12 HAZİRAN — 1935 T Yazanı Vi Kadircan Kaflı î Binicilerin hepsinin elinde ke- Revir lifinden ince ve kuvvetli bi- Ter kement vardı. Hangisi daha avına yetişir ve kementle di- Ti diri tutarak getirirse o birinci dlacaktı. . Ceylân, iplerinden — kurtuldu, ileri atıldı. Otuz atlr bir anda onun ardına Yirmi sekiz atlı, bütün hızlari - l atlarını kovalamakta devam tttiler. Fakat iki atlr Argunla Te- kin, ateşin hizasına gelir gelmez Yvanlarının gemlerini çektiler, Hahlandılar, arka ayaklarının ü - Zerinde birer yarım halka yapan aAtlarının üstünde, çatır çatır ya-, Ban alevlerin yanında, hızla dön- ler. Herkes şaşkın şaşkın bakıyor - Hazar Han, yerinde dü: — Ne oluyor?.. Dedi. Sorguçi cevap verdi: — Atları tutamıyorlar sanırım, Ürküttüler... Ulcay, iki elile kalbini bastı - Tyordu. Ağzı açıktı. Baş ileriye u- tanmıştı. Gözler yuvalarından fır- gibiydi, çılgın gibi iki bi- hiciye baka kalmıştı: İşte uzandılar. — İkisi de birer fane kocaman ve uçları alev a- ley yanan odun parçasını yakala- Üllar. Atlarının üstünde, dim dik tahlandılar ve birer yarım halka daha yaparak, meşaleleri havaya , darünlar. SoOnra Dürvün k , kenarda toplanan halkı yar - dılar. Binlerce şaşkın gözün önün dk!'ıtqıiz ülkeye — doğru uçtu - doğrul - Hazar Han, dişlerini sıktı. Ça-| bk kaşlarının altındaki -korkunç Rözleri, alev saçıyordu. Ayağını yere vurdu. Gükreyen bir sesle haykırdı: * — Bunlar nereye - gidiyorlar? A'Mi nereye götürüyorlar? Bun - ha tutunuz!... Sorguçi ancak o zaman kendi- "ini toparlayabildi. Yüzlerce asker, bir anda atla- "_"l atladılar. Sorguçi en önde i- Ü ve ak kısrağının — üstünde ak bir bulut gibi gidiyordu. , Asker de onun arkasından ile- " atıldı. Güneş ufuğa yaslanmıştı. Her '."fi gecenin abandığı görülü - ,—ÜL Ocaktaki — kocaman ateş Timdi daha büyük çatırtılarla ya- Niyor, boşlukta tutacak av ara - ': bir öiderin dili gibi yalım ya-| Uzuyordu. n Fakat, artık hiç kimse ona bak- N._. gözler, korkulu ve şaş - öi Parıltılarla, gittikçe uzakla - h Ve süzülüp giden iki kuyruk- Yıldıza bakıyorlardı. L B H?'llmlı Tekinin atları, yele - Ve sağrıları ter içinde, ağız - Aç köpükler saçarak sanki mı genç, diz boyu otların üze- I*.ı sık fundalıkların ve ağaç- © diplerinden birer — kasırga Beçiyorlardı. ğni'hdıkî ateşler , rüzgârda Yarak, daha güzel yanıyor; k ya doğru ince ve mavimtirak ve bu dumanın orta - ULUS KIZ Pi No. 45 2 savaş romani dı. Argun, yüreği hızla çarparak sordu: — Acaba ardımızdan gelen var mı?. Tekin, geldikleri yola göz attı ve cevap verdi : — Hayır!... — Babam bana çok kızmıştır. bütün orduyu arkamızdan sürme- ğüne inanamıyorum. Sen git, Ca- muhayı irmağın öte yakasında gö- rür ve ateşi atarsın . Ben de şim- di yetişirim. — Hayır... Her vakit beraber o- lacağız Argun!... Ben, arkamız - dan gelip gelmediklerini şimdi an- larım. , Tekin, cevap beklemeden atm- dan indi. Kulağını yere — dayadı ve bir iki saniye öylece — durdu. Sonra: — Geliyorlar!... Diyerek atıma sıçradı. Daha büyük bir hızla ve çılgın gibi yollarına devam ettiler, Bu ka çış epeyce sürdü. En sonra, gecenin yarı karanlı - ğında, ırmağın suları göründü; son ışıklarla parlayordu. Sağda beş yüz adım kadar uzak ta, solda gene beş yüz adım kadar uzakta birer kule vardı. Oralarda Hazar Hanın nöbetcilerinin bulun- maları gerekti. Fakat bulundukla- rını gösteren bir iz görünmiyordu. Her halde, ya uyumuşlardı, yahut izin almadan, şenliklere karışmak | İeingitmişlerdi. y Kktatli rmrağın kenarında durs)” dular. | Karşıda canlı hiçbir şey yok gi- | biydi. — Ukay!... Hey Tugay!... Bura- dayız!... Diye parulaya cevap verdi.. O zaman Argun atından atladı. Irmağın öte yakasile kendi arasın- daki uzaklığı kısaltmak için dizle- rine kadar suya girdi. Sonra elin - deki ateşi bütün kuvvetile salladı karşıya fırlattı: Ateş, havada uzun bir münhani çiziyordu. Arkasında beyaz du - manlar ve ince bir yaylım bıraka - rak, küçük bir kuyruklu yıldız gibi uçtu, karşı tarafa düştü. Camuka atının üstünden yere sarktı ve onu kavradı. Tekin bağırıyordu: — Camuka.. Bu da ikincisi.. Bu da benden... sıkı tut!. O da attan inmişti ve Argun gibi dizlerine kadar suya girerek bütün kuvvetile, elindeki ateşi karşıya atmıştı. Birkaç saniye sonra, Camuka iki elinde birer ateş parçasile ateş. siz ülkeye doğru dört nalla gidi - yordu. İki delikanlı oldukları yerde, bir birlerinin gözlerinin içine baktılar. Elleri uzandı, birbirini sıktı. Son ra boyun boyuna sarıldılar. İkisi de çılgın gibi seviniyorlardı. El ele tutuşarak - atlarının yan- ianrına döndüler. , Tekrar göz göze geldiler: — Ne yapalım? Artık yapılacak bir iş kalmadı. Der gibi idiler. Camukanın gittiği yola döndü - ler. Orada bir şey görünmiyordu. Tekin, kendinden geçmiş bir halde: doğru (Devamı var) sında kızıl bir alev bırakıyorlar - ll Hakiki bir macera ZORAKİ ASKER Paragvay-Bolivya harbinde başımdan geçenler Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem No. 4 Ortalıkta su bulamıyorduk. Kol kol su aramıya çıktık. Bu savaş, cihan harbinde olan kavgalara hiç te benzemiyor. Çarpışmalar hep açık sahrada ol-| maktadır. Buna askerlik dilinde| sahra harpleri deniyor; ortalıkta muayyen siperler yok, şurada bu- rada ve aralarında büyük mesa - feler olan müstahkem karakollar var. Harp cephesi Paraguvay - mağı üstündeki Bahya Negradan Arjantin sınırları boyunda Pilko- / © maya ırmağı üstündeki Fort Bo -| livyan adlı kaleye kadar — uzan- maktadır. Her iki tarafın bu ge| niş cephede siper kazıp içine dol-| duracak adamı — olmadığından, cephe boyunca aralarında onar ve yirmişer kilometre mesafe bulu - nan müstahkem birer — karargâh yapmışlardır. Fortin dedikleri bu kaleler toprak ve çamurdan ya - pılmıştır. Bu kalelerden bazısı, — meselâ Bolivya adlı kale gibi olanlar e- pi büyüktür ve asıl siper savaş - ları işte bunların önünde yapıl - maktadır. Deymonla benim verilmiş ol - duğum alay, Paraguvayın en iyi kıtası sayılıyordu. — Mevcudumuz | Hdi Çök defalar he-) pimizin kıtır kıtır kesilmesine kıî% t kalmıştı. Hiç unutmam, bir — defasında Bolivya topraklarında yüz kilo - metre kadar ilerlemiştik. Kale ar- kasından kale yıkmıştık. Hiç du ramıyorduk. Çünkü Boliler bü - yük bir kuvvetle peşimizi bırak - mıyorlardı. Müsademelerde epi a: dam kaybetmiştik. Büyük orma - nın önüne vardığımızda hepimiz yorgunluktan yerlere serilecek ka- dar bitkindik, hemen içeriye da!l. | dık. Bütün gün iyi geçti. Ertesi gü | nü yanımızdaki suyun bitmek ü- zere olduğunu anladık. Ortalıkta su da bulamıyorduk. Kol kol su| B aramağa çıktık. Açıklık bir yere — varmıştık. Önümüzde Hintli denilen yerliler- den birisinin, topraktan — nebat kökleri çıkarmakta olduğunu gör dük. Adam bizi görür- — görmez hemen sıçradı. Zabitizniz durma - sı için bağırdı ve tabancasını çı- kardı. Hintli buna hiç aldırış et- medi. Bunun üzerine zabit herili bacağından yaralıyarak yere yu- varladı. Biz yaklaşınca Hintli hiç te ko-| lay kolay teslim olacağa benze - | © miyordu. Bıçağına davranmış ilk yaklaşacak olana taldırmağa ha - zırlanmıştı. Herifi yakalamamız uzun sürmedi; hiç te tehlikeli ol- mıyan yarasını sardık. Sonra da nerede su bulabileceğimizi 3or - duk. Herif ne karşılık verdi bili- yor musunuz: — Gidin de arayın!. Bunu şimdi oturup da soğuk kanlılıkla anlatmak bana barbar- ca bir iş gibi geliyorsa da, o vaki! susuzluktan yarr çılgın bir haldey yt gA Yun teşkil eden bir tepesi şünülemiyecek kadar berbattı. Hintli, ağaca bağlıyken biz de boş durmamış, Bolivya'lıların ne- relerde olduğunu Aanlamak - için her yana keşşaflar göndermiştik. Cenupta olan asıl ormanm, bu- içinde idik. Dağın eteklerine kadar w zanan keşşaflarımız, açık ovada düşman kümelerini, ve harekâtını F3 bildirdiklerinden heran bir taar- ruz bekliyorduk. Yüzbaşı yanımna on kişi alarak Hintli ile birlikte pek uzakta ol- madığı bildirilen suyu bulmağa gittiler. Onlar ayrılalı on dakika olmamıştı ki izcilerimizden dört * / Ormanda yakaladığımız yerli, sıryun nerede ol duğunu söylemek istemiyor, bıçakla kendisini ko rumağa çalışıyordu. J Susuzluktan hepimiz pek feci bir hale gelmiştik. dik ve zabitin bu harektini bile pek yumuşak buluyorduk. Üçüncü günü öğleye doğru a- damcağız yalvarmağa başladı ve | kendisini çözdüğümüz takdirde suyu göstereceğini söyledi. Bu üç gün içinde nebatların köklerini kemirmek sureliyle ağız ve bo- ğgazlarımızı bir parçacık olsun 18- lattığımız halde vaziyetimiz dü- kişi yanlarında iki Bolivya aske- riyle geldiler. Anlaşıldığına göre bu iki asker de ormanın etekleri- ne kadar uzanan iki izciymişler ve yakıcı güneşten bir kaç dakika için kurtulmak ve gölgede şöyle serin serin bir iki soluk almak maksadiyle ormanım içine girmiş- | ler.. Kurnazca sorduğumuz bir iki sualle anladık ki, Balivyalıların bekledikleri topçuları gelmiş ve yarın sabah bizi top ateşiyle or- mandan dışarıya uğratacaklar- mş. Vziyetimizi biliyorlar — ve yorgunluktan buraya sığınmış ol- duğumuzu sanıyorlarmış."' Kendi piyadelerinin de bizimle başa çı- | kamıyacağımı bildiklerinden top- çu bataryaları getirtmişler. Şimdi- ye kadar niçin taarruz etmemiş olduklarını da böylece öğrendik. Çok geçmeden yüzbaşı döndü. Bir kilometre kadar uzakta iyi su bulunduğunu bildirdi. Biz de olup biteni kendisine anlattık ve iki e- siri gösterdik. Yüzbaşı oradan he- men sıvışmanın sırası gelmiş ol- duğuna karar verdi. — Adamlar göndererek izcilerimizi geriye ça- ğırttık; biz de su başmma koşarak hem kana kana içtik hem de mat- ralarımızı doldurduk (Devamı var)