—< — 8 HAZIRAN — 1925 Kaaaalanm Hesabını görüp gitti.. Skerek oturdu: — Buyurumuz.. Sizi dinliyorum Dedi. Frenk Süleyman sesine kuvve! Vererek söze başladı: — Biz iki balıkcıyız. Fakat artık işi brrakacağız. Çünkü taliimiz . Eğer söylediklerimizi kim- deye açmaz ve bizimle ortak oluc- rız sizde çok kârlı çıkacaksınız. Pü'l! eğer bizi ele vermeğe kalkı nız.. t Frenk Süleyman deminki mü - Sevherleri kuyumcunun avucuna k h!dıı. — İyi bak... Sahici değillermi? R'Ç para eder. — Kuyumeuelindeki bilezik ve yü. _*Weıle tokayı aydınlığa tutarat Fikkatle baktı. — Çok güzel... Sahici oldukları- l hiç şüphe yok. Ne istersiniz? "lsun, gızıı.e"ı'ıfğu?gf;: v:râıîııî fandık dolusu var. a — Nasıl?.. Nerede? Orasını bizden başka kimse Lüneı. O bir definedir. — Bir define mi? — Evet!l.. Fakat nerede? — Size onun yerini söylemiye- îâ'z. göstereceğiz. Yalnız bunun p bir şart lâzım. Bu dakikadar 'arak bizimle ortak olacak - Bu defineyi elden çıkarmak Ş Tüz, bizim thelenîrler ve enseleniriz.. Fa- diz, hiç korkmadan ve kimseyi k lendirmeden hepsini satabi - — Evet.. q Paranın yarısını bize verir -« üi. ! Sanırım ki bu pek kârlı bir - !'İîç yorulmadan en az otuz. bin düka altını kazanç?. — S Otuz kirk bin altın mr ?. konuştukalarımızı unu - S Var mı?. âr.. Ne istersen var? v ı—ğ':ıın Marki di Salerno ben: T gelin tacı istemişti.. — Selin tacı mı ?, :l::::; Neye şaştınız.. Marki önümüzdeki pazar gü- _Mnî de S Ha! içi DU Senun için. Magümt adamı hiç istemiyor. için imkânsızdır. Görülürsek bu | N...'ılı. Biz de Amalfi veya kanın ve kâğıdın hş."'lidır, başka ortak arar - | dut — - * Bu fırsatı hiç kaçırmak is - Bunu da daha iyi — anlaya « b::: Definenin içinde bir gelin | caksmız... Ben kimsenin halıkmmı Yazan: KADIRCAN KAFLI Zaten kontu da Fernando öldür - Kuyumcu kapıyı kapadı ve yeni | müş.. Elbet istemez ya.. Değil mi? | dı. Ziyaretçilerin karşısına bir iskemle| İstemez amma kırbaç altında canı çıkasıya kadar dövülürse ne yap - sın?. Kaç defa kendisini şatonun | pencerelerinden aşağı atmak için uğraşmış.. Kızım bile bunları anla- tırken zangır zangir — titriyordu.. Hele oğlum, çok kızıyordu.. Söz a- ramızda hal.. Oğlum, Markinin yanında yüzbaşıdır.. Kızım da Be- atrisin nedimeliğini yapıyor.. Ney se bunlardan bize ne?, Benim yü- reğim pek yumuşaktır- — da, böyle şeylere çok üzülürüm. — Zaten bu İspanyolların ellerinde.. Kuyumcu birdenbire durdu: — Siz İtalyansınız, değil mi?.- Diye sordu.. |- aala Elbet.. Fakat İspanyolllar . | | dan bize ne? Simdi tşimize baka - | ha. Duracak vaktimiz yok.. Ko - | nuşmalarımızı bir şeye bağlaya - | hım. — Bağlayalım, yalnız bu defi - | | neyi ben de görmeliyim., - — Her şeyden önce bize namus 25 Bu defineyi elden çıkarmak bizim için imkânsızdır. koymadıkları için çok acıkmışlar - Girdikleri dükkân, — müşterisi kıt bir yer olmalı ki sahibi onlara çok ikram ediyordu. Burada ye - mek paraları peşin alınırdı.. Her zaman da bu şartı bu lokanta sa - hibinin müşterilerine söylemesi, hatırlatması — lâzım — geliyordu. Frenk Süleyman buna — meydan vermiyerek masanın üstüne bir gü- müş para atmıştı.. Patronum ası! hoşuna giden taraf burası idi. vgruionniznaF- « sh etao eacicü Frenk Süleyman yemek yerket patron onun karşısında ellerini u- ğuşturarak duruyor, yeni emirleri « ni bekliyordu.. Ayni zamanda: — Yemeklerimiz çok güzeldir . Kendi elimle pişirdim.. Nasıl ya - lan söylemiyorum, değil mi efen - dim? — Sahiden güzel.. Eline sağlık Bal gibi. — Zaten bana burada bai par: | mak Benito derler — Yaaa,. Sizin yalnız parmağı üzerine söz vermeniz ve aramızda dır. |— — Hemen şimdi imzalarız... yüzükleri armağan ediyoruz. — Çok cömertsiniz.. — Defineyi görünce zim gibi olacaksınız .. — Lütfen adınızı miyim? — Şimdi anlaşmayı iınıılırkuııı öğrenirsiniz, — O halde şartlarımızı hemen bildiriniz., Okuyup yazabilir . mi - siniz?. — Biraz.. g Kuyumcu kapıyı kapadı. Dükkâ - nın camekân kapaklarını indirdi.. İçerisi ancak kapının üstünden gi- rebilen bir ışıkla loş bir hal aldı .. Pakaçelli: — Şimdi yemek zamanıdır, uğ- B>Erit.. : Ona kavüşmak sizin | "AYan bulunmaz amma, ne olur ne | İ &Mir. Eğer razı değilseniz | * Breet Diyerek kalemi eline aldı. Hok- başına otur- — Buyurunuz! Bu iş için Amalfi »— Hayır.. Hayır: Oralara kadar veya Napoliye gitmediğinize, hele 'hllnınılüzumur. Sizin | bu çarşıda başka bir kuymcuya adamlar olduğunuz bes - | uğramadığınıza çok iyi ettiniz ... yemeyen namuslu bir adamım .. — Şüphesiz... Bunu — şimdide 1 anladık, . . * LA a İki arkadaş kuyumcudan çıkın - ca yollarının üstüne düşen ilk lo - duymadınız / kantada karınlarını tıka'basa dol- durdular.. Gecedenberi ağızlarma bir şey Viçençiyüsün kızı ile | koymadıkları için çok iyi acıkmış - « Söz aramızda, zavallı | lardı , Gecedenberi ağızlarına bir şey siz de bi- | Sezelim dedik.. Muhterem Marki öğrenebilir Onüu da gördükten sonra dönece - ğiz... "| diklerini tekrarladı.. Nız değil, çeneniz de bal gibi.. Bu- ki anlaşmayı imzalamanız lâzım - | ada kaldıkça yemeklerimizi hep burada yeriz... — Çok kalacak mısınız? Nere - — Size pey olarak bileziklerle den geliyorsunuz?, — Polikastrodan geliyoruz, ba - lıkçıyız. — Bu yıl avlar iyi gitti de di Salernonun da düğünü varmış. — Evet.. Marki evleniyor.. Fa - kat bu, bir düğünden ziyade cena - ze alayı olacak gibi.. — Neden?. . Benito da küyumcunun söyle - Frenk Süleyman sordu: — Nikâh ne zaman kıyılacak?. — Pazar günü.. Saat onda.. — Nerede?, — Santa Marya kilisesinde. — Bu kilise çok güzel ve büyük müdür?, İ — Napoli de bile eşi — yoktur.. Avizeleri, duvarlarındaki resim - ler, en meşhur ustaların elellerin - den çıkmıştır. Orayr — her halde görmelisiniz.. — Her gün öğleden sonra iki ile üç arasında herkese açıktır. Baş papas öğüt verir.. | — Hemen şimdi gidelim.. Lokantacı onlara kilisenin yolu- | nu gösterdi.. İki arkadaş oraya da gittiler ... Burası şehrin büyük surlarımdanki büyük kapının ilerisinde, oradan iç kaleye giden yolun ucunda idi. İç kale ile kilise arasındaki aralık ancak on adım vardı. -Önündeki büyücek meydanda hırsızların, u- ğursuzların, serserilerin ve oros - puların teşhire gelmelerine, işken- ce yapılmalarına — mahsus yerler görülüyordu . j ğ Şimdiden hazırlıklar yapılıyor- Ü. » (Devamı ı'.ur)_ N.ıklcdea “Esasen yapacak başka bir şe- yim yoktu. “Aşığımın karakterini adam a- kıllı tetkik ettikten sonra, onun kalbinde benim aşkımı derinlet - mek için elimden gelen her şeyi yaptım. g M “Randevularını kabul ediyor - dum. “Otomobille gezmelere gidi yorduk... Ah, ne hassaslaşıyorduk, ne hassaslaşıyorduk, bilsen... Bi - ribirimizin elini sıkıyorduk. Bun- dan, bizim oğlan öyle büyük bir zevk duyuyordu ki... “Şüphesiz ki, bana, tapmırca » sına âşıktı. Aşkından ateşler çı- kıyordu! “Lâkin, anneşinden de endişe i- le bahsediyordu. Onun çok - titiz olduğunu söylüyor, kendisini kor kutmaktan çekiniyordu. “Kadıncağızı, yavaş yavaş, sin- dire sindire, ikna edeceğini söy - lüyordu. “—. Nihayet evleneceğiz.. Biri- birimize ebediyen kavuşacağız! — Diyordu. “Lâkin, bu, çok sürecekti, ta katim , tahammülüm yoktu, “Bereket versin ki biribirimizi seviyorduk. “Burada, maceralarımızın en parlak taraflarıma dair fazla ma- lâmat vermeme hacet yok.. “Zengin olmak için elli yaşına kadar beklemek taraftarı olma - dığımdan, hâdiseleri azıcık zorla- mak istedim. Bir akşam, ormanla rın derinliklerine dalmıştık. .. İstanbuldan epice — uzaktaydık. Bir kurnazlık yaptım: Arkadaşı - mın yanımdan uzaklaşmasından is tifade ederek, otomobilin bir ye - rini bozdum... Bir kaç çekiç at- mak güç bir iş değildi. “Böylelikle, yol ortasında kal - dık. İstanbula dönmenin imkânı kalmamıştı. “Ah zavallıcığın — heyecanını görmeliydin. Aklını kaçırmasına remak kalmıştı. Oralarda başka o- tomobil bulunmuyordu. Başka va- sıta da yoktu. “Kısacası, azizim, bir köy evin- de kaldık... Tam da tasavvur etti- ğim buydu. “Ertesi sabah, sevgilimin met- resi olmuştum. Bu sözleri dinlerken, oturduğu- koltukta kıvrım kıvrım kıvranan Rauf, nihayet patlak verdi : — Hey akıllı hey... Eğer bu suretle evlenmek niyetinde isen... — Tabii değil mi ya... — Oh efendim efendim... — Alay etme.. İnsan, muamele- HABER AKk m Postası DARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgrat Adreslı İSTANBUL HABER Telefon — Yazıt 28813 — İdarcı 24870 VeceenesaSMARE N A LA K AA LA BAKALeanAnA ABÖNE ŞARTLARI Türkiye , Ecnebi Senelik —— 1400 Kr. 2700 Kr.; 6 aylık T90 , 450 » 3 aylık 400 , 800 » ! İl aylık »D0 , " ILÂN TARIFESİ Ticaret ânlarının satırı 12,50 Resmi iânlar 10 kuruştur. geeyececeRAEREE AAA ER L LERAcan. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASIM US Basıldığı yeri — (VARIT) Matbaası liîiiır Ağknn Hikâyesi ğ No. | Hatice Süreyya | 36 ye giriştiği kimselerin şahsiyetle- rini tanıyıp — öğrendikten sonra mesele kolaylaşır... — Bu çocuk kim?.. Bizim tanı- dıklarımızdan mı? — Evet. — Kim bakalım... İsmini söy- le... — Şimdi öğrenirsin... — Fakat daha evvel şu hesabımın neticesi ni öğreneyim... Aşığım gayet muntazam, kız gibi bir çocuktu... Gayetle prensip sahibiydi... Hayatta bir çok şeyle. ri boynuna borç, kendine vazife biliyordu. Tabiati böyle idi. Ter- biyesini bu suretle almıştı. “Beni teshir ettiğini — görerek sukutumun bütün — mesuliyetini kendinde taşıyordu. Bu hatasını Yamir etmeği, yani almağı vadetti. Rauf, homurdandı: — Bne böyle — vaitlerin ne de- mek olduğunu gayet iyi bilirim.. — Sen bilirsin amma, bu senin bildiğin gibilerden değil.. Hayatta öyle insanlar vardır ki, kendileri- ni bazı şeylerle bağlı addederler. Rauf, bir kahkaha attı: — Boş yere müdafaa ediyorsun. — Niçin? Niçin olacak? İşte, sen, böyle ebe hanımların evindesin... Halbu. ki sevgilin anneciğinin yanımda... Keyfi bile bozulmamış... Evlenme- mişsiniz... — Hadiseler böyle icap ettirdi.. Bu, kimsenin kabahati değildir.... “Anlatayım da-bak:, «Nihayet gebe kaldım... Bizim genç âşık, işin gecikmeğe tahammülü olma- dığını görerek, müstakbel kayın valdemi meseleden haberdar etme ği zaruri buldu. “Maalesef, bu hatun, nahif bün- yelidir... Kendisinde kalp hasta - lığı vardır. Onu korumak zarure- ti hasıl olmuştur. “Oğlu, doktorla görüşmüş, dok- tor da bu meseleyi — hastaya aç - maktan onu katiyetle menetmiş.. “— İşitir de heyecana uğrarsa mutlaka ölür... demiş.. Rauf, sordu: — Peki, yengen? — Yengemin, bittabi, — bütün bunlardan hiç haberi yoktu. “Arkadaşlarımdan birini ileri sürerek onun evinde kalacağımı söyliyordum, ondan izin alıyor : dum... Böylelikle, gebeliğimi sak- lıyordum... “Nihayet, hamileliğim ilerledi. Reşadiyeye gideceğimi söyliye - rek buraya kapağı attım. Madam Bonnenin misafiri oldum. “Bu ailenin gayet sıkı — ağızlı olduğunu önceden bilirim. Bilhas- sa kendisine iyice para verdiğim için gevezelik — etmiyeceğinden eminim. — Ebemin bir tek kaba - hati var: Kumar oynıyarak kaybediyor. Sonra, yanıma gelip yanıyor, ya: kılıyor.. Fakat, kendisile anlaştık.. Be « ni doğurtmak ona düştü...