EEE NE HABER — Akşam Postası Haber'in hikâyesi Emri altındaki (o yerli bir kaç milisle beraber, Hindi (o Çininin Çin hududunda bulunan, bu güm- rük kaleciğinde vazife gören Jan Mar o akşam kapımın önüne oturmuş, dalgm dalgın pipo içi - yordu. Hiç bir zaman bu kadar içi sıkılmamış, bu kadar yalnızlık hissetmemişti. Bir kaç aydanberi kaçakçılık hâdiseleri de olmadığı için büsbütün hareketsiz (geçen günler artık ona birer asır kadar uzun şelmekteydi. Dalgın bir tavırla (© piposunun dumanını boğucu ha vaya savururken, mi- lislerden biri gelerek onu hülya - larından ayırdı. Kaleciğe doğru bir (Madam) in gelmekte olduğu haber veriliyordu. Bu şaşırtıcı havadis, Jan Marı yerinden sıçrattı. Dünyanın bu u- zak köşesinde onu ziyarete gelen| kadın kim olabilirdi? İzin günlerinde ancak gelip ge- çici kadınlarla tanışmış olduğu cihetle tanıdığı bir kadmın ora- ya kadar gelerek kendisini arama- sı ihtimali akla gelemezdi. Diğer taraftan, yerli milislerin (Madam) dedikleri hiç bir beyaz kadın da o havalide mevcut değil di. Gelen acaba kimdi? Jan Mar, merakını yenemiyerek yola doğru yürüdü. Ve bir kaç da- kika sonra , tepenin etrafını do- laşan patikanın bir dönemecinde birdenbire kadınla karşılaştı. Çok güzel bir kadındı. e Zarif bir elbise giymişti. Jan Mar, şaşkın bir tavırla se- lâm vererek sordu: — Hangi tesadüfün bana sizi tanımak şerefini... Kadın, onun sözünü gülüm$iyerek: — Çok mütecessis olmayınız! Bunu size belki sonra birbirimiz- le iyice tanışdığımız zaman anla: tırım. Şimdilik bana cevap ver - mek lütfunda bulununuz: Bu ge- ce beni misafir etmenize imkân var mı? Oo Görüyorsunuz ki yap yalnızım ve en yakın köy buraya üç saat mesafede. Jan Mar cevap verdi: — Sizi misafir diye kabul et- mek benim için büyük bir şeref olacaktır. kesti ve SE Kaleciğin ortasındaki eve gel - dikleri zaman Jan Mar yerli emir berine seslendi: — Yemeği iki kişilik la... Sofraya oturmadan önce, mi - safirinden özür diliyerek ( dışarı! çıktı. Gece nöbetlerini tanzim e- dip nöbetçilere vazifelerini ver - di. Sonra esrarengiz yabancısının yanına döndü. İ Yemek çok neşeli geçti. Uzun | zaman konuşacak bir kimse, bil - hassa bir kadın görmemiş (olan Jan Mar, boyuna anlatıyor, fıkra- lar söylüyor, nükteler yapıyordu. Bir iki şişe şarap ta gıkarmıştı. Neşesine diyecek yoktu. Yemeğin sonlarına doğru genç kadına tekrar sordu: — Kim olduğunuzu, bu hava - liye niçin geldiğinizi o söylemek lütfunda bulunacak mısınız? Kadın gülümsedi: — Merakmızı bir türlü yene- mediğinizi (o görüyorum. Size şu kadarı kâfi: Çinden geliyorum. Seyahate çıktım. Aslen Çinli- yim! Jan Marın şüphe ile baktığmı görünce ilâve etti: — Yani Çinde doğdum. Babam! hazır- Güzel yabancı Çinlidir, annem ise halis bir fran- sız... Fransada tahsil ettiğim ei e fransızcayı mükemmel konuşu - yorum. Babamı belki de tanı- yacaksmız. Fakat şimdilik ismini | söylemekte mâna yok! Kadmın göz kapakları ve el - macık kemikleri yalan söylediğini Jan Mara anlatıyordu. Esraren - giz misafiri her halde bir melez- di. Kadın devam ediyordu: — Bu sabah yola çıktım. Ha- noya gidiyordum. Otomobilimle hudut boyunu takip eden berbat yoldan ilerliyordum. o Bunun'ne bir Herifin kahkahaları dakikalar - yayark, elleriyle boş böğrünü tu - kadar fena olduğunu ihtimal bil mezsiniz.. Jan Mar atıldı: — Bilmez olur muyum? Bura - larmı ben karış karış (| bilirim. Daha göçen sene, ayni yolda meş- bur Çinli afyon kaçakçısı Çang Tiye bir pusu kurmuştum. Adam- larımdan ikisini öldürdü Oamma nihayet ben de onun hakkından geldim. Herifi bizzat ben öldür - düm. Melez kadm, garip bir nazarla ona bakıyordu. Kısa bir süküttan sonra söze başladı: — İşte bu mel'un yolda otomo- bilim bozuldu. Tamir etmek im -| kânsızdı... Şoförü otomobilde bı- rakarak uzaktan gördüğüm bura- ya gelmeğe karar verdim. İşte hep- si bu kadar... Şimdi memnun ol. dunuz mu? Jan Mari dikkatle sonra ilâve etti : — Daha kim olduğumu öğren- mediniz. Amma zarar yok. Onu da birazdan öğrenirsiniz. Jan Mar ısrara cesaret edeme- di. Zaten bir melezin ismini öğ- renmek oOnane kazandırırdı? Kadm çok güzel ve şuh tabiatlıy- dı. Jan Mar o gece için bazı ü- mitler besliyordu. Heyecanlı bir tavırla: — Size bir yatak hazırlatayım.. Fakat... Kadın gülerek onun kesti: — Fakat kabul etmemden kor- kuyorsunuz değil mi? Sonra şuh bir tavırla fısılda-! dı: — Açık konuşalım... Başka bir yatak hazırlatmanıza lüzum yok.. süzdükten sözünü » # # Güzel melez, tahrik edici bir vaziyette , Jan Marın yatağına u- zanmıştı. Bir koltuğa yığılıp kal- mış olan delikanlıya dönerek gü- lümsedi ve: — Yanrma gelmek için ne bekliyorsunuz? Dedi. Yoksa gene, bir teftiş yapmak niyetinde moisi-| niz? Jan Mar, sap sarı (kesilmişti. Boğuk bir sesle cevap verdi: — Adamlarımdan eminim. Tef- tişe lüzum yok. Yalnız kendimi pek fena hissediyorum. — Merak edilecek bir şey de - ğil... Yemekte şarabı biraz fazla kaçırmış olacaksınız. Mırıldandı: — Çok fenayım... niZ. Koltuktan kalkmağa davrandı, fakat ayakta durmağa muvaffak olamadı. Bacakları titriyor, etra - fında her şey döner gibi geliyor- du. Kadın alaylı bir tavırla: — Sarhoş olacaksınız! Dedi. Delikanlı pek feci bir vaziyet - teydi. — Hayır, sarhoş değilim, fa - Affedersi - tarak uzun uzun güldü. Edvard da onunla beraber gülüyordu. Yalnız onunki çirkin bir srrıtmadan iba - retti, Mehmed Ali ile ben, bu kah- kahalara hiç bir mâna veremiyor- duk. Ben: — Olsa, olsa herif bizden kur - tulacağına seviniyor, dedim, Meh - med Ali düşünceli idi.. Kısaca: — Zannetmem, bakalım, şimdi her şey anlaşılır, cevabını verdi.. Herif kahkahalarının arkasını alınca bana doğru yürüdü, bir eli- ni omuzuma koyarak tekrar ter» cümana bir şeyler söyledi. Oda bir iki öksürdükten ve yüzüne gü- ya mahzun! bir adam hali verdik- ten sonra bu sözleri Obize şöyle anlattı; — Yanlış anladınız! Mesele si- zin bildiğiniz gibi değil. Baş gar - diyan, avukatlar, Kapten Benet sizin için ayrı ayrı uğraşmışlar .. Fakat bütün bu gayretlere rağmen sizi İstanbulda İngiliz hastahane - sine yatırmak için bir karar alma - ğa muvaffak olamamışlar.. Bu iti- barla, bugün saat üçte (O Maltaya İ hareket edeceksiniz.. Orada . sizi | bir hastahaneye yatıracaklar ve icabınıza bakacaklar.. Edvardın, bilerek veya bilmiye- sek söylediği “bu (icabınıza baka- caklar) sözü beni büsbütün pir - lendirdi. Hiddetle sordum: — İcahınıza bakacaklar, sözü ne demek?. Ermeni, belki de bir espri yap - | mak için söylediği bu söze pişman | oldu vellâfını tevile kalkıştı: — Bu sözümden maksat oradaki hastahaneden sizi (o bırakacaklar demek istiyorum. — Evet Maltadaki hastahane - den bırakacaklar amma, Maltadan da bırakacaklar mı?. — Onu ahval gösterecek., Burada İngiliz hastahanesinde on gün yattıktan sonra tamamen kurtulacağımıza inandığımız bir sırada Malta yolculuğu havadisi katı... | Müthiş bir ıztırap altında kıv- yanıyordu. İçinde bir ateş yanar gibiydi. Gittikçe kuvvetten kesil- diğini hissetmekteydi. Kadın, gürültülü bir kahkaha attı: — Merakınızı (o gidermek için vakit geldi galiba... Benim kim oldüğumu merak etmiyor musu - nuz? Delikanlı, çukurlarından dışarı fırlamış kanlı gözlerle ona bakı- yordu. Kadın devam etti: — Ben, biraz evvel bahsettiği- niz Çang Tinin kızıyım. Hani si- zin öldürdüğünüz adam... Delikanlı feci (okakikati anla- mıştı. Bağırmak için ağzımı açtı. Fakat sesi boğazında düğümlen- di, başı göğsünün üstüne (düştü. Ölmüştü. Nakleden: F.M. Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi KU ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 58 > Bugün saat üçte Maltaya hareket edeceksiniz. Orada Sizi hastaneye yatıracaklar ve icabınıza bakacaklar.. I ikimizde de maneviyat namına bir ca devam etti. Arkasını duvara da | şey bırakmamıştı.. Dizlerimin ba- ğı çözülmüştü., Karyolaya oturu - verdim. Zavallı Mehmed Ali, çoktan çökmüş, kafasını iki avu - cunün içine almış, kötü, kötü dü - şünüyordu. Artık bu heriflerden meded u- mulamıyacağı hakikati kafama bir balyoz gibi inmişti.. Hiddetten iki- sinide parçalayacağım (geliyor... Fakat kırbaç, asabımdaki bu buh- ranı çabuk teskin ediyordu. Ter - cümana sordum: — Mutlaka bugün mukarrer mi?, — Elbet! Başgardiyan, acele ai- lelerinize haber göndererek ne ek- siğiniz varsa tamamlamanız için size böyle sabahleyin © erkenden haber verdi.. Bu da size karşı bir lütfü mahsustur!. Yoksa, fenalık etmek isteseydi sizi hareketiniz - gitmemiz den on beş dakika evvel haberdar | edebilirdi. Dişlerimi gıcırdatarak: — Bana pahalıya malolan bu (lütfü mahsus) dan dolayı kendi » disine teşekkür ederim.. Ve arka - mı döndüm.. Onlar odadan çıktı » lar, defolup gittiler., Biz Ali ile biribirimizin yüzüne «baka kaldık.. Ben neye acıyacağımı, ne- ye yanacağımı, ne yapacağımı bil- miyordum.. Arkadaşım da benim gibi şaşkın bir halde idi. Teessür - den konuşmak bile aklımıza gel - miyordu. Bakışlarımızla biribiri « mizden imdad bekliyor gibiydik . Kendini ilk toplayan Mehmed Ali oldu. Gözlerinden yaşlar akarak ayağa kalktı: — Bütün ümitlerimiz suya düş- tü.. Üstelik seni de soyup soğana çevirdiler kardeşim!.. o Artık ne yapsak faydasizdır.. Boşuna vakit geçirmiyelim.. Hemen birer k;ğıd yazıp evlerimize gönderelim.. On- ları vaziyetten haberdar (edelim. dedi... Mehmed Ali ile hemen kâğıd ve kaleme sarıldık. Benim yanımda para yoktu.. Böyle yerlerde fazla para taşımanın cezasını çektiğim gündenberi cüzdanımda pekaz pa- ra bulunduruyordum.. Onun için i eve kısaca şunları yazdım: “— Bugün Maltaya gönderili - yoruz.. Çabuk geliniz. (Gelirken bana para getiriniz. Yalnız Mal - tada Türk parası geçmiyeceği için paraları İngiliz lirasına çeviriniz .. Fazlaca çamaşır, iki kat elbise ve bir de yatak takımı alınız.. Kızımı da görmek istiyorum. Onu evde bı» rakmayınız.,, Arapyan hanının tercümanı, son bir lütüf olmak üzere bize bir adam buldu. Mektupları evlerimi » ze gönderdik.. Bir saat geçmeden, kaynanam, küçük baldızım ve minimini kı» zim hamallarla çıka geldiler. Ara- larında karım yoktu. — O nerede? dedim. Mektubumu alır almaz yıldırım- la vurulmuşa döndüğünü ve yanı - na ablasını alarak sokağa fırladı - ğmı haber verdiler.. Dönüp dön * miyeceğim tamamen şüpheli ola9 bir seyahata çıkarken hayat yol * daşımı son bir defa görememek ih” timalinin actlığı içime çöktü.. He nüz bir yaşma girmiş olan yavuru” mu kucakladım, öpüp sevmeğ* başladım. Mehmed Ali bekârdı, Onun içi mektubunu akrabasından Şekerti Hacı (Bekir zade Ali Muhiddin€ göndermişti. O dükkânda yok” muş, Meseleyi öğrenen ihtiyar bif şekerci kalfası önündeki peştemal! bile çıkarmağa vakit (o bulamada” koşup gelmişti, Biz, hep bir arada dertleşir, he lâllaşırken, büyük baldızım da ke” şa koşa geldi.. Refika hâlâ mey" danlarda yoktu.. Merakımdan çat” layordum: — Nerede kaldı? diye sordum * Ablası anlattı: — Size yüz İngiliz lirası hazır * ladı. Onu benimle gönderdi. Ke” disi avukatlara gitti, — Hâlâ avukatlardan ümidi kesmedi mi?, — Avukatlar, sizin kurtuldu” ğunuzu, bir haftaya kadar eve gd neceğinizi müjdelemişlerdi. O da bunun üzerine kendileri" paraları tamamen vermişti. Mek" tubunuzu alınca (deli gibi oldu" Bu havadise kat'iyen ihtimal ve” miyordu. Sizin gönderil ii zi onlara haber vermek istedi.” Ortada bir yanlışlık olacağını 28” | nediyoruz, Şimdi her şey düzelir” Kadınları iyice kandırdıkları # | paraları sızdırdıkları anlaşılıyor * du. Ortada düzelecek hiçbi şey yoktu. Biz tıpış tıpış gidiyorduk. Bu kadar tecrübeleri” me rağmen böyle bir kafese düş” mekliğime ne kadar yansam Arapyan hanında geçen elli ** kiz gün içinde çektiklerim bir #97 değilmiş gibi üstelik on iki bin sur lira dolandırılmıştım, Bu i bir tavuğun baş aşağı taşrı dan, bir eşeğe iki (o kilodan faz? yük yüklenmesinden insanlıkla” galeyana gelen kimseler yapıY0” ! du. Artık ne yapabilirdim! Olas ok muş, giden gitmişti. Atı çalan ür küdarı aştığına göre, çepe de” vekkülden başka çare kalmi Fia ise. Ölmüyorduk, saz .. Maltaya bizden evvel sürül li iğ him İN vardı.. Biz de rın yanma gidecektik. Ümid sa yaşanır mı? Elbet bir gün tulacaktık. (Devamı WÜ., Osman Iihaminin Gecenin Rengif' Bilir misiniz Kitabını Okuyunu?