Üü e— Yazan: KADIRCAN KAFLI No. 28 Fakat yeniçeri onu yeniden bi - leğinden ve kolundan tutmuş, ken- tine çekiyordu.. Belki de kucak - _l'?acık, bu kargaşalığın içinden Ytkartacak, kimbilir nerelere gö - lürecekti. Genç kadın arabanın kapısın - dan dışarı baktığı zaman Piyale İ BeI'in gözleriyle karşılaştı. Yüzün- |e ve gözlerinde iyilik, — kibarlık |*kunan bu delikanlıdan sanki yar- İtm dileniyordu. | Piyale o saniyede, bu güzel ka - , tâ yüreğinin içine girdiğini, O9rada yerleştiğini sezdi.. Artık pa- Tşahı da, vazifesini de unutmuş - u. Orada, korkunç bir — kargaşa - İ[İ' İğin ortasında yapyalnız olduğu - hu da düşünmüyordu. — Önüne gelenleri birer çekişte Yağa sola savurdu. İnad edenleri klrcmın tersiyle haklıyordu: | _Ş:b:—;Smlun Bre!.. Savulun diyao- . Tum, LA Çabuk olması lâzımdı. Çünkü Tök geçmeden şehrin asayişine ba- Hllı su başı gelecek, kadını da di- ter suçlularla beraber kimbilir ne- *elere sürükliyecekti. Genç kadın onun kendisine | düiru geldiğini anlamıştı. . Yeni bir hamle ile —arabanın kaPımn açtı ve dışarı fırladı Fakat — yeniçeri de ondan geri k]lıuı.ıı-ııçlı. Üstelik arabanın dışın da dövüşenlerden bir kaçı da bu füzel parçaya balta olmak için ha- landılar. v 23 — . YALNIZ BİR GECE _Mu boşanmıştı. Araba devril - *h'!. ortalık büsbütün karışmıştı, , falar fırlıyor, kollar kesiliyor, —?allı esnaf, kılıç ve ayak altında Siliyor, parçalanıyordu. Çünkü yeniçeriler — büsbütün gemi bi a almışlar, çabucak kocaman “*ordu haline gelmişlerdi. Jli T bir kısmı yere serilmiş- hı Kalanları da — kaçınca çarşıda "klmç bir yağma başlamıştı. Piyale Bey genç kadını belinden , talıyarak bir koluna almış, di- ,:' eliyle yol açmak için kılıç sallı h:'ı'lıı. Herkesin mal ve para yağ - N $ma daldığı şu sırada bir kadır: hi iyerek aklınca Piyaleye haddi: | Pildirmek istemişti. Fakat Piya- k,ğ:ln daha çevik davranmış, m tersile kafasına vurunca K' gövdesi üzerinde sallanarak ü, | lış:hç kadın bu kargaşalık ve bu "ı korkuları arasında titriyor, İ *ri faltaşı gibi açılarak Piyale- gökuluyordu. €nç adam bu sokuluşları gör" kanditeda bit #damarn ai0 , “âparak kaçan bu — delikanlıyı - Tenler azdı. P!İıhıyıkh bir herif: Nî. Ulan karr hırsızı!.. Bizi bu - ne sanıyon?... cünü buluyor, o sırada bütün dün- ya ona karşı gelse, gözünü kırpma: | dan saldıracağını ve anlıyordu. : Fakat artık ona kimse saldıramı yordu. Çünkü kolbaşı olduğu an - laşılan uzun külâhlı, iri yarı, ka - sap kılıklı bir asker yoldaşlarına şöyle bağırmıştı.: — Bre delirdiniz mi? Hünkâr u: şağıdır. İlişmeyin !... Bu söz etraftakilerin üzerinde derin bir iz bırakmış, — hepsini de dört tarafa dağıtmıştı. Piyale Bey kolbaşıya dönmüş: — Sağol karındaş!.. Diyerek oradan uzaklaşmışt. Kargaşalıktan çıkınca genç ka- dın Piyale Beyin gözlerine bak - mış, çok bozuk bir türkçe ile: — Bana biraraba — bulsanız... Ve artık gitsem... Kocam. -— Fakat genç adam bu sözleri duy muyordu bile. ' Güzel kadını bileğinden sırası * kıt tutarak sanki koşturuyordu. İki sokağın köşesini döndüğü za man bir tahtıravana rastladı. İçin- de bir hoca vardı. —Kargaşalığın olduğu tarafa doğru gidiyordu. Piyale Bey tahtıravanı taşıyan iki hamala yaklaştı: — Dur!... Diye bağırdı. Sonra onların cevabını bekle - meden hocayı kolundan tutarak a; şağı çekti. Kadını içeri itti: — Çabuk giriniz!.. Genç kadın: — Evim Galatada... Diye mırıldandı. — Susunuz... Biliyorum. Şimdi evi düşünecek zaman değil.. Her şeyden önce emniyetli bir yer lâ - zım. O da pek yakındadır. Hamallara döndü, Ellerine onar akçalık ikişer tane gümüş sikke sı- kıştırdı: — Arkamdan gelin!.. Dedi. Öne düştü. Hızlı hızlı yürüdüler. Sağa saptılar, sola — döndüler. Dar ve geniş, kalabalık ve ıssız so: yeneceğini kaklardan geçtiler. Genç kadın bi- linmiyen bir yere götürüldüğünü çoktan anlamıştı. Çabucak düzelt- tiği kumral saçlarının kâhküllerini eliyle şakaklarına çekerek başını tahtrravanın perdesinden çıkarı - yor, uzun kirpikli iri kara gözlerin deki ıslak parıltılarla Piyaleye ba- karak sanki yalvarıyordu: — Beni başka yere götürmeyi - niz.. Beni evime götürünüz!.. Fakat Piyale Bey bunlara hep ayni karşılığı veriyordu: — Susunuz.. Susunuz!... Kadımın başını içeriye doğru ite- rek perdeyi kapatryordu. Cibaliyi geçmişlerdi. Üdada misdan Dirala Tner hillerllaal | na ne? Ben seni Esnafın bir kısmı yere serilmişti. Kalanları da kaçınca çarşıda korkunç bir yağma başlamıştı ve ahşap birevin önünde durdu. Kapıyı hızlı hızlı vurdu. Tahtıravan durunca kadın dışa- rı çıkmıştı. Hâlâ: — Benim evim Galatada... Ka - cam... Kocam, Napoli. Diye kekeliyor, nerdeyse kaç * mağa hazırlanıyordu. Fakat ayni saniyede kapı açıl - | mış, işlemeli hotoz giyen, kırk yaş- larında bir Yahudi karısı görün * müştü, Piyale Beyle karşılaşınca yerlere kadar iğilmiş: : — Bugün ne uğurlu gün imiş sultanım. Şimdi hatırımda idiniz.. Demişti. — İçeride kim var, Ester? — Kimseler yok sultanım. Di - lersen ben de giderim. Son sözleri — söylemeden önce Piyale Beyin yanındaki kadını gör müş, işi anlamıştı. — Hayır.,Sen bana lâzımsın!.. Piyale Bey genç kadının koluna girdi. Tahtıravancılara birer gü - müş sikke daha verince onlar da yerlere kadar iğilmişler, sırıtmış - lardı. B — Çabuk defolun buradan.. Piş miş kelle gibi ne sırıtıyorsunuz?.. Hamallar köşeyi dönerken şöyle konuşuyorlardı; — Amma eli açık adam ha!,, — Öyle bıldırcını kafese koy * mak için bu kadar bahşiş az bile.. — O da doğru ya... Piyale Bey genç — kadımı sanki zorla içeri götürmüştü. İlk odaya girdiler. Genç kadın şimdi büsbü - tün şaşkındı. Fakat kurtulmak için gençadamın üstüne — atılmayı, bağırıp çağırmayı, kendisini ver - memek için boğuşmayı da hiç ak- lma getirmediği anlaşılryordu. Piyale Bey onu sedire oturttu. Yumuşak ve kuştüyünden minder- lere yaslanması — için zorladı ve bunu yaptı. Genç kadın gittikçe durgunlaşı- yor, hattâ Piyale Beyin gözlerine baygın baygın bakıyordu. Eğer ba: kışlarında ürkek bir ceylânın sisli parıltrları olmasa: — Bu kadımn burada kalmak için can atıyor!.., Dene bilirdi. Piyale Bey genç kadının yanmma yaklaştı. G Genç kadın onu elleriyle itmek istiyordu.: — Bırak beni.. Kocama gönder!.. — Senin kocan kim?, — Söyliyemem.. Rezalet olur!., — İstersen söyle... Bundan ba: seviyorum ve bundan sonra kocanı görmiyecek- sin!.. Sen benimsin!... — Fakat.. Fakat.. Genç adam kadının bileklerin - den tuttu, sordu: — Adın ne? Beni gönder.. #FVemeesik —1& | konuşuyormuşsunuz... Diye deli - Nakleden: Hatice Süreyya No. Ebe, gülümsedi: — Hiç kimsenin gelip te sizi rahatsız etmiyeceâîne emin ola - bilirsiniz.. Bütün dairede yalnız - SINIZ. .. — Aman siz ne güzel türkçe karilı hayrette kaldı.. Deniz: ' — Ben demedim miydi?.. — Teveccühünüz, efendim.. Ebe, başile selâm vererek uzak- laştr. Kapıyı kapayarak gitti. Odada yalnız kalmca, Rauf i- le Deniz, bir müddet — sustular. İkisi de, düşüncelerinin derinlik - lerine dalmıştı. Mevzuu bahsolan istikballeriydi... Bu işin — içinden ne gibi kârlar elde edebilecekle - rini hesaplıyorlardı. Bulutların arkasından bir an görünüp kaybolan güneş gibi, ta- lih, onlara — görünmüştü. Bundan sonra, ya eski vaziyetlerine dü - şeceklerdi, yahut ta önlerinde ge- niş bir yol açılacaktı. Sükütu ilk ihlâl eden genç ka- dın oldu. Dereden tepeden konuş- mağa başladı. Bilhassa ev sahi - besini, yani ebeyi anlattı . Madam Bonne'den memnun olduğu bel - liydi. Ebe, akıllı, malümatlı, açık göz, sadık bir insanmış... Bilhas- sa menfaati böyle icap ettirdiği zamanlar.... — Acaba muvaffak olabilecek mi? Bir şey bulacak mı dersin? — Vallâhi bilmem... " — 'Kim bilir, şa dünyada, ye- tim ve öksüz bir çocuğu başından savmak istiyen nice insanlar var- dır da, biz, burada, farkında ola- mıyoruz.. Delikanlının beyninde, ansızır bir fikir beliriverdi. Şimdi, dudaklarından bir su- al fışkırmak istiyor, onu güçlükle zaptediyordu. Şöyle bir sual soruverdi: — Kızm nerede? — Şurada... Yan taraftaki oda da... Görmek mi istiyorsun? Annem sesinde hiç bir heye - can perdesi sezilmiyordu, Onun böyle lâkaydana konuştuğunu işi- tince, çocuk doğurmanın hayatı- na hiç bir tesir yapmadığına i- nanmak lâzım geliyordu. — Zerre kadar şefkat, muhabbet hissetme- mişti. — Ölü çocuğa bakmak mı?.. Raufun yüzünde bir tiksinme a- lâmeti belirdi. Bir saniye daha sustular Tekrar bir sual sordu: HABER Akşam PFostası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİI Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER Telefon — Yazı: 28879 — İdare: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi 39 — Demek ki, belediyeye fi- lân haber verilmedi... — Tabii, belediyeye de gitmek lâzım gelecek... Eğer başka türlü hareket etmemize imkân — kal- mazsa... — Çocuğu babası acaba hafıza . sında iyice zapetti mi? Deniz, güldü; — İlâhi.. Bütün çocuklar biribir- lerine benzer, yahu... Yeniden bir süküt devresi geçti. Onun, orada — rastgele buldu- ğu bir gazeteyi eline — aldı. Sanki dikkatle okuyormuş gibi yapmağa başladı. Hakikatte ise düşünüyor-. du. Bu işten kendi hissesine ne gibi menfaatler çıkabileceğini tasarlı- yordu. Deniz, ev hanımıydı, bunu, bilir di. Şayet Adnanla evlenecek clur" sa, onların evi, kendi — evi haline gelecekti. Artık, babasının çömez- liğini etmekten kurtulacaktı. Kar- | deşinin ve eniştesinin yanmmna, İs- tanbula yerleşecek, onların otomo- bili ile gezecek, — onlarla beraber seyahate çıkacaktı. Kız kardeşin' den de bol bol para sızdıracaktır.. Herhalde bu sırdaşlığı kardeşine, pek tuzluya maledecekti.. Oraları şüphesiz.. “ — Adnanla ortaklaşa da işle- ve girişiriz.,, Diye düşünüyordu. “Bir enişte- nin bir kayınbiraderi himaye et- tiğine her yerde — tesadüf edilir.. tur..,, Bu süküt devresinde, Deniz de, elbet bir şey yapmadan — duruyor değildi. O da hayalinde bir takım plânlar kuruyordu. Takacağı mü- cevherlerden ısmarlıyacağı kat kat elbiselere kadar her şeyi düşünü - yordu. İki kardeş şimdi içinde bulun * dukları şu basit odanın tavanların dan çok yükseklere — uçmuşlardı.. Yedi kat semalarda idiler.. İstik- ballerini düşünüyorlardı. Böylelikle, ne kadar zaman geç ti, bilinemez.. Bir — anahtarım bir kilitte döndüğünü işitmek, onları, kendilerine getirdi. İkisi birden sıçradı: — Kim o0? — Kim olacak... Madam geldi. Hakikaten, birkaç saniye sonra, Kapının eşiğinde, ebe kadın görün dü. — Ne haber? Ne haber olduğu, zaten suratı « nın asıklığından anlaşılıyordu. Fransız kadın başını esefle iki 1 yana salladı: — Maalesef muvaffak olama * dım. Rauf, dişleri arasında bir küfür homurdandı. İki kardeş, deminden beri hayalen kurdukları kâşanele- rin büyük bir gümbürtü ile yıkıl - dığını hissediyorlardı. İkisinin de başından aşağı, kazanla soğuk su dökülmüştü. Lohusa: , (Devamı rar) Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. 6 aylık 730 , 1450 » 3 aylık 400 , 800 » 1 aylık 150 ç, 800 , iLÂN TARIFES) Ticaret İlânlarının satırı 12,50 Resmi ilânlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yert (VAKIT) Matbaası