19 HAZİRAN — 1935 Kartal Oğullarının ülkesi ARNAVUTLU İKTA Türkçeye çeviren: A. EKREM Amerikan konsolosluğunun kavası nasıl Nik Karter olmuş ? Bu göl bundan bir kaç nesil ev- vel dağlardan aşağıya akan ve ö- nündeki bütün Toske — köylerini silip sürüren sellerden vücut bul- muştu. Toska, an'anesi — der ki, “Bu göl günün birinde kuruyacak ve çocuklara çok verimli topraklar verecektir. İşte şimdi bu göl kurutuldu ve şaşkınlıktan ağızları bir karış a- | çılar, Toskalılara dedelerinin bu kadar yıldır su afiımda — kalmış | ocak bacalarile yapı — kirişlerini| gösterdi. Bunlar sevinç bığırı;h—ı rile sapanlara sarılarak — oraya i koştular ve ekmeğe başladılar. 'Toskalılar kendiliğinden kuru- madığını ve fakat adam oğulları tarafından kurutulduğunu işitin - ce şaşırdılar, ancak — suların di binden çıkan taprakların, suları kurutmuş olan kumpanyanın ma: h: olduğunu işitince bu şaşkınlık büsbütün arttı. Eğer Mabki gölü mıntakasını gezecek — olursanız, Toskalara bu topraklardan — hiç bahsetmeniz daha olur. Koriça, her pazar günü yüzünü değiştirir, pazar diyince aklınıza cumartesinden sonra — olan tatil günü gelmesin; pazarın kuruldu- ğu günü anlatmak istiyoruz. Bu- raya rengârenk elbiselerile binler €e köylü gelir, Pazarda — bir kaç kilo zahire, bir koyun, bir at sa- tabilmek için dağlardan belki de iki günlük bir yürüyüşle gelirler. Arnavutluğun en büyük at pa- zarı buradadır. Satış günleri bu - rası kuyruklarımı sallayan yüz - lerce at ve boyuna çene çalan bin lerce adamla tıklım tıkışık do - lar. Taşra atpanayırlarında görü -| Sıcaktan cayır cayır yanan Şala ovasına işte buradan inilir. tidai olan kısımlarında ise at hır- sızlığının cezası ani ölümdür. İşte bunun için Koriça at pa - zarında bütün alış verişler resmi bir memurun gözü önünde yapı- hr ve bu memür bir satış vesika- sı verir. Koriça zamanı gelince, tav - siye edilmiş bir şoför hafif bir o- tomobille gelip kapımızın önün - de durdu. Şehrin mağaraları geride kal - dı, ovayı geçtik. Şimdi — daracık ve kayalık bir yokuştan yukarıya çıkıyorduk. Şoförümüz — “burası| kötü bir haydut yatağıdır!,, de- dikten sonra: - den geçerken önüne bekacağına tekrar bize dönerek: — Burası yol kesenlerin yata - ğıdır! Dedikten sonra: — Siz yel keşenin ne olduğu- | Çazşının boş saatlerinde ekmett sa tanlar bu daracık sokaklarda yapıların yanı başlarında asri binalarda göze çarpar. nu bilir misiniz? Suzlini dayadı. Hay Allah müstahakımı versin! Gönül açacak sözlerin tam da sı- rasmı buldu. Fakat karşılık bek- liyor; ne yapalım? — Evet biliyoruz!.. Dedik.. Delikanlı boyuna anlat- mak istiyor. Amma da çenesi dü- şükmüş hal!.. Eski pusu yerlerini, hükümet jandarmalarının nere - İşte haydut yatağı olan bir yol. Gördüğünüz dağdakhi çalılıkların her birisi bir eşkiya Korucuların keskin bir ıslığını duyan len her hile ve oyunbazlığa bura- jandarmalar gizlendikleri yerden fırlıyarak kendilerini — gösterirler. da rast gelirsiniz. At rahvan mr, kara eşkini açık mrı, yoksa kalpazan mr, bunların | hepsi inceden inceye muayene ©- lunduktan sonra, pazarlık başlar ve emin olun çok uzun sürer! & ği a Arnavutların *“Nik Karter,,i var! Medeniyette ilerlemiş uluslar da ötomobil hırsızı hapse mah - küm olur. Arnavutluğun henüz ip- Elhasanın yük - taşıyıcılarından biri, Arnavatluk - kadınlarının gör - dükleri ağır işleri ancak yasanın kendilerine ev Mekte olduğu yüksek mevki gidermektedir. 11 inci asırda Arnavut - istilâ eden Narmenlar buraya adı belki de bu sözden çıkmaktadır. — Siz haydudun — nasıl bir a- dam olduğunu bilirmisiniz? Diye sordu. Böyle — münasebetsiz bir sözü daha fazla uzatmamak için: — Bilmez olur muyuz? Karşılığını verdik. Az daha i- lerledik. Sağımızda — çok dik ve sarp bir yar, solumuzda — dipsiz gibi görünen derin bir — uçurum, tam da dönemeç yerindeyiz. Bi - zim genç şoför, tehlikeli yerler - yaşayışında ver - Alhanopolos demişlerdi Elhasan lerde kaç çeteyi imha ettiğini bi- re bir gösteriyor. Ersekada biraz durduk. Pazar- dan dönen göçebe Ulahların, dağ dan yukarıya eşek - sırtında tır - manmalarını gözetlemeğe başla - dık. Içlerinden delikanlı birisine a- dını sordum. Boncuk gibi gözle- rini bana dikerek: — Benim adım Nik Karter! Dedi. Hoppala, bir bu eksik- ü! Arnavutluk dağlarında göçe- be Ulahların arasında Nik Kar - ter adlı bir delikanlır!... Görüyorsunuz ya, böyle seçme muhafızların himayesi — altında yolculuk ediyoruz. Fakat gençli- ğgimizde — okuduğumuz bu polis hafiyesinin Arnavutlukta hem de genç bir Ulah kılığile ne işi var- dı? Çenesi düşük şolör, biz gö- çebe ile uzun uzadıya konuştuk - tan sonra meseleyi anlattr. Mığıri N | se bu delikanlmın babası, vak - | lile Belgratta Amerikan konso - | tosluğuna kavas olmuş. Adı da: Kavarrakshiya Nekzhdet, imiş. Amerikan konsolosu bu adı ne yazabilmiş, ne de söylemek im kânını bulmuş. Kavasla konsolos oturup — düşünmüşler, — taşın - mışlar, daha münasip bir isim bu- labilmek için uzun müddet kafa «SRİ Hele at dolu bir öküz arabası yolu tıkayınca şaoförlerin kızmaları görülecek bir manza radır. patlatmışlar ve nihayet — birinci soy adı için Karter, ikinci ad için de Nik sözünü her ikisi çok elve- rişli bulmuş... İşte böylece bizim delikanlı da merhum babasından &lâ alâmerikan Nik Karter odını tevarüs etmiş! yatağıdır. Leskovikuya yaklaşırken, karla örtülü yüksek tepeler — bulutlara karışıyor, burasını dünyanın baş- ka yerlerinden ayırıcı ve aşıla - maz birer engel gibi dikiliyor - du. Arnavutluk dağları Arnavutluk dağlarını — doğru tarif etmek çok zordur. Küçücük ülkenin topoğrafyası bitmez tü - kenmez dağ silsileleridir diyip, messleyi kesmek bence daha iyi- dir. Yolculuğumuzun ikinci günü dağ'arda şelâleler yaparak — Yu -| nanistanla Arnavutluk arasında | akan Viosa ırmağına vardık. Köp- rünün — her iki başında ikişer nöbetçi duruyor; bir başta Yunan bayrağı öte başta da kırmızı ze- min üstüne siyah kartallı Arna - vut bayrağı dikili... — Kırmızı ve siyah renkler İskender Beyin sa- vaş bayrağından alınmış. Nöbetçiler sanki birbirine küs- müş gibi asık suratlı ve dim dik| duruyorlar. Açtığımız cigara pa-| keti bu küskünlüğü — yatıştırdı. Şimdi ise fatağraf almak için en iyi mevkiin neresi olduğunu Yu - nan toprağında mı yoksa Ârna - vet'uk yakasında mı daha iyi fo- tofraf çekebileceğimizi kendi a- ralarında uzun uzadıya münaka-| şa ediyorlar, Bir saat — kadar yol aldıktan sonra yılankavi boğaz genişledi *« harşımızda ihtişamlı bir man- zara açıldı. Yem — yeşil ve sulu mıntaka Alp vadilerini hatırlatı- yor. Tepeleri karla örtülü dağ - lardan fırlıyarak bin bir çağla « yanlarla akıp gelen — derecikler ne de güzel! Kartalın oğulları Dizginleri kısınca, ha kusuru « mu bağışlayın; motörümüzü dur- durunca yolun kenarından koca - man bir kartal havalanarak, ma- vi gökte süzülmeğe başladı. Ul - kenin bu parçası bizi kârşılamış, yüce kartal ise gerçekten eski Şküperiya topraklarına — girmiş olduğumuzu bize hissettirmiş ti. Şküperiya ne demektir — bilir misiniz? Kartal adamların ülke- $i f Eski Yunan ve Rama seyyahla- rından birisi “ya demek ki burası Arnavutlukmuş ha!,, demiş ol - saydı, Sküpetarlar, 0 adannn hangi ülkeden bahsettiğini, ka - bil değil anlıyamazlardı. Bundan sekiz, yahut dokuz asır önce bir yabancı galiba Skü- peria sözünü zor bulmuş olacak, ki memleketin karla örtülü yüce Jdağlarını gözönünde tutarak bu - raya Alpler ülkesi anlamıma ge - len Albania adını takrvermiş. Bi- Tiyorsunuz ki Arnavutluğun bütün yabancrı dillerde karşılığı Alba - nia'dır. Şküpetarların kendi kendile - rine ad koymaları ise çok eski zamanlara, Balkanlarda dağ ka- bilelerinin türemesi çağlarına ka- dar dayanır. Yerli dilince (Şkep) kaya de- mektir. Bunun için Şküpetar bel- ki de (kaya sakinleri), — yahut (dağlı) anlamına gelebilir. An - cak Plutark sözleri üzerine kurul- muş olan Arnavut — an'anesi av meselesine daha renkli ve canlı bir tefsir bulmuştur. Yunan biyografcısının anlattık- larına bakılırsa, Epir kralı Pirr - husu, kendi askeri bir kartala benzetince o da bu benzeyişi be - ğenmiş ve askerlerinin de kendisi gökte süzülürken attığı oklar oldu. ğunu söylemiştir. Demek ki ok ve kartal hikâyesi çok eskidir. Her ne ise Pirrhusun teveccühlerinden büyük onur du- yan Epirliler kendilerine hemen Şküpetare yani “Kartalın oğulla- rı,, adını takmışlardır. Bugünkü Arnavutlara sorarsa- nız, cenubu garbi Avrupada en eski ırk olduklarını söylerler. Ger- çek bunların dilleri ve kabile adet. leri en eski menşeleri hatırlatmak- tadır. Bunların belki de eski İllir- yalıların torunlarıdır. (Devamı var)