Yazan KADIiRCAN KAFLİ - Ben Kurt Alinin og'luı]um.Ba bam öldü ve ölürken bu yüzü .. w .. ü bana verdi. Piyale beye götür!.. dedi — Belli ama, kimdir? — Ne güzel — kadırga!... böyle kıpkırmızı?... Yalnız donanmadaki askerler- den bir kaçı onun adını duy- Muşlardı. Sinan paşa — ile beraber #on defa Navarin ve Girit suların- da gezerken Kızıl Kadırganın adı da kulaklarına çalınmıştı. — İşte Kızıl Kadırga... Reisin kadırgası!... Herkes daha iyi görmek için Bözlerini oğuşturuyordu. Bu haberi çabucak Piyale Beye * Uçurdular, Piyale Bey penceresine çıktığı zaman kadırgadan İndiğini, genç ve yağız — bir deli- i kanlının iki leventle beraber kara- Niçin Hüsmen — Ya çıktığını ve kendi konağına doğ Tu geldiğini gördü. — Turgudun leventlerini gör- k:ukt:ıı sonra onun niçin hiç ye- Milmediğini — anlamak güç olmu- Wyor... © >Diye söylendi. Gülümsüyordu; bu delikanlı o- — Mun da hoşuna gitmişti. Uşakların *dan birini kapıya yolladı: — Na istiyormuş. Sorsunlar!... Dedi. Hüsmen Reis cevabını verdi: — Hemen Piyale Beyle konuş- Mak isterim Piyale Bey zaten buna hazırdı. Konuğunu selâmlıkta buldu — Hoş geldin — yiğit.. Nereden teliyorsun? Ne haber? Diye sordu. Hüsmen Reis bir an önce işini h*"'lııek istiyordu. Cebinden yüzü Ğü çıkardı, uzattı ve sordu: — Beyim, bunu tanıyor musun? ıyıle Bey yüzüğü aldı. Evirdi, irdi, uzun uzun baktı. Yüzün- de korkunç bir hatıranın son izleri | ldü: k* Evet... Tanıyorum. Bunu Y“R Aliye armağan — etmiştim. Oksa sen.. Pî!lh Bey kırk yaşlarında uzun : :*L::oylu kara sakallı, dinç, yakı- ı'lnld' Bir anda karşısındaki deli- nn kim olabileceğini kestir. Tişti, H'İllnen cevap verdi: ..r Ben Kurt — Alinin oğluyum. | Nn:m öldü ve ölürken bu yüzüğü | verdi. Piyale Beye götür!.. İsdi, Insan avı "ll'îml Kadirga dönüşte Çanak - Ye uğradığı zaman gete onua! İ 'ı âteşile — karşıladılar - Faket toplar, selâm topları idi. * Alhıı ve yaşa sesleri bütün bo. bir sandalın | gözlerinden ışık fışkıran, de- | ir llbı iradeli ve düşünceli bir a- | binlerce halk ile dolmuş| | — Hüsmen reis sandalla gelen i- ki levendini hemen gemisine aldı. Büyük Türk bayrağını Kızıl Ka- * dırganın en büyük direğinde da!. galandırarak Akdenize açıldı. , Ayrılırken attığı selâm toplar, kalenin büyük ve meşhur topla - vından daha yaman reslerle dörl yanı titretmişti. Modanda su aldılar ve bir kaç saatin içinde koca geminin tekne- sini yağladılar. Şimdi suyun üstünde son hızla kayarâk Mesinaya gidiyorzlardı. Son baskından sonra — onun sıkı sıkıya gözetildiği şüphesizd?. Fa - kat Hüsmen reis de bu — yüzden cenuptan dolaşarak | koca Sicilya adasını garptan ve şimalden vakit kaybedemezdi . Mesina boğazını — karanlık bir gecede sabaha karşı geçti. Yolu nun üstüne çıkan iki ışık onu e- pice kovaladı. Karanlıkta rast gel. le iki.üç defa ton atarak; aAt DA vti irroru v İşareti verdiler. Fakat Kırıl Ka- dirgayı artık hiç bir şey durdura- mazdı. Bu iki ışık İspanya do - | nanmasından iki karakol gemisi i- di. Hüsmen reis bunların ikisini de bir hamlede denizin dibine yolla- layabilirdi. Fakat böyle — şeylerle düşmanın büyük filosunu peşine düşürmek, oralarda gezdiğini 2- çığa vurmak doğru olmazdı. Hem, artık bu zavallı dostlarına acıyor- du!.. Kıyıdan görünmiyecek kadar 2- çıldı. Böylelikle Salermoya tepeden inme girmek istiyordu. Eğer sahil. lerde görünürse onu hemen tanı - yacaklar, hemen en küçükten en büyük kaleye kadar: — Kızıl Kadirga buralarda ge- ziyor. Kendinizi sakınm!.. Bizim yardımımıza koşun !.. Diye haberler uçuracaklardı. — | Ayni zamanda kıyıdaki bütün köylerden ve şehirlerden — içeriye| doğru panik başlıyacaktı. Salermo hizalarına geldikleri zaman Hüsmen reis bütün leven! | lerini kıç kasaranın önünde top - ladı. Onlara şu sözleri söyledi: — Bu sefer açık denizde gemi avı yapmıyacağız. Büyük bir İs - panyol kalesi olan Salermoya bas- kın vereceğiz. Salermo — markisi | olan Fernandoyu artık — içinizde bilmiyen — kalmamıştır. O bizim bıraktığımız — ve bağışladığımı» bir gemiyi topa tuttu, o gemiden | bir kızı zorla aldı. Kızın babasını da yaralıyarak öldürdü. Bu, hep- mizin çok gücüne gitti. Şimdiye kadar hiç bir düsman, bu resareti gösterememişti. Demek ki Fer - nando bize karşı koymağa uğra - şan bir adamdır. Biz böylelerini severiz. Bizim o zaman yakalıya- rak sonradan — başı boş bırak - tığımız genç kız şimdi onun ya- nındadır. Babası burada ölürken, bize o- nu kurtarmamız için — yalvardı. Yalvaran adam isterse bir gâvur olsun onun arzusunu yapmak mert liktir. Fernandonun bize — karşı gösterdiği saygısızlığı cezalandır - mak, zavallı genç kızı kurtarmak için gideceğiz. Bütün bunlar bizi © kadar süslü ve sürükleyici gö- rünmüyorsa ne ehemmiyeti var? Hüsmen sustu. Piyale sordu: — Başka — bir şey söylemedi mi? — Şey... Başka bir şey, söyledi amma.. Bu, bana ait... Size söyle- mesem de olur.. Piyale Bey delikanlının yanma yaklaştı. Onun sırtını okşadı — Söylersen daha iyi olur yiğ'- tim... Senin adın ne? — Hüsmen... — Baban olmasaydı ben şimdi dünyada yoktum. Hayatımı ona | borçluyum. Dile benden ne diler - sin?.. — Hemen yola çıkmak için i zin isterim? — Neden bu kadar çabuk? — Geçilecek denizler engin... Yapılacak iş çok... Levent kısnır limanda yatamaz. Turgut reisten ancak — babamın son nefesinde yanında bulunmak için izin aldım. Buraya gelişim de babamın son sözünü tutmuş olmak içindir. — Fakat, baban seni — sadece bu yüzüğü vermek için yollama dı ya... Yanımda kal... Seni Tur- gut reisten — daha hoş — tutarım. Seni filo kaptanı yaparım. Yükse Hirsin. Senin gibi yiğitlerin uğru- na her şeyi yaparım. Devlete da- ha büyük hizmetlerin olur. İyilik | yapmalıyım ve babanın bana yap- tığı iyiliğe karşılık vermeliyim. — Bana yapacağınız en büyük iyilik hemen gitmek için izin ver- menizdir. — Peki... Madem ki böyle isti- yorsun? Bir gün başın — sıkılırsa beni hatırla... Muradın olursa bi!'- dir. Sen benim öz oğlum gibisin!. Hiç olmazsa bugün benim konu - ğum ol.... — İzin verin... Vakit var. fa - kat denizler engin... Beni dinle - yenler var... Piyale Bey bir yay gibi sert ka- nuşan bu delikanlıyı baştan aşağı kadar tekrar süzdü. — Limandr, yola çıkmak için hazır duran kı zıl Kadırgaya — hayret ve takdir dolu gözlerle uzun uzun baktı: — Senin Kadirga da sana bev: ziyor. Donanmamızda bunun gibi otuz gemi olaydı kâfirlere göz aç- tırmazdık. (Devamı var) Bir Aş kın Hikâyesi İ Nakledev: babası geldiyse?. Evet, bu, pekâ- lâ mümkündü.. — Onu, kişen annesinin başı ucunda bula- mayınca ne diyeceklerdi?. — Ben delinin biriyim.. Hem de insafsız bir deli... . Yorulmuş olmasına rağmen ko - şarak eve girdi Bu esnada, evin içinde derin bir süküt hüküm sürüyordu. Ortada, ne doktor vardı, ne de babası.. Şüphesiz, Bahri, doktorun hazırlanmasını yahut eve dönme - sini bekliyordu.. Onun için geçik - mişti. Lâkin, — neredeyse gelirdi.. Bundan şüphe yoktu. Genç kadın, bunu — düşünerek, annesinin bulunduğu odaya doğru yürüdü Kadım, hâlâ yatağında, baygım bir halde yatıyordu. — Bir cesede benziyordu.. Samiye, daha da etrafıma ba - kındı. Kızına bir nazar atmak için kendi odasına girmek — arzusunu duydu. Çocuk, oradaydı. duruyordu.. Fakat, genç kadın, hayretle bır şeyin farkına vardı.. Yastıklar, kendi — yerleştirdiği şekilde değildi.. Bu yastıkların şe- killerini bozmuşlardı. Bunları sa - ğa sola itmişlerdi. — Allah allah.. Bu, ne demek ?. * diye az daha bir çığlık kopara - caktı.. . Yatağa doğru atıldı. Yavrusunu tuttu. O esnada bir cığlık kopardı.. Evlâdının eli buz gibi soğuktu . Soğuk.. Bir ölü soğukluğu ... İşte artık dayanamadı.. Dudaklarından feryatlar fışkır - dı: — Kızım., Kızım.. — Bu, benim kızım değil... Bu çocuk ölü. Deli gibi dışarıya fırlamak iste - di.. Fakat, buna imkân — kalmadı.. Başı döndü, Sendeledi, olduğu ye- Te yıkılıverdi.... e BÜ A YŞ MAĞDA TÜ Ayni yın'le Samiyenin ailesine döndüğü gün, saat üçle dört arasımnda, ga- yet zarif giyinmiş bir delikanlı, onu tramvayda görmüş, arkası sıra yürümüş, onu bir kaç sokak takip etmişti. Bu adam, Rauftan başka kim- se değildi. Son kış zarfında, hovarda de- likanlı, Türkiye haricinde seya- hate çıkmıştı. Bir müddettenberi, HABER Aksam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgral Adresi: İSTANBUL HABER Telefon — Yazı: 28877 — idare: 94310 î ABONE ŞARTLARI $ Türkiye Ecnebi jiSenelik 400 Kr. 2700 Kr. 16 aylık 730 1450 , 8 aylık 400 800 #L aylık 150 ,, 300 ILÂN TARİIFESİ Ticaret lânlarının satırı 12,50 Kesonl Hânlar 10 kuruştur. l ı—o—ı—_ı—ııwıı——o-n—-—_ Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: — (VARIT) Matbaası can çe- | G — İHzticeSüreyya | 38 Ya bu sırada, doktor Tevfikle | babası, bir ihracat şirketiyle hay- | li mühim işlere girişmişti. Bunun içindir ki, birinin kendi namına seyahat etmesi lâzım geliyordu. Böylelikle mübhem kalmış bazı noktalar aydınlanacaktı. Iş dolayısiyle seyahate - çıktı- ğından sevinerek, Rauf, hoplaya zıplaya gezmeğe gitmişti. Evet, bu iş yolculuğu, onun için, her şeyden evvel bir eğlenceydi. Hem, metresinin mektupların- dan da kurtulacaktı. Zira, Rauf, Samiyeden bıkmıştı, usanmıştı. Artık soğuduğu bir kızla hayatı- nı ebediyen birleştirmesinde mâ- na var mıydı ya?... Çocuğun doğmuş olması mü- | nasebetsizlikti amma, onu doğu- ) ran düşünsün... Bu gibi kızlar, ancak insanın eğlenmesine yarar... Ondan son- ra, kirlenmiş bir gömlek gibi, on- ları kendinden uzaklaştırırsın... İşte Raufun prensibi buydu! Evlenmek için, ona zengin bir "kız lâzımdı... Hem zengin, hem de ailesinin mevkiinden istifade edilebilecek bir kız... Yoksa, Sa- miye de kim oluyordu? Rauf, bir çok defalar hemşi- resi Denizden mektuplar — almış- tı. Deniz hâlâ, İstanbulda, mira- sını beklediği akrabasının evinde oturuyordu. Bu, teyze denilen bir yengeydi... Hiç çocuğu - olmadığı için, mirası kendi akrabasından | birine kalacaktı. Fakat Deniz, o- nun ağzına burnuna giriyorı va- risi eolmanm yolunu arıyordu:' Ni- -tekim kedini evlâtlık addettirme- nin usulünü de bulmuştu. Seyahate henüz çıkmıştı ki, şöyle bir mektup aldı: Raufcuğum, Yengem ve İstanbuldaki ar- kadaşlarım, şimdi beni Reşadiye- de biliyorlar. Halbuki hakikat, bambaşkadır. Eğer hakikatın ne olduğunu anlamak istersen, (bu- rada bir adres veriyordu) işte bu adrese gel, bütün macerayı öğre- nırsın... Sırrımı sana mektupla uzun u- zadıya anlatmak faydasız olur, E- min ol ki, mevzuubahis olan bü- tün bir istikbalimdir. Pek yakmda — görüşeceğimize eminim. Gözlerinden — öperim... Derhal gel. Mektup o suretle yazılmıştı ki, delikanlınm merak etmemesine imkân yoktu. Zaten o gece kumarda baba- sının paraşiyle oyun oynamış, ta- lihi de yar olarak bir miktar pa- ra kazanmıştı. Trene atladığı gi- bi, ver elini İstanbul... Bu da, mükemmel bir eğlen- ceydi... İşler patlamıyor ya... Dur- sun varsın... —Biraz oyalanırım.. İnsan Re- şadiyede bunca zaman kapalı kaldıktan sonra azıcık keyfince hareket etmek hakkıdır sanırım.. İşte böylelikle, bir gün evvel Istanbula gelmiş bulunuyordu. (Devamı var)