Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
' HAZİRAN — 1935 ! | _Yllll'l: t | No i Kadircan Kaflı ğ l — — Baban seni öldürür! - — Babam beni çok seviyor.. — Ateşi ve kendisini daha çok Seviyor!... : - — Öldürse bile, ne çıkar an - he!., Onun yüzünden yüz binler - Se insan ölüyor. Yüz binlerce za- Vallı çamurlarda sürünüyor. Tu - Bayım mağarasının önünde, onun arkadaşları ve arkadaşlarının oğul ile — konuşarak verdiğim andı tacağım. Bundan dönmiyece - im, Bunları sen öğrettin bana... onlara ateşi vermeliyim, çün- Sü zavallılar yaşamıyorlar, sürü - hüyorlar... Onlar — bekliyemezler ânne!,., Tugayın kızı, oğlunu bağrına ':’“ryor, ıslak yüzünü onun kızar- Mış yüzüne sürüyordu: ' , — Sana bir şey olmasın!.. Seni Simdi her şeyden çok seviyorum. *._“'a'lln |.. Yap, istediğini yap, fakat hzetu:lîı'ıi koru!.. Diyordu. " Ârgun onun biricik ve en gü- Zel eseri idi. Tam on yedi yıl, ti- İ bir kuyumcu gibi işliyerek ye- h!tîrmişti. Sonunda, umulduğun - tan daha iyi olduğunu da görmüş- fü. Böylelikle, dünyada duyula - fak tatların en güzelini kana ka- ha içiyordu . Fakat onu kaybetmek korkusu da, sevgisi derecesinde yaman ve | îğırdr. < Kalede büyük hazırlıklar var - . ; “ Yüzlerce — geyik, —ceylân, ya- San keçisi, yaban öküzü ve ko - | 'tn kesiliyor, derileri yüzülüyor Botnman şişlere — geçiriliyor - u, Hamurlar karılıyor, kımızlar İPürtülüyor, kocaman — ıskaralı ı__'ü?uk ocaklarda ateş yakılmak İzere yığın yığın kuru odunlar ta- yordu. ı,.:':azar Hanım ülkesi, — yarınki anlarmın on sekiz yaşını kutlula: —.k için hazırlanıyordu. Eli ök, sapan ve kılıç tutan bü- ğl'ğrkekler, on beş gündenberi & n için dağlarda avlanmışlar - dil*’mmlı Tekin ovalarıma çekil- uy“l' ve günün büyük bir kısmını ku ile geçirdiler. üzeri ateşsiz ülkeye gi- :“_ Yollarda ve bayırlarda bir at Sintisi yaptılar. Imıra kadar gitmediler. Zaten ::ğ?ı gitmeleri bir kuruntu da ve- ilirdi, ükşlmııe doğru akaâ irmak git - ,.ğ: genişliyor ve buralarda ka- lâar gittikçe seyrekleşiyordu . hl:"lnn!ı Tekin burada — küçük zmt“Pen çıktılar. orada, gece ha- “z:ldlklm plânı bir kere *daha €n geçirdiler: yüî"'lukı, ateşsiz ülkenin en atik kb:tlllmı biner adım — aralıkla &h üı tarafa sıralıyacak ve kendisi Faly hde irmağın kıyısına gelerek 'üğ_ n arasına gizlenecekti. Âr- İi%.“%t kaçırıp da buraya ge V.ul:hhdekî meşaleyi bütün kuv- h%clmukıya fırlatacak, o da 'linq alrp dört nal kaçacak, ken 'q.iu Sonra bekliyen atlıya ve - Ürag Bu suretle hiç bir atlr bin hih An çok gitmeden, ateş yüz H._—' yolu aşmış olaacktı. .'îlhqk Hanım atlıları ne kadar U r_'_?l_ieler, onlara yetişemiye- LUS " yetiştirdi. ha | HABER — Akşam Postası —— ) Tarihi âşk ve savaş romani 42 — Acaba her şeyi hazırladılar mı? — Hazırlamış olmaları gerek.. Atlılar belki yerlerine gelmişler - dir bile... Haydi biraz daha ileri - ye gidelim. Şu yeşil tepeden, kar- şısı daha güzel görünecek. Gittiler. Yeşil tepeye çıktılar. Fakat fazla bir şey göremedi - ler. Tekin: — Korkuyorum. Dedi. — Neden? — Camuka yanılır, diye!... — Bunu ümit — etmem. Lâkin yanılsa bile yolumdan — dönecek değilim. Atımla beraber suya atr hırım ve herhalde geçmeğe çalışı - rım, Çok durmadılar. Güneş, yavaş yavaş batıya doğ- ru iniyordu. Renkler — kararıyor, varlıklar siliniyor ve kırlar boşa - lıp obalar doluyordu. İki yiğit delikanlı, yapacakalrı işin büyüklüğünü yüreklerine sığ- dırabilmek için güçlük çekiyorlar- dı. : Tekin arkadaşına baktı: — ÂArgun, Hazar — Han bu işe çok kızacak. Belkide sana kıya - cak... Annen bunları — düşünerek kimbilir ne kadar üzülüyor. — Bana bunları yaptıran, an - nemdir. O beni bugün ve bu iş için — Lâkin, seni hiç bir şeye de - ğişmez o!... Argunun gözleri dalıyor ve nem leniyordu. Haya! ne güzeldi ve yarın baba- sı onun ölümüne hükmederse za - vallı anne ne yapacaktı.? Atessiz ülkeyi sevindirmek v2 hayata ka- vuşturmak en büyük arzusu idi. Fakat Lu arzuya — vardığını şör" mek, Argunun ölüm'inü unuttura- bilecek ve onu avutabilecek miy- AiT Tek'n. tatlı ve güzel sesiyle de di ki: — Argun, ben bu korkuyu da ortadan kaldırmak için bir çare guldum. Tugayın torunu aldırmadı. Onun o gece Camuka ve arka - daşlariyle beraber verdiği kararın kıl kadar değişmesine imkân yok- tu. Tekin devam etti: — Seni, babasına karşı koyan bir oğul olmaktan kurtarmak is- tiyorum. Düşün bir kere, ne fena olacak!.. Senin ölümün ne kadar acı ise Hazan Hanın — buna hük metmesi de o kadar korkunçtur.. Argun başını kaldırdı : — Bana böyle şeyler söyleme, Tekin!.. Annem bana — dedemin hayatını ve ölümünü anlattı. Ben ondan aşağı kalmak istemiyorum. Ben öleyim, bundan ne çikar. lâ- kin ateşsiz ülkenin yoksul insanla- rı ateşe ve ışığa kavuşsunlar.. Tu- gayın adıyla birlikte onların yü - reklerinde yaşamak ne güzel şey!. — Güzel şey... Lâkin bunu rlaha kolay ve daha korkusuz yapmak varken... Meselâ, benim, dünyada ne annem var, ne de babam... Ö- lürsem Tokta biraz üzülür. Ne de olsa onun kanından ve canından olmadığım için çabuk unutulur. — Ateşi sen mi kaçırmak isti İ Cenubi Amerikada Paraguvay üeî Boliviye arasında Gran Şakoa denilen geniş bir bozkır için boyuna savaşlar yapılmakta olduğunu duymuyan kal- mamıştır. Gerek Paraguvay, gerekse Boliviya bu, bitip tükenmek bilmiyen ve bir türlü sonunu getiremedikleri kanlı savaşlar için devşirme askerlik yolunu tutturmuşlardır. Karşılarına eli silâh tutan kim çıkarsa, yakasına yapıştıkları gibi askere almaktadır- lar, Ancak yakaladıkları adam o — ül- kenin çocuğu değilmiş, başka ulustan olduğunu gösteren pasaportu varmış, bu kimin umurunda? Savaş alanları- na asker lâzım, işte bu kadar! Paraguvay asker devşirme kolları bütün protestolara Yağmen orada doğmuş bir kaç İngilizi de zorla as- kere almışlardır. Aşağıda okuyacağı- nız yazıları işte bu arzusuna rağmen silâha sarılmış İngilizlerden — birisi yazmış ve yevmiye üç kuruş — ücret mukabilinde hayatını nasıl tehlikele- re attığını, başından neler geçtiğini anlatmıştır. Uluslar Sosyetesinin — önüne geçemediği Paraguvay ile Boliv- ya arasındaki Gran Şako savaşı, dünya için önemsiz bir mesele sa- yılabilir; ancak her iki ülkede bi- rer bucak kurmuş olanlara bu sa- vaş gçrçek_ten bir faciadır. Bu ya- :rmnla Paraguvay âskeri * sifatile savaş alanlarında başımdan geç - miş olan birkaç hâdiseyi anlataca- ğım, Bizler yaşları yirmi beşle otuz yedi arasında olan dört İngilizdik. İçimizde Andoni adlı arkadaşımız Paraguvayın merkezi olan Asomp tion'dan birkaç kilometre ötede bir çiftlik sahibi idi. Dördümüz de bu çiftlikte patates, mısır yetiştir mekle para kazanabileceğimize i- nanıyorduk. Savaş haberlerini yerli gazete - lerden okuyor ve Paraguvayın ka- zanmakta olduğunu bilmekle be-| raber asker yokluğu — yüzünden, ülkede on sekiz ile kırk arasında ne kadar erkek — varsa, hepsinin zorla yakalanarak silâh altına gö- türüldüğünü de işitiyorduk. Bw nunla beraber ellerimizdeki İngi- liz pasaportlarının bizi böyle bir muameleden esirgeyeceğini sanı - yorduk. / Ne yazık ki, bu düşüncemizin yanlış olduğunu çabuk anlıyacak: tık! Bir gün tarlâada çapa çapalar- ken bir zabitin, arkasında dört askerle birlikte, bize doğru gel- mekte olduğunu gördük. Çapala: rımıza dayanarak, yaklaşmalarını bekledik. Bunlar bizden ne isti- yebilirlerdi? Uzun uzadıya düşün- memize vakit bırakmadılar! Ya: nımıza gelir gelmez, zabit doğru- dan doğruya: — Gün aydın Sinyorlar! Kâ - ğıtlarınızı görmek istiyorum!... de di. Kendisine İngiliz olduğumuzu söyledik, fakat bu kâfi gelmedi. Kâğıtlarımızı görmek istiyordu. Çapaları bırakarak — eve dağru yürüdük; askerler de peşimizden geldiler. Pasaportları çıkarıp ver dik. Zabit pasaportları teker teker alıyor ve uzun uzadıya gözden ge- sirivardı Fline san nacannrtır al. Hakiki bir macera ZORAKİ ASKER Paragvay-Bolivya harbinde başımdan geçenler Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem No. İ Paragvaylılar, ingiliz olmamıza rağmen bizi zorla askere aldılar DD aakmeaae aa. dirseğiyle böğrümü — dürtüştüre - rek: — Bak, bak!.. Gözünü sevdi - gimin herifi pasaportu baş aşağı- ya tutmuş ta öyle okuyor!. . Dedi. Bir de ne bakayım, zabit pasaportü gerçekten baş aşağıya tutmuyor mu /... Muayenesini bitirdikten - sonra bu kâğıtların bizi askerlikten kür- tarabileceğini sanmadığını, ikinci bir muayeneden geçirilmek üzere bizi Sü Bakanlığına götüreceğini söyledi. Bu sözlerden sonra asker- ler iki yanımıza geçti zabit te ar- kadan büyük bir kurumla gelerek bizi sanki haydut, yahut hırsız mış gibi yürüttüler. Sü Bakanlığına varınca orada| başka başka ulustan kadar adamın muayene bekledik- lerini gördük. Bizi selâmladılar oaln otuz ve savaşa gönderileceğimize acın- dıklarını söylediler. Bunun üzeri' | ne biz de: — Fakat biz İngiliziz, gitmeyiz! Diye bağırdık. Orada olanlar da hep bir ağızdan: — Gitmez misiniz? Hele bek - leyin de görürsünüz! Dediler. Nihayet sıramız geldi. Sü Ba- kanının odasına sokulduk. Burada tekrar pasaportlarımızı uzatarak kararı bekledik. Bakan cenapları sevincden gülerek: — — Hele bak hele! Siz Paragu vaylısınız! Deyince arkadaşımız Antoni: — Yanılıyorsunuz Sinyor! Pa- saportlarımızdan da göreceğiniz gibi bizler İngiliziz. Karşılığını verdi. Bakan cenap- ları yeniden güldü ve : — Siz Paraguvayda doğmuş olduğunuzdan Paraguvaylısınız! - Dedikten sonra,soluk almamıza meydan vermeden bağırdı: — Lopez al sana dört kişi da: Bunun üzerine iç odalardan bi- rinden, iki neferle bir zabit gele- rek bizi koridora, kalabalığın ıl.lr'-._.—hn aS z aulesura —Üit Kışlaya götürüldüğümüz zaman bizim gibi bir çok ecnebinin askere alınıp sıraya dizilmiş Ol- duklarını gör- düklll 4 mış: Avluya varır varmaz hepi- mizi birden sokağa doğru yürüt - tüler ve hapishanede üstümüze kilit vurulup da emniyet altına a- İmıncaya kadar bizi hiçbir yerde durdurmadılar. Artık gece olmak üzere idi, Ha- va ayazlaşıyordu. Antoni nöbetçi askere yaklaşarak bize. birer bat- taniye verilmesini istedi. 'Askker ise mahpuslara battaniye verilme- diğini söyledi. Bunun üzerine kâ- ğıt kalem istedi. Meseleyi İngiliz konsolosuna yazacaktı. Asker yi - ne mahpuslara kâğıt kalem gibi lüks eşyanın yasak olduğu karşılı- ğını verdikten sonra yavaşça: — Fakat param — olsaydı, size kâğıtla bir kurşun kalemi alabi « lirdim! sözlerini ilâve etti. Antoni cebinden para çıkarm* ca, kirli bir kâğıt — parçası ve bir kurşun kalemiyle bu paraları de- giştirdi. Sonra da gardiyan nöbet- 'ten çıkınca mektubu İngiliz kon: solosuna götüreceğini bildirdi. Bu kaybedilmiyecek bir - fırsattı. Cebimizde ne va ne yok — hemen gardiyanımıza verdik., Hapishanede geçen bu ilk gece- yi hiç bir vakit unutmıyacağım!.. Antoni, Cihan harbinde — İngiliz ordusunda hizmet etmiş ve olduk- ça acı tecrübeler geçirmişti. Yata" cağımız kirli odaya şöyle bir bak- ti ,ve hemen açık havaya doğru koşut, Biz de arkasından yürüdük, Ayvlunun soğuk taşları üstüne oturarak, kötü kötü — düşünmeğe başladık. Deymon durmadan söy- leniyordu: İngiliz konsolosu bizi bu gece muhakkak çıkartır! Antoni acı acı güldü. Kendisi de on sekiz ay kadar konsülâtüde çalışmıştı: — Sen ne sayıklıyorsun be ar - kadaş! Eğer mektubumuz bu gece eline geçecek olursa, — konsolos “sabah ola, hayrola,, — diye bunu bir yana atacaktır. Mektuba aldı- rış etse, ne mutlu! Eğer Paragu- vay yasaları bizim Paraguvaylı ol- duğumuzu söylüyorsa — konsolos “bence yapılacak — bir iş yoktur,, kararını bastırdı gitti bile..