Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* a <i a ZT F T y Te —. < “ Üç " HABER — Aksam Tosfası a d, Demir fabrikasında Yakın tarihten neler gördüm? “Fabrika, bütün memleketin ihtiyacını karşılıyabilir, fakat..,, - Dışarıdan gelen mallar tahdit edilmeli,, Matbaada uzun yıllardanberi makine gürültüsüne ve boya koku- suna alıştığım için midir, bilmem.. Fabrikaları gezerken ne kulağım işçilerin gürültüsüne yadırgıyor; “ne de burnum yağ ve boya koku - suna... Hattâ — gariptir ki ben bu gürültüyü duymadan ve bu koku - ları almadan düzgün yazı bile ya- zamam, Şimdi, Süleymaniye yokuşunda (Demir işleri limitet şirketi) fabri- kasındayım.. Ateş ve makine ha - şında çalışan işçileri görüyorum. Kıpkızıl bir demir parçasının in - san emeği ile biranda nasıl bükül- düğünü; şekilden şekile, kalıptan kalrba girerek, biraz — sonra nasıl yepyeni bir kıyafete girdiğini hay- retle gören gözlerim, — birden, bir noktaya takılıp kaldı. Birkaç amele, yüzlerine maske takmışlar, fabrikanın boya kısmın da çalışryorlardı. Kendimi birden- bire maskeli bir harp mıntakasın- da sandım. Fabrika müdürü Bay Necmeddin gülümsedi: — Bu boyzalarda zehir vardır. Boyalar, on beş atmosferli hava tazyiki ile püskürtülerek yapılır. Emaye giki parlak gördüğünüz şu demir üstündeki boyalar — burada çalışan işçilerimizin sıhhatını ku - rumak için, büvük borulu vantil? törlerle zehirli havayı tasfiye e - derek dışarıya atarız. Bu kısımda- ki havayı bu suretle daima temiz tutarız, Busırada — müthiş bir gürültü, beyin zarımızı patlatırcasına sars- tı. Fabrika müdürü: — Korkulacak bir şey yok, de - di, fabrikmızdaki pres makinesi i- ki yüz ton ağırlığındadır. Demir eşyayı tazyik için yeni getirdiği - miz bu makinenin İstanbulda eşi yoktur. Bay Necmeddine sordum: — Fabrikanızda ne gibi işler ya- parsınız.? — En ziyade kapı kilidi, mente- şe, kapı — sürmeleri, espanyolet (pencere tutamağı) ve — bunlara benzer her nevi demir işleri.. — Yaptığınız işler memleketin ihtiyacını temin ediyor mu? — Fabrikamız bunu temin ede- cek vesaite maliktir. Fakat, bu - gün piyasadaki bu emtianın dörtte üçü maalesef hariçten gelmekte . dir. — Sebebi..? — Hariçten gelen bu nevi mal- | zemenin beher kilosundan dokuz kuruş gümrük resmi alındığı için, Avrupa bu malları — piyasamıza dolduruyor! — Burnlar kontenjana tâbi de- ğil mi? — Evet, kontenjana tâbidir ama, altı ayda bir çıkan koöntenjan İis- telerinde bu nevi eşya tahdit edil- memiştir. Bu işle uğraşan tacirler tarafından ihtiyaç nisbetinde çok fazla gösterilerek Avrupadan bu nevi malzemenin ihtiyaçtan aşırı derecede getirilmesi, bunlara re- kabet imkânını bırakmıyor. Eğer gümrük resmi biraz fazla olsa, ve listede yüzbin kilo yerine meselâ elli bin kilo gösterilse, hem reka - bet mümkün olur, hem de paramız harice gitmez. Rekabet noktasında durmuştum. Gümrük resmile, yol vesair masa- rifile acaba Avrupadan gelen bir ev veya apartıman kapı kilitleri TörReei et Fakrikat ktörü Necmettin bizim imal ettiğimiz fiyattan yük- seğe mi satılryordu? Bay Necmeddin buna vrdi: cevap — Avrupadaki imal fiyatile bu- radaki maliyet fiyatı arasında bir fark yoktur. Elemekleri ücreti de başabaştır. Burada da ayni fiyata satılmaktadır. — O halde Avrupa fabrikaları- nın bu işteki kârları nedir? — Ecnebi fabrikalardaima ha- ricteki ajanlarına kredi — açarlar. Biz kredi açamadıIığımız için, onlar bizden çok sürüm ve ihracat ya - | pıyorlar. Bu fabrikaların iş gör - dükleri ayni zamanda kendi hü- kümetleri hesabıma da iş gördük- leri için, hükümetten &n aşağı yüz de yirmi, en fazla yüzde otuz nis- betinde prim alırlar. Bu meyanda yaptıkları işleri bize gönderdikleri zaman elbette ziyan etmezler. — Bu nevi malzeme ticaretile piyasamızda meşgul — olan başka bir Türk müessesesi var mıdır? — Hayır.. Fabrikamızdan maa- da satış yapan bütün ticarethane- ler, Ermeni ve Musevi vatandaş - larımızın idaresindedir. Onlar doğ rudan doğruya Avrupadan mal getirtirler. — Bunların iptidat maddeleri - ni nerden tedarik edersiniz? — Hepsi memleketimizin malı- dır. Haricten gelen iptidai mad - deler yüzde altı nisbetini geçmez. Demire ait bütün imal — levazımı memleketimizde mevcuttur. Bu suretle bizim yaptığımız işlerin bü- tün parası memleketimizde kalı- yor. İ — Bu maddeler üzerindeki güm rük resminin artmasını dahili en- düstrimiz için faydalı mı buluyor- sunuz? — Şüphbesiz.. Çünkü, uzun yıl- lardanberi her şeye gümrük zammı yapıldığı halde, bu tarifeye — na- sılsa gözden kaçmış olacak — hiç | bir zam yapılmamıştır. Düşünü - nüz ki, bunevi — malzemeye ait gümrük resmi, yüzde — değil, kilo başında dokuz kuruştur., Meselâ hariçten maliyet fiyatı on beş ku- ruşa oan bir — çoraptan on kuruş gümrük resmi alınıyor.. Halbuki gene Âvrupadan — buraya onbeş kuruşa mal olan bi. kapı kilidin- den veya buna benzer eşyadan an- cak 20 veya 30 para resim alınmak kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 74 toprakları öpüyor, Gözlerimiz yaş içinde o mübarek yüzümMüÜZÜ, gözümüzü sürüyoruz! Böylelikle her kayığa — onar kişi bindik. Hani bayram yerle - rinde kayık salıncakları var. Ço- cuklar kulan vurdukça nasıl ha - valara yükselir, baş aşağı olacak vaziyete gelir. İşte bizim kayık - lar da bu kadar geniş n->yiller ya- parak yükseklere fırlıyor, sonra birdenbire dalgalara gömülerek aşağılara yuvarlanıyor. Nasıl olu- yor da, dalgaların arasında kay- bolmadığımıza — hayret ediyo - ruz. : Her kayığın dümeninde bir reis oturuyor, mütemadiyen ar kadaşlarını teşci ediyor. Kürek - lerdeki babacanlar, şiddetli rüz - gâra rağınen kan ter içinde... Heo birden küreklere asılıyorlar. Ka yıklar dev gibi dalgalar arasın - dan zik zaklar — yaparak, sakin bir denizde gider gibi endişesiz ilerliyor. Usta deniz kurtları bu müthiş dalgalar arasında ıslanmamamıza bile dikkat ediyor. Dalga — geli- şine, akıntı gidişine, rüzgârın esi- şine göre dümen kullanıyor, kü - rek çekiyorlar. On dakika sonra limana girmiş bulunuyorduk. Halk kıyılara dol- muş... Kayıklardan çıkanları al - kışlarla karşılıyor. Herkes sevinç içinde... Bizim kayığımız da iskeleye yanaşınca içinden atladık. Arkadaşlarla he- pimiz heyecan içinde vatanın te- miz topraklarının üzerine attık kendimizi... Gözlerimiz yaş için - de o mübarek toprakları öpüyor, yüzümüzü, gözümüzü sürüyoruz. Vatan hasreti ne kadar acı şey.. — Esaret ne dayanılmaz ız- tırap... İnsanım kendi vatanında istiklâl havası içinde serazâd ya- şaması kadar büyük saadet olur mu? Karşılamağa gelen hamiyet- li vatandaş!lar yerlerde yatan bu kalpleri yaralı, gözleri yaşlı kar- merhum Ferik Hüsnü — Paşanın başkanlığında bir heyet Ankara- dan gelmişti. Bu heyet azaları bi- zi birer birer karşıladı, ellerimi - zi sıkarak (hoş geldiniz) dedi. Diğer taraftan İnebolu beledi- yesi de bize mihmandarlar tayin etmiş... Bu mihmandarlar bizi a- larak otellere yerleştiriyorlar. Kasaba baştan başa donanmış. İnebolulular, bizi misafir ediyor- lar. Oteller, lokantalar para al- mıyor. Bir hafta — İnebolululara misafir olduk. — Bizden beş para almıyorlardı. Lokantalara gidi - yor yemek yiyor, para vermek is- tediğimiz zaman: DEŞ — Siz bizim muhterem misa- firlerimizsiniz,, sözlerile redde - diyorlardı. Vatana kavuştuğumuzun altın- cr günü idi. İnebolu kaymakamı hepimizi hükümet dairesine da - vet etti. Arkadaşlarla kafile ha- linde gittik: — Kamutay (Büyük — Millet Meclisi) kararile — her birinize yüzer lira verilecektir. Bu para ile isterliğiniz yere gidebilirsiniz,. dedi. Bir saat sonra malmüdürlü- |. ğünden yol paralarımızı almıştık. O zaman düşünmeye bile Tüzum görmeden müştereken yaptığımız iş, arabaları kiralryarak vakit ge- çirmeden Ankaraya hareket et - mek oldu?.. Yaylı briçkalara — ikişer üçer yerleşmiş, Türk milletine yeni bir hayat hazırlayan nurlu merkeze doğru yol almağa başlamıştık. Hava yağmurlu ve yollar çok çamurlu idi. Hayvanlar arabala- rı çekmekte çok müşkülâta uğru- yorlardı. Onun için konak yerle - rini sıklaştırıyorduk. Her uğradı- ğımız yerde halk tarafından bizi sevince boğan tezahürat ile kar- şılaşıyorduk. İ Hele Kastamonu ve Çankırıda yapılan tezahürat büyük şenlik - ler halini almıştı. Bu yolculuğumuz tam altı gün sürdü. Evet vatana — kavuştuğu- muzun on ikinci günü, düşman elinde senelerce esaret hayatının bütün acılarını çekmiş olan bu bir avuç insan, yorgun hayvanla- rın güçlükle çektikleri arabalar i- çinde ve bir kafile halinde An- karaya gelmiş bulunuyordu. İki sene evvel, düşman süngü- leri arasında vatanımdan uzak - lara götürüldüğüm — zaman ar- kamda yıkılmağa — mahküm bir vatan ve her şeyi mahvolmuş bahıtsız bir millet bırakmıştım. Ankaraya geldiğim gün, Tür- kün kalbi ve cumhuriyetin beşiği “elan bu yerde, yeniden dirilmiş, kuvvetli, fıaysiyetli ve şerefli bir milletin varlığını buldum, Ve bütün çektiklerimi o gün unut- tum. —SON — Yeni biçimde bir tayyare “Gyroplane,, | adı verilen yeni — birtarz tayyare- nin sort günlerde * Fransada tecrüs- beleri yapılmış, i- 'ff: yi neticeler alın- | mıştır. Tayyare- niniki pervanesi, gövdenin üstün- deşlerini kaldırıyorlar. dedir. Tayare Kamutay (Büyük Millet Mec - 1150 kilo ağırlı- lisi) kararile bizleri istikbal için gındadır. — — tadır. Bu endüstirimz de (sanayi- mizde). diğer himayet gören en - düstrimiz gibi himaye — görürse, Avrupadan memleketimize giren bu nevi malzemenin ithalâtı elbet- te diğerleri gibi azalır. Hem reka- bet mümkün olur. Paramız mem - lekette kalır, hem de gümrük res- mi artar, Herhalde bu eski gümrük tarife- si nasılsa şimdiye kadar — aley- himizde yani memleket aleyhine olarak — unutulup kalmıştır. Güm rük tarifesi biraz tadil — edilir ve resimde bir miktar zam yapılırsa, Avrupa stoklarının memleketimi - ze girmesiı_ıin yarı yarıya olsun ö- nü alınmış olur. Avrupa sürümü - nün bizim piyasamızda yarı yarı- ya inmesi demek, harice akan pa- ramızın — yarısının olsun — .nem lekette kalması demektir. — Bir yılda ne kadar kilit ya - pıyorsunuz? — Geçen yıl içinde yüz binden fazla kapı kilidi yaptık ve sattık. Yaptığımız ev ve apartıman kilit- leri, hariçten gelenden çok daha temiz ve mükemmeldir. Bir de Â- nadolu için baskılı kilitler yapa - rız. Gömme kilitler en ziyade bü - yük şehirlerde sarfedilmektedir. “Almanyada — kilit, menteşe ve sürme fabrikaları iki binden faz- ladır. Bu fabrikalar, bütün dünya piyasalarına ihracat yaparlar. Şim dilik ihtiyaç nisbetinde iş yapıyo- ruz. İlride gümrük zammı yapılır ve hariçten ithalât azalırsa, bütün memleket ihtiyacını temin edebi - liriz. Geçen yıl — içinde dört yüz kapı menteşesi yapmıştık. Makine lerimiz ve diğer veşaitimiz bunu istendiği nisbette — artmağa ye - ter. — Meselâ bir kilitten tüccar ne kazanç temin eder? — Otuz beş kuruşa tüccara top- tan sattığımız bir kapı kilidini tüc- car, müşteriye elli beş kuruşa sa - tar, Fabrikayı gezerken, Bay Nec - meddine sordum: — Bütün bu imalâtın kalıpla - rını Avrupadan mı getirttiniz? — Hayır, bütün bunlarım kalıp- ları işçilerimizin elinden çıkmıştır. Avrupadan kalrp getirtmeyiz. Her 'hangi bir modelin ilk önce derhal kalıbını yaparız, sonra işleriz. — Fabrikanızda kaç amele ça- lışıyor? — Yüze yakın.. Ve iftiharla söy- lerim ki — mütehassıslar — dahil olduğu halde — bütün işçilerimiz Türktür. Bay Necmeddin eskiden Alman- yanın Nürnberg şehrinde ayni fab- rikayı — kurmuş ve beş yıl ve Türk firması altında işletmiştir. İstan - buldaki fabrikayı on yıl önce kur- muştur. Bay Necmeddin, memleketimiz- — de bu sahada çok muvaffak olan ve fabrikasında ayni zamanda hü: kümetimize de çok yararlı işler ye- pan değerli sanayicilerimizdendir. » ğ 3 TEMMUZ — 1935 W — —— A e— ” n — f