Haa llan ea şehir içindeki hayatı! Medeniyet çağında yaşıyan kedilerin yaşayışı insan- larınki kadar zordur.. Bu şehrin köpekle- ri için dünya kadar laf edilmiş, falrat ke dileri bir yana bıra - kılmıştır. Sevilen ke- diler, çok de'a ya vaş yavaş çığırdan da çıkan bir yufka yüreklinin evinde düzüne lerle görünür.. Onlarla oy naşırlar, onlara isimler veri lir. Bu kedilerin çoluk- çocuklar: tıpkı bir. insan gibi o aile için < de günü geçiri lir. Nihıivet a sıl seven *nsan - lar ölünce, bir perişanlıktır baş gösterir. Kediler yeniden dımrlığmıkl olur. Belki de bugün sokakları - mızda yığınlarla gördüğümüz kedi lerden birkaçı böyle sahipleri köç- müş, pehpehle yetiştirilmiş ince| kedilerdir ki, yaşayışları hiç şüp- he yok, parasız bir insanımki ka - dar acıdır. Sonra sevilmiyen kedile> var- ki, âkibetleri doğdukları zaman- dan biraz sonra belirir. Azıcık bü- yümüşken, bir kese kâğıt içide ka- sabı bol bir sokağa, bir pazar ye- rine bırakılıverirler. ““AYHK 'ÖFAdA'dokuz carile bu'—,—! "Tar, ömürleri boyunca sürünür. * ” . Kedilerin şehirler içind-, bütün dünyanın geçirdiği — ekonomik buhranla ilgisi — olan bir hayatı var. Yalnız buhran değil, baslı bı-î şına medeniyetin ilerleyiş'. maki- nelerin çoğalışı, gürültü ve telâşm | artması, ergeç sahipsiz kalan bu dört ayaklı mahlükların yaşayışı- nı hayli güçleştirdiği göze çarpı- yor. .. * Geçen akşam saat henüz on bir| olmamıştı ki Tepebaşından geçer- ken yerde pestil gibi olmus siyah bir kedinin, ayakları uzatımış ve| ağzı âdeta sırıtırcasına yattığını gördüm. Sırıtan ağzınım, değdiği yerde kırmızı ve koyu bir kan birikinti- si gözüküyordu. Bir otomobil ez mişti.. Gene hiç unutmam. bu başı boş kedilerden bir başkasırım dört ayağını birden bir tramvay teker- leği aldı götürdü. Hayvanın ayak- ları kısa ve oynamak bilmez bir oyuncak gibi kaldı. Arada bir otomobil içinde gitti- ğiniz zaman, şoförün, insaclar ka- dar kedilerden de — çekinmek zo- runda olduğunu seziyorsunuz.. Fa kat neticede bir kediyi, — hayatla mücadelesi demek olan sesni bile duymadan ezivererek geçmeniz o Kedisi bu kadar — bol olan bu şehirde, gene ayni — surette sevgi hayvanı sayılabilecek — közekler daha iyi ve belli bir haya* yaşı- yor, diyebilirim.. Köpekler, kedilerden iyi.. Çünkü sevilen ve kendine sa- hip çıkılan köpek sokakta sahi- Kediler her zaman, böyle gördüğünüz gibi sıcak bir terlik içinde rahat ve eğlenceyle yaşamıyor. gözü altında gezdiriliyor, sahib:. hattâ kendisini tehlikeye kovarak. onu emin yerlerde bulundurabi!- mek için yol ortasında türlü kırbaç ve ıslık oyunları yapıyor.. Sahipsiz köpeğe gelince va çal yaka edilip “fenni surette,, de öl- dürülüyor. Yahut bellisiz bir yan- dan fakat gene ayni — yok etmek maksadile öldürülüyor. İstanbul içindeki — kedi'ere ve bunların yaşayış ve ya ölümerine karşı hesaplı bir tedbir aımmış olduğu pek sezilmemektedir. Şehir kedisinin haşatı, şehir k3 peğine nisbetle silik bir beliisizlik içinde geçiyor... — Ve işte bu yüz.- den onları âdeta bir — insan gibi mütalea etmek, — yirminci asırda yaşıyan insanlar kadar sıkıntı ve geçim endişeleri — içinde hacalar görmek, yersiz değildir sanırım... .. * Kedilerden çoğunun — gündüz, tramvaylı otomobilli caddeler üze- | rinde hattâ biz insanların patavat- sız ayaklarımızdan bile sakımnma- gaçalışarak hoplıya sıçraya neler, yaptıkları, nerlere - gittik'eri pek anlaşılmıyor. Fakat gece oldu mu, eni konu geçim derdiyle ''rer iş başına geçtiklerini görüyorum. Bilmem hele Şişhane yokuşun - dan doğru akşamları şöyle el ayak çekildikten sonra bir geçtiniz mi? Boyunlarındaki tüyler dökülmüş, kulakları yırtılmış, gözlerinde tır - nak yaraları görülen tekir, — kirli beyaz, siyah alaca kedilerin birer lâşe üzerine çökmüş — kurtlar gibi hem muntazam bir dizi üzere ka - pı önlerine bırakılmış çöp teneke - lerinde eşindikleri gözünüze çarp- tımı 7. Sahipsiz veya bırakılmış kediler bu tenekeleri birer birer yaya kal- dırımı üzerine devirerek, insan - ların besi ve keyfinden arta kalan kabuklar, kutu sızıntıları ve bu- ruşmuş kâğıt içerlerini — araştırıp dururlar.. Çok bir şeyler bulabile- cekleini de pek ummam. Fakat insanlar, nihavet kemik - HABER — Akşam Postasr mum yanıyordu. Onun zayıf aşı- ğında tercümanın fıldır fıldır dö- nen gözlerini gördüm. Bir taraf- tan (lâhavle) çekiyor, diğer taraf- tan kendi kendime: — Yarabbi nedir bu başıma ge- lenler.. Gündüz pislik angaryesine | git, gece yarısı tatlı uykundan u- yandırıl. Bunun sonu ne olacak,, | diye mırıldanıyordum. Mehmed Ali de endişeliydi. Bir sigara yakarak bana uzattı. deşim. Bu gece yarısı çağrılmanın hikmeti nedir? Bu sorguma kapıda duran ter- cüman cevap verdi: — Telâş etme Oguz (Bey). Se- ninle biraz konuşmak - isteyorum. Lütfen dışarıya gel! Senin hak- kında hayırlıdır..,, Bu (hayırlıdır) sözünü duyar duymaz giyinmeyi yarı bırakarak odadan çıktım. Tercüman, kolum- | dan tutarak bir kenara çekti, ku- | lağıma eğilerek: — Burada konuşamayız. Çünkü mahpusların bir kısmı geceleri biel | uyumuyorlar. | duymasınlar. Onun için benim o- daya kadar gidelim,, dedi. de mukadderatım üzerinede mü- essir olacak bir vaziyet mevzu- bahisti. Tercümanın iltifatına ba- kılırsa, lehimde bir fevkalâdelik beklenebilirdi. dim ve onu takibe başladım. Bi- rinci kata indik. İlk getirildiğimiz gün sokulduğumuz ve soyulup da- yak yediğimiz odaya girdik. İçe- riye girer girmez aklıma gene şu benim 700 lira geldi. Fakat artık akıllanmıştım. Hiç ses çıkarma- dım, Hattâ gülümsemeğe, neş'eli görünmeğe gayret ederek konuş- mağa başladım. Ermeni tercüman kapıyı kapa- dı, arkadan sürmeledi. İkimiz tah- ta kanapenin üstüne yanyana 0- turduk. Tercüman bir iki yutkun- du, öksürdü. Söze nasıl başlıyaca- ğını düşündüğü anlaşılıyordu. Ni- hayet söze başladı: — Oğuz (bey), senin angarya meselesini baş gardiyanla hallet- tim.. Seni bu pis işten kurtardım.. Fakat kandırıncıya kadar karayı seçtim.. Sana bir türlü iti - mad edemiyor, Çünkü yedi yüz li- ra işi hakkında iftira ettiğinden - beri sana çok kızgın.. O günden - beri sana elinden — gelen fenalığı yapmağa karar vermişti. Her gün üzerinde bir teviye boğuşur.. * , » Medeniyet çağında yaşayan ke- dilerin dilsiz bir örneği de biz ko- ca insanları bile ürküterek geçen çılgın nakil vasıtalarınım ezip büs- bütün öldüremediği kedilerdir. leri olsun yiyemiyor. Ve o cefa gör müş kediler, tüyleri dökülmüş sırt- larını oynatarak başlarını iki yana çevirerek gözleriyle de yan yan si- ze bakmak suretiyle buldukları bi kadar emniyette ve sahibinin her hangi “insan dişi geçmez,, şey Bunlardan birkaçını, aykaların- dan bir tanesi — kullanılmaz b'r hale gelmiş olarak ve adeta size gösterir gibi uzatmış suret'e se - ke seke yaya kaldırımlar üzerinde dolaşırken görürsünüz. — H. M. —Ne olacağız Mehmed Ali kar- | Konuştuklarımızı | Çocuğun ismini koy.. 2 HAZİRAN — 1985 Yakın tarihten kanlı yapra e k_l__şr ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtib! mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 48 du.. O böyle yaptıkça ben vaz ge - çirmeğe çalıştım., Evet çalıştım ve muvaffak oldum.. Fakat., ,, Tercüman bu (fakat) kelime - sinden sonra sustu. Yüzüme bak- | tı. Bir iki dakika kadar tereddüd içinde durakladı. Sonra bir (fa - kat) daha mırıldandı. Gene sözün arkası gelmedi. O zaman cebin- den bir sigara çıkardı. Kibrit ara - dı. Bütün bunları yaparken karar- sızlık içinde bulunduğu belli olu - yordu. Ben işi kısa kesmek istiyordum. Çünkü bu (fakat) larm — altında gene bir para işi bulunduğunu anlamak için keramet sahibi olma- ğa hiç de lüzum yoktu.. Onun için sözü onun teklifini kolaylaşttıra - cak bir mecraya döktüm:, — Canım .. (Fakat) dedin 80 - nunu getir. Söyle bakalım. — Şey, dedi, sizi bu pis angar- yadan kurtardık amma, sizin de bir fedakârlık etmeniz lâzım.. Ma- lâm ya, bu dünyada her şey karşı- lıklı olur.. — Ne fedakârlığı — yapacağız. — Günde beş papel.. Meraktan çatlıyordum. Herhal- | Gözlerim faltaşı gibi açıldı: insaf yok | mu? Ben günde beş lirayı nereden | — Yahu hiç sizde bulayım?: Hususi bir darphane - | mizde yok ki basıp basıp verelim .. | Elmizidekini —Peki buyurunuz gidelim.,, de- | kaptırdık.. Pardon, kaybettik.. avucumuzdakini Sözü — uzatma, — bura - da daha fazla kalamayız.. Kabul | Ermeni tercüman kapıyı kapadı, arkadan sürmeledi. ikimiz tahta kanepenin üstüne yanyana oturduk... Karyoladan atladım. Kapıda bir] seni ezmek için pilnlır hıı;lıynr- ediyorsn çabuk söyle... — Kabul edemem. 2 — © halde yarın sabahtan iti” baren gene kovaları taşımağa bâf” layacaksın.. Benden günah gitti — Şunu günde iki liraya indir * mesi için başgardiyana ricada bu” lun., Yerinden kalktı... İki elini kal” dırarak: — Aman ne söylüyorsun yll“.' ! Bunların usullerini, âdetlerini bil” miyorsun galiba... Şimdi “Cemi Oğuz beş lirayı fazla buldu,, der ” sem daha fazla arttırır.. Bu sef' on İira ister. Ona da itiraz edef” sek 15 İira ister.. Ve böylece Sİ” der. Sonra Nuh der peygamber de mez.. Var artık sen düşün işin *” şey o nesneden başka bir şey olt* dünyada bu paraya razı olmı!iı; cağım amma, — gel gelelim; hef? angaryanın en rezilânesini seçmit Naçar: — Peki! dedim.. Amma bu (P” ki) dört elif miktarımı geçti.. Ermeni tercüman bana son di” rektifini de verdi: — Haydi Allah rahatlık versf dostum! Ben gelir her gün se! beş lirayı kimse görmeden alrrım” Yalnız dilini tut, kimseye bir !J söyleme.. Ben bu angaryayı a: da mahpus bulunan — serseril! külhanbeylerine yıp!nıcıf' Yalnız onlara da günde yımu'” lira verirsin. Bu parayı da ben lip alacağım.. (Devamı var) İzmirde de bir eşek eti şebekesi yakalandı “Eşek eti yemek, hem sıhhi, hert | ahlâki, hem de ekonomiktir!; Bu sözleri Mustafa Santur sölüyor İzmirden bildirildiğine göre, o- rada da eşekleri keserek koyun yerine halka yediren bir şebeke ele geçmiştir. Bu sabah muallim Mustafa San- turla eşek — eti yedirilmesi bahsi etrafında görüştük. Kendisine e- şek etinin yenilip yenilemiyeceği- ni sorduk. Bize dedi ki: —Eşek eti, mezbahada kes. mek ve baytarlar tarafından mua- yene edilmek şartile koyun, öküz, deve eti kadar sıhhidir. Yenilmesinde — hiç bir fenni mahzur yoktur. Bunun en güze! delili Avrupa ve Amerikanın hez şehrinde “ipofoji,, - mezbahalar. bulunmasıdır. Bu mezbahalarda eşek olduğu kadar atlar da kesi - lir , fakir halka yedirilir. Avrupa- da eşek ve at eti tıpkı. öküz eti gibi bir ticaret metardır. Bir mem- leketten öteki memlekete ihraç »- dilir ve daima ucuz fiyatla satı- hr. Et ve eşek eti yemek memlek- timizde ahlâk ve ökonomi bakı - mından da gerekli bir şeydir. Çün- kü kullanılamıyacak derecede yıp, ranmış, iyi edilemiyecek w; lara tutulmuş bir çok İıl!V"', hususile karpuz ve kavun mt siminde 3 — 5 ay inleye, inl'f çalıştırılır. “ Eğer memlekette at ve eşek ” yenilseydi bunlar bir fiyat bult , cağından dolayı ekseriyetle me bahaya satılacaktı. Çocuklarımızın ahlâkını bost” manzara ortadan kıllîuık”'»h , Ökonomi bakımından fay4? | dır. Çünkü, binlerle ölen at V" şek için kuyular açılıyor, © # lik bir çok paralar — harcan” d bunlar gömülüyor ve bu ıu"::; * bütün servet heder olup yor. İi Bazı alâkadar kimseler d"':' lar ki (memleketimiz - ko! de' sığır yüzünden çok zengif ?' * ğundan bizim at ve eşek o'—"'."',ı tiyacımız yoktur.) Bu çok y;_.ıj bir düşüncedir. Şehremini, e' gibi fakir mahallelerde 'ı", yüz parası olan bir kadın ") çocuğuna et bulamaz. At VE Ij eti yenirse bu iş kökünden lunur. l