19 HAZİRAN — 1935 Yazan: | tevinç vardı. Sanki günlerdenberi hasretle aradıkları bir kardeşe ka- | vuşmuşlardı: — Kızıl Kadırga.. Hüsmen Re - | İsin kadırgası.. Kimbilir gene ne Yağlı avlar yakaladı!.. | — Fakat su kesimini görmüyor Musun?, — Denizden pek yukarıda.... — Demek ki yükünü henüz al- Mamış... Onların hiç biri bu güzel gemi - Bin şimdi en değerli varlığından, Yiğit ve atılgan reisinden mahrum Olduğunu bilmiyorlardı. Elçi Türk donanmasının Salerno li- Manına girerek karaya asker çı - karması oralarda büyük bir kor - ku vermişti. Filo henüz — uazktan | Bgörünmüştü ki şehirdeki evlerine tığınan con halk döküntüsü ve bü- tün civardaki köyler ve kasabalar | “ivaHet fçcı lere — duğru haçımağa başlamışlardı. Piyale Bey bunların arkalarından Müfrezeler gönderiyordu. Turgud Reiş de Dorya filosunun ardına düşmüş Hüsmen Reisin her halde | *ağ olarak kurtarılması işini şim - dilik Piyale Beye bırakmıştı. Za - ten filoya yelişirse — hemen harbe tutuşacak ve geriye haber gönde - | Tecekti. Yetişemezse ertesi gün © " — Frenk Süleyman.. çadırma doğru hızla uzaklaştı. Pi- yale Bey Paşa baştardasının yük - sek kasarasında ayakta — duruyor, karaya asker çıkarılması ve topla- rın indirilmesi işine — bakıyordu. | Frenk Süleymanın sandalı baş - tardaya yanaştı.. j aldı ve sordu: sormak dilerim. rinden. Şimdilik Hüsmen Reisin yerinde bulunuyor ve onu kurtar - mak için çare arayoruz.. leyman derler. gçok dolaştım ve frenk dillerini bi - lirim de ondan.. . çıldı... . me yararsın!.. . kadaşlarım da hep işe yarar adam- — Yazan: KADIRCAN KAFLI ' Halk ve bütün civardaki köyler ve “kasabalar ahalisi içerilere doğru kaçmağa başlamışlardı. göndersin.. Onu kurtardıktan son - | larız.. Yoksa burada ne gezeriz?. | ra kaleyi nasıl olsa alırız.. Alma - sak da ne çıkar, yolumuzun üstün - de kaç kaleyi uzaktan seyrederek geçtik.. —Kim gitsin?. Frenk Süleyman — Piyale Beyin Piyale Bey Süleymanın selâmını — Ne dilersin?. — Derya Kaptanından bir şey | — Sen kimsin?, — Kızıl Kadırganın leventle- | Aalan ma?. o e — Süleyman... Bana Frenk Sü - Frenk - illerinde Piyale Beyin gözleri dikkatle a - — Âlâ!.. O halde sen benim işi- | — Yalnız ben değil, levent ar - HABER — Akşaâm Posfasr “No. 38 Piyale Bey Frenk — Süleymanı baştan ayağa kadar süzdü va sor - du: — Benden ne soracaksın ?Dile- ğin nedir?. — Şimdi hemen kaleye hü - cum etmek istemidiğinizi ve teslim | olmaları için düşmanlara yirmi dört saat zaman vereceğinizi söy - lüyorlar. Doğru mudur?. — Evet.. O zamana kadar hazır- lığımız ancak biter.. — Fakat o zamana bizim reis kimbilir ne olur?. — Reise bir şey olmaz.. Kaleyi ele geçirince o da kurtulur?. — Kaleyi hemen ele geçirebilir miyiz acaba?.. Biz bunu yüzde yüz üıı"ıı—etmiyomı.. Doryanın filosu açıkta görününce donanmamızın demir alması gerek, Karada asker bırakamazsınız., Üstelik Napoli , Roma ve Floransadan imdad ge - Tecektir. Kaleyi almadan önce reisi İsartarmalıyız.. Piyale Bey leventlerin her şeyde açıkça ve çekinmeden söz söyle - | diklerini biliyor ve bunu hoş görü- yordu., Fakat ne olursa olsun, her hangi bir akıncının sözüne uyarak rast gele savaş yapmayı da uygun bulmüyordu. — Bunun için Frenk Süleymanı hoş tuttu. Onun sırtını okşayarak; (Devamı var) da Salerno önünde demirlemiş bu- funacaktı. Frenk Süleyman'ın — buna canı #ıkılmıştı.. O her halde Turgud re- isin de orada bulunmasını istiyor Ve Piyale Beyin Hüsmeni kurtar - | Mak için onun kadar candan çalı - facağına güvenemiyordu. Doryanın filosu yakınlarda do - | l'!tığı, Napoliden kara yoliyle im ada gelebileceği için Fernando | belki de kafa tutacaktı.. Bundan 'aşka leventler Fernandoya o ka - ar kızmışlardı ki yalnız reisleri - | di kurtarmakla ona karşı duyduk- rı kini yatıştıramıyacaklardı. Her neye malolursa olsu kale Ye girmek ve Fernandonun başı - Ti şu yüksek mazgallardan birinde Sllandırmak istiyorlardı. Piyale Bey karaya asker ve top :"'lnyar, bazırlıklarmı yapıyor » "'- Hücuma geçmeden önce ka- Ka teslim olması için yirmi dört | datlik bir zaman vereceği ve bu ifan içinde hiç bir şey yapmak tmediği de duyulmuştu. Buna İ 3ebeb olarak Dalyan Mustafa şunu i sürdü: — Turgud Rcis gelmeden bir | Hy yapmak istemiyor. Padişah o - v böyle ferman etmiş.. dur, fakat o zamana ka - *'kim bekler?. l!x Gidelim de Piyale Beye ç Sltm., Hüsmen Reisi hemen €tmesi için — Fernandoya elçi Aktris Clare Luce tarafından İngilterede seçilen çamaşırcılar - krali- söy- |Çesi ve onun nedimleri görülüyor. Bu seçim, İngilterede mutat olan | tes- | çamaşırcılık endüstrisi atletik eporları yıllık gösterişinde yapıl mıştır. kadar da | |arı bir daha söylememeği | kendine vadetmişti. Hattâ Sami- İf Bir Aşkın. Hikâyesi ? D: a | Hatice Süreyya | 49 l İazcereamecane earenacna, $ — Ben âz seni İstanbulda de ğil sanıyordum.. Yoksa muallime - liğinden vazmı geçtin? Çocuklar | n büyüttün mü?. Mecdi Tahir, birdenbire sustu.. Zira, karşısındaki kızın sarardığı ve âdeta sendelediğini hissetmişti. Yakın maziye aid bu sözler, onun tre Dülger olmasına rağmen, çok hassas bir çocuktu.. Sevdiği kadı - nın üzüldüğünü hemen sezdi. Hat- tâ ondan özür dilemeğe bile baş - | ladı, . — Affedersin. — İstemediğin tarzda bir şeyler konuştum gali- ba... Başından fevkalâde vak'alar geçtiyse bilmiyorum.. Zira, İstan - bula ancak bu sabah vardım... Genç kadın bir harekette bulun- du. Bununla, karşısındakini sü- küt etmeğe mecbur etti. — Zarar yok.. İstediğini söyle, Mecdi.. Hiç biri beni — gücendir - mez.. Başımdan öyle vak'alar geç |. — Seninle ayrıldıktan — sonra bambaşka bir adam oldum desem yeridir. Delikanlı: — Ya.. Vah, — vah... - dediktes sonra, mevzuu biraz değiştirmek istedi.. . — Ayrıldığımız gün.. Bu, bana | hicrandır.. Sonraları bugünü düşü- | nerek öyle müteessir oldumdu ki.. Sen hiç de istemediğin halde, ben sana aşkımdan bahsetmiştim .. Samiye, sanki kendi kendisiyle | konuşuyormuş gibi: — Ah, niçin seni dinlemedim.. Genç erkek, şaşkın — bir halde, iki adım geriledi. Bu kız ne diyordu? Acaba yanlış bir şey mi işitmiş - H7. Sevgilisindeki bu âni değişikli - | ğin sebebi ne olabilirdi?. — İşte orada, küçük — odaydı, Çantanı bağlayorduk.. İradesini kaybetmiş vaziyette, bu sözler, ağ >n dökülüyordu .. Halbuki, bıx gelirken bu lâf - kendi yeyi görürsem bir ima da bile bu- lunmam..,, diyordu.. Fakat işte, kendini tutamamış - tı. Böyle konuşarak ve bu düşün - celerin zebunu olarak evin içinde yürüdü... HABER Akşam Postası İDARB EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adreslı İSTANBUL HABER Yelefon Vazrı 23879 — İdnro: DasTa | ABONE ŞARTLARI | ; Türkiye Eenebii jSenelik 1400 Kr. 2700 Kr.? #6 aylık 730 ,, 1450 3 aylık Hİ aylık . | iLÂN TARIFESI. [ » 400 , 800 , 150 300 , Töcaret Uânlarının satırı 12,50 Resmf Uânlar 10 kuruştur. İsemenenenserun aa öseransenseeasenEnEsananae Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yert — (VAKTI) Matbansı dimağında hatıralar uyandırmış - | Çocukluk arkadaşını eskisi gibi| belki de daha fazla seviyordu.. Bir inilti işitti. O tarafa doğru baktı.. | Yatağın üzerinde, müphem bir şekil gördü.. Kaşlarını çatıp Samiyeye dön - dü: — Ay, bu ne? Burada hasta mı ) var?. —Evet... — Kim! — Annem... — Nesi var?. — Görüyorsun.. Kötürüm yatı - yor.. . — Vah zavallı.. Vab zavallı... Bu kadını, anne — gibi, o kadar çok severdi ki, kendine hâkim ola- mayarak, yatağa doğru atıldı.. Biran, dehşet — içinde, hastaya | baktı.. Ah, bu yüz, bu sevgili yüz, böyle bir hale mi gelmişti?. Yal - nız gözleri kımıldamıyor, öte ta- rafr oynamıyordu. Mecdi, Samiyeye döndü: — Bu felâket nasıl oldu?. Sesi öyle titriyordu ki, samimt olduğu belliydi.. Samiye, konuşulanları annesine | işittirmek istemedi.. — Gel. Yemek odasına gide - lim.. » dedi. Odadan çıktılar. Mecdi, ölü gibi, bir iskemleye çöktü.. Feci hikâyeyi dinledi.. İlk cümlelerden sonra, onun sö- zünü kesti: — Sen, annen hasta olduğu için ai buraya geldin?. — Hayır... — Ben de böyle - tahmin “tts miştim... Peki amma, ahnehin böy! | le müthiş bir heyecana düşmesine kim sebeb oldu? Samiye, kısa bir tereddüd zama- nı geçirdi... Arkadaşından hakikati sakla - masmna imkân yok.. Ergeç, Mecdi, bütün olup bitenleri öğrenecek de- ğil miydi?. — Başkasından öğre - neceğine kendisinden — öğrensin varsın, « Fakat macerasımı anlatmak da kolay iş değil.. Başıdan geçen o faciaları hikâye etmeğe nasıl ağzı varsın?, Fakat, ne korkusu vardı?, Madem ki yapmıştı, söyleyecek- ti Başını, kahramancasına havaya kaldırdı... , Reşadiyedeki vak'aları anlattı. Orada oturanların halini tasvir et- |ti. Bunlar araşında Raufun ken - disine karşı takındığı sevimli va - Sonra, teshir edildiğine geçti.. Geçeleyin ©o odadaki konuşmaları birer birer nakletti.. Genç dülger, sapsarı kesilmişti, AÂdeta baygınlık geçiriyordu. Kız, bunun farkıma vardı: — Anlatayım mı?. — Anlat, anlat.. Dinlemek, öğ - renmek istiyorum.. Genç kız, itaatla anlattı.. (Devamu var) ziyeti hikâye etti. nasıl KUPON 162