HAZİRAN — 1935 mmearasenmeresensereersrsasrsnz Yazan: j Kadircan Katlı tn; İki delikanlı atlarına bindiler ve #eniş ırmağın kenarmdan aşağıya ğru indiler. Tekin dedi ki: >— Irmağın karşı yakasına ge #elim.. Bu yandan gidersek Hazar ın askerlerine doğru gitmiş 0- Han, aruz. yarıya geçmek için atlarını Sürdüler ve dizlerine (okadar s0 çinde, kocaman taşlara ve çakıl Ta basarak geçtiler İ Birdenbire yassı tepeyi başları - ucunda buldular.. Yamacı kıvs Mdılar, Tugayın mağarasına doğ tu dört nal uzaklaştılar.. Onları hiç kimse görmemişti .. Akat aşağıdan sınırda bekliyen kPetsiler, gecenin sessizliğinde - bu nal seslerini duydular OBu- Nanla beraber kimse aldirmadı .. girkü busesle bilinmez bir yerden inmez bir yere giden kocaman kyyiklerin ayak © seslerine de yordu. , Tekinle Argun en sonra ateş- “2 ülkeye geldiler. Biraz ileride, im bir ay ışığı altında, kara dırlar ve kulübeleri gördüler, Biribirinin üstüne konan biçimsiz harçsız taşlarla dallardan ve lardan yapılmıştı. pi kaç insan bu kulübelerle dırlar önünde çömelmişlet, aşuyorlardı. © İki atlınm kendilerine doğru *liklerini görünce birden ayağı ieraiar. Korkuyu sezen bir kaç Avallı tavşan gibi başlarını o ya- uzattılar, gözlerini dört. aça- bir kaç saniye baka kaldılar » kayboldular, Atgun: > Bizden kaçıyorlar!... Dedi, Tekin: ii Senin kim olduğunu bil daha uzağa kaçarlardı!.. iye cevap verdi. > Niçin?... i 0 Hazar Hanın oğlu olduğun “in, Argun, sert bir sesle çıkıştı: Mir Tekin, ben Hazar Hanım kı olarak dünyaya geldim. Fa- e önce Tugayın torunu- en babama değil, dedeme mek isterim, Bunu sana ev- ğe de söylemitşim. Bir daha Hazar Hanın oğlu demiye- a ayri ın torunu diyecek- Eğer Hazar Han bu yok- 4) 3 ateş verseydi onun oğlu hani söylerken de göğsüm ka- h Artı kulübe ve çadırların da- ü tık oldukları yere gelmişler- La #on sözlerini yalnız ty, değil, başkaları da duy- ve kapı aralarından, Yük. lerden uzanan başlar, bü- UN Uğayın torunu olduğunu ba- di, Yadamın yüzünü arıyorlar- ayan, atından yere atladı ve eN bağırdı: ( Viy lin, — le Ateşsiz ülke. .. Gelin!... Tugaym pp geldi. Soğu rüya görüyor gibi Na Uğuşturuyor, al atının nda dimdik duran delikanlıya Kamdaki arkadaşına bakı- 4 le Teki bütün kuvve- ç #kardı; A ÇAN ULUS KIZI İ No. 89 Tarihi Aşk ve savaş romani eman — Çıkın!.. Damlarınızdan çı: kın!.. Ulcay'ın oğlu ve Tugayın torunu sizi istiyor. O sizin ayağı nıza geldi. Kaçmayın, gelin!.. O size ateş verecek, size hayat ve- recek!... Biraz ileride, diğerlerinden bi- raz daha büyücek bir evden, bir adam çıktı. Arkasından biri daha göründü. Çok geçmeden büyük bir kalabalık Tekin'le Argun'un etrafını sardı. En önde gelen, orta Yaşlı, iri gövdeli, kırmızı sakallı bir yiğit- ti. Yanında saçına bol bol ak dü- $en bir ihtiyar, palabıyıklı erkek- ler, bıyrkları henüz terliyen deli- kanlılar vardı. Kırmızı sakallı adam Arguna dikkatle baktı: — Sen kimsin, bir daha söyle!.. Dedi. Argun, demin bağırdıklarını bir daha söyledi. İbtiyar adam, Ulcayın oğluna sokuldu, Onun iri çakır gözlerini aradı, yüzünü uzun uzun gözden geçirdi. Herkes de Argun'a bakıyor- du. Issız bir gecede yalçın dağlar- dan ve korkunç ormanlardan ge- len bu iki genç atlı onlara inanıl- mıyacak şeyler söylüyorlardı. Herkes susuyordu. Fakat sessizlik çok sürmedi. İhtiyar adam: — Bu: delikanlının. sözlerinde yalan yok. Onun Tagay'in soyün- dan olduğu besbelli... Obamızın konuğu olsun ve bize buraya na- sıl geldiklerini, ne istediklerini anlatsmlar!... Kırmızı sakallı yiğit bu sözlere hak verdi. Tekinle Argun'u evine çağır- dı. Bir çocuk onlarm atlarını ye- değe almış, gitmişti. İki yolcu, etrafa biriken büyük bir kalabalığın arasından ktrmızı sakallı adamın evine doğru yürü- düler, Bu haber, keskin bir koku gi- bi, şaşılacak bir hızla dört yana dağılmıştı. Şöyle konuşanlar olu- yordu: — Tugayın torunu gelmiş!.. — Bize ateş verecekmiş... — Gene bir ümit... Boş bir ü- mit!... — Hazar Han, ateşi bize ver. memek için oğluna bile kıyar!... ay — GUNUN ANNESİ Iki delikanlı kırmızı sakallı a- damı daha yakından görrcüşler- di. Bu, otuz yaşlarında, iri yarı, olgun yapılı ve yakışıklı idi. Yü. zünde ve gözlerinde büyük bir vakar okunuyor, bakışlarının ta içinde yanan zekâ kıvılcımlariyle insanın sanki içini görüyordu. Adı Camuka idi. Eve girdiler. Burası da diğerleri gibiydi. Yalnız, üstüste konan taşlar daha büyüktü ve taşların aralığına ça- mur sıvanmıştı, Büyücek bir odadan ibaretti. Küçük bir pencere, dağlara bakıyor ve kapı geniş bir avluya açılıyordu. Avlunun ucunda kü- çük bir oda daha vardr. Burada galiba karısı ve çocukları oturu- yorlardı. (Devami var) - e A YA a HABER — Akşam Postası ICÇi kğ Ahmed Ekrem sma Hakiki bir macera. amam Geçitlerin bekçisi s! No. 4 aaikiazdeniiimi salarak ZE ARAN â — Serdarlar / Herşey yolunda gidiyor. Katilleri boğaza tıkadık; kaçamazlar. Binbaşı bunları söyledikten sor- ra atını mahmuzladı. Can Feşa- da bu zorlu vaziyetin verdiği ü züntü ile derin derin düşünerek geriye kaldı. Köyün alt başındar çıkırra ge- niş bir ovayı geçtiler (Sonra bir türbeye vardılar. Buradı büyü” dut ağacınm dailarını o hocılarte ve ziyaretçilerin bağlamış oiduğu bez parçaları dalgalanıyordu. Bağları da geçtiler. Kafile ni- bayet taşlık bir yayiayı asa.ak » na derenin sonuna doğru darla- şan yerinde dağnık bir halde yü- rüdüler. Patlıyan bir tüfek sesi işitildi; sonra bir daha.. Milislerden bir çavuş gelerek binbaşıya haber verdi: — Gülcan dört kişiyle birlikte öndedirler. Sağdaki boğaza girdi- ler. Boğaz çok dar. Arkası da ka- palı, yalnız bir su kaynağı var. Binbaşı: — Peki! Dedikten sonra kafileyi durdu ve sordu: — Ressaldar nerede? Boğazın” tam “karşısındaki kayaların üstünde., Bunun üzerine binbaşı askerle- re âttan inmelerini, o reislere de beklemelerini söyliyerek boğazın ağzına doğru (yürüdü. Dsşyüz metre kadar ilerleyince, kıpkır- mizı, sarp bir kayalığa geldi. Ka- yanın yanından yukarı doğru çı kan daracık bir patika vardı. Ko- şarak gelen Allahdar : — Hepsi içerde sahip; Gül can da beraber. Yalnız bir kişi eksik, Boğaz ötede biraz genişli- yor amma, çıkacak yeri yok. Bu- radan üç yüz metre kadar ileride olan medhal gayet dardır. Bir- denbire dışarıya fırlayamamaları için buraya ipler gerdim. Adam- larım haydutlardan yüz metre kadar ileride kayaların üstünde- dir, Kimse ilerliyecek olursa ateş ediyorlar, — Ressaldar anladığıma göre boğazın medhalden başka çıkabi- lecek hiç bir deliği yok öyle mi? — Öyle sahip! Hiç bir “deliği yok. Burasını iyi biliyorum. — Adamların nerede? — Duffedar Afzul, dört tüfek'i ile kayanın üstünde; (o mizraklı Duffedar Ata Mehmed de iyi ni- şan atan dört tüfekli ile sol taraf- tadır, Gülcanla adamları bu pö- betçilere karşı ancak yarı örtülü- dür ve kıpırdanamazlar. Zatını- zın gelmesini beklediğimiz için onlara kurşun atmadık. — Çok iyi.. Ne yapmak istediği. mi sana şimdi söyliyeceğim. Be - nimle birlikte reislerin yanma gel! Geriye döndüler. Denn:, ser - darları çevresine (o topladı ve bir! dur- İngiliz zabitile katil delikanlı kaçamazlar. Hiçbir yere de kıpır. dayamazlar. Çünkü kayaların üs tünde iyi nişan alan adamlarım bekliyor. Serdar Hüdadat Han, ne yapalım dersin ? Ihtiyar Hüdadat Han düşünceli bir tavırla, sakalı sıvazlıyarak: — Bu mesele biraz zorca gibi görünyor, Sahip. Eğer bunlar kıs- men olsun kurşundan körunabilir- se uzun bir muhâsaraya gir'şerek açlıktan ölmelerini beklemek lâ - zım! — Gidip Gülcanla konuşmak is- temez misin? Ben kayıtsız şartsız teslim olmalarını istiyorum. Ma - demki kurşunla © öldüremiyoruz. Müzakereye girişmek gerek.. Bun- ları söyledikten sonra başka bir re ise: i — Serdar Mehmet sen ns der - sin? — Sahip Cenap; ben derim k' evvelâ Canfeşan Han benim de da- hil olacağım birkaç kişi ile birlik. te müzakereye girişmeğe uğraşma. lıdır. Yeni bir'kan davasını mey- dan vörmemek üzere serda: Can - feşan Hanın kendi oğlunu öldür - mesi muvafıktır. Bu sözleri işiteri cemiyet tekli- fi hemen muvafık görerek: — Va! Va!, Serdar yalışi söz halka halinde oturmalarını rica et.) söyledi. Canfeşan Han oğlunu ken ti. — Serdarlar! Her şey yölünda gidiyor. Katilleri beşini tkadık; di elile öldürmelidir!.. Zavallı Canfeşan itiraz etmek üzere ayağa fırladı, ancak binba- karşı karşıya gelmişlerdi. | şı toplantıya derhal nihayet vere -) rek: — Bu noktayı sonra kararlaş- tırırız. Serdar Canfeşan han bu meseleyi en az bir zararla örtbas etmek niyetindedir. Ben diri ya- hut ölü olarak Gülcanı istiyorum. Canfeşan han da maktul Lâtful - lahın ailesiyle kavga çrkarmağa pek de iştahlı değildir. Verece- ğim kararları yapacağma emi- nim, O, ve Serdar Mehmed hep birlikte boğaza giderek müzake- reye uğraşacağız. Hüdadat han da bizimle gelecek. Geriye kalan- lar burada beklesin. & Karanlık basmadan evvel bu işi bitirmeli- yiz. Vakit geçirmeksizin boğazın ağzıma doğru ilerlediler. Oraya varınca: — Ressaldar Sahip; haydi ile. riye git de Gülcanı çağır. Kendi- siyle konuşmak istediğimi ona söyle.. Ona, eğer benimle ve şu- rada durmakta olan Serdarlarla konuşmağa gelirse, kendisine do- kunulmıyacağını ve konuştuktan sonra isterse gene (o geldiği yere dönebileceğini söyle, Adamların- dan birisini beraberinde getirebi- lir. Biz de silâhsız geleceğiz. Ona de ki en başta ben ilerliyeceğim. Onun gizlendiği yerle boğazın ortasında toplantı için iyi bir nokta var mı? (Devamı var)