Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
|| Vahşi hayvanlar arasında ve Afrikanın balta girmemiş ormanla- — raında geçen aşk ve kahramanlık, heyecan, esrar ve tetkik ramanı uNo: 33 ganama Yazan: Rıza Şekib B Yavuz, göz yaşlarının büyük bir kısmını yerde hareketsiz yatan Süleymanın yanaklarına boşalttı Mı:;_ PN l Mi l | y e— ” — ———0 — Te üü n . zi e A çe Mürat da, Süleyman da bu ha- li görünce tabiatiyle onun uyudu- ğguna hükmetmişti. Fakat kolunun bir kütük gibi yanına düşüvermesi beklenilmiyen bir hâdise ile kar- şılaştığını anlatmıştı. Muradın yanında Karşanın bu- lunması serbest hareketine mâni oluyordu. Her şeyden önce onu mağara- dan dışarıya çıkarması İâzımdı. Bunu yaptı. Karşaya: — Haydi kızım, dedi, sen çık.. Merak edecek bir şey yok. Süley- man uyuyor. Yalnız çok yorgun da böyle... Niyamniyamların elinde az mı sıkıntı çekti. — Onun çok yorulduğu zaman- lar olmuştu fakat hiç bir zaman böyie değildi. — Yorgunluktan — yorgunluğa fark vardır, Karşa! Haydi sen çık kızım.. Haydi babana — seslen de gelsin artık.. Karşa amcasının israrından muhakkak mağaradan çıkması lâ- zım geldiğini anlamıştı. — Tekrar ettirmeye lüzum bırakmadan git- ti. ” Murat yalnız kalmca Süleyma- ;n knlbı ai dinledi. Artık çarpan, çalışan bir şey yoktu. — Ölmüştü. Fakat nasıl ve niçin? Bunu anlaması muhakkak lâ- zımdı. Onur ölümüne sebep olan şey belki başkalarının da — ayni akibete sürüklenmesini dogurnbı Tlirdi. Bunu anlamakta güçlük çekme. di. İçtiği sütten zehirlendiği açık.- ça anlaşılryordu. Süleymanın dudakları uçların- da biriken beyaz pıhtılar süttü. Bir ağaç meyvası kabından yapıl- mış olan süt kabrı da işte yanında duruyordu. # » & Murat, gözleri dolu dolu gelen aslanlı adamı mağara kapısında karşıladığı zaman daha onun Sü- leymanın ölümünden haberi yok- tu. Onun gözlerinin yaşarması fil- lerinin ikisinin ölümünden geliyordu. İki genç fili, Niyamni- yamların trambaşlarından aldık- ları yara yüzünden ölmüş — bulu- nuyordu. Murat, evvelâ Yavuzun tees- sürünü Süleymanın ölümünü ha- ber aldığına bir işaret gibi telâk- ki ettiği için: — Üzülme Yavuz.. Ne yapalım! Dünya bu.. diye teselliye kalkmış- tı. Fakat onun Karşa ile karşılaş- madığını anlayınca teessürünün bundan ileri gelmediğini gördü. — Bazan öyle acılar — olur ki, Yavuz, ouun yanında fillerin ölü- — mü hiç kalır.. İnsan buna da alı- — şır.. Doğduğumuza — inandığımız gibi, ergeç öleceğimize de inanma- Murat bütün gayretine rağmen Süleymanım ölümünü aslanlı ada- ma bildiremiyordu. Nihayet: — Yavuz, dedi, ben Süleyma - ileri| 4 _nm da hayatından endişedeyim. — Ne oldu. ağabey.. — Çocuk çok hırpalanmış. Hâ- lâ o zamandanberi yatıyor. Hem hiç kalkmamak şartile.. — Garip şey, gidip göreyim.. — Yok, gitme.. Daha biz şim- di baktık, Karşa ile.. Uyuyordu. Bırak az daha uyusun. Murat, böyle lâflarla onu azıcık oyalamaya mecburdu. Birdenbire Süleymanın öldüğünü söylemek belki Yavaza pek fena tesir eder ve oun da hastalanmasına sebep olabilirdi. Mura: içeriye, mağaraya doğ- ru ilerilenszeye başlıyan Yavuzu güç zaptetti. — Girme, dedi, belki uyandırır- sın.. Çok güzel uyuyordu. — Bırak ağabey, gidip baka - — Gitme , Muradın bu israrr onda haklı bir şüphe uyandırmıştı. — Neden israr ediyorsun? Yok- sa Süleymana da mı bir şey oldu. Murat cevap vermedi. — Söyle ağabey.. Neye susu - yorsun.. — Sağol Yavuz. Ne yapalım ha- yat bu.. Daha başka konuşmaya lüzum || kalmadı. Asianlı adam bir çocuk gibi yere yıkıldı. Ağlıyordu. Son- ra birdenbire kalkarak mağaraya girdi ve göz yaşlarının büyük bir kısmını, yerde upuzun hareketsiz yatan Süleymanın — yanaklarına, kapalı göz kapaklarına boşalttı. Manzanın torunu, Haşmetlü Ni- yam Niyam kralı Medkyonun as- lanlı adama gönderdiği elçi gün- ler geçtiği halde dönmemişti. Medkyo durduğu yerde dura -I mıyor, sabırsızlanıyordu. Sihir - baz Kifo bunun farkındaydı. As -| lanlı adamın üzerine yeniden bir|| kuvvet göndermenin — lüzumuna kani olduğu halde bunu açıktan a- çığa söyliyemiyor, ağzında geve- liyordu. — Şarinin dönmemesi, beni de meraka düşürmeye başladı, kra - İrm.. Bunu siz nasıl düşünüyorsu- nuz? — Nasıl düşüneceğim? Anla - HABER — Akşam Postası RADYO ÖRMANIN KİZİ - Programı Bu gün İSTANBUL: 18.80: Jimnastik Bayan Azade Tarcan. 18.50; Fransızça ders. 19.10: Dans musikisi ,(plâk). 19.40: Haberler. 19.50: Bayan Halide Monoloğ. 20.10: Konferanş, 20.80: Stüdyo orkestrası. 21. — Radyo caz ve Tango or - kestraları. Bayan Emine İhsan. Türkçe söz - lü eserler. 21.80: Soön Haberler Borsalar. 21.40: Bayan Pakize İzzet Nezih. Keman Solo, 22. — Plâk neşriyatı . BÜKREŞ: 13.15: Plâk ve duyumlar. 18: Sibiceano orkestrası, 19: Düuyumlar, 19.15: Konserin #süreği. 20: Sözler. 20.20: Plâk. 20.50: Sözler. 21.15: Piyano koöngseri., 21.45: Türküler. 22.05: Radyo orkestrası. 22.35: Duyumlar. 22.50: Konserin süreği. 23.15: Yabancı dillerle duyumlar. 238.35: Koönserin süreği. VARŞOVA: 20.30: Köro tarafından tür - küler. 20.50: Mizah., 21: Duyumlar. 21.10: Plâk, 21.45: Duyumlar. 21.55: Konferana. 22: Chopin koönseri. 22.30: Pilsudaki için konfe - rans. 22.40: Piyano könseri. 23.05: Spor du - yumları. 23.15: Küçük radyo oörkestrası. PARİS: 20.30: Sözler. 20.55: Konferans, 21: Piyano müziği. 21.380: Duyumlar. 21.45: Tiyatro piyesi. Duyumlar. Adison caz or - kestrası, MOSKOVA: 18.80: Amele yayrmı (Ör - kestralı) 20: Karışık konser. 21: Çekçe ya - yım, 23.05: İngilizce, BUDAFPFEŞTE: 19.15: Çingene müziği. 21: Dış sıyasa, 21.15; Budapeşte konser ör - kestrası. 22.40: Duyumlar. 23: Berand cazı. 24: Balalayka örkestrası. ROMA: 20.15; Plâk. 20.,45: Örkestra kon - seri. 20.45: Spor. 2115: Duyumlar, 21.80: Köonferans, 21.dü; Piyes. 22.80: Senfonik kon - Ber. 24: Duyumlar, BORSA — |Hizalarında yıldız işareti olanlar üze- rinde 2 7-9385 de muamele görenler- dir.| Rakamlar kapanış fiatlarını gösterir Nukut (Satış) maya imkân yok, yakın ve tehli - kesiz bir ver değil ki hemen bi - rini gönderiv işin aslını araştıra - yım.. Sen bunu yapabilecek birini tanıyor musun? — Bence sorup soruşturmak bo-/ şuna olur. Aslanlı adamın Şariyi geri göndermemesi, onu hapset - mesi de akla gelir hani.. — Şayet böyle ise üzerine hücumdan baş - ka çıkar yol yoktur. — Bu benim de aklıma gelme - miş değildir. Fakat daha bunu yapmazdan evvel Şariyi aılınlı adamın bıraekmadığına emin ol - mak lâzım. Belki lüzum yokker tehlikeyi üzerimize çevirmiş olu - ruz. — Tabit, kralım daha iyi düşü - nür.. Kifo bunu söyledikten sonra susacağı yerde bilâkis işi körükle- mekten geri durmuyordu. Bütün | * Londra 618, —| * Viyana 283, 50 * Neryork 125. S0| * Madrit !6 — * Patis (69. 25| ş Berlin 4, — * Milâno — *204, —| 4 Varşova — 24, 50 # Brüksel 82, —| « Budapeşte 24, — # Âtina 94 — | * Bükreş I1Ğ, — * Cenevre — 818 --| * Belgrat 55, — * Solya 24, 50| w Yokehama 32, — # ÂAmsterdam 88, —| « Altın O41, — * Prag 100, —| « Mecidiye — 59, — * Stokholm — Stçe-| — Bankmot — 930, — | Çekler (kap. sa. 16) * Londra 619.75 | Stokhlm 3. 1880 * Nevyork 0,7984 | « Viyana 4.Y2609 y« Paris 12.03 - | & Madrlit 5.BOS * Milâno 9.6ö2— | « Berlin 1,9736 w Brüksel 47175|* Varşova 4,207'5 * Atina 83.4725 |& Budapeşte — 4,48 — * Cenevre — 2.4328|« Bükreş 77,9017 « Sofya 63,775 |» Delgrat 24,55— *« Âmsterdam 1.16885|* Yokohama — 2.7435 * Prag 18,0075| & Moskova — 10099 ESHAM İş Bankası — 9.50—-| — Tramvay t0,— Anadolu 98.754| Çimento as 1010 Reji 2.ön| Ünyon Değ. —— Şir. Haytiye 15.—| —Şark Det. BEL a Merkez Bankasi 58.- Balya -— U. Siğgörta —00| Şark m. ecza —— Pomonti R,40| — Telefon -— istikrazlar tahviller *1933Türk Bor. 38.15 Elektrik -- ., D 92605| Tramvay 81.70 * - IN 2607)| — Rihtim 17,00 * İstikrâzıDahili | 94,00| Anadolal — 4435 #Ergani istikrazı 95.—| — Anadölu JI — 44,55 1038 AM Tö, - Anadolu İN Si,50 Sıvas-Erzurum 95--,| - Mümessil A — 0.524 —a SA ei e KADAL ZAĞEREMR L EREARER VKOK SAÇ — 20 ilkteşrin 1935 pazar günü memleketin her tarafında genel nüfus sayımı yapılacaktır 1 — Nüfus sayımına esas ol: mak üzere belediyece bütün bi nalara numara konulmaktadır. 2 — Numarasız binalarda o-İf turanlar hükümete haber ver meğe mecburdurlar. Oturduğu bina numarasız olduğu hald: haber vermiyenlerle bu numa raları bozan ve silen ve kaldı ranlar için para cezası vardır. Başvekâlet Istatistik Umum Müdürlüğü GOKKYTT A AM maksadı, kendi dediğini yaptır - mak, aslanlı adamın üzerine bir kuvvet göndermekti. (Devamı var) 3 TEMMUZ — 1935 Almanya mel&uplarn Romanyada trenin yaptığı birmuziplik! Vaktinden evvel kalkan tren çocuğu Köstencede bırakıverdi Yurdu ve yurdda başarılanları uluorta çekiştirmeyi gösteriş sananları bir Avrupa seyahatine çıkarmak gerektir Büyük ticaret sıkmtılarının ve mütekabil anlaşmaların doğurdu- ğu bu günkü dünya vaziyeti, yol - culuğu da bir çok kayıtlara ve me- resime bağlamış. Başını dinlemek, tatili hoşça geçirmek, üzüntüler - den kurtulmak isteyenler için bir sürü sıkıcı bağlarla yola çıkmak hiç de hoşa gitmiyor. Vapurda ayakta kalmak, saat- lerce denizde bocalamak gibi ba- zı kusurlarına rağmen Yalovanın değeri, böyle bir Avrupa yolcu - luğuna çıkanları ecnnetten kovul - muşa benzetiyor. Yabancı memleketlerde bir kaç ay yaşamak için lâzım olan para - yı koparabilmek yolunda borsaya baş vurmak kaydı, pasaport için önceden sarfedilen parayı geri al- mak imkânı olsa, — bir çoklarını yoldan vazgeçirmeğe kâfi gelecek kadar sıkıntılr geliyor. Gümrük araştırmalarından kurtulup vapu- ra girdikten sonra, — uğurlamak için rıhtrma kadar gelip içeri gi - remeyen dostlarınıza teşekkür için tekar geri dönmek mecburiyetini hissettikten sonra, bu külfeti ver- diklerinden dolayı afedilemeleri - Romanya vapurları, beyaz ren - gi ve narin görünüşü ile çok eski zamanlardanberi bir çok İstanbul- luların hoşuna gider. Binmedik - leri için içini çekenlere, binenleri bir kere söyletmek yeter. Yurda ve yurtta başarılanları, uluorta çekiştirmeği — bir gösteriş sananları Avrupa yolculuğuna çı- karmak çok faydalı olacak.. Sey - risefain servislerindeki düzgünlü - ğü, yemeklerindeki nefaseti ve te - mizliği bilenler için, — Romanya vapurlarını mukayeseye — kalkış- mak o kadar güç — ki, mübalâğa duygusunu vermek korkusu, faz - la teferrüata girişmekten uzaklaş- tırıyor. Sakin ve çok lâtif bir havada, gün geçtikçe sönen zavallı Boğaz kıyılarına bakarak Karadenize çı - kıyoruz. Kudüsten dönen Leh papaslarının garip kılıklarına ve yemeklerine, hele vapurun bir kı- ' yısına çekilip dua etmelerine bak- |tıkça, yurdumu bu — zavallılıktan , kurtaran büyük kudretin kalple - rimizden ayrılmıyan hatırası, pen- / beliklere bürünen Boğazın kalele- | ri üzerinde ve gözlerimizde canla- |nıyor, yükseliyor ve yükseliyor. 14 saatlik bir yolculuktan son - atte Köstenceye yanaşıyoruz. Bir gecenin neler — doğurabileceğini, alaca karanlıkta karşılaştığımız / sıkıntılardan öğreniyoruz. Pasa - | port vizesindeki — kargaşalığı ve gümrük çenderesinin garabetini dost Romanyaya yakıştıramadım . Seyahat acentesinin verdiği sa - , âtte önce kalkan Bükreş treni, bir çok yolcuların, bu arada bizim ço- cuğun da Köstencede kalmasına sebep oldu, A LAF, Tren istasyonlarında memur - | başvurduğumuz halde, ni beklemek daha doğru öolüuyor. |? ra herkesin uykuda olduğu bir sa- Bükreşte elçiliğimizin canlı — alâkasmdan başka işimizi halledecek kimse bulamadığımızı da esefle kayde - deceğim. Evvelce Bükreşte kaldığım için bu sefer kalmak, programımız dı- şında idi; mamafih çocuğun Kös- tencede değerli konsolosumuzun çocukları ile ikram edildiğini ve ancak akşam treni ile dönebilece - ğini öğrendikten sonra Bükreşte kalmaktan başak çare yoktu. Bükreş ile Köstence arası 5 - 6 saatsürüyor. — Köstencede hemen hepsi de Türkçe konuşan hamal - ları, çingeneler teşkil ediyor. j Bükrşe yolundaki şehirlerin isimleri, senelerce üzerinde yaşa - dığımız topakların dost bir millet elinde güzelleştiği sevinçle görülü- yor. Türkiyede uzun — yıllar oturan bazı ecnebi yolcuların yolculuk - tan şikâyetleri uzadıkça, söz bizim trenlere intikal — ediyor, gururla dinliyoruz. Yolcuların bir kısmı ile beraber yemek vagonlarında ge - yahat ediyoruz, bavullar sahanlık- bir merak ve bir üzüntü başlİryor , bavulları aramak için sinirlenenle- ri oturmağa kandırmanın hıuuı yok... Bunun hiç de haksız bir üııllııtü olmadığını Bükreşe gelince anla - makta geçikmedik. Bütün bavul - larmn istasyondaki manzarasını ta- rif için, eski İstanbul yangımlarını hatırlatmağa mecburum; boş ar - salarda ve bahçelerde çapulcular elinde kalan eşya denklerini göz önüne getirmek, bu tabloyu can - landırmak için en müansip benze- tiş olur. Bükreşe böyle geldik, yolculu -1 iumdın ılemım ayrıca anlataca - Dr. Feridun Nııd — Özdil —— 4A461ncı İiste 1 — Muvakkat — Süresiz, geçeğen ÖRNEKLER: 1 — Kübada sık sık süresiz hükümetler — kurulur. 2 — Bunlar geçeğen şeylerdir. 2 — Rdlıp — Yaşak Rutubet — Yaşaklık ÖRNEKLER: 1 — Yaşak yer- lerde oturamam, 2 — Bahçede ya- şaklık gittikçe artıyor. 3 — Rütbe — Erece ÖRNEK: Döstum yarbaylık e- recesindedir. 4 — Pâye — Aşama ÖRNEK: İnsan geçeğen aşama- larla değil, fikir düzeyinin yük- sekliği ile öğünmelidir. : 5 — Süâye — Güzey ÖRNEK: Ancak sizin güzeyi - nizde bu aşamaya erdim. Not: Gazetemize gönderilecek yazılarda bu kelimelerin Osmanlı- calarının kullanılmamasını rica ede rül lara, polise ve postahaneye kadar ———2 n ça geee v p — a 5ll