... Bir binanın bodrum katında mahzen gibi bir yerde açılmış o- lan bu kirli meyhaneye gecenin geç bir saatinde girmiştik. Zayıf bir elektrik lâmbasiyle aydnla” nan bir kaç masanın etrafında üç serseri gece kadını ile akşam- dan beri onları bekliyen bir iki yorgun erkek oturuyorlardı. Merakımızı tatmin ettikten son ra tiksinmiş olarak dışarı çıkıyor- duk. Arkadaşım birdenbire: — Bak! dedi ve bana salonun! iç tarafında tek başına oturan, karışık saçları şapkasından taş- mış şişmanca bir kadın gösterdi. ihtiyar değildi. Fakat çehresi çok yorgundu, Vaktiyle çok güzel ol- duğu görünüyordu. Sersem, #ar- hoş bakışları ara sira bir düşünce bakiyesiyle canlanıyor, iri, siyah ve derin gözleri ile âdeta güzel görünüyordu. © Onun da, ötekiler gibi, bir so- kak kadını olduğu muhakkaktı. İskarpinlerinin ökçesinde, etekli- ğinin kenarlarında kaldırımların kurumuş çamurları görülüyordu. Fakat öyle muhteşem ve azametli bir oturuşu vardı ki onu bu zavallı düşkün kadınlar zümresinin bir heykeli, bir timsali zannettiriyor- du. Yanına gittik, Kısık, fakat et- rafta yavaş sesle geçen konuşma- ların hepsini bastıran kuvvetli bir sesle bizden içki parası istedi. Dört kadeh rakı getirterek içinde | biraz bira artığı olan büyük bir bardağa boşalttı ve bir solukta hepsini içti, Sonra, boğulan bir insanın iniltilerine, homurtularma | benziyen bir sesle, şarkı söyleme- Kahkaha ile gülerek: — Eksik olmayın! dedi ve tek- lifsizce görüştü: — Benim kadar içkiye daya» nacak hiç kimse yoktur. Üç şişe rakı bana viz gelir. Hiç bir vakit sarhoş olmamı. Bazı kadınlar bi- lirim ki, her akşam zil zurna sar- hoş olurlar, kaldırım köşelerinde yığılır kalırlar, Halbuki ben mey-| haneden çıktığım vakit daha dik yürürüm, Fakat keyif için içiyor sanırsanız yanılırsınız. Ben rakı- yı, birayı, şarabı hiç sevmem. Bo- ğazmı okşayacak, midemi serin letecek bir bardak temiz su iç- | vaktiyle anneme hitap etmiş. ilk İ yişime canım sıkıldı. mek için canımı veririm. Sarhoş oluşum başkalarını eğlen dirmek için de değildir. Hayır, bu ucuz, pis rakıları gırtlağıma gelin- | ceye kadar içişimin başka sebep | leri var. * Şimdi mahzun bir hatıraya ka- pılmış gibi yavaş söylüyordu.Biraz yana dönerek başını elleri içine al- dı, hasta çocuklar gibi sağa sola sallamağa koyuldu. Biz hiçbir şey sormuyorduk. Bununla beraber o, yüzümüze bakmadan sözüne de - vam etti; min başka sebebi var. İsterseniz | anlatayım. Şu gördüğünüz hayat her zaman I eğlenceli ve neşeli değildir. Akşamın saat dokuzundan saba hın ikisine kadar sokaklarda evle- rine dönen erkeklere lâkırdı at - mak, keyfi yerinde olmıyanlardan | dirsek kakması yemek, içlerinde | ateş olmıyan odalara çıkmak, yük- sek merdivenlerden tekrar inip yağmur altında dolaşmak... Bunları eğlenceli şeyler mi sanır smız? Fakat ne yapalım, insan Haber'in Meyhanede bir kere bu çirkefin içine düşmiye dursun, bir daha kurtuluş yolu yok tur. Bu çirkef kuşları sımsıkı yaka- İıyan bir öksedir. Maamafih yavaş yavaş alıştık. Beni şimdi en lüks apartımanda €n lüks eşya arasında oturtsalar belki nasıl vakit geçireceğimi bile- mez, sıkılırım. Yağmurdan ıslan- mamak, çamura batmamak, rüz- gârdan kamçı, erkeklerden tokat yememek benim için bir eksiklik olur. Hasılı kaderime alıştım. Ne yapalım başa gelen çekilir. Yalnız bir şey var ki ona alışa - madım, Geceleri sokakta erkekle- ! rin dikkatini çekmek için onlara | lâf atmak lâzımdır, değil mi? İşte | ne zaman böyle yapacak olsam, | kalbim tıkanır, ölecek gibi olurum. | Sakm bunu sıkılganlığımdan filân sanmayınız, artık bende böy» le hisler kalmadı. İztirabımın sebe bi kendi sesimi işitmemdir. İyice dinlenir, bütün gün uyur- sam sesim böyle kısık ve kaba de- ğildir. Bilâkis bu ses voktile aile- min evinde bir yaramaz çocuk ol- duğum zamanki gibi pek tatlı ve pek temizdir. İşte bu ses beni mahvediyor. O- nu hemen tanırım, vaktile söyle - miş olduğu sözler aklıma geli». E- vimizi, babamı ve annemi hatırla- rım, Vaktile “anneciğim,, diyen bu sesle yabancı bir erkeğe yalvar - mak beni çıldırtıyor, Kendi kendi- mi duymamak için yavaş yavaş söylemeğe, yahut söylerken kah - kahalarla gülmeğe çabalıyorum. ! Bu da para etmiyor. Eski ses gene tanıyor, takip edilmekten, arkam- | dan gelen erkeğe cevap vermek | mecburiyetinde kalmaktan korka- rak kaçıyorum. Sarhoş kadın, iri gözleri yaşla | dolu olduğu halde sustu, etrafımız da hiç kimse buna ehemmiyet ver- miyor, herkes onu sarhoşluktan ağ İıyor sanıyordu. Ağır ağır ilâve etti! — İşte bunun içindir ki alabil - diğine içiyorum, Çok içersem se - sim kısılıyor.. Şimdi eski sözleri - min taze ahenginden mahrumum . Boğazı kurutan, yakan ne varsa İ hepsini içe içe, artık (o sokaktaki erkeklerin o kollarını (o çekerken âşıkıma vefa yemini vermiş olan tatlı sesi işitmiyeceğimi sanıyo - yan ». G ü z E L L i K Kanzuk eczanesi müstahzaratından: KREM BALSAMIN | Ciddi ve şayanı itimat elli senelik bir güzellik kremidir. — Bir defa (KREM BALSAMIN) kullanan başka krem kullanmaz. HABER — Akşam Postası 6 HAZİRAN — 1935 z Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı katibi | mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyör; No. 51 | Mesele senin bildiğin gibi değil!.. Maltayâ gitsen iyi amma gitmiyeceksin.. — Ben kurtulamazsam ne ola » cak sanki? Maltaya gider, sonra « | dan ordaki arkadaşlarla — birlikte gelirim.. Bir iki aylık (bir ayrılık için bu kadar para verilir mi?. Biçare kadın aylardanberi de - vam eden acılar, kederler içinde- şaşkına dönmüştü.. — Mesele £ senin bildiğin gibi değil.. Maltaya gitsen o iyi amma, gitmiyeceksin.. — Ne olacak.. Cevab vermedi, başını ağlamağa başladı.. Birdenbire şa - şırdım... Ne olüyordu?. Yoksa biz- de Kroker oteli diyanıharbinden geçirilerek gizlice kurşuna mı di - zilecektik, Yoksa, tekrar Nemrut Mustafanm eline ( teslim edilerek Kemal ile Nusretin o akibetlerine mi uğrayacaktım?, O işittiklerini söylememekte ve suallerime hıç - kırıklarla cevab vermekte devam ediyordu.. Heriflerin kadını kor - kuttuklarını, beni de böyle şüphe - li ve tehlikeli ihtimallerle dehşete düşürerek soymak istediklerinden şüphe ediyordum.. Karıma şunları söyledim: — Bana sormadan taahhüde gi- rismeniz iyi olmadı. o Tarım 'ne isterse o olur,. Avukattan vaz geç- tim. Mukadderata boyun #ğece - ğim.. O, bu sözlerimi itirazla karsıla- | dı: — Olamaz. Seni kurtaracağız .. Hiç sözümüzden geri dönmeyiz .. — Neden geri dönmeyeceğiz?. — Çünkü avukatlara peşin ola - rak beş yüz lira verdim.. Bundan — Bundan başka daha ne oldu? — Vekâletname çıkarttık. Avu- katlar öteye beriye seni kurtarmak için para vadinde bulundular. Mesele gittikçe dal budak salı - yordu.. Böyle emrivakilerle her ta- raftan kıskıvrak bağlanmak iste - İşin içinde bazı dolaplar döndüğünü anlar gi- bi oluyordum. o Onun için karıma dedim ki: — Ben her şeyden vaz geçtim .. Beş yüz lirayı da istemiyorum... Afiyetle yesinler.. Siz vekâletna » meyi feshediniz.. Karım bu sözümüze itiraz etti; — Mukaveleyi feshedemeyiz .. Çünkü elimden dört bin lira için bir sened aldılar. Bu son haber üzerine beynim - den vurulmuşa dönmüştüm.. O, muttasıl şunları anlatıyordu: — Hayatının kurtarılması için ne mümkünse yapalım.. Sen kur- tul, acı soğan, bayat ekmek yeriz. Kabahat hep sende.. Vaktiyle, tev- kif edilmeden kaçsaydın başımıza bu felâketler gelmezdi.. Halbuki, sen bir takım vahi, mânasız düşün. celere kapılarak kaçmadın.. Sonu da böyle oldu. Hem, İngilizlere senin hakkın - da verilen malüâmat pek fena imiş. Avukatlar yaptıkları konuşmalar - dan sonra bu işin çok zor olacağını ve sizin muhakkak surette Kroker oteli divanı harbinde muhakeme » niz lâzım geleceğini (o söylediler... iğerek | i rilmiştı.. O kadar ki âciz bir kadı - (Sözünün burasında gene ağlama” ağ başladı.) Bırakalım bu avukat - lar çalışsınlar.Onların da işgal kuv vetlerinin başında © bazı nüfuzlu kimselerden tanıdıkları var.. Bu suretle bir çok (kimseleri ölüm- den kurtarmışlar.. Para her zaman bulunur amma, can © bulunmaz. Hem artık sen bu işlere karışma .. İşte ben çalışıyorum.. Her kapıya baş vuracağım. Ölüm kapanına kısılmış bir za- vallı idim. Elimden hiç bir şey gelmiyordu.. Bütün ümitlerim kı - nın beni kurtarmasını bekleyecek kadar tevekkül ve fütur içindeyim. Onun için onun bütün söyledik- lerine müsbet cevab vererek mü tavaat etmekten başka çare bu - lamadım. Ve onlar diledikleri gibi çalışmağa başladılar. ».. . Bir gün, İngilizler odamıza gel- diler ve arkadaşlarından binbaşı Nazımın, Burhandeddinin, dişçi Atıfın ve İlyas Saminin hazırlan- masını tenbih ederek çıkıp. gitti - İer.. Biz bu emirdeki o maksadı bilmediğimiz — için evvelâ telâşa düştük.. Fakat bir saat sonra baş gardiyan geldi. (o Elindeki listeyi okuyarak, isimleri geçenlerin he - men Maltaya hareket edeceklerini İ tebliğ etti. İlk telâşımız kalmamıştı. Fa - kat bu sefer arkadaşlar şaşırdılar . Filhakika Maltaya sürüleceğimiz söylenip duruyardlı Falat böyle birdenbire ve bir gün içinde sürü - lecekleri akıllarına gelmemişti .. Bunun için bir taraftan giyinmek- le beraber diğer taraftan: — Canım bunu bir kaç gün ev - vel haber verselerdi daha iyi ol - maz mıydı?. Ailelerimizle görü - şür, helâllaşır, (alacağımızı alır, vereceğimizi verir, öyle giderdik, diye söyleniyorlardı. Fakat, İngilizler meşhur soğuk kanlılıklariyle bu sözleri cevabsız bırakıyorlar, üstelik onlarla gülüp alay ediyorlardı. Ne iseki, arkadaşların hepsinin yedek çamaşırları, harçlıkları var - mış.. Hemen bavullarını hazırla - dılar.. İkişer ikişer (o dizildiler ve onları süngülü askerler arasmda Arapyan hanımdan çıkarıp götür - düler, Biz kalanlar, bu felâket yoldaş- Belsoğukluğu Yakalanmamak için en iyi çare, 7 siyle uğraşan Dr. A. KUTİEL'in tertip ettiği (NEOPROTEKTİN) Yakında piyasaya çıkarılacaktır. FRiGELUX İŞLEMESİ GARANTİ Ayda 5,50 lira Veresiye sat!$ larımızın ellerini bile sıkmağa W“ kit bulamadık. Pencerelere kof” tuk.. Ellerimizi uzatarak ve (Al lah selâmet versin) diye bağıra” onları selâmetledik.. Arkadasi" | de geri dönüp bize bakarak elle” i riyle selâmlar yollayorlardı. İçl€” | rinden kim olduğunu anlay: i ğımız birisi de mütemadiyen: — Bizim çoluk çocuğa, görür!” niz selâm söyleyin! diye bağif” yordu.. Tevkifhane hayatında sonun” ne olacağı belli olmıyan bu ay” ş lıklar ne kadar acıdır. Benimle k* lan Mehmed Ali, kendisinin Mal” | taya sevkedilmemiş olmasınd!” çok kuşkulanmıştı. Arkadaşlar!" | sürüldükleri gece sabaha kad” bana derd yandı.. Adamcağı? © lüm tehlikesini savuşturduğur" henüz tamamiyle emin değildi. İ nun için, mütemadiyen: — Ah, Oğuz! Acaba bizi ne 1#” man Maltaya gönderecekler, d ! söyleniyordu. Bu ihtiyar ve adamın hali bana çok dokunuj!9” | du. Onun için kendi derdimi ur” tur, onu avutmağa çalışıyordu” Aradan on gün geçti. Biri süngülü bir muhafız gelerek bei | aşağı kattaki mahud küçük or gölürdü.. Avulaemtler ana Mera m ni. bekdiyorlardı. İkisi de elimi d tı. Hallerinde göze oçarpan neş'e vardı. Jân, yarım yamalak Türkçesi şunları söyledi: i — Her halde kurtulmak üm leri çoğalıyor. Kroker otel yet duruşmanız yapılmadan ser! bırakılmanız için işe giriştik” işi ancak kapiten Benet yapabi!” di. Çünkü İstanbulda onun nüfe | zu pek büyüktür, Sizin için deki i piten Benete müracaat ederek rüştük.,, (Devamı yor) NN maa a a Konya dördüncü yerli ml sergisi 20 haziranda açılı : temmuzda kapanacaktır. z Yerli malı yapan ulusal tabii kalarımızın sergiye ka! değerli vazifeleridir. Ulusal ökonemi arttırma kurum“ * HAVAGAZI ile Dünyaca tanınmış markalı bir BUZ DOLABİ MÜSTESNA Fİ 101 İstiklâl caddesi ve FrengiY?, 1 senedenberi bu hastalıkları” je” i