Krala mektup yazan Romanyalı şaki nasıl yakalandı? Jandarmalar kapıda iken o gramofon çalıyor, keyfediyordu Bükreşten yazılıyor: Romanya Kralının özel kalem direktörü bundan bir iki ay evvel her vakit olduğu gibi postayı açar. ken, eski Romanyanın küçük bir köyünden postaya atılmış bir mek. tup karşısında şaşakalmıştı. Mektubun imzasını okuyunca, bu şaşkınlık büsbütün arttı. Çün- kü bunun sahibi meşhur haydut Jozef Karyu idi. Polisin nefret ettiği bu Karyu tuhaf bir adam- dır doğrusu!... Karyu zenginlerin otomobille: rini durdurarak soygunculuk ya: pan ve vurduğu paralarım bir kıs- mınt halkın gözünü boyamak için fakir fukaraya, yoksul köylü ka: dınlarına ve dullara dağıtan bir yolkesendir. Bu zengin düşmanı ve yoksullar dostu haydudun yap tığı işler arasında birkaç tane de cinayet bulunduğundan jandarma kendisine “Romanya asayişinin 1 numaralr düşmanı,, — damğasını vurmuştur. Krala göndermiş olduğu mek- tubu aynen yazıyoruz: İşte mektup: “Sirş Yıllardanberi sizinle konuşabil: mek için fırsat gözetlemekteyim. Geçen gün Belenyes kasabasına geleceğinizi öğrenince, davet e dilmek şerefine — nail olmadığım halde, yüzlerce kilomtrelik mesa: Feye rağmen oraya koştum. Gece yi gündüze katarak ve hiç bir yor: gunluğa aldırmıyarak bulunduğur- nuz yere tam vaktinde — vardım; fakat her defasında karşıma çu kan jandarma ve polis kalabalığı size yaklaşmama engel oldu. " Bununla beraber haşmetlü zatı nızın ayaklarına kapanarak suç - larımın bağışlanmasını dilemek isteği yüreğimi o kadar üzüyor ki.. Merhametlü senyör, dehalet etmiş eski bir haydudun size ne kadar faydalı olabileceğini hele bir dü- şünün; bakın sizin memurlarınız beni hiçbir vakit ele geçirernedi- ler. İşte bunan için size hizmetle- rimi arzediyorum. Size bütün var- lık ve sadakatimle hizmet ede- bilmekliğime fırsat vermenizi di- lerim. Bana ölünciye kadar hiz- met edebileceğim şerefli bir memu. riyet veriniz! Özlemekte olduğum sakin bir yaşayışı bana verecek olursanız Sizin azad kabul etmez bir köle - 'niz olacağım; benim iyi i senyörüm! Ulusal haydut Jozef Karoiyu .. * Haydut bu mektubuna hiçbir cevap alamadı. Birkaç hafta sonra kral Karol araba ile Bükreş sokaklarında ge- çiyordu. Polis kordonunun arka - sında, itip kakan ve elindeki isti- da ile arabaya doğru ilerlemek is- tiyen bir adam görüldü. Herif ge- riye itildi ve az sonra bu adamın bütün memleket jandarma ve po- lisi tarafından aranmakta olan hay dut Karoiyudan başka kimse olma dığı anlaşıldı. Geçen ay bu haydut Botaşani şehrinde avukat Monastireanonun yazıhanesine gitmiştir. Haydut - luktan bıkıp usandığından ırlıkl | teşlim olacağını, fakat bundan ev- vel bir müdafaa vekili bulmak is- tediğini söylemiştir. Avukat hay - dudun tklifini kabul etmiş, mese- leyi müddeiumumiye bildirmişti. Teslim şartları konuşulmak üze. re iken haydudun Botoşani civa- rında metresinin evinde olduğunu haber alan jandarma kumandanı, yanma bir bölük jandarma ala- rak Sulita köyünde Adela Jones- konun evini sardı. Jandarma kumandanı haydu- du diri diri yakalamak ve beyhu- de yere kan dökmemek istiyordu. Bütün bir gün bekledikten sonra, kumandan kapının önüne kadar i- lerledi. Bunun üzerine haydut ellerin- de birer tabanca olduğu halde|- meydana çıktı ve haykırdı: — Bana elini uzatacak adamı yakarım! Suçlarımı canımla ödi- yeceğimi biliyorum. Fakat kendi- mi size diri diri teslim edecek de- ğilim. Çünkü benden alacağınız öç çok acı olacaktır. Dişlerinizi daha şimdiden gıcırdattığmıızı bu- radan işitiyorum. Haydi gidin de müddeiumumi ile avukatımı çağı- rm. Ancak onların önünde teslim olurum ! Haydudun isteği yapılarak şe- hire iki jandarma gönderildi. A. vukatla müddeiumuminin gelme- leri uzadıkça uzadı, bu esnada ca- nı sıkılan haydut, metresine gra- mofonu kurdurdu. Bir taraftan da boyuna içki ve cigara içiyor- du. Nihayet beklenen müddeiumu- mi ile avukat gelmişler; — içeriye girer girmez müdeijumum? haydu- dun omuzuna elini koyarak: — Ben müddeiumumiyim; seni tevkife geldim; teslim ol! demiş- tir. Karoiyu ayağa fırlamış ve ta - bancalarının namlularını müddei - umumiye çevirerek: — Seni tanıyorum ve sana, be - ni jandarmalara teslim etmemek şartiyle teslim olacağım! Deyince, avukat söze karışa - rak: — Jojo teslim ol; korkma!... Demiştir- Haydut bunun üzeri- ne müddeiumumiye tabancalarını vermiş ve üstünün aranmasına mü saade etmiştir. Ceplerinde 100.000 ley ve kıymetli birkaç elmas çık: mıştır. Yanında boyuna hıçkıra- rak ağlamakta olan — metresinin, haydut bir taraftan saçlarını ok- şuyor, bir taraftan da: — Zaten dolgun olan yüreğimi, göz yaşlarında büsbütün parçala: ma! Diyip duruyordu.. Ev aranmış, haydudun metresi de tevkif edilmiştir. Arabada haydut, müddeiumu- mi ile avukatının ortasına — otur- muş, yolda dert yanmağa .başla- mıştır: — Ben haydutluktan bıkıp u- sanmıştım ! Namuslu yurtdaşlar gi. bi yaşamağa can atıyordum. Fa. kat jandarmaların intikamından korktuğum için bir türlü teslim o- lamıyordum. Şimdi artık mem- nunum, Müddeiumumi: No 9 ÇıNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaggısız Şimdiye kadar yapılan cümbüş sizin keyfinize oldu. Şinci olsun bırazacık da bizim keyfimizce .. Harmancılardan Kel Aziz ile to Arkadaş biraz nazdan sonra ke- manı eline aldı.. Şöyle telleri bir iki tıngırdattı ve çocuklu dul ka - dının yüzüne bakarak: — Nasıl, dedi, Karmeni çalayım mı?., . Kadınla Etem ikisi birden sor - dular: — Karmen de nedir?. — (Eliyle uzaktaki Tepebaşı bahçesini göstererek) hani bazı geceler tâ o yanda muzika onu çalar!.. Etem gülerek: — Ah... Ne anlar o zavallıcık muzikadan falan Filân.. Onun mu- zikası İdrellezden İdrelleze ya bir davul zurna, ya bir klârnet ile çif- te nâradır! — Bak, ben şimdi biraz çalayrm da Karmeni nasıl anlar 0?. — Mademki arzularsın — ser çalmasını, çal görelim, nasıl şey - miş o Kalmen?. Arkadaş çalmaya başladı. An - cak, Etem bunu çifte telli, ağır - lama, köçek havası — çeşidinden bir şey sanarak, o çaldıkça 60 da sözde kemana tempo — tutar gibi ellerini çırpıyor, çocuklu dul ka - dın ise ağzını açmış, gözlerini süz- müş, dalgın dalgın kemana bakı « yordu. Şimdi çalgı sesini duyan bütün şoparlar çadırlardan birer ikişer fırlayıp çevremizi kuşatıyorlardı . Arkadaş yarım yamalak çalabil - diği Karmeni yarıda kesti ve gene kadmna sordu: — Birazda senin ninniyi çala - yım mı?, — Hangi ninniyi?. — Ragduk Kelâkama Peşe Ka- nayı?. Etem hiddetle çocuklara bağı - Ka errrr LT A MA — Suç ortakların var mı? Diye sorunca haydut gülerek: — Ne kadar isterseniz: Gecele- rin karanlığı... Yıldızların pırılda- yışları.. Kaynakların soğuk sula. rı. Ormanların içi... Eşgini açık atlar.. Fakir fukaranın yoksullu- ğu ve zenginlerin saadeti, bunlar hep benim suç ortaklarımdı! Demiştir. Sonra da yorgunluk çökmüş olduğu için başı eğilmiş, gözleri kapanmış ve horuldamağa başlamıştır. .» » Romanyanın bir numaralı hay- dudu şimdi hapishanededir. .. runları İbrahim, Güllü, Esma .. rıp, onları hep birden geldikleri yere çıkıldı.. Sonra kurnaz bir ba - kışla dul kadına: — Nazlanma de, dedi; madam- ki ister küçük beyağa, senin nin- niyi,şinci ha bakalım sen süle ağaz len.. O da tıngırdatsın kemançe barabar!. . Kadın, önce çok mırin kırın et- ti, hastalığından, şundan bundan SöÖz vurarak bir hayli — nazlandı.. Nihayet edilen israrlar karşısında dayanamadı.. —Hazır kucağında etrafa fıldır fıldır bakan minimini şoparcığı dizinin üstüne yatıra - rak o yanık ve baygımm ninniyi arka. daşın kemanı ile birlikte tutturdu. Dikkat ettim, ahenk sürüp gider - ken kadın olduğu yerde süzüldük- çe süzülüyor, bizim — arkadaş ise ezildikçe eziliyor gibiydi. Ninniden sonra Etem kalktı : — Darılmayın beyağalar am - ma, şimdiye kadar yapılan cüm - büş sizin keyfinizcesi oldu. Şinci olsun birazacık da bizim keyfimiz- ce... Ve gitti çadırm — birinden ucu kamışlı bir tulum alıp yanımıza geldi.. — Bu ne yahu Etem?. — Buna derler, tulum!' Sonra peşi sıra, bir de kalım kas- naklı ve kenarları zil yerine kü « çük küçük zincirli bir — ayıcı tefi getiren şoparın elinden tefi kapa - rak: — Bu da, dedi, bizim göçebe - lerin tefi!.. — Al bakalım sen şunu eline! Kız tefi aldı, kendi de nefe - sinin olanca gücü ve hızı ile şişir- diği tulumu dudaklarma yanaştır- dı. Oh, artık sabahın bu vaktinde güneş henüz doğarken — bu serin harman yerinde gel keyfim gel!. Önce kendi anlayacakları bir iki göçebe havası, — arkasından bir çifte telli çalıp © zamanın mo- dası olan: Oğlan kolunu sallama Nafile benim için ağlama Annem beni sana vermiyor Ağlayıp da siyahlar bağlama Türküsüne geçtiler. Bu türküye tef çalan tirşe gözlü kızla çocuk- lu dul kadın da ağızla karıştılar . Artık bizim oturduğumuz — koca incirin altı dolmuş, kadın, erkek, çoluk çocuk, bütün öteki çingene - lerle tam yüknü almıştı. Şimdi curcuna göklere çıkryor? sabahın bu vaktinde — oralard$ böyle cümbüş nedir görmiyen et* raftaki korucular, bahçivanlar, ço" banlar, köşklerden fırlayan ahi * retlikler, hizmetçiler boyuna biz© doğru koşuyorlardı. Nihayet çadırların en yaşlısı vt hatırlısı olan beyaz köse sakallı adam yanımıza yanaştı, önce yer” den temenna ile bizi selâmladı « Sonra Eteme dönerek: —Kesin gayrik, dedi, zere da“ yandı iş zamanı, bulaşsın her kııl işine artık!., | Cümbüş durunca şoparlar bu 4 ladılar: bana paşa beyim!.. — Ha buyurasın bir metelikçik te bu öksüze.. Mevlâm bereket ver” sin kesenize! ., — Ha toslaym bana da bir iki mangırcık, çok mudarla (hazin) bir dualık edeyim size! . Ben çocuğa dört metelik ıw rerek: Havdi et, sen duanı da verer yim sana bunları! Şoparın sevincinden ağzı kulati- larma vararak — ellerini havaya doğru açtı ve amtarak y duayf tutturdu: Yalvarırım mevllyl. Düşmeyesin belâya! .. Düşesin genç yaşmda: Bir gözleri elâya!, Arkadaşla ben — Amin!.. Dedik., , — Şoparlar oynar hampor... Dademin (babamım) sırtı kambur Ha versin Odel (Allah) sana: Çil çil altın bir kalbur!. Biz — Amin! Şopar: Pınar başı serindir. Cinçukuru derindir, Bü çukurdan korkarsan Şoparları sevindir!.. Biz artık amin demedik; çünkü bu çingene duasının amin! dene * cek yeri kalmamıştı artık. Çocuklar, hâlâ durmadan arsız" lıklarına devam ediyorlardı. Eteni sıkrlarak bizden izin istedi: — De bize artık veresiniz mise' de! — Müşaade sizin.. Ancak.. * — Siz bakm keyfinize.. Biz bu” laşalım harmana! — Biz de artık yavaş — yavat | kalkalrm!, — İster kalkm, ister — oturun! Nasıl ki arzularsanız.. Burası si* Zzin... . Arkadaşın hiç kalkmıya niyeti yok gibiydi, zaten onun — hayattâ çalgıdan ve yaz — günleri böyle yerlerde gezip — tozmaktan baş * ka bir işi de yoktu. — Benim ise i? vaktim yaklaşıyordu. Arkadaşa ! — Haydi kalkalım bari! . Dedim. O, nazlanarak: — Ben, dedi, biraz daha kala ” yım, istersen sen git, akşama kah ” venin bahçesinde buluşuruz. Ç& * resiz ben kalktım, harmandakile * l re: (Devamı var).