9 HAZİRAN — 1995 HABER — Akşeım Postası BK . Yazan: KADiRCAN KAFLI snafın bir kısmı yere serilmişti. Kalanları da kaçınca çarşıda korkunç bir yağma başlamıştı Fakat yeniçeri onu yeniden bi - l'lînden ve kolundan tutmuş, ken- | dine çekiyordu.. Belki de kucak - Yyacak, bu kargaşalığın içinden | Htkartacak, kimbilir nerelere gö - lürecekti. Genç kadın arabanın kapısın - dan dışarı baktığı zaman Piyale | Beyin gözleriyle karşılaştı. Yüzün- ve gözlerinde iyilik, — kibarlık ©kunan bu delikanlıdan sanki yar- tim dileniyordu. Piyale o saniyede, bu güzel ka - , tâ yüreğinin içine girdiğini, ©Orada yerleştiğini sezdi.. Artık pa- işahı da, vazifesini de unutmuş - İu, Orada, korkunç bir kargaşa - ıH'ln ortasında yapyalnız olduğu - Tu da düşünmüyordu. Önüne gelenleri birer çekişte MAğa sola savurdu. İnad edenleri dlrcının tersiyle haklıyordu: *>— Savülun Bre!.. Savulun diya- Tum, b Çabuk olması lâzımdı. Çünkü Hök geçmeden şehrin asayişine ba- han su başı gelecek, kadını da di- ler suçlularla beraber kimbilir ne- Telere sürükliyecekti. Genç kadın onun kendisine d"İru geldiğini anlamıştı. Yeni bir hamle ile arabanın hlııııııı açtı ve dışarı fırladı Fakat — yeniçeri de ondan geri W- Üstelik arabanın dışın &a dövüşenlerden bir kaçı da bu lüzel parçaya balta olmak için ha- tlandılar. — 23 — YALNIZ BİR GECE Atlar boşanmıştı. Araba devril - Tiş, ortalık büsbütün karışmıştı. kılfılır fırlıyor, kollar kesiliyor, Rvallı esnaf, kılıç ve ayak altında iliyor, — parçalanıyordu. Çünkü törba yeniçeriler - büsbütün gemi .."YI almışlar, çabucak kocaman hi ordu haline gelmişlerdi. ıı'Kılıı—ırır da k I bir kısmı yere serilmiş- kaçınca çarşıda kunç bir yağma başlamıştı. Piyale Bey genç kadımı belinden k lryarak bir koluna almış, di- eliyle yol açmak için kılıç sallı "'İıı. Herkesin mal ve para yağ - N"Hı daldığı şu sırada bir kadr kaparak kaçan bu — delikanlıyı Mrünler azdı. Palabiyıklı bir herif: “ Ulan karı hırsızı!.. Bizi bu - N* ne sanıyon?... “bilmk aklınca Piyaleye haddi: h İldirmek istemişti. Fakat Piya- ç:ın daha çevik davranmış, in tersile kafasına vurunca k*— gövdesi üzerinde sallanarak B rık h korkuları arasında titriyor, h "i faltaşı gibi açılarak Piyale- Sokuluyordu. adam bu sokuluşları gör” kadın bu kargaşalık ve bu cünü buluyor, o sırada bütün dün- ya ona karşı gelşe, gözünü kırpma: dan saldıracağını ve — yeneceğini ı anlıyordu. Fakat artık ona kimse şaldıramı yordu. Çünkü kolbaşr olduğu an - laşılan uzun külâhlı, iri yarı, ka - sap kılıklı bir asker yoldaşlarına şöyle bağırmıştı.: — Bre delirdiniz mi? Hünkâr w şağıdır. İlişmeyin!... Bu söz etraftakilerin üzerinde | derin bir iz bırakmış, — hepsini de dört tarafa dağıtmıştı. Piyale Bey kolbaşıya dönmüş: — Sağol karındaş!.. Diyerek oradan uzaklaşmışt. Kargaşalıktan çıkınca genç ka- dın Piyale Beyin gözlerine bak - mış, çok bozuk bir türkçe ile: — Bana bir araba — bulsanız... Ve artık gitsem... Kocam. Demişti. Ü0 » Fakat genç adam bu sözleri duy muyordu bile, Güzel kadını bileğinden sırası * kı tutarak sanki koşturuyordu. İki sokağın köşesini döndüğü za man bir tahtıravana rastladı, İçin- de bir hoca vardı. Kargaşalığın olduğu tarafa doğru gidiyordu. Piyale Bey tahtıravanı taşıyan | iki hamala yaklaştı: Dur!.. , Diye bağırdı. Sonra onların cevabını bekle - meden hocayı kolundan tutarak a: şağı çekti. Kadını içeri itti: — Çabuk giriniz!.. Genç kadın: — Evim Galatada... Diye mırıldandı. — Susunuz... Biliyorum. Şimdi evi düşünecek zaman değil.. Her şeyden önce emniyetli bir yer lâ - zım, O da pek yakındadır. Hamallara döndü. Ellerine onar akçalık ikişer tane gümüş sikke $ı- kıştırdı; — Arkamdan gelin!.. Dedi. Öne düştü. Hızlı hızlı yürüdüler. Sağa saptılar, sola — döndüler. Dar ve geniş, kalabalık ve ıssız so: kaklardan geçtiler. Genç kadın bi- Hinmiyen bir yere götürüldüğünü çoktan anlamıştı. Çabucak düzelt- tiği kumral saçlarının kâhküllerini eliyle şakaklarına çekerek başmı tahtıravanın perdesinden çıkarı - yor, uzun kirpikli iri kara gözlerin deki ıslak parıltılarla Piyaleye ba- karak sanki yalvarıyordu: — Beni başka yere götürmeyi - niz.. Beni evime götürünüz!.. Fakat Piyale Bey bunlara hep ayni karşılığı veriyordu: — Susunuz.. Susunuz!... Kadmmın başını içeriye doğru ite- rek perdeyi kapatryordu. Cibaliyi geçmişlerdi. ERİRİR MAĞA w hilyiücel ve ahşap birevin — önünde durdu. Kapıyı hızlı hızlı vurdu. Tahtıravan durunca kadın dışa- rı çıkmıştı. Hâlâ: — Benim evim Galatada... Ko - cam... Kocam, Napoli. Diye kekeliyor, nerdeyse kaç * mağa hazırlanıyordu. Fakat ayni saniyede kapı açıl - mış, işlemeli hotoz giyen, kırk yaş- larında bir Yahudi karısı görün - müştü. Piyale Beyle karşılaşınca yerlere kâdar iğilmiş: — Bugün ne uğurlu gün imiş sultanım. Şimdi hatırımda idiniz.. Demişti. — İçeride kim var, Ester? — Kimseler yok sultanım. Di - lersen ben de giderim, Son sözleri — söylemeden önce Piyale Beyin yanındaki kadını gör Mmüş, işi anlamıştı. — Hayır., Sen bana lâzımsın!.. Piyale Bey genç kadının koluna girdi. Tahtıravancılara birer gü - Müş sikke daha verince onlar da yerlere kadar iğilmişler, sırıtmış - lardı. — Çabuk defolun buradan.. Piş miş kelle gibi ne sırıtıyorsunuz?.. Hamallar köşeyi dönerken şöyle | konuşuyorlardı: — Amma eli açık adam ha!.. — Öyle bıldırcını kafese koy - mak için bu kadar bahşiş az bile.. — © da doğru ya... Piyale Bey genç — kadını sanki zorla içeri götürmüştü. İlk odaya girdiler. Genç kadın şimdi büsbü - tün şaşkındı. Fakat kurtulmak için gençadamın üstüne — atılmayı, bağırıp çağırmayı, kendisini ver - memek için boğuşmayı da hiç ak: lma getirmediği anlaşılıyordu. Piyale Bey onu sedire oturttu. Yumuşak ve kuştüyünden minder- lere yaslanması — için zorladı ve bunu yaptı. Gonç kadın gittikçe durgunlaşı- yor, hattâ Piyale Beyin gözlerine baygm baygın bakıyordu. Eğer ba: kışlarında ürkek bir ceylânm sisli parıltrları olmasa: — Bu kadım burada kalmak için can atıyor!... Dene bilirdi. Piyale Bey genç kadının yanına yi e J Genç kadın onu elleriyle itmek istiyordu.: — Bırak beni.. Kocama gönder!.. — Senin kocan kim?, — Söyliyemem.. Rezalet olur!.. — İstersen söyle... Bundan ba- na ne? Ben seni — seviyorum ve Beni gönder.. bundan sonra kocanı görmiyecek- (P sin!.. Sen benimsin!... — Fakat.. Fakat.. Genç adam kadının bileklerin - den tuttu, sordu: — Adınne? Bir Aşkın Hikâyesi eegenemeLeceRAREAAAame enen “Nakleden: Hatice Süreyya | verermesaş ae ke Ka ke ae keleş e eaeen aA ke nnn | Ebe, gülümsedi: — Hiç kimsenin gelip te sizi rahatsız etmiyeceğine emin ola - bilirsiniz.. Bütün dairede yalnız - SINIZ... — Aman siz ne güzel — türkçe konuşuyormuşsunuz... Diye deli - kanilı hayrette kaldı.. Deniz: — Ben demedim miydi?.. — Teveccühünüz, efendim.. Ebe, başile selâm vererek uzak- laştı. Kapıyı kapayarak gitti. Odada yalnız kalınca, Rauf i- le Deniz, bir müddet — şustular. İkisi de, düşüncelerinin derinlik - lerine dalmıştı. Mevzuu bahsolan istikballeriydi... Bu işin — içinden ne gibi kârlar elde edebilecekle - rini hesaplıyorlardı. Bulutların arkasından bir an görünüp kaybolan güneş gibi, ta- Hh, onlara sonra, ya eski vaziyetlerine dü - şeceklerdi, yahut ta önlerinde ge- niş bir yol açılacaktı. Sükütu ilk ihlâl eden genç ka- dın oldu. Dereden tepeden konuş- mağa başladı. Bilhassa ev sahi - besini, yani ebeyi anlattı. Madam Bonne'den memnun olduğu bel - liydi. Ebe, akıllı, malümatlı, açık göz, sadık bir insanmış... Bilhas- sa menfaati böyle icap ettirdiği zamanlar.... — Acaba muvaffak olabilecek mi? Bir şey bulacak mı dersin? — Vallâhi bilmem... — Kim bilir, şa dünyada, ye- tim ve öksüz bir çocuğu başından savmak istiyen nice insanlar var-| dır da, biz, burada, farkında ola- mıyoruz.. Delikanlının beyninde, ansızır bir fikir beliriverdi. Şimdi, dudaklarından bir su- al fışkırmak istiyor, onu güçlükle zaptediyordu. Şöyle bir sual soruverdi: — Kızm nerede? — Şurada... Yan taraftaki oda da... Görmek mi istiyorsun? Annem sesinde hiç bir heye - can perdesi sezilmiyordu. Onun böyle lâkaydana konuştuğunu işi- tince, çocuk doğurmanın hayatı- na hiç bir tesir yapmadığına i- nanmak lâzım geliyordu. — Zerre kadar şefkat, muhabbet hissetme- mişti. — Ölü çocuğa bakmak mı?.. Raufun yüzünde bir tiksinme a- lâmeti belirdi. Bir saniye daha sustular Tekrar bir sual sordu: HABER Akşam Postası IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adres; İSTANBUL HABER | ABONE ŞARTLARI İ Türkiye Ecnebi; M00 Kr. 2700 Kr. 730 ,, 1450 400 AM İL aylık | BYALL A İi iLÂN TARIFES! 'Ticaret ilânlarının satırı 1260 İ Reami Uânlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yeri — (VAKIT) Matbaası îSench 56 aylık 33 aylık görünmüştü. Bundan | — Demek ki, belediyeye fi- lân haber verilmedi... : — Tabii, belediyeye de gitmek lâzım gelecek... Eğer başka türlü hareket etmemize imkân — kal- mazsa,. | — Çocuğu babası acaba hafıza - | sında iyice zapetti mi? Deniz, güldü; — İlâhi.. Bütün çocuklar biribirr | lerine benzer, yahu... Yeniden bir süküt devresi geçti. Onun, orada — rastgele buldu- ğu bir gazeteyi eline — aldı, Sanki | dikkatle okuyormuş gibi yapmağa başladı. Hakikatte ise düşünüyor- du. Bu işten kendi hissesine ne gibi menfaatler çıkabileceğini tasarlı- yordu, Deniz, ev hanımıydı, bunu, bilir | di. Şayet Adnanla evlenecek clur" sa, onların evi, kendi — evi haline gelecekti. Artık, babasının çömez- liğini etmekten kurtulacaktı. Kar- deşinin ve eniştesinin yanma, İs: tanbula yerleşecek, onların otomo- bili ile gezecek, — onlarla beraber seyahate çıkacaktı. Kız kardeşin” den de bol bol para sızdıracaktır.. Herhalde bu sırdaşlığı kardeşine, pek tuzluya maledecekti.. Oraları şüphesiz.. “ — Adnanla ortaklaşa da işle- ve girişiriz.,, Diye düşünüyordu. “Bir enişte- nin bir kayınbiraderi himaye et- tiğine her yerde — tesadüf edilir.. Bundan daha tabii hiçbir şey yok- tur..,, Bu süküt devresinde, Deniz de, elbet bir şey yapmadan — duruüyor değildi. O da hayalinde bir takım plânlar kuruyordu. Takacağı mü- cevherlerden ısmarlıyacağı kat kat elbiselere kadar her şeyi düşünü - yordu. İki kardeş şimdi içinde bulun * dukları şu basit odanın tavanların dan çok yükseklere — uçmuşlardı.. Yedi kat semalarda idiler.. İstik- ballerini düşünüyorlardı. Böylelikle, ne kadar zaman geç ti, bilinemez.. Bir anahtarım bir kilitte döndüğünü işitmek, onları, kendilerine getirdi. İkisi birden sıçradı: — Kimo? — Kim olacak... Madam geldi. Hakikaten, birkaç saniye sonra, Kapının eşiğinde, ebe kadın görün dü. — Ne haber? Ne haber olduğu, zaten suratı - nın asıklığından anlaşılıyordu. Fransız kadın başını esefle iki yana salladı: — Maalesef muvaffak olama * dım. Rauf, dişleri arasında bir küfür homurdandı. İki kardeş, deminden beri hayalen kurdukları kâşanele- rin büyük bir gümbürtü ile yıkıl - dığını hissediyorlardı. İkisinin de | başından aşağı, kazanla şoğuk su dökülmüştü. Lohusa: * (Devamı var)