A, HAZİRAN — 1995 ABER — Akşzın Postası Yazan: KADıRCAN KAFLI Frenk Süleyman arkadaşının ağzına elinin tersiyle vurdu ve susturdu Tâcw bu çarşıdan da çıkacakları “rada ileriden dört nala gelen bir Manga süvari göründü.. En önde « asker bir boruyu acı acı öttürü - Yor, onun ardındakiler uzun mız * taklarını sağa sola sallayarak hal- : yollarının üstünden kovuyorlar- 1 En sonra gene bir manga süva - | tinin başında beyaz bir ata binen İr senyör geliyordu. Tilki Hasan ona baktı. o Sonra birdenbire Frenk Süleymanın ko- lundan tutarak yüzünü çevirdi ve “ordu: — Sana ne kadar benziyor bu?. Görmüyor musun? Frenk Süleyman Ağzına elinin tersiyle Yusturdu. Herkes şapkasını yerlere kadar | *ğerek onu selâmlıyordu.. Fakat | Frenk Süleyman bu selâmlayışın tandan olmadığını o hemen anla- Mmeşti., © Buadam kim olduğunu sezer gi-! bi olmuştu... Fakat buna rağmen yanı başmdaki şişman bir herife tordu; — Bu kimdir?.. — Marki di Salerno.. Fernando âmora.... Herif bunları söyledi amma ay- Dİ zamanda tuhaf tuhaf bizim iki ede baştan ayağa kadar süz - dü, arkadaşının vurdu ve Frenk Süleyman anlattı: — Kusura bakmayın.. Polikas * Wodan henüz geldik. Tilki Hasanm gevezeligi tutmuş» .Oda ağzını açmıştı.. Kimbilir Ne söyleyecekti? Frenk Süleyman sezdi.. Arkadaşının ayağıma bütün kuvvetiyle basrverince Til- i Hasanın lâfı boğazında ( kaldı VE can acısiyle; — Ayyyyy! Diye bağırdı... Frenk Süleyman Tilki Hasanın *linden tutarak kalabalığa karış "© Biraz uzağa, fakat Fernan doyu iyice görebilecek bir yere çe- bildi, Tilki Hasan kurnaz (bir deli- 'dı.. Fakata karaya çıktık » ardan beri Frenk Süleymanın bir salak rölünü yapıyor- ii Çünkü gözleri (o fır fır dönen Yabancı, onu görenlere şüphe Verebilirdi, ağ Define Me pande kuyumcunun mağa - A, Bümda yarım saat kadar durdu .. a “rada askerler kapının sağın - ve solunda saf kurmuşlar, kim» vi ne oradan geçiriyorlar, ne de lardı ,. piki Hasan arkadaşının kolunu © gel!, Diye i İşaret etti... ü ysraberce çarşıdan (o çıktılar.. #N sokaklardan © en issiz olana » Frenk Süleyman sordu : — Nereye gidiyoruz? Tilki Hasan, ileriye, ğa sola baktı.. Kimse olmadığımı görünce durdu.. o Arkadaşını da bir köşeye çekerek dedi ki: — Öğrenmek ( istediklerimizi kuyumcuya sormalıyız.. Fernan - do ile pek sıkı fıkı görünüyor.. Bi- liyorsun ye, bu — herifler yalnız markilerin, kontların değil, onla - rin karılarının da en gizli tarafla » rmı bilirler: — Evet Fakat ona nasıl sora - biliriz. Tanışmak için bir bahane uydurmak lâzım... — Ben bunu da düşündüm. — Nedir?. Sesleri büsbütün alçaldı ve du: yulmaz oldu. Böylece iki üç dakika daha bu tun buruna konuştular, Sonra geldikleri yoldan geri döndüler,. Şehrin daracık sokak - larını gölgeleyen evlere, iki buda - la gibi ağızları açık bir halde ba kıyorlardı, Çarşmın kapısına yaklaştıkları, zaman bir boru acı acı öttü. Bir kaç atlı oraya biriken halkı kırbaç- lıyarak yol açtılar. da müfreze dik başlı Fernando gö ründü, Frenk Süleyman kendisine o kadar benziyen bu adama görün- memek için başmı eğdi ve kalaba- lığın arkasına çekildi. O zamanlarda krallar, kontlar ve markiler, hele zalim ve korkak olurlarsa herhalde yanlarında ken dilerine benziyen bir adam bulun- dururlardı. Bazan kendilerinin ye- rine benzerlerini oturturlar, ya hut ata bindirir, böylelikle pusuya düşmek veya ansızın birisi tarafın- dan öldürülmekten kurtulurlardı. Frenk Süleymanın henüz Marki de Salernonun yanına girmeğe ni- yeti yoktu. Şimdi onların plânları büsbütün başka idi. Fernando, atının mallarından kıvılcımlar saçarak uzaklaştı .. Onun gittiği yere şimdi halk gi- rebiliyordu, Fakat halkın yüzünde onu sev - mediklerini anlatan sert çizgi ve gölgeleri sezmek pek kolaydı. İkisi de kalabalığın biraz dağıl- masını beklediler. . Yemek zamanı geliyordu.. Çarşı, yarı yarıya boşaldı. Frenk Süleyman kuyumcunun önüne doğru yürüdü, Kapının üs - tündeki levhayı okudu: Civani Pakaçelli.. Camekândaki çeşid çeşid o yü- zük, bilezik, pantantif ve sair mü- cevherlere gelişi güzel göz attı. Kuyumcu içeride şık bir kadın - la konuşuyor, onlara bir (o şeyler gösteriyordu... Frenk Süleyman kaprdan girdi. Tilki Hasan da onun arkasın - dan ayrılmıyordu. Kuyumcu hayvanı kapıdan gi - renlere şüpheli gözlerle baktı. O- geriye, sa | Arkalarından | nun mağarasına böyle kılıksız adamların girdikleri görülmezdi. Böyle adamlar olsa olsa limanın ağzındaki pis ve basık meyhanele rin eşiklerini aşarlardı. — Ne istiyorsunuz?.. Zengin kadın önüne yayılmış olan bileziklerle meşguldü. Frenk Süleyman güzel bir İtal- yanca ile selâm verdi: — Bonjurna Sinyör Kapaçelli!.. Kuyumcu sadece başımı eğerek bu selâmı alır gibi yaptı. Frenk Süleyman elini cebine soktu. Oradan bir yüzük çıkardı ve gösterdi. Bu yüzük altından yapılmıştı ve üzerinde nohut büyüklüğünde bir yakut vardı. Yakutun etrafı mini mini elmaslar ve zümrutlerle süs - lenmişti, Kuyumcunun gözleri dört açıldı Evvelâ yüzüğe, sonra Frenk Sü- leymanın yüzüne baktı. Bir adım | ! geri çekildi: — Sesiniz başka olmamış olsay- dı, sizi Fernando sanacaktım. Bir de burnunuz onun burnundan da - ha küçük ve basık. Frenk Süleymana yer gösterdi Tilki Hasanı görünce onu da | oturtmak istedi. Fakat Frenk Süleyman otur: madı: — İşimiz çok acele... Oturama - yız. Hemen görüşmek istiyoruzi Dedi. Elini cebine sokarak ora - dan iki yüzükle üç bilezik ve çok şık bir kundura tokası çıkardı, Ku yumcuya gösterdi. O zamanlar da erkekler, şimdi - ki kadın iskarpinlerine benziyen atkılı ve alçak topuklu o kundura: lar giyerler ve bunların tokaları! pek süslü olurdu.. Zenginler bu to- kaları en kıymetli taşlarla süsler. lerdi. Kuyumcunun gözleri büyük bir hırsla bir kat daba açıldı, Frenk Süleyman onun kulağını doğru iğilerek: — Bunlardan daha pek çok var. Fakat burada değil.. Sizinle gizli- ce görüşmek isteyoruz.. Eğer uyu" şursak şimdikinden yüz kat zen - gin olursunuz!.. Dedi... Kuyumcu ellerini oğuşturdu . Frenk Süleymanın önünde yerlere kadar iğilerek: — Bir dakika oturunuz.. Yalnız bir dakika... Dedi Tezgüâhin başındaki kadın zaten işini bitirmişti. (Devamı var) Bir A şkın Hikayesi Rauf, kaşlarını çattı: — E... Söyliyeceğin nedir bs kalım?... Deniz Hanım, yastıklar üzerin- de doğrulmak için büyük bir gay- rel gösteriyordu. Delikanlı, hiddetli hiddetli: — Anlat... Anlat diyorum... Ne oldu? Hayatında ilk defa olarak bu kadar kızdığı vaki oluyordu. Fa- kat Deniz Hanım, hasta bile olsa, pek o kadar çabuk mağlup ola caklardan değildi. Annesinden müstebit, cebbar bir tabiate tevarüs etmişti. Bu sa” yede, yumuşak başlı olan ağabey» sine daima tefevvuk ediyordu. — Canım, otur... Elbette anla- tacağım... -diye onun sözünü kes ti, Ve sesini tabiileştirerek: — Hele şu koltuğu şu tarafa doğru çek bakalım... — Doğrusu, senin gibi bir kar. deşim olduğu için... -diye Rauf homurdanmağa başladı. Kız, güldür —Herhalde, senden ahlâk der- si almak niyetinde değilim... Se- ni, büyük büyük, buraya bunun için çağırmadım... Hem &onra, bi- zim aramızda böyle ağızlar geç- mez, birader... Biraz aşağıdan al bakalım... Ağabeylik falan tasla- ma... Eğer bir dost, bir arkadaş gibi yanıma geldinse ne âlâ... Ak- si takdirde yallah.. Burada işin yek.. — Dur amma biraz... — Duru falan yok.. Ben çoktan beri rüştünü ikmal etmiş bir kr zım.. Her türlü hareketlerimden kendim mes'ulüm... Eğer saçma sapan ve kendim için tehlikeli bir şey yaptımsa kendim düşüneyim.. Cezasını ben çekeceğim.. o Sana ne?... Zaten biliyorsun ki, ben, hayatımda bir takım saçma sa.! pan şeyler yaparım... Fakat, her| koyun kendi bacağından asılır... | “İşte, birader bey, bunları söy» | akleden: İH tice Süreyya İensanrensenansssesesanssz ledikten sonra, şunları da ilâve edeyim: Sana bazı itiraflarda! bulunmak ve senin yardımını is»! temek mecburiyetindeyim... İ Rauf, sadede böyle girildiği! için, şaşırmış, dinliyordu. Artık yelkenleri suya indirmiş vaziyet! teydi. | Deniz, bu vaziyetten istifade | etti, Sonra, yavaş yavaş, sesini i- cabma göre muhtelif perdelerde dolaştırarak dedi ki: — Azizim, biliyorsun ki, iki. miz de, babamızla annemizin ser- vetsiz insanlar olmasından dola» yı pek çok istiraplar çektik. Re- şadiyede, bahçede, kanapenin üs- tüne oturarak naşıl dertleştiğimi» zi pek âlâ bilirsin. O sıralarda i- kimizin de gözümüz açılmamıştı. Talihimize küsmekle iktifa edi. yorduk. Sen, bir zengin kızla ev- lenmeği yegâne kurtuluş yolu © larak görüyordun. Ben de milyo- ner bir koca tasavvur ediyordum. Herhalde, hayat, değişmeli, önü- müzde yepyeni ufuklar açılmalıy» | dı. Ben de teşebbüse giriştim... | — Nafile yere acele etmişsin... | Talih, sana kendiliğinden gülüm. siyecekti... Zira, teyzen yakında gümbürdiyecek ve istikbal senin olacak.. Şimdilik benim gibi Re: sadiyelerde değil de İstanbulda 7 yaşadığına bir yiyip bin şükret... — Ediyorum... Ediyorum am- — Amması ne? — Teyzem, sade ihtiyar kadın. larla görüşüyor. Bizim ev aynaro- zun tersi gibi: Hiç erkek girmi- yor. Girse bile, ihtiyar seyler... Bir iki tanesinin gerçi (oğulları var... Lâkin, annelerinin evinden dışarı çıkmayan takımdan... An- cak anneleri tarafından evlendi- rilebilecek eski zaman , delikanlı- ları... “Hulâsa, bir türlü, kendime muvafık bir koca avlayamadım. Nihayet, günün birinde talih yü- züme gülümser gibi oldu. “Geçen sene, muvafık zengin bir delikanlı ile münasebet peyda eltim. Şurtun farkına vardım: Bu çocuğun ne kadar hoşuna gidi- yorsam, annesinin de o derece zıddma dokunuyordum! “Bu aile, belki de İstanbulun en zengin, en itibarlı ailesidir. "Yüz binlerce lirası var. Hattâ, mübalâga değilse milyoner insan- larmış... “Bana âşık olan çocuk, anne- sinin bir tane yavrusudur. Eteği- nin dibinden ayrılmaz ve onunla beraber oturur. “Fakat, hayatta bir mevcudi- yet gösterdi. Bir kaç kere kaça- rak beim yanıma geldi. “Bu kaçış ne kadar güç olduy- sa, benim kendisine ait olmam da o kadar kolay oldu. Bittabi böyle bir fırsatı kaçırmadım. (Devamı var) | . “Gençlik Tılsımı, AA Eger iktidarsızlıktan şikâyetci iseniz. eğer birçok ilaçlar alıpta hiç birinden fayda görmedinizse size son bir TECRÜBE tavsiye edeceğiz. SEKSÜLİN kullanınız hayret ilaç, terkibindeki Kanı, Sinirleri, Beyini ihya İL a LL 3 ld MAİS LL KUTUSU 200 Krş BEŞİR KEMAL MAHMUT CEVAT EOZANESİ SİRKECOİ LTE HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adres İSTANBUL HABER Telefon (o Yas: gam .. düre; 24370 ço J ABONE ŞARTLARI | Türkiye Ecnebi| 14009 Er. 700 Er. 30, 40, 3 aylık 400 , 0 , il aylık 150, SİN“, İ İLÂN TARIFESİ Tearet lânlarının kstırı 13,50 Kesmi ilânlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yeri (VAKET) Diathaası İsensiik j6 aylık