlar, nimetler içinde büyütülmüş, bir dediği iki yapıl- mamıştı. Bu oğlancağızın aklına, her ne. reden girdiyse, bir gün gezi (seya- hat) merakı girdi, saplandı. Babasından izin aldı. Hita memleketinde ticaret etmek - iste- di. Her ne kadar babası: — Ticarete hacet yok. İşte. hiç bir istdiğin eksik değil... Ye, iç, | gezin, keyfine bak! Dediyse de para etmedi. Oğlan, gideceğim de, gidece « ğim! diye tutturdu. Şımarığa söz dinletmek kabil olmadı. Babası da baktı ki olacak gibi değil, birçok emniyetli adamlar, uşaklar, kölelerden mürekkep bir heyet tertip etti. Bunlara külli - yetli mal da verdi. Kafile — yola çıktı. Şart, bir yıldan ziyade kal. mamaktı. — | Va ru S (Devamı var) | | HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi |P Tetgrar adresi ISTANSULHABER î Teteton Yazı: 29872 Idare: 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye — Ecnebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. 6 aylık 720 .. 1480 1850 . 300 £ İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı 12 BSSA Hanisrın Yo SĞO | Sakibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matboast İi —ai KUPON 190